///Güncel Fetvalar////

Soru 1 : MUHAMMED’UN RASULULLAH’ Demeyen Müslüman olur mu ?

Cevap 1 :

İslamiyet, tevhid dinidir. Tevhid, iki ana temelden meydana gelir. Bunlar birbirini tamamlamaktadırlar. İkisi de ayrı ayrı, yalnız başına düşünülemez. “Lâilâhe İllallah” kelime-i tevhidini, “Muhammed un Rasulullah” yani “Muhammed Allah'ın Resulüdür” cümlesi tamamlar. “Lâilâhe İllallah”ı kabul edip “Muhammed un Rasulullah”ı reddetmek, tevhidi ortadan kaldırır. Resulullah’a inanmayan Müslüman olamaz, cennete giremez.

Nitekim Kuran ı Kerim baştan sona kadar, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi veselleme iman edip uymayı emretmiştir.Bu konu da bazı ayeti kerime mealleri şöyledir:

“Kim, Allah'a ve Resulüne iman etmezse şüphesiz biz, kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır.” (Fetih; 13)

///Güncel Fetvalar//// yorumları

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    08.11.2013

    Soru: Bir müslüman olarak servete ve zenginliğe bakış açımız ne olmalı?

    Cevap: Zengin olmak meşru ve bunun yolu her Müslüman’a açık. Ama, umulan netice elde edilemediğinde, hırs ile yahut servet düşmanlığıyla ruha azap çektirmenin de bir mânâsı yok. Rahatın yolu “kısmete rıza”dan geçer. Servetin huzur getireceği şüphelidir, ama servet düşmanlığının insanı rahatsız ettiği açıktır.

    Böyle bir duruma düşmemek için, serveti Müslümanca değerlendirmek, ona İslâm’a göre bakmak gerekir. İslâm’da ferdî mülkiyet hakkı, meşru yoldan kazanılması şartıyla kabul edilmiş, ihtikâr, hileli satış, kumar, hırsızlık, zorbalık, kısacası kul hakkının her nevi gaspı haram kılınmış.

    Zaten zarurî ihtiyaç maddeleri, su, ateş, boş otlakiye ferdî mülkiyetten hariç tutulmuş. Zekât İslâm’ın beş şartından birisi olmuş; sadaka ve ihsan daima teşvik edilmiş.

    “...Uhud dağı kadar mala sahip olsaydım, Allah yolunda sarf ederdim. Ölürken iki kiret (dirhemin on ikide biri) dahi bırakmama gönlüm razı değil.” (Hadis-i Şerif

    Ve en önemlisi: “İsraf haram kılınmış”

    Bir zengin, bütün bu esaslara tam tamına riayet ediyorsa, hayırlı bir insandır ve cemiyete hizmet yolundadır; etmiyorsa kendini aldatmakta, ebedî saadetiyle oynamaktadır.

    Servet ya meşrudur, alın terinin neticesi, gayretin mahsulüdür, “Doğru ve dürüst tacir, kıyamet gününde sıddıklar ve şehitlerle beraber haşredilecektir.” hadis-i şerifindeki müjdeye dahildir. Veya, gayr-i meşrudur, haksızdır, üzerinde zulüm damgası vardır. Hz. Mevlânâ’nın, “Zalimlerin malları uzaktan güzel görünür, ama hakikatte mazlum kanıdır, vebalidir.” dediği türdendir.

    Kazanç meşru ise sahibine düşman olunmaz, gayr-i meşru ise ona heveslenilmez. Her iki halde de bizim başkalarıyla fazla işimiz yok demektir. Kendi işimize bakmak, hem dünyevî, hem uhrevî saadetimiz için büyük bir gayretin içinde bulunmak durumundayız.

    Bir hikmet ehli şöyle diyor: “Sadece kendi işine dalmış birisi, haset edecek bir şey bulamaz. Çünkü, haset insanı avare eden bir ihtirastır. Evde tutacağına sokak sokak gezdirir.”

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    08.11.2013

    Soru :Kerahet vaktinde farz namaz kılınır mı?

    Cevap: Sabah namazının vakti imsak ile girer, güneşin doğması ile biter. Ancak Hanefilere göre güneşin doğmasına yakın, Şafilere göre ise imsaktan biraz sonra kılmak faziletlidir.

    Tam namaz kılarken ve namaz bitmeden güneş doğarsa Hanifilere göre namaz bozulur; kerahet vakti çıktıktan sonra yeniden kılmak gerekir.

    Zamanında sabah namazını kılamayan bir kişi, güneş doğduktan ve kerahet vakti çıktıktan sonra öğlen namazı girmeden kılarsa hem sünnetini hemde farzını beraber kaza eder.

    İkindi namazı kerahet vaktine kadar geciktirilmişse, namaz kazaya bırakılmaz, sünneti terkedilerek sadece farzı kılınır. Hattâ güneş batmadan evvel iftitah tekbiri alınarak ikindinin farzına durulsa, namazda iken güneş batsa, bu bile sahih olur. Namaz kazaya kalmış olmaz, vaktinde edâ edilmiş sayılır. Bu ikindi namazına has bir durumdur.

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    08.11.2013

    Soru: Çek, senet vb. ticari senetleri (kağıtları) kırdırmak caiz midir?

    Günümüzde Müslümanların faiz karşısında ve faizli muamelelerde çok hassas olmaları, bu hususta en küçük bir kapıyı dahi aralamamaları gerekmektedir. Çünkü, alışveriş piyasası ve ticarî münasebetler öyle bir hal almıştır ki, kişiyi adeta faize bulaşması için zorlamakta, başka türlü işinin görülemeyeceği zannını vermektedir.

    İşte bu çeşit durumlar karşısında, imanlı hayatına zarar gelmemesi için mü’minin uyanık ve akıllı davranması kaçınılmaz olmuştur.

    Fakat bugün yaşanan iktisadî durum ve prensipler, ticaret erbabını dolaylı yollardan da faiz müesseseleriyle yüz yüze getirmektedir. Bu da çek alıp verme, borç tahsili, havale göndermek gibi hususlarda olabilmektedir. Şu halde, tahsil günü gelmeyen çeki ve senedi kırdırmak, yani üzerindeki değerden eksiğine satmak, doğrudan faize girmek olacağından, meşru olduğundan söz edilemez. Fakat çek veya senet tahsilinde başka bir yol olmadığından veya çok güç olacağından, normal muamele masraflarını vererek iş yapmak insanı faize sokmaz. Çünkü burada, parayı bekletip faiz almak gibi bir durum söz konusu değildir.

    Havaleler için de aynı şeyler söylenebilir. Müşterinin veya borçlunun gönderdiği para banka havalesiyle geldiği zaman ne müşteri, ne de mal sahibi herhangi bir şekilde faize bulaşmış olmamaktadır. Zaten gelen havale gününde bildirilmekte, mal sahibi de gidip parasını almaktadır.

    Bununla birlikte, hesap açmadan bu çeşit işleri yapmak en güzelidir. Cüz’î bir miktar hesap açmadan ticarî işler yürümüyorsa, tahakkuk eden faizi de bankada bırakmak olacağından, az da olsa destek olmak demektir. Bankada para bırakmamak en mâkulüdür.

    Yazar: Mehmet Paksu

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    03.10.2013

    Soru: Namaz kılmayana kız verilmez ve kestiği yenilmez deniliyor. Bu doğru mudur?

    Cevap :Namaz kılmayan insanın inancına bakılır. Namazı kılmayışı farz olduğuna inanmayışından mı, yoksa tembellik ve ihmalden midir? Şayet -Allah Muhafaza- namazın farz olduğuna inanmadığı için namaz kılmıyorsa imanı gider, küfre düşmüş olur. Ne kendisine kız verilir, ne de kestiği yenir.

    Ancak, namazını imansızlıktan değil de ihmal ve tembellikten kılmıyorsa o adam iman sahibi ama günahkâr (fâsık) bir Müslüman’dır. Günahkâr Müslüman’ın kestiği de yenilir.

    Bir kimse, kızını birisine verirken, çok titiz bir şekilde araştırmalı ve uygun görmeden kızını vermemelidir. Çünkü Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: “Hangi kadın bir fâsıkla evlenmeye razı olursa kıyamet günü kabrinden kalktığı zaman, alnında, ‘Allah’ın rahmetinden ümitsiz’ diye yazılır. Her kim benim şefaatimi istiyorsa kızını fâsık biri ile evlendirmesin.” (Beyhaki)

    Kaynak: Seyda Muhammed Konyevî; Günümüz Meselelerine Fetvalar, Reyhanî Yayınları

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    05.09.2013

    Bakara suresinin 222. ayetinde Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

    “Sana kadınlardaki kanamaları soruyorlar. De ki, o bir eziyettir; kanamanın olduğu günlerinde onları rahat bırakın. Temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın. Tertemiz oldular mı, onlara Allah‘ın size buyurduğu yerden yaklaşın. Allah tevbe edenleri sever, tertemiz olanları da sever.”

    Yukarıdaki ayete göre adet esnasında yasak olan cinsel ilişkinin helal olabilmesi için iki şart bulunmaktadır:

    1. Kadının adetinin bitmesi gerekir.

    2. Kadının tertemiz olması, yani gusletmesi/yıkanması gerekir.

    Adeti sona eren kadın gusletmedikçe kendisiyle cin­sî münasebette bulunmanın helâl olma­dığı hususunda Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhepleri başta olmak üzere ulemanın büyük çoğunluğu görüş birliğine varmıştır.

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    05.09.2013

    Tıp verilerine göre adet başlamaya yakın görülen lekelenmeler, adetin birinci günü kabul edilir. 2 ve 3. gün de sadece lekelenme olursa kadın doğum uzmanına başvurulması gerektiği ifade edilmektedir.

    Lekelenmeler adetten sayıldığına göre o andan itibaren namaz kılınmamalıdır. Adet süresinin en fazla yedi gün sürdüğü dikkate alındığında 7. günden itibaren kanama devam etse de namaza başlanmalı fakat tedavi için mutlaka bir kadın doğum uzmanına müracaat edilmelidir.

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    05.09.2013

    Cevap: Bir kimse, henüz adetini tamamlamamış olan eşi ile cinsel ilişkiye girerse günahkar olur. Onun için tevbe ve istiğfarda bulunması gerekir. Bununla beraber fakir müslümanlara 1 (4,25 gr. altın) veya yarım dinar sadaka vermesi uygun görülmüştür.

    Abdullah İbn Abbas radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Peygam­ber sallallâhu aleyhi ve sellem hanımına hayızlı iken yaklaşan kimse hakkında şöyle bu­yurmuştur:

    “O (kimse) bir dinar yahut da yarım dinar sadaka verir.” (Ebu Davud,Nikâh,46-47)

    Abdullah İbn Abbas radıyallahu anh demiştir ki: “Bir kimse hanımına hayız kanının ilk görüldüğü zamanlarında yaklaşacak olursa, bir dinar; kan kesildiğinde kadın daha yıkanmadan yaklaşacak olur­sa, yarım dinar sadaka verir.” (Ebu Davud,Nikâh,46-47)

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    02.09.2013

    Mahrem olmayan kadına bakmak haram olduğuna göre, onlara dokunmak veya tokalaşmak mutlaka haramdır.

    Peygamber`e (sav) bi`at eden kadınlar dediler ki: Ey Allah`ın Resulü biat ederken elimizi tutmadınız.Peygamber (sav) kadınların elini tutup tokalaşmam buyurdu (Ahmed bin hanbel, Nesai, İbn Mace).

    Hazret, Aişe (ra) biat ile ilgili şöyle buyuruyor: Allah`a yemin ederim ki Resulüllah`ın eli bir kadının eline dokunmadı. Sadece sözle onlardan biat aldı" (Müslim).

    Peygamber (sav) bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor:"Sizden biriniz başına iğne ile dürtülmesi kendisi için helal olmayan bir kadına dokunmaktan daha hayırlıdır."

    İslam dini kadınla tokalaşmayı yasaklamakla kadını tezyif etmiyor. Bilakis şerefini kurtarıyor. Kötü niyetli kimselerin şehvetle el uzatmasına engel oluyor.

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    02.09.2013

    Zina etmek, bir kadınla nikâhsız veya haksız olarak cinsel temasta bulunmaktır.Bir erkeğin kadınla bir akde veya haklı bir sebebe dayanmaksızın önden cinsel temasta bulunmasıdır. Zina eden erkeğe "zânî" kadına ise "zâniye" denir.Zina İslâm'da ve önceki bütün semâvî dinlerde haram ve çok çirkin bir fiil olarak kabul edilmiştir.

    Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:"Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur" (el-İsrâ,32)

    Bir Başka Ayeti Kerime:"Onlar Allah ile birlikte başka ilaha dua etmezler. Haksız yere, Allah'ın haram kıldığı kimseyi öldürmezler ve zina da etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya çarpar. Ona kıyamet gününde kat kat azap verilir ve o azabın içinde alçaltılmış şekilde ebedî bırakılırlar"(el Furkân,68)

    Bir Başka Ayeti Kerime: Bekâr erkek veya bekâr kadının zina etmesinin cezası yüz değnek, evli ve iffetli erkek veya kadının zina cezası ise taşla öldürme (recm)dir.Allah Teâlâ şöyle buyurur:"Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun.Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız bunları Allah'ın dinini uygulama hususunda acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da, onların cezasına şahid olsun" (en-Nûr,2)

    Ebu Hureyre (ra)’den, Hz. Peygamber (asv)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: Mümin zina ettiğinde, iman ondan çıkar. Onun üzerinde bulut gibi durur. Onu bıraktığında iman ona geri döner.(Ebu Davud, Hakim, Beyhaki)

    İbn Abbas (ra)’den, Hz. Peygamber (asv)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir:"Bir şehirde zina ve riba (faiz) yaygınlaşırsa, onlar Allahın azabını kendilerine hak etmiş olurlar.” (Hakim, Ebu Ya’la)

    Ebu Hureyre (ra)’den, Hz. Peygamber (asv)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ademoğluna (iradesiyle yapacağı) zinadan nasibi yazıldı.Şüphesiz o buna erişecektir. Gözlerin zinası bakmaktır.Kulakların zinası (fuhşiyatla ilgili şeyleri) dinlemektir.Dilin zinası konuşmaktır. Elin zinası tutmaktır.Ayağın zinası (fuhuşla ilgili yerlere doğru) yürümektir. Kalb arzu ve temenni eder,tenasül aleti ise bunu ya tasdik eder, ya da yalanlar.”(Buhari,Müslim,Ebu Davud,Nesei)

    Evli, iffetli erkek veya kadına recm cezası ise, sünnetle sabittir. Çünkü Rasûlüllah (s.a.s) Mâiz'e ve Benî Gâmid'ten bir kadına recm cezasını uygulamıştır. Recm'in meşrûluğu konusunda sahabenin icmaı vardır

  • Image Description
    KALBİ HÜZÜN
    26.03.2012

    Soru : Zina Edenin Tövbesi Kabul Olur mu..?

    Cevap: Zinanın hükmü İslam'da açıktır.Şayet Zina yapan insan evli ise recm cezası, bekar bir insan için ise verilecek karar recm değildir, yüz değnek sopa vurulur.

    Fakat suçunu itiraf etmeyen veya yaptığı bu fiili kimse görüp şikayet etmemiş ise, bu insanın yapacağı tek şey günahından dolayı pişmanlık gösterip bir daha yapmamak üzere tövbe etmektir....

    Ayrıca böyle bir suç işleyen kimse suçunu itiraf etse bile şu anda bunun cezasını uygulayacak bir merci yoktur. Geriye iki şey kalıyor.Biri kul hakkıdır; varsa helalleşmek gerekir. Diğeri de Allah hakkı için tövbe, istiğfar etmek ve bir daha o günaha girmemektir.

    İnsan hem iyilik hem de kötülük yapmaya uygun yaratılmıştır. Onun için zaman zaman isteyerek veya istemeyerek günahlara girebiliyor. Bu konuda Kur’an-ı Kerim'de,

    “Allah, kendisine şirk koşulmasının dışındaki istediği kimselerin bütün günahlarını bağışlar."(Nisa s.)buyurarak, hangi günah olursa olsun affedebileceğini bildirmektedir.

    Kitaplarımız da canı gönülden yapılan tövbenin Allah tarafından kabul edileceği ifade edilir. Nitekim Allah Teala,

    “Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun.”(Tahrim, 66/8)

    buyurarak, yapılan tövbelerin kabul edileceğini beyan eder. Ayette geçen nasuh tövbe ise şöyledir:

    1. Allah’a karşı günah işlediğini bilerek, bu günahtan dolayı Allah’a sığınmak ve pişman olmak.
    2. Bu suçu işlediği için üzülmek, Yaratıcıya karşı böyle bir günah işlediğinden dolayı vicdanen rahatsız olmak.
    3. Bir daha böyle bir suça dönmeyeceğine dair bir karar içerisinde olmak.
    4. Kul hakkını ilgilendiriyorsa onunla helalleşmek.

    Bir rivayette de "Nasuh Tövbe" şöyle tarif edilmiştir:

    - Günahlara pişmanlık.
    - Farz ibadetleri yapmak.
    - Zulüm ve düşmanlık yapmamak.
    - Kırgın ve küskünlerle barışmak.
    - Bir daha o günaha dönmemek üzere karar vermek."
    ( Kenzü'l-ummal,2/3808)

    İnşallah bu şartları yerine getirirsek Allah’ın tövbelerimizi kabul edeceğinden ümitli oluruz...

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    22.02.2012

    Bu Konu Hakkında Açıklayıcı bilgiler olmasına rağmen hala pek çok Kardeşimiz tarafından sorulmaktadır.

    Soru:Kadına Arkadan Yanaşmanın Hükmü Nedir..?

    Cevap: Rabbimiz Kuranı Keriminde Buyurmaktadır ki: "Allah'ın size emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz ki Allah hem tevbe edenleri hem de temizlenenleri çok sever. Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın"(Bakara s.)

    Kadınlarınız sizin için bir tarladır." ifadesi, daha önce gelen:"Allah'ın size emrettiği yerden onlara varın."ayetini açıklamaktadır.Lütfen Dikkat ediniz bu noktaya:Bu ifade,ayette yer alan:Tarlanızdır ifadesi ekilecek yer anlamında kullanılan bir kinayedir."Dilediğiniz yerden" ifadesi, nasıl isterseniz demektir.Nereden isterseniz değil nasıl isterseniz anlamına gelir.Kadınlarınız sizin için bir tarladır." ifadesi,daha önce gelen:"Allah'ın size emrettiği yerden onlara varın."ayetini açıklamaktadır.

    Bu Konu Hakkında Bir Kaç Hadis Mealine Bakalım

    Ensar'dan bir kadın Rasûlullah'a (s.a.v.), kadınlara dübüründen yaklaşmanın hükmünü sordu:

    Rasûlullah (s.a.v.) de ona:"Kadınlarınız sizin tarlamzdır.O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın"ayetini okudu(Bakara,223)
    Bu Ayette Şu noktaya iyi dikkat edelim:"Nasıl İsterseniz öyle varın buyurulmakta. "Nereden İsterseniz öyle varın değil"

    Özetle Önden Yada Arka taraftan yaklaşabilirsiniz Ama Allah'ın Helal Kıldığı yerden hükmü açıkca ortaya çıkmaktadır.

    Hz. Ömer (R.A.) Rasûlullah'a (s.a.v.):
    - Ya Rasûlellah! Mahvoldum, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):
    "Seni helak eden nedir?" diye sordu. Hz. Ömer:
    - Dün gece gidiş yolunu değiştirdim (arkadan yaklaştım) dedi.
    Rasûlullah (s.a.v.) ona hiçbirşey demedi. Allah Te'alâ Rasûlü'ne şu ayeti vahyetti:
    "Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın" ( Bakara,223)

    Bu, Allah ve Rasûlü'nün mubah gördüğü, dübüre dokunmadan Önden ve arkadan cinsel ilişkide bulunmaktır.

    Yine Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
    "Karısına dübüründen yaklaşan melundur"

    Bir Diğer Hadislerinde Şöyle buyurmuştur:
    "Hayızlı kadınla cinsi münasebet yapan, karısına dübüründen yaklaşan yahut kahine giden kimse Muhammed'e indirileni inkar etmiştir".

    Şöyle bir hadisi de vardır:
    "Allah hakikati açıklamaktan utanmaz. Kadınlara dübürlerinden yaklaşmayın".

    Yine Bir başka Hadis Meali :
    Şüphesiz ki Allah,karısına dübüründen temas kuran kimseye (kıyametgünü rahmet) nazarıyla bakmaz.

    Konu Gayet açık ve Nettir. Hüküm Bellidir. Kadına Dübüründen yaklaşmanın Haram olduğu, Allah Tarafından yasak edildiği Peygamber Aleyhisselam Tarafından Bildirilmiştir...

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    22.02.2012

    Soru: Kaza Namazı Borcu Olanın Nafile Namaz Kılması Caiz midir...?

    Cevap : Hiç şüphesiz kişinin kaza namazlarıyla meşgul olması, nafile namazlarla meşgul olmasından evladır. Ancak farz namazların evvelinde ve sonunda kılınan revatip sünnetler velev ki sünnet-i ğayri müekket olsun bundan istisna edilmiştir. Yani kişinin bu sünnetleri terk edip yerine kaza namazı kılması evla değildir.Hatta kuşluk ve tespih namazları gibi hakkında eser varit olan nafile namazlarda bu kabildendir.[1]

    Zira bu emsal namazlar farz namazları ikmal eder. Ve bunlar, belli bir vakitle mukayyet olduklarından dolayı vaktinin kaçırılması durumunda telafisi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise muayyen vakitleri olmadığından telafisi mümkündür.

    Her iki namazın bir niyetle kılınması da caiz değildir. Kaza namazını kazaya niyetle, nafile namazı da nafileye niyetle kılınmalıdır.

    Ömer Nasuhi Bilmen Büyük İslam İlmihali adlı eserinde, namaz kazası borcu olan kişilerin nafileleri feda etmelerinin münasip olmadığını güzel bir lisan ile ifade etmiştir. Hem teberrüken hem de faydalı olacağına inandığımızdan cevabımızın bu bölümünde aynı ifadeleri nakletmeyi uygun gördük.
    “Maahaza namazları kazaya bırakmak bir günahtır. Bu günahtan mümkün mertebe kurtulmak için sünnetleri feda etmek münasip olamaz. Böyle bir günahı işleyen kimsenin fazla ibadette bulunarak affı ilâhîye iltica etmesi icap ederken, hakkında şefaati nebeviyyenin tecellisine vesile olacak bir kısım mübarek sünnetleri, nafileleri terk etmesi nasıl muvafık olabilir? Hem bir kısım vaktiyeleri kazaya bırakmak, hem de diğer bir kısım vaktiyeleri kendilerini mükemmil olan sünnetlerden tecrit etmek, iki kat kusur olmaz mı?
    Bunun hilafına olan bazı nakiller muteber değildir, muftabih olan kavle muhaliftir. Hem sünnetleri, hem de kaza namazlarını kılmaya müsait vakit bulamadıklarını iddia edenler bulunursa, bunlar münsifâne bir iddiada bulunmuş sayılamazlar. Beyhude yere en kıymetli vakitlerini zayi’ eden insanlar, bilmem böyle bir iddiaya ne yüzle cür’et edebilirler?..”[2]

    1] El-Fetâvâ’l-Hindiyye, Şeyh Nizamuddin önderliğinde ilmî bir heyet c:1 s:135
    [2]Ömer Nasuhi bilmen, Büyük İslam İlmihali s:183

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    22.02.2012

    Soru: Mehir üzerinden zekât vermek gerekli midir?

    Cevap:Bir kadın kocasından talep ettiği mehri tamamen almadıkça ona zekât düşmez. Zira bu durumda zekât için şart olan tam mülkiyet (el-milkü’t-tâmm) henüz gerçekleşmemiştir.

    Mehir tamamen kadının eline geçince bakılır: Eğer bu, borçların ve asli ihtiyaçların dışında kalıyor ve nisap miktarını (85 gram altın veya bunun mukabili para veya mal) aşıyorsa bunun zekâtını verir.

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    22.02.2012

    Soru: Nikâhtan sonra başı açık dolaşmanın nikâha bir zararı olur mu?

    Cevap: Bir kadının başı açık dolaşması nikâhına zarar vermez. Çünkü nikâh bir akittir. Kurulması da sona ermesi de belirli şartlara bağlıdır. Başı örtmek her Müslüman kadına Allah’ın emridir. O emri kabul etmeyen kâfir olur. Kabul ettiği halde yerine getirmeyen de günahkârdır.

  • Image Description
    Kaside-i Bürde
    13.02.2012

    Soru: Bir gencin, şehvanî arzularını terk ederek, nişanlısı ile konuşmasında bir mesuliyet var mıdır?

    Cevap: O kimsenin nişanlısı ile konuşması, şehvani hislerinin tahriki ile olmaktadır. Bu gibi hislerin olmadığını sanmak veya iddiada bulunmak, kendini aldatmak olur.

    Mahzuruna gelince, arada nikah bulunmadığı için, onun yabancı bir kadından farkı yoktur. Nişan; namzetlik devresi olup, nikah gibi, mahzurları ortadan silip kaldıran bir akit değildir. ..