tas yurekli o degil benim

Taş Yürekli O Değil Benim

Taş Yürekli O Değil Benim

Bütün halkın başını yarmış da tutmuş,hastayım diye başını bağlamış.Feleğin sırtından,çekmiş,hırkasını almış da çıplağım diye bir laftır ortaya atmış.

Ah o taş yüreğinden,o rengarenk,çeşitli işvelerinden.Fakat hayır,taşyürekli o değil,benim.Çünkü asıl bu fitneleri karıştıran,bu esrikliği ortaya atan benim.

Kan deryasının ta dibindeyim.Kan içmeden sarhoş olmuşum.Fakat bir görsen,hani dersin ki bu kan içmiyor da üzüm suyuna gark olmuş.

Ey aşk,yüceliğinden göklere bile sığmıyorsun.Böyle olduğu halde nasıl oldu da gizlice şu gönlüme sığdın sen?

*Gönül evine sıçrayıp girdin,kapıyı da içerden sürmeledin.Bense ya ışık konan yerle sırça kandilim,yahut da nur içinde nur.

Beden,gebe bir zenci kadın,gönül onun karnındaki beyaz saçlı çocuk.Şu halde benim yarım miskten,yarım kafurdan.

Gönlümü sen aldın da ben onu mahsustan başkalarında arıyorum.Görmediğime el atmadayım amma bu çeşit körlerden değilim ben.

Şu sapsarı yüzüm,bir gün olurda toprağa girerse baş uçumdaki topraktan sarı gül bitecektir cancağızım.

*Nihayet Süleyman’da bir karıncanın derdini dinlemedi mi? Sen de Süleymansın ya,farz et,bir karıncayım ben.

Ne diye ağlarsın yüzlerce kovan balın var dedin.Ben hem ağlarım,hem petek yaparım.Bal arısıyla aynı hırkaya bürünmüşüm ben.

Bu dertten ağlamadayım amma yüzlerce devlete erişmişim de zevkimden ağlamadayım.

Bu dert yüzünden çektiğim eziyetin bir zerresini bile ellere satmam.
*Çenk gibi ağlarım çünkü gül bahçesinin bülbülüyüm.Yılan gibi kıvranırım çünkü definenin başındayım.

Kibirle,benlikle eşsin,ben deyip durmadasın diyorsun.Canım,ben benlikten uzağım amma o benlik,senin aksindir.

Ben hem hamım,hem kavrulmuş kebap olmuşum.Hem gülmedeyim,hem ağlıyorum.Alemi de hayretlere salmışım,kendim de hayretteyim.Vuslat içinde ayrılığa düşmüşüm ben.

Mevlana Celaleddin Rumi

tas yurekli o degil benim yorumları

  • Image Description
    ŞEREF YÜCEL
    09.06.2011

    Çok güzel...

    - Yüce PÎR Hz. Mevlânâ'nın o eşsiz rubailerinden biri. Ne kadar güzel.. Ne kadar güzel.. Sanki kalbi yarılmışta içindeki bütün güzellikler gül gibi ortaya çıkmış...

    • Her sözünde Allah aşkı, her kelimesinde Allah sevgisi o kadar net ve belirgin.

    * Âşıklar konuşmaya başladı mı hep sevgilisinden bahsetmek ister. Çünkü âşık'ın vücut şehri mâşuk'u tarafından teslim alınmıştır, istila edilmiştir.. Kalbinde Allah'tan başka bir şeye yer vermeyen yüce PÎR, hayatı boyunca Hakk'ı bilmiş, Hakk'ı söylemiştir.

    * Bizim gibiler ancak son nefesinde kelime-i şehadet getirerek ölmeyi niyaz ederken, O, yüce insan hayatının her anında kelime-i şehadet ile içe yaşamış, şehadetin adeta kendisi olmuştur. Hayatı boyunca Allah (c.c) diye diye yaşayan ve yine Allah (c.c) diye diye ruhunu Hakk'a teslim eden Hakk âşıklarına ne mutlu...

    * İnsanlar dilleri ile konuşur, akıllarında kalanları ve akıllarına gelenleri anlatıp kulaklara hitap ederler. Birileri de var ki, kalpleri ile konuşur, gönüllere hitap eder. Onları dinlediğiniz zaman kalbiniz bir gelincik yaprağı gibi tir tir titrer. Gelincik yaprakları çok nazik ve kulağına şarkı söyleyen rüzgarın nefesine karşı da çok duyarlıdır. Çok titrer, çabuk teslim olurlar rüzgara..


    * Allah sevgisi ile dolu dolu olan bedenler Hakk’ın muhabbet rüzgarının uğrak yeridirler. Toprak, nasıl ki yağmura kucağını açmışsa âşıkların gönülleri de Rabb’lerinden gelen her şeye açıktır… Âşıklara yağmur da birdir, firtına da…
    Hikmet ehlidirler hikmet bilirler, hikmet konuşurlar.

    * Birilerini diz dize, göz göze olduğunuz halde dinlersiniz de duyduklarınız ancak kulağınızı tırmalar. Birileri de var ki; 1.000 yıl ötelerden de söylese o ses dalga dalga gelerek yürekleri kıpır kıpır titretir ya! İşte o ses Mevlânâ Hazretlerinin sesidir. O ses âşıkın, maşukuna duyduğu muhabbetin sesidir.

    * Cenâb-ı Hakk, sevdiği kulunun kalbine muhabbetini bir yerleştirdi mi, O muhabbet o kulu iliklerine kadar istila eder, teslim alır. Artık o, kul İsrafil'in nefesi kesilir de aşk surunu bütün cihanın kulağına üfler. Canlar Padişahı Cenâb-ı Hakk bir kulunu sevmeyegörsün. Sevdiği kulunu sadece sevmekle bırakmaz, onu bütün cihana sevdirir. Kurda, kuşa bile sevdirir. O da yetmez, meleklere sevdirir.. En önemlisi de kendisinin sevmesidir.

    * Zaten Hz. Pîr de öyle feryat etmiyor mu?

    “Ne olurdu, seninle tatlılaşsaydım; yaşayış zaten acı.
    Ne olurdu, sen razı olsaydın benden de, herkes kızsaydı bana.
    Ne olurdu, seninle aram düzgün olsaydı da, bütün âlemlerle aram açılsaydı, dünya yıkılıp yansaydı.
    Sen beni sevdikten sonra malın mülkün değeri mi olur? Zaten toprak üstünde ne varsa hepsi de toprak olacaktır.
    Alem O'nunla kaimdir ve O'nsuz olan hiçbir şey yoktur. O'nun rızası, rahmeti, bereketi ve tecellisi olmayan hiçbir şeyin değeri yoktur.”

    Önümüzde bunca örnek, bunca bilgi ve Hz. Muhammet Mustafa gibi bir de kılavuz varken;

    Hayatımız bir çelik- çomak oyunundan daha ileri gitmiyorsa-gidemiyorsa, vay halimize bizim!..