ALLAHIN SADIK KULU…..

Bediüzzaman hazretlerine verilen evsaflar, ünvanlar, isimler, sıfatlar pek çok ve muhteliftir. Çocukluk döneminde molla said adıyla anılırken; İstanbul a geldiğinde ve zamanın şeyhülislamı ile görüştüğünde ise sorulara verdiği mükemmel cevaplar ve kıvrak zekası karşısında ona zamanın bedisi manasına gelen bediüzzaman namını vermiştir. Kimisi onun mücadelesini gördüğü için asrın imamı derken onun merhameti ve şefkati karşısında kimisi herkesin günahına ağlayan adam demiştir. Kimisi insanları getirdiği nurlarla nurlandırdığı için nur dede demiş. Kimisi hasta olmuş imanları iman ve kurani ilaçlar ile tedavi ettiği için iman doktoru demiştir..
İnsaf eahli ,feraset ve basiret sahipleri onun yaptığı işe,davasına ve şahsiyetine göre ona bir nam ve isim vermişlerdir.Bu namlardan birisi ise Allahın sadık kuludur..Öteki isimler ve namlar gibi üstaz hazretleri bu namı hak edecek liyakat sahibidir.Çünkü geldiği belalı ve uğrusuz asırda az ve kısıtlı olan imkanlarla yaptığı küresel ve dünya şümul bir davada muvafak olması, imkanların azlığı,şartların kısıtlı olması ve kuvvetin zaifliği karşısında başarılı olması,zamanın mühim adamlarını ellerindeki kuvvetlere,iktidarlara ve ordulara karşı imanı noktada zafer kazanması onun bir çok evsafı ve namı bir arada bulundurmaya liyakatı olduğunu gösteriyor.
Evet Bediüzzaman hazretleri bir çok çok vasfı hak edecek ve liyakat kazanacak bir zattır.
O zatın daha küçüklüğünden başlayıp ölünceye kadar Allahtan başka hiç kimseye minnet etmemesi, insanlardan zekat ve sadaka kabul etmemesi onun rabbine olan sadakati gösteriyor.
O mubarek zatın çocukluğundan başlayıp ta ölünceye kadar davasında gösterdiği azami gayret ve cesaret onun Allahın sadık kulu olduğunu gösteriyor.
O mubrek insan davasına o kadar sarılmış, davasına o kadar gönlünü, kalbini, ruhunu, aklını fikrini, zikrini bağlamıştır ki, van kelesinde inzivaya çekildiği mağaraya inerken oradan aşağı belki 20 metrelik yükseklikten düşerken ağzından ah -vah yerine sadece davam çıkması onun davasına olan sadakatini gösteriylor.
O mubarek zat davasına o kadar sebat ve metanetle bağlanmıştır ki,bir gün İngiliz sömgürgeler bakanının lordlar kamarasında elinde kuranı tutarak “Bu kuran Müslümanların elinde olduğu sürece biz onlara galiep gelemeyiz.ya kuranı ellerinden alacağız.yada o nları kurandan soğutacağız”.haberini gazeteden okuduğu zaman.eline kuranı alarak “Bu kuranın sönmez ve söndürülemez bir güneş olduğunu bütün dünyaya ispat edeceğim”demesi ve önünen çıkan bütün engellere ve sıkıntılara ve zahmetlere ve işkencelere ve eziyetlere aldırmadan ılmadan ,kormadan davasını ispat etmesi, bugün kuranın hakikatlerinin ve sırlarının ve hakkaniyetinin ve tevhidinin, nübüvetin ,haşrin ve ahiretin varlığını ispat eden nur eserleri olan risale nurların bir çok dünyada okunması onunla insanların imanlarını kurtarması ve milyonlarca insanın elinden düşmemesi ve ahireti allahı ,peygamberi ,müslümana ve ehli kitaba dahi sevdirmesi ve o münfıkların sözlerini çürütüp onların davalarını akim bırakması , sözüne sadık kalmasıyla Allahın sadık birk kulu olduğunu gösteriyor.
O mubarek zatın rabbine olan kulluğunda gösterdiği sadakat teslimiyet ve tevekkül ve sadakat onun Allahın sadık kulu olduğunu gösteriyor.Kullukta Rabbine karşı öyle bir sadakati var ki,.Maaruz kaldığı ağır şartların dahilinde bile ibadetlerine futur getirmemiş ,hasiphanelerde,zindanlarda,yollarda,kapısız bacasız ve camları kırık olan odalarda ,mahkemelerde ve gözetimlerde bile ibadetlerini aksatmamış, şartların zorluklarına aldanmamış,ne soğuğa ,ne çamura, ne kara ve ayaza aldırmamıştır.Mahkeme ortasında bile namaz vakti deyip terk edip gitmiştir.Ellerinde kelepce bile olsa namaz vakti demiş kelepçeleri jandarmanın önüne atmış namazını kılmıştır.Gölde kayık üzerinde namaz vakti demiş kıbleyi düzeltip namazını kılmıştır.Rabbine olan bu teslimiyet ve sadakati ile Allahın sadık kulu olduğunui göstermiştir.
O mubarek zat iman ve kuran adına giriştiği mücadelesinde şartlar ,zemin, durum ve ortamın zorluğu sıkıntısı ve meşaketi onu asla Allaha kulluktan vazgeçirmemiştir hayatı boyunca asla dininden ,imanından ,mukadesatından,değerlerinden taviz vermemiştir.İslamın izzetini ayaklar altına atmamıştır.İslamın izzeti için kafir bir rus çarı karşısında ayağa kalkmamış.Neticesinde gelecek olan idamı veya başka cezayı düşünmemiştir.İngilizlerin istanbul işgali karşısında yazdığı eserler ile İngilizlere karşı halkı ayaklanmaya ve direnişe çağırmış, hakkında çıkarılan ölüm fermanlarına aldırmamış ve asla geri adım atmamıştır.Dini ortadan kaldırmayı çalışan zamanın hükümeti tarafından sarığını çıkarıp şapka giymesi için zorlandığı halde asla sarığını başından çıkarmamış ve “bu baş bu sarıkla çıkar” diyerek davasına olan sadakatini göstermiştir.
Zalimler ,cebbarlar ve münafıklar ne onu namazdan, ne duadan, ne kulluktan, ne giyiminden ne sarığından nede kuran ve sünnete bağlılığından vazgeçiremiştir...O rabbine verdiği kulluk sözünden dolayı zalimlerin işkencelerine dahi aldırmamıştır.Geri adım atmamış.Kendisine teklif edilen servetleri ,mevkileri, paraları ve kariyerleri elinin tersiyle itmiş, rabbinin vereceği ücreti tercih etmiş onlara itibar etmeyerek rabbine olan sadakatini göstermiştir.
O mubarak ve muhterem zat, hiç bir zaman aksatmadığı ve geri bırakmadığı ibadetiyle şartların ve imkanların zorluğuna aldırmadan esas tuttuğu takvasıyla,hiç bir şeye ,hiçbir değere ,hiç bir makama, hiç bir iltifata değişmediği ihlasıyla ,şart, zorluk ,sıkıntı ve işkencelerin boyutu ne olursa olsun aldırmadan rabbine dayanarak ona itimat eden teslimiyetiyle,hayatı boyunca gözünü kaldırıp veya kaydırıp bir namahreme bile bakmayan iffetiyle,”ümmeti muhammedin iman kalası kurtulsun bedenim cehennemde yansa bile gönlüm güllük gülüstanlık olur” diyebilen merhametiyle,ümmetin başına bela edilen ve imanlarını çalmak için getirilen fen ve felsefeye karşı getirdiği hüccet , delil ve ilminin derinliğiyle,yılmadan,usanmadan,korkmadan,ağlamadan,ümitsizliğe düşmeden,taviz vermeden,cesaretini yitirmeden,gösterdiği mücadelesiyle ,bütün kainatta ve zerreden ta şemse, seradan süreyyaya kadar her şeyde rabbini gösterecek imanıyla Allahın sadık kulu olduğunu ıspat etmiştir.
İnsanlığın medarı iftiharı olman sahabiler gibi yaşamasıyla, peygamberin sünneti seniyesine şartların ağırlığını düşünmeden ittiba edip uymasıyla Allahın sadık kulu olduğunu göstermiştir.
Allahın sadık kulları olan başta peygamberler sonra sahabiler, şehitler, alimler sonra veliler hepsi, itikatta, imanda, teslimiyette, itaatta, masiyette, musibette, hastalıkta, felakette, tevekkülde,mücadelede, merhamette, ve metanette hep bir adım önde olmuşlar, geri adım atmamışlar ve sadakatlariyle insanların, milletlerin, ruhanilerin ve meleklerin üstlerine çıkmışlar. Ne şartların zorluğu, ne imkanların kısıtlılığı ,ne insanların baskıları ,ne yoklukların yokluğu, ne orduların azlığı ,ne kendilerine destek olanların azlığı ,onlara fütur ,yeis ,endişe, kaygı ve korku vermemiştir.Bilakis onlar şevkle ,heyecanla ve cesaretle davalarınna sarılmış ve hak olan davalarından batıla karşı daima galip gelmişlerdir.
Allahın dinini yüceltmek,onu ayağa kaldırmak,müminlerin kırılan cesaretlerini ve ümitlerini yeniden kazandırmak,dine gelen hücumları bertaraf etmek,tahrip olan dini tamir etmek,bidalarla mücadele etmek,kuran ve sünneti hayatın kanunu, kuralı ve nizamı yapmak ve insanlara nasıl kul olunacağını zaman mekan şartlar değişse bile göstermek için gelen bediüzzaman gibi Allahın sadık kulu olan zatlardan asrımız insanlarının alacağı çok ibretler ,nasihatler dersler ve örnekler vardır.Nefsinin, dünyanın, hayatın, düzenin, zamanın, yalancı ,afsunlu, büyülü ,şaşalı, yalancı, hayat sahnelerine aldanıp dini,imanı ahlaki islamı,sünneti ,kuranı ikinci üçüncü plana atan,yada onu zevale uğratan ,yada kaybeden,yada bile bile göre göre dünya hayatını ahirete tercih eden Müslümanların bu zatların nebevi ve kuranı hayatlarından alacağı çok ibretler ve hikmetler vardır.
Allahın sadık kulu olan bediüzzaman hazretlerinin hayatı,davası,hizmeti ve mücadelesi ve getirdiği eserleri hayatı,dünyayı ve yaşamı ve insanlığı eyle nurlandırmaya başlamış ki,o nurdan hakiki manada istifade etmeyen,o nurları hakkıyla almayan ,onlara karşı lakayt kalan ve o manevi islamı güneşinin getirdiği hakikat ve nur deryasından bir katre bile içmeyen ,o hikmet ve hakikat denizine dalmayan,o mubarek zatın islama ve imana ettiği cihan şümül davası için muhabbet etmeyen ve onu tanımayan Müslümanların manevi kaybı büyüktür.
İnsanlar nasıl sadakati peygamberlerden öğreniyorsalar alimler dahi Allaha karşı sadakati peygamberlerden öğrenmiştir. O halde insanların dahi sadakati ve teslimiyeti ve tevekkülü peygamberlerin varisleri olan âlimlerden öğrenmesi gerekir. Asrın alimi ve imamım olan bu zatın eserleri ve hayatı insanların ahir zamanda Allaha karşı nasıl bir sadakat içerisinde olması gerektiğini apaçık şekilde öğretmektedir.
Ömrü ve hayatı zindanlar, sürgünler, hapisler, mahkemeler ve tazyikler altında geçmiş bu çilekeş ve mubarek alimin barlada geçirdiği yılları animasyon filmine çekilerek izleyicilerle buluşmuş. Filmin 5 milyon kişi tarafından izlenmesi bekleniyormuş. Muradımız ve temennimiz Allahın sadık kulu ismi verilen bu filmin 5 değil onlarca milyon tarafından izlenmesidir. Bu filmin vereceği mesaj, ders, ibret, hikmet, ihtar, ikaz ve uyarıların izleyen müslümanlar hayatlarına tatbik etmesidir. O zatın rabbine, kurana, imana, islama, davaya, sünnete, gösterdiği sadakatin izleyenler taraüfından ders alınıp hayatlarında tatbik edilmesidir. Yoksa filmi izleyip çıktıktan sonra “vay be, çok güzel, mükemmel, harika ve maşallah demekten başka bir şey yapmayıp, bediüzzaman hazretlerinin hayasından, takvasından, helal ve harama dikkat etmesinden, sünnete, ittibasından, ihlasından, cesaretinden, şecaatinden, iffetinden, ilminden, ilmiyle amel etmesinden, tevekkülünden, teslimiyetinden, nazarından, metanetinden, kimseye minnet etmemesinden, taviz vermemesinden, küçük bir hisse bile almayıp hayatını yine aynı minval üzerinde devam ettirip imanına, hayatına, yaşantısına, giyimine, davasına ve teslimiyetine ve kulluğuna o hakikatler ile bir şey katmayıp gaflette devam ettirdikten sonra ne manası var ki Allahın sadık kulu filmini izlemenin. Uyanlar ve yapanlar Allahın sadık kulu olurken yapmayanlar ise yalancı, fırıldak, sahtekar, riyakar ve münafık kulu olabilirler. Rabbim gördüklerini bildiklerini,öğrendiklerini ve işittiklerini ve talep ettiklerini yaşamayı nasip etsin. Söylem müslümanı değil eylem müslümanı olmayı nasip etsin. Amin.