ALLAH İÇİN FEDA EDEMEDİKLERİMİZ NEFSİMİZE KURBAN ETTİKLERİMİZDİR.

Her gün tasasını ve kaygısını çektiğimiz, gereksiz ve fuzuli derdini taşıdığımız, malı, mülkü, kariyeri ve serveti için bunalımlara girdiğimiz, geleceği için endişesini çekip bunalımlara düştüğümüz, küçük menfaatleri uğrunda psikolojimizi bozduğumuz, kaybetme korkusuyla strese girdiğimiz, zevale mahkûm metaları için ruh darlığı, kaygı ve tasalara giriftar olduğumuz şu güzel dünya hayatı elbet bir gün bitecek ve istemesek de şu uzun görünen kısa ömür tükenecek. Hayat perdesi ecelin eliyle kapanacak. Rabbin huzuruna çıkılacak. Bari o ilahi huzura gayrimeşru aşk, meşk ile mahvolmuş bir gönül ile isyanda kullanılan azalar ile haramlar ile harap olmuş bir beden ile boş ve batılda geçirilmiş bir ömür ile gitmeyelim. Emanete hıyanet eden bir mücrim olarak değil, Rabbi için gözyaşı döken bir göz ile ona yalvaran bir el ile ondan korkan bir kalp ile ondan utanan bir beden ile ondan ümit eden bir amel ile ondan takdir almış bir hayat ile gitmeye çalışalım.

Bu kutlu varışa ermek ve ebedi razıyı kazanmak için niceleri kolunu,hayatını malını canını gözünü feda etti yada malını ve sevdiklerini adak olarak adadı..Rabbinin razılığı ve cenneti karşılığında Nefsini ve hevasını rabbine sattı.Belki o adanan canlar kanlara,tozlara bulanmıştı.Belki o ömürler çileye ve meşaketlere bürünmüştü.O canlar ve mallar zahiren bozulmuş ve değişmişti ama Rableri katında tertemizdi.Çünkü Rableri tarafından temizletilmişti.Kimisini melekler kefenlemiş, kimisini melekler guslettirmiş.Kimisine kopan kolları yerine kanatlar takılmıştı. Rabbi için niceleri hamile eşini bırakıp savaşa gidip şehit olmuş. Niceleri gençliğini ve güzelliğini yaşamadan rabbine kurban olmuş. Niceleri evliliğin ve çocuk sevmenin tadını almadan şehit düşmüş. Niceleri zifafa girmeden şehadet kefenine girmişti.

Rableri tarafından mal ve canlarını satma mübadelesi kabul görmüş, Rableri onları, onlardan hoşnut olarak kabul etmişti. Çünkü onların derdi, tasası, kaygısı ve endişesi sadece İslam ve Kuran’dı. Onların sıkıntıları stresleri, kaygıları, depresyonları ve bunalımları sadece Allah ve Peygamberiydi. Onların endişeleri ve kaygıları sadece ilahi rızalık idi…

Asrın insanı yerine dünyevi endişe ve kaygılar onları kuşatmamıştı. Bugün Allah için, bugün İslam için, bugün Kuran için, bugün iman için, bugün insanlık için ne yapabilirim derdine düşmüşlerdi. Onların dertleri ve tasaları Allah ve Peygamber olduğu için kalben Allahtan başka bütün masivalara sırt dönmüşlerdi. İlahi esmaların gölgeleri olan sevgililerden sırt çevirip aşkı hakiki ile yanıp kavrulup pişmişlerdi.. Onlar Rablerinden başkasını sevmeyi manevi büyük bir musibet olarak görüyorlardı. Onların derdi, tasası, kaygısı, endişesi ve kanları, canları, malları, terleri ve zahmetleri bu dini bugünlere taşındı. O kutlu zatların çile, meşaket, sıkıntı ve zahmetleriyle dini mübin bu günlere nasıl geldiyse bundan sonrada himmeti, gayesi, hedefi ve amacı iman ve Kuran olan müminlerin eliyle gelecek asırlara taşınmak zorundadır.

O kutlu zatların endişesi neyse bizim endişemizde aynı olmalıdır. Dünyevi menfaatler için ne kadar sıkıntı, acı, stres, ruh darlığı, endişe, kaygı ve perişanlık çekiliyorsa mukaddes değerlerimiz içinde aynı dert, tasa ve kaygı çekilmelidir. Herkes kendi din, vicdan ve hayatının analizini yapmalı ve kendini fani ve boş dünyanın metalarıyla sıkan, oyalayan ve bunalımlara atan nefis ve şeytanın kuşatmasından kendisini kurtarmalı ve rızayı ilahiyeyi kazanmasının önündeki nefsine şu soruları sormalıdır.

Ey şu dünya menfaatleri için kırılan, nazlanan, gözyaşı döken, stres yapan, kaybettikleri için feryad eden, dünya için bunalıma giren dünyaperest nefsim; Bugün, bu ay veya bu yıl tanıdığın birisine Kuran ve sünnetin hakikatlerini anlatmadın diye bunalıma girdin mi?

Bu gün, bu ay veya bu sene tanıdığın ve namaz kılmayan birisinin namaza başlamasına sebep olamadığın için depresyona girdin mi?

Bu gün,ay veya sene kuran ve imana hizmette kusur ettim diye kendini suçladın mı?

Bu gün, bu ay veya bu sene birisine Kur-an öğretmedim diye kendine kahrettin mi?

Bu gün, bu ay, veya bu sene bir namazı kaçırdığın için saatlerce, gözyaşı döktünüz mü?

Bu gün, bu ay, bu sene bir fakirin karnını doyurmadığın zaman iştahın kaçtı mı?

Bu gün, bu ay, veya bu sene Kuran vasıtasıyla Allah ile konuşmadığın zamanlarda sinir krizleri geçirdin mi?

Bu gün, bu ay, bu sene sana hayat, insan olma nimetini veren yaratıcını düşünmediğin zamanlarda bir ruh darlığı yaşadın mı?

Bu gün, bu ay, bu sene şahsi kaygıların gibi, İslamın kaygılarını çektin mi?

Bu gün, bu ay, yada bu sene haramların bataklığına düşmüş insanlara iman, sünnet can simidi atamadın zamanlarda strese girdin mi?

Bu gün, ay veya sene evrat, zikir ve tesbihleri layıkıyla yapamadığın yada unuttuğun zamanlar için üzüldün mü?

Bu gün, bu ay, bu sene bir Müslüman olarak emri bil maaruf nehyi anil münker vazifesini yapmamanın endişe ve tasasını çektin mi?

Bu gün ,bu ay, yada sene peygamberin sünnetini tatbik edip başkalarına tatbik ettiremediğin zamanlar için manevi afakanlara maruz kaldın mı?

Bu gün ,bu ay yada bu sene kaç defa Allah aşkıyla, Peygamber sevgisiyle yanıp tutuşup perişan oldun mu, ya da o peygamberin bir sözünü duymayınca heder oldun mu?

Yarın Rabbimiz yevmi mahşerde kalbimizi açtığı zaman içerisinde dünyevi mal, kariyer, çocuk, geçim derdi, sevgili ve aşk endişesi, kaygısı ve acısı ile harap olmuş, strese girmiş, üzülmüş bir kalp ile karşılaşmasın. İçerisinde Allah korkusu ve sevgisi, peygamber sevdasıyla yanmamış, kavrulmamış, üzülmemiş bir kalp ile karşılaşmasın.

İçerisinde Kuran sevdası, Allah aşkı, peygamber sevgisiyle dolu bir kalp ile karşılaşsın. Dünyevi şeylerin psikolojisi ile bozulmuş, yaralar açmış, sterese girmiş bir gönül ile karşılaşmasın. Günahlarla ve haramlarla kirlenmiş ve bozulmuş bir beden ile karşılaşmasın. Fani, zail, fena ve çürük dünyevi metalar için gözyaşı dökmüş bir göz ile karşılaşmasın.

İşte Ey dünya için ağlayan, sızlayan, feryat eden, sterese giren, psikolojisini ve fizyolojisini bozan ve dünya için nazlanan nefis; eğer bu dünya hayatı ebedi olsaydı ve hiç bitmeseydi o zaman dünya için her şeyi yapabilirdin. Yok eğer bu gün bu ay veya bu sene ahretim, kuran, din, İslam, peygamber, iyilik, kulluk adına hiçbir şeyi doğru düzgün yapamadım diyorsan o zaman büyük zarardasın. BİL Kİ ALLAH İÇİN FEDA EDEMEDİKLERİN NEFSİNE KURBAN ETTİKLERİNDİR.

Peygamber efendimiz “iki günü birbirine denk olan zarardadır. Diyor. Bu atalet, boş vermişlik, ihmal, lakaytlık ve umursamazlık haline bakılırsa bu gün, bu ay ve bu senen hep boşuna geçmiş. İki günün değil belki yılların boşa geçecek. Bu zararların yekününü büyütmemek ve rabbinin huzuruna muflis olarak gitmek istemezsen peygamber efendimizin dediği gibi: “Allah’ım! Acizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, ihtiyarlığın bunaklığından, kabir azabından Sana sığınırım Allah’ım! Nefsime takva bilinci -Sana karşı sorumluluk bilinci- ver, nefsimi günahlardan temizle Sen temizleyenlerin en hayırlısısın sen o nefsin dostu ve mevlasısın Allah’ım! Doymayan aç gözlü nefisten, korkmayan kalbten, kalbin kötülüklere kaymasından faydasız ilimden ve kabul olunmayan duadan Sana sığınırım” de.

Ve”Allah’ım!ağlamayan gözden,ürpermeyen kalpten,kızarmayan yüzden,iki günü birbirine denk olmaktan,seni zikir etmeyen bir dilden,senin için atmayan bir kalpten,seni anmayan bir gönülden,kuransız geçen bir ömürden,sünnetsiz biten bir hayattan,kulluk ve ibadetten mahrum geçecek yıllardan , kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden, dünya ve fitnelerinden, aç gözlülükten, faydasız ilimden, Acizlikten, tembellikten, ihtiyarlıktan, cimrilikten, korkaklıktan, kabir azabından ve hayatın ve ölümün fitnelerinden Sana sığınırım. Diyerek rabbinin merhametine sığın. Ahirete kulluk madalyaları ile git. Günah ve zillet nişanları ile gitme.Vesselam.