78 yorum 2. sayfa

Acizane fakirane bi tavsiye

Yaşım küçük olabilir ama çok şükür ki şuurum tabii ki de annelerimizin veya da eşlerimizin çalışmaması tarftarı. Bu konuda AHMET GÜNBAY YILDIZ'ın SOKAĞA AÇILAN KAPI isimli kitabını okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Bu konuda adaşım olan Mustafaa abime destek oluyorum. Rabbim öyle eşler nasib etsin ki Allah korusun biz çalışmamızı istesek bile Rabbine olan sevgisinden, saygısından ve O'(c.c)nu üzmek korkusuyla bizim bu isteğimizi imanıyla, inancıyla bertaraf eylesin inşallh. Selamet ve dua ile PROF.DR.MUSTAFA

25.05.2010 - cerrahmustafa

bencede

kadinlar calismamali evinde oturup cocuk bakmali ama henuz boyle biriyle karsilasmadigim icin calsimaya devam

17.05.2010 - gerzek

KADIN ÇALIŞMAMALI !!! Herkes okuyabilir mi lütfen?

ÇALIŞAN KADIN
Kadın ve erkek, toplumu oluşturan iki temel unsurdur. Fizyolojik yapı olarak kadın erkeğe oranla oldukça zayıf ve güçsüzdür. Normal şartlar altında, ancak iki kadının kuvveti bir erkeğe denk olabilir.
Duygusal yönden ise kadın daha yüklü erkek ise aksine çok katıdır.
Bu Özellikler sebebiyle tarih boyunca -evrensel toplum özelliği olmayan Amazonlar dışında- kadın; umumiyetle ev bakımı, yemek, kocaya hizmet ve çocuk eğitimi görevlerini üstlenmiştir.
Erkeğin görevleri ise kadına göre daha çok kuvvet ve katılık istemektedir. Belli başlıları arasında, evin yiyecek ve giyecek masraflarını karşılamak, dış tesirlere karşı aileyi ve aile yuvasını korumak, en önemlisi neslin devamı için kadına kocalık yapmaktır.
İslâmiyet insan tabiatının gerektirdiği bu iş bölümünü kabul etmiş, düzenli yürümesi için bir takım müeyyideler koymuştur.
Avrupadaki teknik inkilabı müteakiben bu fıtrî özelliği kabul etmeyerek kadın erkek eşitliğini ileri sürüp her ikisinin de tüm işlerini aynı eşitlikle başarabileceğini öne sürenbir görüş siyasi iktidarlar tarafından kabul görmüş, hemen ardından da halifesini kaybeden islâm alemine sızmaya başlamıştır.
Bu görüş evvela bir cemile olarak kadına seçim haklarını tanıyor, erkeklerle ilişki kurup dilediği oranda beraber olabileceğini müjdeleyerek nefsini tahrik ediyor ardından da oluşturduğu hür kadın anlayışının gölgesinde sinsice faaliyetlere girişerek kadını her sahaya itip emperyalist gayelerine alet ediyordu.
Halbuki kadının iş hayatına atılması gerek kadın, gerek erkek gerekse toplumun ekonomik ve ruhi istikran açısından -tehlikesi tüm boyutlarıyla ortada- korkunç bir intihardan farksızdır.
İlk ele alacağımız konu, kadının fizyolojik zaaflarıdır. Bu zaaf dolayısıyla kadının çalışması hem vücudunda büyük tahribatlara yol açar hem de iş hayatını felce uğratabilir.
İş sahalarının büyük bir bölümünü oluşturan ve kaba kuvvet gerektiren alanlarda kadının başarısı sıfırdır, istisnalar dışında hiç bir kadın kaba kuvvetle iş yapmaya muktedir olamaz. En kısa zamanda bedenî ve ruhî hastalıklara düşerek dünyaya, en azından sağlığına veda etmek zorunda kalır. Modernistler bu gereği, "— O halde kadınlar da kendilerin uygun iş alanlarında çalışsınlar." sözüyle örtbas etmek isterler. Fakat bu sözü mukabil bir yandan geçinme imkanlarını daraltıp öte yandan da kadının her sahada çalışabileceği inancını topluma empoze ederek en yorucu iş sahalarına çekenler de yine onlardır.
Hakim idareci görüşün uyguladığı bu art niyetli politika sonucu sahipsiz kadınlar ve geçinemeyen ailelerin kadınları iş aramaya koyulurlar. Kendine uygun iş sahasında çalışma önerilmişse de, ikinci sınıf kadınlar kendilerine uygun işlerin çoktan genç ve güzel kadınlar tarafından işgal edilmiş olduğunu görürler. Böylece bedeni kuvvet gerektiren işler karşısında zorunlu seçmen durumuna düşerler. Açlık ve sefaleti tercih edemiyeceklerine göre tek seçenekleri yaşayabilmek için, sağlıklarını ve canlarını, dolaylı olarak da namuslarını piyasaya sürmektir.
Diğer alanlarda da kadın, fizyolojik zaafları ve kadınlık hasletleri sebebiyle gerekli başarıyı gösteremez. Memurluk yaşamında da çoğu kez, içinde bulunduğu dairede nahoş olayların meydana gelmesine isteyerek veya istemeyerek meydan verir. Bu kişilerin niyetlerini ve kadının karekterini çok aşan bir problemdir. Her ne olursa olsun tabiat olarak erkeğin kadına karşı engellenemez bir meyli vardır.
Batılılar toplumun olgunlaşmasıyla bu gibi problemlerin tamamıyla ortadan kalkacağını söyleyerek bizi avutmaya çalışırlar. Fakat onların bizi böylece avutmalarına rağmen kendi olgunlaşmış toplumlarında (!) hâlâ en yüksek derecedeki bakanlarının bile sekreterleriyle olan ilişkileri sonucu doğan skandallar sona ermemiştir. Yine pek yakın bir zamanda Avrupalı büyük memurların sekreterlerini cariyeleri gibi kullandıklarından yakınan da kendi üst derecedeki yekililerinden birisidir. Bu sekreter kızcağızlar, görevlerine olan sadakatlerini patronlarının çocuklannı karınlarında taşımakla ispatlamaktadırlar. Evlerinde kocalarına maaşla birlikte bir bakan, bir patron çocuğu takdim etmektedirler.
Bu aile yapısına, toplum yapısına olduğu gibi kadın kişiliğine de vurulan korkunç bir darbedir. Kadına iş sahalarının açılması ona iyilik olmamış bilakis onu sorumsuz kullanılan orta malı durumuna getirmiştir.
Sözlerim belki çalışan bacılarımızı üzebilir ama bütün bunlar bize modern yaşantının yollarını gösteren medeni Avrupalıların hayatlarında hergün cereyan eden olağan şeylerdir. Aynı durum eskiden kalma ata ahlakının tüm engellemelerine rağmen toplumumuzda da süratle çoğalmaktadır.
Görüldüğü gibi kadının çalışmasında, normal sınırlar içinde bir çalışma olayı değil, kadının kadınlığının sömürülüşü sözkonusudur. Bu kadınlık açısından hakikaten üzülmeye değer bir acıdır.
Öte yandan kadının çalışması iş hayatındaki dengeyi alt üst eder.
Toplumdaki iş kapasitesi daima belli bir oranda sabittir. Bu da umumiyetle erkek sayısına eşittir. Bu sahaya kadınlar da el atınca işe giren kadın sayısınca erkek açıkta kalır.
İşe giren kadınlar umumiyetle aileye ek gelir sağlama sevdasındadırlar. Erkeklerin yüzde yüze varan bir çoğunluğu ise geçimi için çalışmak zorundadır.
Görüldüğü gibi kadına çalışma kapısı açıldığında, bir zümreye daha geniş imkânlar sağlama uğrunda diğer bir zümre açlığa itilmektedir.
Tehlikenin en büyüğü bundan sonra başlar. Aç veya işsiz kalan bir kişinin yapacağı tek şey anarşidir.
Nitekim yaşadığımız dönemde bu uygulamanın ibret verici bir sonucu olarak, anarşi tüm baskılara rağmen her on yılda bir patlak vermekten geri kalmamaktadır.
Terörizm ve anarşinin kökleri, anarşistleri yakalayıp hapse atmakla veya öldürmekle kurutulamaz. Bu, sıtmayı gidermek için sivrisinekleri öldürmeye başlatmak gibi mantıksızca bir iştir.
Sıtmayı önlemek için nasıl ki bataklığı kurutmak gerekiyorsa, anarşiyi önlemek ve toplumsal huzuru sağlayabilmek için en etkin maddi reçete, erkeklere iş bulmak, insanların ceplerini ve boş vakitlerini doldurmaktır. Manevi olarak ise ruhi ve fikri boşluklarını doldurup onları tatmin etmektir.
"Toplumun çekirdeği ailedir." sloganı, modernistlerin bilimsel çalışmalarından çıkarttıklarını övüne övüne anlattıkları cafcaflı bir laftır. Evet, onların daha yeni anlayabildikleri ve İslâm'ın ondört asırdır söylediği gibi toplumun temeli ailedir. Aile fertleri huzurlu ve yapısı tutarlı olursa toplumda huzurlu ve tutarlı olur.
Ailenin esası karı, koca ve çocuklardır.
Aile kurmanın ve bir kadınla hayatı birleştirmenin şehevî arzuları tatminden öte cihanşumul bir ehemmiyeti vardır. Bu da yarınları yaşayacak olan yeni neslin dünyaya getirilmesi, eğitilmesi ve yetiştirilmesidir.
Çocuğun dünyaya gelmesinde kadın ve erkek eşit rol oynarlar. Çocuk dünyaya geldikten sonra ise erkeğe onun ihtiyaçlarını karşılamak, kadına da eğitmek ve büyütmek vazifeleri düşer. Çalışan kadın ise bir çok yönlerden bu görevi yerine getiremez.
Evvela onu en temel besin maddesi olan ana sütünden mahrum bırakır. Ana sütü, yeri hiçbir besin maddesi tarafından doldurulamayacak mühim bir gıdadır. Yeni doğan bir çocuğu ana sütünden mahrum bırakmak kadar büyük bir hata düşünülemez. Böyle bir çocuğun bedenî ve ruhî yapısında yeri doldurulamaz boşluklar belirir.
İkinci olarak onun eğitim ve terbiyesiyle de meşgul olamaz. Tabi olarak hizmetçilere veya kreşlere teslim etmek zorunda kalacaktır. Çocuk, amacı sadece para kazanmak ve geçimini sağlamak için bu işi seçen ve çocuğa bir eşyadan öte hiç bir değer vermeyen bakıcıların elinde bedenen ve ruhan hırpalanacaktır.
Anne sevgisinden ve himayesinden yoksun çocuklar umumiyetle pısırıklaşır, köleleşir ve insani birçok duygularını; haysiyet, ciddiyet, namus gibi hasletlerini kaybederler.
Bu bakımın aile bütçesinde oluşturduğu hasar ise hiç de küçümsenmiyecek kadar büyüktür. Çoğu kez, akşama kadar çalışmak zorunda kalan kadın ay sonunda kazandığı paranın büyük bir kısmını bakıcıya yatırmak zorunda kalır.
Üçüncü ve en mühim mahzur, çocuğun ana şefkatinden mahrum kalmasıdır. Çocuğunu akşam uyuduktan sonra, sabah da uyanmadan önce görür. Bazen uyanıkken görse bile bu görüşmeleri ihtiyaçların en yoğun olduğu saatlara rastlayacağı için birbirleriyle ilgilenmeleri mümkün olmaz. Kadın, çocuğunun gün boyu neler yaptığından habersizdir. Çocuk ise anneye, kendisinin dünyaya gelmesine vesile olan bir canlıdan öte herhangi bir yakınlık duymaz.
Bunun sonucu toplumda sevgi ve acıma duygularından yoksun taş yürekli, zalim ruhlu, korkunç insan tipleri çoğalır. Bir de toplumun kaderi bu taş yürekli insanların eline geçerse artık o toplumdan bir hayır beklemek imkansızdır.
Bu hayırdan faziletleri kasdetmiyoruz. Yalnızca klasik hakların verilmesini, insanların apaçık zulme uğratılmamasını anlatmak istiyoruz.
Kadın çalıştığında ailede erkek kadın arasında da bir anarşi meydana gelir.
Kadın da kocası gibi akşama kadar çalışmıştır. Akşamleyin yemek yapılmasında, çamaşır ve diğer işlerde, kocasından eşit olarak yardımcı olmasını istemeye hakkı vardır. Bu ihtiyaç bazan ağır basar ve her ikisi de yemek yemeden yatmayı, kirli elbiselerle işe gitmeyi veya her elbise kirlenişinde kuru temizleyiciye koşmayı yahut da elbiselerini yenilemeyi isterler. Bu ise hem ruhi hem de ekonomik yönden bir yıkımdır.
Toplumda iş bölümünün oluşması, insanların kiminin imalatçı, kiminin satıcı kiminin hizmet verici olmasının sebebi de bu ruhi ve ekonomik anarşiyi önlemek içindir. Kadının da iş hayatına atılmasıyla ailedeki iş bölümü tamamen ortadan kalkar ve insanlık ilkel çağlarda olduğu gibi yalnız başına kalmak ve kendi kendine yetebilmek zorunda bırakılır. Bu ilkel bir kafa yapısının ürünüdür. Kadının çalışmasını cafcaflı laflarla bir zorunluluk gibi göstermeye çalışan modernistler aslında kafaları asırların gerisinde kalmış taş devri insanlarından pek farklı bir düşünceye sahip değillerdir.
Halbuki kadın evinde dursa, dinç kalarak ev işlerini görse kocasının hizmetini, çocuklarının bakımını ve eğitimini yapsa ruhi bütünlüğünü korumuş, hem sıhhatim muhafaza etmiş, hem kocasını memnun ve mutlu etmiş, hem de çocuklarını ideal bir şekilde büyütüp eğitmiş olacaktır.
Bütün bu mutlu sahneler basit bir heves ve tutarsız bir sebeple yıkılmaktadır. Kadının hür olması, toplum içine çıkabilmesi ve para kazanabilmesi.
Halbuki o, hür olacağına iş sahalarına hapsedilmekte toplum içine dilediğim gibi çıkacağım derken en mühim değerlerini kendini kadın yapan özelliklerini harcamakta, para kazanmaya çalışırken kazandığı paradan daha fazlasını sokağa çıkmasıyla zaruri olan uydurma masraflara ve evindeki çocukları için tuttuğu hizmetçilere ödemektedir.
Tekrar tekrar söylüyoruz, kadının iş hayatına sürülmesinin sebebi ne onu hür yapmak ne de kocasının ekonomik sultasından kurtarmaktır. Bir işin yegane sebebi vardır. O da emperyalistlerin kadını daha rahat sömürebilme ve vücudundan sınırsızca yararlanabilme arzulan!
Bunun böyle olduğunu büyük küçük bütün işverenler de bilir. Fakat, hiç birisi kendilerin cömertçe vücudunu sunan genç memurelerinden, sekreterlerinden daha açıkçası cariyelerinden vazgeçmek istemezler.
Bunların içinde gayrı müslimler olduğu gibi müslüman olduğunu söylemekten bir an bile geri durmayan sapıklar da vardır.
Halbuki kadının, daha doğrusu geçim sıkıntısı çeken ailelerin daha değişik yollarla yan gelir sağlamaları daima mümkündür.
Ülkemiz büyük oranda tarım ve hayvancılık Ülkesidir. Kapısının önünde küçük bir bahçesinde küçük de olsa bir inek besleyen, küçük de olsa bir bahçe eken kadın ailesinin tüm ihtiyaçlarını karşılayabilir.
Yine evin içinde çeşitli el sanatlarıyla meşgul olan, halı dokuyan, kilim ören, elişi yapan, elbise diken kadınlar vardır. Bunlar örnek alınabilir.
Yine çeşitli iş sahalarında işçinin işyerine gelmeden yapabileceği bir çok işler vardır. Ki bu basit işler çoğu kez işin büyük bir bölümünü teşkil ederler. Bu işlerin evlerde yapılması hem kadını evinden ayırmadan geçindirmesi, hem bu işlerin atelyelerden çekilmesiyle iş sahalarının genişlemesi hem de kirasız bir yere sevkedilmesi sebebiyle çok yönlü bir fayda sağlar.
Elinden iş gelen ve hakikaten sadece geçinmek için çalışmayı isteyen, şehevi artniyetleri olmayan bir kadın evinde hiç bir zaman boş kalmaz. Mutlaka gelir getirecek bir takım işler bulur. Evin maddi şıkırtılarını giderdiği gibi fazladan maddi refah sağlar.
Sanayi kentlerinde (İstanbul, Ankara, izmir) ve bazı el sanatlarının ileri gittiği Ege illerinde ve hayvancılığın yaygın olduğu güney ve doğu Anadolu bölgelerinde bir çok evin atelye gibi çalıştığı görülür.
Evlerde, kadının çocukların ve misafirlerin harıl harıl birşeyleri monte ettikleri, kesip biçtikleri görülür. Veya evlerde sütlerin kaynatıldığı, yayıkların yayıldığı, yağ ve peynir yapıldığı görülür.
İşte bu kadınlar da çalışırlar ve para kazanırlar. Fakat evlerinden çıkmazlar, ahlaklarını ve namuslarını feda etmezler. Çocuklarını sefil bırakmazlar, kocalarını ihmal etmezler.
Esasında bizim toplumumuzda kadınların illa da erkeklerin arasına karışarak çalışmasını zorunlu kılan bir şey yoktur. Kadınımızın evinde yapacağı işler sayılamayacak kadar çoktur.
Kadınımızı iş sahalarına çeken emperyalistler yine de ona kolay kolay elindeki bu parayı yeme veya hayırlı bir işe harcama imkanı vermezler. Topluma yaydıkları eve sokağa çıkan bir kadın için adeta vazgeçilmez olarak empoze ettikleri süs, makyaj ve sükseli giyim kuşam alışkanlıklarıyla onu büyük bir harcama içine sokarlar.
Sonuçta öyle bir an gelir ki kadının aldığı para daha eve gelmeden tükenir. Bu durumda kadın biraz daha para kazanabilmek için bazı şeylerini feda etmek zorunda kalır. Hem iş arkadaşlarını tatmin eden hem de ailesini razı edebilenler toplum içinde yaşar giderler. Ama bunu beceremeyen ve arkadaşları arasındaki avcıların eline düşenleri bir çoğu hayat kadını olarak umumhanelere sürüklenirler. Umumhane patronlarının en mühim kaynaklarından birisi de çalışan fakat süs eşyalarına para yetiştiremiyen genç kız ve kadınlardır.
Bunlar tümüyle iğrenç manzaralardır.
Toplumumuzu batıya adapte etmeye başladığımız yirminci yüzyıl başından itibaren üzerimize yığılan bela bulutlarıdır.
Bu bölümü bitirirken son olarak müslüman kardeşlerimize şunları söylemek isteriz:
İslâm'ın bir takım prensipleri vadır ki bunları öğrendiğimizde bu problem kendiliğinden halledilir. Yine müslümanlar kendilerini bu prensiplerin sınırlarına uydurmak zorundadırlar.
Birinci olarak İslâm, zina yollarından biri olan kadın erkek beraberliğini katiyyetle yasaklar. Şayet kadının çalışması zorunluysa erkeklerin bulunmadığı bir yerde çalışabilir. Bir müslüman kadınının erkekler arasında hele hele İslâmi giyimden tavizler vererek çalışması bütünüyle islâm'a aykırıdır.
İkinci olarak, islâm, ailede erkeği kadının ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü tutmuştur. Kadının para kazanma hususunda herhangi bir sorumluluğu yoktur. Evlenme akdi yapılırken erkeğin onu kabullenmesi bir nevi onun bütün maddi giderlerini karşılamaya razı olduğu anlamına gelir. Kadının kocasının getirdiği parayla yaşamını sürdürmesi onun için bir zillet veya alçalış değil Öz malı derecesindeki hakkını almasıdır. Şayet erkek hanımının maddi ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa kadına ayrılma hakkı doğar. Yok eğer iki taraf da ailenin devamını istiyorlarsa onların geçimini üstlenmek, en azından erkeğe bir iş sahası bulmak devletin görevidir. Zaten devlet İslâm'ın kendisine has vergi toplama ve dağıtma usulünü uyguladığı zaman İslâm toplumunda hiç bir ailenin aç kalması mümkün değildir.
İslâm anlayışına göre kadının vazifesi ailenin mali giderlerini karşılamak değil, ev kadını, kocasının hanımı ve çocuklarının anası olmasıdır. Diğer vazifeler ikinci derecededir. Kadın ailesini muhafaza etmekle toplumun temel taşını sağlam tutmuş olacak, kocasını mutlu etmekle toplum huzuruna direkt olarak tesir edecek, çocuğunu düzenli bir şekilde yetiştirip eğittiğinde istikbal için hayırlı temeller atmış olacaktır.
Bu büyük vazifelerin ve sonuçta kazanılan faydaların yanında toplum içinde iş hayatına atılması sonucu elde edeceği faydalar oldukça cüce kalırlar.
Bir müslüman hatta aklı selim normal bir insan bile tercih esnasında terüddüt etmeden doğru olanı tanıyabilecektir.

17.04.2010 - Mustafaa

ALLAH RAZI OLSUN!!!!!!!!!!

Allah sizin gibilerden razı olsun.çok güzel yazmışsınız.daha doğrusu,dinimiz ne kadar güzelmiş dedim.ama şöyle bir sorun var;mesela biz bayanlar,bir kadın oturmasına gittiğimizde,maaşallah öyle bir giyiniyorlar ki,bir caka,bir fors....sonuçta bizde kadınız yani...özeniyoruz,bizimde böyle güzel kıyafetlerimiz olsun istiyoruz,e her kadının kocası da zengin olmuyor,ayriyetten böyle bişey için para istesek vermezler.yani kadınlar arası rekabet değil de,güzel giyinen hiçbir maddi eksiği bulunmayan kadının,kocası tarafından daha çok sevildiğini zannediyoruz,yani sevgiyle paranın aynı oranlı olduğunu zanneden bi beynimiz var

11.11.2012 - yusuf a.s

selamun aleyküm

selamun aleyküm kardeşlerim bayanın çalışmasına bende karşıyım bayan evinin kadını olmalı çocuklarının anası eşinin arkadaşı olmalı akşam evinde en güzel bir şekilde eşini karşılamalı bence akşamakadar yorgun argın eve gelen bir bayan annemi olacak eşmi olacak oda yorulmuş çünkü benim kızım inşatı bitirdi ve çalişiyor onu goruyorum bazen sanki canı çıkacak gibi eve geliyor ve bazen bana bile celallanıyor ben ona diyorum ya evlenince evde hiç bir iş yaptırmam çok nadır bayan evinde dizini kırıp oturmalı erkeğinin getirdiği bir lokmaya kanaatkarlık göslermeli ha köylerde bayanda çalışır ama o kendi işi kimseler ona karışmaz emir vermez istediği zaman dinlenebilir şimdikiler çalışsalarda fatdası olamaz zaten ançak kıyafet giyim kuşam

15.05.2010 - Tefekkür

Re: selamun aleyküm

dizini kırıp oturmalı erkeğinin getirdiği bir lokmaya kanaatkarlık göslermeli

SAYGIDEĞER AMCA,ÜZÜLEREK SÖYLİYEBİLİRİM Kİ,bu zamanda böyle bir kadın yokkk.......

11.11.2012 - yusuf a.s

kadın çalışmaz

ben de size katılıyorum kadın evde durmalı eşine çocuklarına bakmalı . bazıları hizmetçi tutun diyorlar .kazandığı paranın hepsini hizmetçiye mi ödesin

03.01.2012 - fatoş yağız

Allah razı olsun mustafa kardeş

selam ve duayla kardeşim sana katılıyorum kadın çalışmamalı bazı kardeşlerimizde hayat şartlarının çok agır oldugunu bir eve çift maaş girmesinin gerektigini söylüyorlar kardeşler cevrenize bir bakın hayat şartları çok agır diyorsunuz bayan kardeşlerim sagolsun çalıştıkları kadarda tüketen biriyler oldular ilk tasaruflardan başlasak cep tlf bir evde kaç kişide var bunların hepsi tüketim deyilmi ikincisi giyimlerimiz öyle bir çeşitlendiki ne para dayanır nede güç yeter çarşılar pazarlar moden moden bayan kardeşlerimiz sorduguuz zamanda çalışıyorum bakımlı olmalıyım ben ev hanımıyım çalışmadım denedim yapamadım çocuklarım evim daha agır bastı ve çok şeyden taviz verdim senede bir kıyafet aldım az gezdim cep tlf olmadı mustafa kardeşimin dedigi gibi evimde halı dokudum cember oyaladım dantel ördüm ama çocuklarımı okul saati gelince okula ben yoladım çocuklarım okuldan dönünce kapıda ben karşıladım yemeyimi aygazda deyil sobanın üstünde pişirdim bir aylık tüp harcamasının iki aya çıkardım hazır yemek yerine pazarda ne ucuz ise ondan bolca aldım o hafta osebzenin yemeklerinden pişirdim biz kadınlar çok akılıyızdır idareciyizdir istersek her zorlugun üstesinden gele biliriz tasaruf çok önemlidir bir maaş deyil iki maaş deyil ne kadar gelse bu zamanda o kadar gidiyor yeterki nefsimizi önümüze alalım biraz akıl ve sabırla yetişir kardeşler yetiştire billiriz bu toplum bu şekilde giderse aile diye birşey kalmıyacak herkez artık farkında ben evimde idareciyim dışardaki bayan kadar modayı takip edemiyorum günün modasını giyinemiyorum çünkü şimdi giyinme tarzına bakım deniyor çalışan bir bayansa oldukca alımlı bakımlı modayı takip edebiliyor her gün deyişik tarz ve rengi giyine billiyor biz ev hanımları büyük idareciler oldugumuz için bunları yapamıyoruz artık çogu eşler evlerinden çok iş yerlerini tercih ediyorlar çünkü her alanda artık bayanlar var eşime sordugum zaman iş arkadaşı gercekten çok zor Allah yardımcımız olsun söylüycek çok sözüm varda kimseyi kırmak istemiyorum istisnalar haric gercekten ben bir bayan olarak çogu çalışan bayan kardeşlerimin hareketlerini beyenmiyorum kızımı sınava götürüyoruz günlerden pazar sabah saat 8.30 gectigimiz sokaklarda çogu bayan işe gidiyor inanın bir tüpcü gördüm birde kağıt toplayan bir bey gördüm bu bayanlar işe gideriken beyler nerdeydi acaba selam ve duayla

21.04.2010 - sabah41

sabah41 Ablama...

Selamun aleyküm. Ablacım eklediğim yazımı beğenmenize çok sevindim. Rabbime şükürler olsun ki aklı başında müslüman hatunlarımız var. Allah sizden ebeden razı olsun. İnşllah Rabbimin rahmet hazinelerini srgilediği Cennetine kavuşursunuz. Allah'a emanet olun...

30.04.2010 - Mustafaa

@ sabah41 ablama...

Selamun aleyküm. Nasılsınız? Ailevi sorunlarınız vardı. Ne durumdasınız şimdi? Her şey yolunda mı? Bir sıkıntınız yoktur İnşallah. Ben sizinle bir mutluluğumu paylaşmak istiyordum. Gelecek yıl için staj yapacağım kurum belli oldu. Çocuk yuvasında çalışacağım. İnşallah kimsesiz, ailesi tarafından terk edilmiş, zulme uğramış, istismar edilmiş, sokaklarda mendil satan yüzlerce çocuğun sıkıntısını gidereceğim, sorunlarını çözeceğim, en azından onlarla şefkatle ilgileneceğim. Onlara Allah'ı ve ahireti anlatıp gelecekte topluma faydalı bireyler olarak yetişmelerini sağlayacağım. Bana çokça dua edin. Çünkü ehli küffar da boş durmuyor. Onlar da kendi anlayışlarıyla zehirliyorlar yavrucakları. Herkesten dua istiyorum. Allah razı olsun. Cenab-ı Hah bizi ve sizi bu asrın dehşetli fitnesinden muhafaza etsin. AEO...

23.05.2010 - Mustafaa

mustafa kardeşime

selam ve duayla amin diyerek sözüme başlıycagım adınıza ve toplumumuz adına çok sevindim kardeşim inş düşünce ve niyetlerinizde mükafat erersiniz çok güzel düşünceleriniz var kardeşim sizin gibi düşünen kardeşlerimizin sayısı artıkca inş herşey güzel olucak ailevi sorunlarıma gelince kardeşim çok şükür beterin beteri var bir imtihan dünyasındayız hep sevdiklerimizle imtihan oluruz bunun billincindeyim tabiki bazı olaylar o kadar çok nefse agır geliyorki mevlam isyan edirmeden sabırla imtihanı gecmeyi bütün sıkıntısı olan kularına nasip edsin içinede benide alsın toplumumuzda kimsesiz çocuklar sayıca çogaldı artık deyilmi kardeşim Allah yar ve yardımcınız olsun deyişik fikirleriniz var ise bizlerle paylaşın kardeşim ben yazılarınızı takip edecegim inş selam ve duayla

24.05.2010 - sabah41

@ sabah41 ablama

Selamun aleyküm. Dediğiniz gibi imtihan dünyası. Gelen gider, giden dönmez bir misafirhane-i fanide ikamet ediyoruz. Hikmetler aleminde yaşıyoruz. Her şeyin olmasında sebepler vardır. Biz aklen idrak edemesek de vardır. Şu dünyada her hadisenin iki sebebi cereyan eder. Birisi zahiridir ki biz insanlara bakar, diğeri de aslidir ki Cenab-ı Rahim'e bakar. Bize bakan dünyevidir ve şer görünebilir. Allahu Zülcemal'e bakan kısmı ise hayırlıdır. Yaşadığımız bir olay için ''ben ne yaptım, ne günah işledim de bu işler başıma geldi?'' demek doğru değildir. Rabbimiz bizi imtihan eder ama sır-ı teklife binaen sabrını da verir. Biz irademizi kullanarak her olayda bir yol seçeriz. Bunu yaparken de vicdan, sabır, akıl, kalp ve meyelan gibi manevi cihazlarımızı da kullanırız. Eğer mazi için ''öyle olmuştu, zor günlerdi,unutamıyorum, nasıl yapar bunu, keşke böyle yapmasaydım öyle olmazdı, off... vs.'' şikayet ve pişmanlıklarla ve istikbal için ''acaba ne olacak, iyi olur mu, çok merak ediyorum, ya şöyle olursa vs.'' endişe ve telaşla sabır kuvvetimizi geçmişe ve geleceğe dağıtırsak olduğumuz hazır zaman içinde manen güçsüzleşiriz. Ve Şeytanın vesvese ve desiseleriyle yıkılır, imtihanı kaybederiz. Peki başımıza gelen olaylara nasıl karşılık vereceğiz? Şunu düşünmemiz gerekiyor: Geçmiş geçmiştir. Artık dönüşü yoktur. Olmuşa ve ölmüşe çare yoktur. Eğer hayırsa Elhamdülillah. Oh geçti gitti demeli. Musibet sevabını bırakıp gitmiştir. Yok eğer kötü geçmişse tevbe ve istiğfar etmeli. Rahmanirrahim'in nihayetsiz merhametine iltica etmeli. O'nun gadabından korkmalı fakat merhametinden de ümit kesmemeli. Allah Gafurdur, Rahimdir demeli. Havf ve ümit arasında kalmalı. Gelecek için ise Allah Kerimdir, Rahimdir demeli. Gelecek madem daha gelmemiş, kötü olacağını düşündüklerimiz şuan başımıza gelmemiş öyleyse çocukça nazlanmamalı. Bir şer insanın başına gelmeksizin şekva şikayete başlarsa bu Cenab-ı Hakk'ın Gadabını üzerilerine celbeder. Nasıl ki; bir çocuk suç işlemiş, annesi sorar niçin yaptın, ne oldu ne bitti? Anne aslında dövmeyecektir ama çocuk hiç yok yere başlar feryada. Ağlar sızlar şivanları koparır. Anne bişi yapmayacağım ağlama der. Çocuk daha da fazlaca ağlamaya ısrarla devam eder. Anne dövmiycem korkma der. Çocuk hala bağırıp çağırarak ağlamaktadır. Ve artık annenin gadabı celbolur ve basar tokadı. Al sana! Asıl şimdi ağla. Bi nedenin olsun. Boş boş viyaklıyorsun. Aynen öylede; başımıza bir dert gelmeden nazlansak, halimizden sürekli şikayet etsek, şükrü bıraksak, mızmızlansak Allah-ı Zülcelal'in gadabını üzerimize çekeriz. Olur mu acaba dediğimiz Allah'ın Keremine, Merhametine itimat etmedik diye hakikaten başımıza gelir. Öyleyse gelmemiş bişi için feryadu figan etmeye ne hacet? Allau Kadir'in nihayetsiz kudretine itimat etmeli. Tevekkeltü Alellah deyip elimizden gelen fiili ( tedbir, çalışma, gayret ) ve kavli ( eşten dostan dua, hususi dua)dua etmeli. Ümitle beklemeli. İnşallah hayır olur demeli. Sabır kuvvetimizi geçmişe ve geleceğe savurmayıp şimdiki anımız için kullanırsak imtihanımız kolay geçer. Sevabıyla kalırız. Ben elimden geldiğince böyle yapıyorum. Siz de böyle yapın. Sabredin. Daha büyük imtihanları olanları düşünün, teselli bulun. En büyük sınavlardan Nebiler Resullar geçmiştir. Bunun bizim terakkimiz için olduğunu unutmayın. Sabrettikçe çok sevaplar kazanıp Ahirette büyük mükafatlar alacağımızı hatırlayın. Allah'a küsmeyin, nazlanmayın, şikayet etmeyin. Haşa ve Kella! Demişsiniz ki insanlar yakınlarıyla imtihan edilir. Doğrudur. Ama bunu da unutmayın ki Mü'minler, Müslimler kardeştir, yakındır, dosttur. Kan bağımız olsa da bize zulmeden kardeşimiz, dostumuz değildir. Zira Hz. Nuh tufanında Peygamber Allah'a yalvarmış: Allah'ım ailemi bu felaketten kurtar. Tabi hanımı ve oğluna imanı tebliğ edince biz sel gelince yüksek dağlara çıkarız demişler. Ve iman etmemişler. Sonra tufan gelip kafirleri helak etmiş. Hz. Nuh'un hanımı ve oğlu da en yüksek dağları yutan selde boğulmuşlar. Peygamber Allah'a, dua etmiştim ailemi kurtaracaktın demiş. Allahu Rahman ve Rahim, biz senin aileni kurtardık demiş. ( Yanlış hatırlamıyorsam böyle olmuştu. ) Evet, gemiye binenler Hz. Nuh (AS)'ın ailesiydi. İman edenler... Gemiye binmeyen kafirler aile değildi. Bunu düşünmeli ve benim eşim, kardeşim, oğlum bunu nasıl yapar diye bu kan bağı yakınlığına binaen üzülmemeli. Islahlarına çalışmalı, onlar için dua etmeli, onlara sabretmeli. İnşallah acizane tavsiyelerimi tatbik edersiniz ve hayatınızda hayırlara vesile olur. Madem siz Mü'minesiniz ve ben de bir Mü'minim o zaman kabul ederseniz her hayırlı müslüman kadının olduğu gibi ben de sizin bir oğlunuzum. Dualarınızı eksik etmeyin. Hadiste: Ahir zamanda ihtiyare kadınların dinine ittiba ediniz, buyrulmuştur. Cenab-ı Hak beli bükülmüş şefkat kahramanı hatunların duasını geri çevirmekten hicab edermiş. Çokça dua edin bu rezil asırda manasız yaşayan gençlere. Çocuklarınıza sahip çıkın inşallah. Vesselam... Cenab-ı Hak, bizi ve sizi, bu asrın cazibedar ve dehşetli fitnesinden muhafaza eylesin...

15.06.2010 - Mustafaa

ellinize saglık mustafa kardeş

selam ve duayla kardeşim yazını okudum ellerine sağlık çok güzel bir yazı sizlere bazı sorularım olucak arada birde sıkıntılarımı yazıp sizlerle paylaşmak istiyorum yazılarınız gercekten bana cesaret ve güç veriyor rabime çok şükür sıkıntılı bir anımda buldum bu siteyi kardeşler 22 yılık evliyim dört çocugum var evliligim dört dörtlüktü bana göre eşim ailem çocuklarım güleç yüzlü her zorlugun üstesinden gelen devamlı okuyup araştıran biriydim taki bundan iki yıl öncesine kadar fazla bile oldu halan bunun üstesinden gelemiyorum sağlıımı kaybetim bu olaydan sonra şimdi biraz eskisi kadar olmasada rabime çok şükür iyiyim yada güçlü olmaya çalışıyorum bu arada oldukca yıprandım çünkü içimdeki sıkıntıları paylaşamıyorum cevremizde örnek alınan bir aileyiz yada kimse yüzüme söylemiyor ben öyle sanıyorum ondanda artık pek emin deyilim bundan tam ikiyıldan fazla bir süre önce eşimin internete bayan arkadaşlar edindigine şahit oldum bu yazımı burdada paylaştım o gün yıkıldım dünyam zindan olmuşdu depresyon dedi doktorlar ilaçlar falan filan fazla kulanmadım ilaçlarımıda dua ve okudugum kitaplar biraz teseli verdi o zaman diliminde kızkardeşim eşinden ayrılıyordu evimize bir ateş düşmüştü çok üzgündük onunda eşi tellefonda tanıştıgı bir bayanla kardeşime ihanet etmişti kızkardeşim dört yıl sabredi düzelir diye çocuklarının hatırına ama olmadı ayrıdılar o dönemlerde ise eşim int bayanlarla sohbet ediyormuş meyer diyer yandanda nasihatler veriyordu eşim namazını kılan biri bu beni daha çok inçilti ve hala o gün bu gündür ben bu olayı atlatamıyorum güvenim sarsıldı bir kere bir yarım olur insandır şaşar beşer desede diyer yarım yine yapıyormu başka bir hanıma ilgi duyormu falan filan bu düşünceler beni kahrediyor bir ne vi hayatada küstügüm anlar oluyor kitaplar okuyorum namazımı kılmaya gayret ediyorum ama feyizim yok kardeşler eskisi gibi feyiz alamıyorum bunada daha çok üzülüyorum kırgınım insanlara artık inancım güvenim yok bedua edmek istemiyorum ellerimi kaldırınca rabime sadece sen billiyor sen görüyorsun beni benden daha iyi tanıyorsun deyip duama son veriyorum eskiden dualarım çok farklıydı herşey çok farklıydı şimdi tadı yok hiç birşeyi bana dua edin ve bir yol gösterin nasıl ibadetlerimden feyiz alabilirim hayata eskisi gibi olmayacak artık ben ahretimi nasıl kurtara billirim ben rabime dua edmeyi hiç bırakmadım rabimmi beni huzurunda uzun süre istemiyor acaba selam ve duayla

19.06.2010 - sabah41

sabah41e....

Selamun aleyküm. Ablacım bu yaşadığınız sorun neredeyse memleketimizdeki insanların %20sinin yaşadığı bir ahir zaman fitnesidir. Kur'an'ın edebiyle edeplenmeyen zamanın sillesiyle tedip ediliyor. Bu zaman küçük hataları affetmiyor. Bir üzüm danesi yedirip yüz tokat atıyor. Mübahları, ruhsatları bırakın... Takvayla, tahkiki imanla, azimetle yaşayın mukaddes dinimizi. İnşallah toparlanırsınız. Aileler darmadağın ediliyor bazı gayrı resmi kurumlarca... Aile toplumun temelidir. İnsan en önce ve en güzel şekilde ailesinin himayesinde yetişebilir. Topluma faydalı, vatanına faydalı iyi yetişmiş insanlar olmasın diye toplumun temelini dinamitliyorlar. Yani aile kurumunu ortadan kaldırıyorlar. Bunu zinayla yaptırarak başarıyorlar. Azami derecede günahtan kaçmak gerekiyor. Allah düşenleri kurtarsın. Eğer çok ileri gitmemişse eşinizi affedin. Onu kurtarın ve anlayın... Erkeklerle çok uğraşıyorlar... Her yerde cinselliğe kışkırtan görüntülerle başbaşa bırakıyorlar ve zaten bir kadınla yetinemeyen erkek fıtratı eşinden usanıp oyubnlara kapılıyor malesef. Düşünmüyor ki dünya fanidir, insan hayatının hesabını verecek... Allah kurtarsın... Bir tavsiyem: Bu asrın hastalıklarına ilaç olabilen ve şedit küfre mukabele edebilen Kur'an'ın ruhundan nezolmuş Risale-i Nur külliyatını okuyun!!!!!!! Şiddetle öneriyorum. Anlaşılmaz demeyin. Israrla, tekrarla okuyun zamanla anlarsınız ve tüm sorunlar kökünden çözülür. Yemin ederim ki beni değiştiren bu mukaddes eserler her müslümanı hakiki imanı kazandırarak kurtaracaktır. Alın ve okuyun sorun falan kalmza her şey çözülür. Anlmazsınız bile seviyenizdeki yükselişi. Allah!a emanet olun....

12.09.2010 - Vird-i Zeban

Re: sabah41e....

Ben okumaya başladım ve gördüm ki,dünyalık hiçbir menfaat uğruna şekva etmek,sızlanmak hoş değilmiş,sabretmek,beklemek en güzeliymiş..
Gerçi daha yeni başladım okumaya,bir sayfayı beş kere okuduktan sonra idrak edebiliyorum.
Ama sabretmek,beklemek en doğrusuymuş
Şikayet etmek,söylenmek insanı,sadece komik duruma düşürüyor ve olur olmaz insanları kendine musallat ediyormuş böyle yapınca,ben bunu gördüm.Allah salih kulların yardımcısı olsun....

02.01.2013 - yusuf a.s

Konular