Zamanımızı Gasp Edip Maneviyatımızı Çalan Hırsızlar...

Biz hırsızları sadece adam soyan, çanta kapan, yol kesen, ev soyanlar olarak biliyoruz. Ama yanılıyoruz. Çünkü asıl hırsızlar gözümüzün önünde olduğu halde ve onlarla her gün iştigal edip, içli dışlı olduğumuz halde, onlarla yatıp kalktığımız halde görmüyoruz veya onların çetin ve profesyonel hırsızlar olduğunu anlamıyoruz. Adi, basit, dünyalık malları gasp eden ya da haksız yere hakkı olmadığı halde çalan hırsızlar dünyalıkları çalıp onlara zarar verirken, öteki sinsi hırsızlar ise ebedi hayatımıza, iffetimize, hayamıza, namusumuza, imanımıza zarar veriyor. Bu hırsızlar kimdir diyorsanız zamanınızı, ömrünüzü, değerlerinizi, maneviyatınızı, insanlığınızı, hakiki gayelerinizi çalanlardır.
Kendilerini farklı kılıflar, maskeler ve suretler arkasında gizleyen bu çetin ve yavuz hırsızlar öyle hissettirmeden, çaktırmadan, belli etmeden var olan değerlerimizi çalıyorlar ki biz onların hırsızlıklarını kah gülerek, kah kahkaha atarak, kah uyuyarak, kah ağlayarak karşılıyoruz. Onların değerlerimizi çaldığını hiç düşünmüyoruz. Onları dost, arkadaş, mal ve kariyer olarak sahipleniyoruz. O hırsızlarla dostça yaşayıp gidiyoruz.Dost olarak gördüğümüz kardeşlerimiz,eşiniz,çocuklarınız,akrabalarınız ve arkadaşlarınız bizleri duadan,ibadettin,kulluktan,ahlaktan alıkoyuyorsa onlarda hırsızdır.Onlara da kanmamalıyız.

Bir bakıyoruz bu hırsızlar film ve dizilerde öyle acıklı ve hüzünlü ve dramatik bir müzik eşliğinde içerisine heyecan, ihtiras, aşk, yalan, intikam, entrika ve merak kattıkları senaryolarla insanları ekran başına kilitliyorlar ki, filmlerin başladığı saatlerde hayat duruyor. Akıl, fikir, his ve duygular o filme kenetleniyor. İçerisinde yalanı bol, hayali aşkları bol, ahlakı yok, imanı yok görsellerle insanların merak duygularını suistimal ederek değerlerini ve zamanlarını gizlice ve sinsice çalıyorlar. Her saniyesi trilyonlarla çarpılıp neticesinde ceza ve mükafat olarak insana verilecek olan saatler ve aylar ve yıllar boş, faydasız, anlamsız, zulümatlı televizyon karşısında çaldırılıyor. Zaman gasp ettiriliyor. Bu televizyonların karşısına geçenlerin; zamanları, değerleri o afsunlu ve etkili ve büyülü sahneler içerisindeki merak ile çalınıyor. Akıllar ve fikirler öyle ipotek altına veriliyor ki o insanlar gelecek hafta ne olacak derdi ve tasasına düşüyor. Gelecek haftaya çıkacak mıyım endişesini çekmiyor. Öyle bir maharetli hırsız ki televizyonlar ve öteki görsel yayınlar insanları meraklandırarak, güldürerek, ağlatarak, uyutarak çalıyor. Bir bakıyor insan, ibadette ve kullukta geçirilmesi gereken ömrünün dörtte birini medyanın hayali, farazi, yalancı, meraklı ve oyunlarına kaptırmış ve gasp ettirmiş. Elindeki sermayeyi ömrünü mahvetmiş.

Sadece zamanımızı çalan ve gasp eden görsel ve yazılı medya mıdır? Farkında olmadan bizleri coşkulara, heyecanlara ve yaşasınlara, hırsa ve rekabete sevk eden fanatizm derecesine getirdiğimiz sporlar ve oyunlar çok mu masumdur. Hayatımızdan ve zamanımızdan çaldığı saatler, aylar, yıllar az mıdır? Toz kondurmadığımız ve delicesine sevdiğimiz ve zamanımızın büyük bir kısmını verip okuduğumuz; spor gazeteleri, spor programları ve analizlerin hayatımızdan ve vaktimizden çaldığı zaman dilimleri hesaba gelmeyecek kadar çoktur. Öyle insan vardır ki eline Kuranı ya da başka ahreti için faydalı olan bir kitabı almamıştır. Ama kendisine hiçbir fayda vermeyecek olan gazeteleri alır ve kelime kelime ve satır satır okur. Akşamları maç analizlerini gözünü açarak takip eder. Ya da stadyumların önünü sabah erkenden keser ki, maça girebileyim. Ölçüsü kaçırılan ve fanatiği olunan bu sporların, insanlardan gizlice çaldıkları hayatın ve zamanın farkındalar mı?

Ya iffetimizden, edebimizden, hayâmızdan ve imanımızdan sinsice çalan ahlaksız modalara, kozmetikçilere, çıplaklığa ve hayâsızlığa ne demeli. Üzerimize geçirdikleri elbiseler vasıtasıyla maneviyatımızdan çaldıklarına, çağdaş olmak adına değerlerimizden çaldıklarına ne demeli.

Ya dilimizden düşürmediğimiz boş şarkılar, türküler, küfürler, sözler ve söylemlere ne demeli. Onlar için ayırdığımız zaman dilimlerin zamanınızdan çaldığı saatler dakikalar yıllar azmıdır.

Ya alkolün,kumarın,uyuşturucunun ve insanı uyuşturup,oyalayıp ve kandırıp vaktini ve zamanını çalan ömrünün değerini ,kalitesini ve kıymetini düşüren hırsızlara ne demeli.Dost diye sarılan alkol yüzünden ölenler,cinayet işleyenler farkındalar mı bu düşmanların.

Ya kavramları değiştirerek namusumuzdan ve ahlakımızdan çaldıkları azmıdır.Zinanın adını flört,fuhuşun adını ihtiyaç,kötü kadınların adını hayat kadını ,çirken sözlerin adını şiirler ve şarkılar koyarak ne kadar değerimizi çaldılar ve gasp ettiler.

Ya milyarlarca insanı oyunlarla netler başında, güldürerek televizyonlar başında, ağlatarak sinemalar karşısında, meraklandırarak internetler başında tükettirenlere ne demeli. Bu anlık, geçici, küçük ve yalancı zevkler ve eğlencelerin ömrümüzden ve haki ki vazifelerimizden çaldığı yıllar azmıdır.

İnsanların ebedi hayatını kazanmaları için verilen zaman dilemlerinin kıymetini bildiren Peygamber Efendimiz hadisi şerifte: “İnsanların çoğunun kıymetini bilmediği iki nimet vardır. Bunlar; sıhhat ve boş zamandır..”diyerek zamanın kıymetini bilmemizi tavsiye ederken; buna benzer bir hadisi şerifte ise: Ademoğluna kıyamet günü şunlar sorulmadıkça asla yerinden ayrılmaz:
Ömrünü nerede ve ne şekilde geçirdiğinden,
İlmi ile ne yaptığından,
Malını nerede kazanıp nereye harcadığından ve
Bedenini nerede yıprattığından hesaba çekilecektir. demiştir.

Bediüzzaman Hazretleri zamanın, ebedi hayat için kıymetini bildiği için o zaman dilimlerini dolu dolu geçirmiştir. Hatta ikinci dünya savaşı boyunca yıllarca hiçbir şekilde savaşın gidişatını, siyasi boğuşmaları merak edip bakmamıştır. Bu halini merak edip soranlara demiş ki: “Başımıza öyle büyük bir dava açılmış ki, o dava kabre imanlı gidip gitmememe davasıdır. Böyle bir davanın yanında öteki dünyevi davalar hiç hükmündedir. Öyle dehşetli bir davayı bırakıp böyle zararlı ve faydası olmayan işlerin arkasında koşmak ve merak duygusunu sarf etmek akıl karı değildir.” demiştir.

Hayatımızı ve zamanımızı ve değerlerimizi ve ömrümüzü çalan profesyonel hırsızlara karşı dikkatli olalım. Kavramların arkasına gizlenen, bizlere güzel gösterilen, ispirtizma nevinden bir surete giren bu profesyonel hırsızlara karşı temkinli ve tedbirli olalım. Zahirde saygılı, güzel, şirin, görünen ama hakikat cihetinde batıl, çürük, zail ve abes olan hırsızlıklara karşı dikkatli olalım. Belki bizi güldürüyor, eğlendiriyor, ağlatıyor, oyalıyor ve hislerimizi memnun ediyor, olabilirler ama hakikat cihetinde bizlerin öyle kıymetli, değerli, hakikatli vaktini, ilmini, hayatını, değerlerimizi gasp edip, aşırıp çalıyorlar ki, o yitiklerimizin yerine Hayatımızın vazgeçilmezleri olan, hayatımızın bir parçası olan ve hayatımızı yöneten bu hırsızlara karşı uyanalım. Nasıl ki evimize giren hırsızı yakalasak başını kopartırız. Cezasını veririz. Öyle de ebedi hayatımızın zararına ebedi hayatımızı çalan bu hırsızların başını kopartalım. Hayatımızdan çıkarıp atalım. Hırsızlara karşı gerekli sertlik ve öfke ile karşılık verirken bu sinsi hırsızlara karşı neden suskun ve sukut ediyoruz. Onlara da gerekli yaptırımı uygulayalım. Boş, gereksiz ve faydasız, malayani ve fuzuli söylemleri, işleri, oyunları, şarkıları, kelamlara ömrümüzü ve vaktimizi çaldırmayalım. Evi soyulan elinde hiçbir şeyi kalmayan ve iflas eden adamların düştükleri acınacak hallere yevmi mahşerde maneviyatı, zamanı ve ömrü iflas etmiş olarak düşmeyelim. Beden sarayımızın ve ömür sermayemizin kapılarını hırsızlara kapatalım. Mukaddesatlarımızı çaldırmayalım. İlmin hocası olan merakımızı, kainatın sırlarını ve tılsımlarını açmak için verilen aklımızı, hikmet ve hakikat nimetlerini tartmak için verilen azalarımızı ve ebedi hayatımızı kazanmak için verilen hayatımızı yerinde, uygun ve gerektiği gibi kullanalım. Şehvet haramilerine, zaman hırsızlarına, maneviyat gaspçılarına, gaflet soygunlarına hayatımızı ve maneviyatımızı ve amacımızı çaldırmayalım. Şeytani, nefsani, hayvani ve behimi arzulara, duygulara, sevgilere ve muhabbetlere meleki, ruhani, nurani ve ulvi değerlerimizi çaldırmayalım. Zira Allah katında bütün suç sadece hırsızın değildir.Ev sahibinin de suçu vardır.Vesselam.Muhammed Şamil Kafasyalı


Konular