B E N değil B İ Z olmalıyız

ONLAR “B E N” DEMEMİŞLER VE “B İ Z”LER İÇİN ACI ÇEKMİŞLER

Ben Diye sızlanmaya başladığımızda; “ben”in dışındaki her şeyi unuturuz.
Kâinat sadece “ben”den ibaret olur.
Ne kadar önemliyizdir o an…
Ve ne kadar vazgeçilmez!
Topu topu bir hayatlık canımız varken…
Bir hayat…
Doğumla ölüm arasında…
Gittikçe daha hızlı geçen…
Her an bitmeye doğru giden…
Bir hayat…
Ve “Ben” duygusu…
İstediğin kadar “ben” diye sızlan…
Herkes sorar içinden ve asla sezdirmez karşısındakine; “Kimsin sen? Senden bana ne?”
Sahtekâr tebessümler… Sahtekâr dinleyişler…
•••
Sen ilk kandırılan değilsin.
Sen ilk yaralanan değilsin…
Sen ilk yarı yolda bırakılan değilsin…
Sen ilk “ayrılık” yaşayan değilsin…
Sen ilk derde ve belâya düşen değilsin…
Ve sen ilk aşık olan değilsin…
Sen ilk “üzülen” değilsin.
Ve aslında “sen” bir baksan aynaya…
“Ben” bir baksam…
Hiç…
•••
İlk insan ve ilk kandırılan… Kandırılma acısını ondan daha fazla kim yaşamıştır?
Ve bedeli cennetten çıkmak kadar büyük olmuştur? Ve Kabil Habil’i, yani, bir evladı, diğer evladını kıskançlıktan katlederken, kim onun kadar üzülmüştür?
İki türlü evlat acısı… Kim çekmiştir?
Ve evladın Baba’ya güvenmemesi. Ve bir eşin, kocasını yarı yolda bırakması… Nuh Aleyhisselamın imtihanı… Oğlu Kenan’ın gemiye binmemesi… Eşi Vaile’nin kavminin reisine, Nuh Aleyhisselâm’ı çekiştirmesi…
Kim böylesine yaralanmıştır? İhanete uğramıştır?
Ya Hazret-i İbrahim?
Sevgili eşini ve sevgili oğlunu ilâhî bir buyrukla çölün ortasında bırakmak zorunda kalışı…
Hazreti Hacer’in, arkasından “Bizi burada yapayalnız kime bırakıyorsun?” sorusu…
Ama “ilahî bir buyruk” olduğunu öğrendiğinde, tevekkülle teslimi…
Hangi anne bebeğiyle çölün ortasında kalmaya razı olmuştur.
Yapayalnız…
Hangi baba bırakmaya?
Ve kardeşlerin yanlışta birleşip, bir başka kardeşi kuyuya atmaları… Yani ölüme…
Kim Hazreti Yakup kadar hasret çekmiştir.
Kim Hazreti Yusuf kadar meşakkat?
Ve kim Züleyha gibi aşık olmuştur; üstelik yaratılmışların en güzeline…
Ve kim onun gibi mahcup olup, onun gibi kavuşmuştur?
Kim?
Sonra…
Hazret-i Eyyub…
Malını, mülkünü ve evladını bir anda kaybedip…
Derdin, belânın, hastalığın en ağırına…
Kim onun gibi sabretmiştir?
Kim onun sevgili hanımı Rahime gibi, şehirden kovulduklarında yıkılmamış, eşine bakmaya devam etmiştir.
Hangi kadın?
Ve kavminin Hazret-i Musa’ya çektirdikleri?
Her an vazgeçmeleri…
Her an şüphe duymaları…
Her an akıl almaz ve edep dışı isteklerle bunaltmaları…
•••
Ve yaratılmışların en üstünü… En güzeli, en mükemmeli,
En…
Sevgili Peygamberim…
En çok çile çekeni…
Anlatamam… ama yinede ben dememiş aksine ümmetim demiş.
•••
Rabbimizin bütün elçileri, bütün sevgilileri, doğmakla ölmek arasındaki kısacık hayatları kurtarmak için gelmişler…
Ve o hayatlara ibret olsun diye acıyı, ihaneti, kandırılmayı, terk edilmeyi, hastalığı, derdi, belâyı yaşamışlar…
“Ben” değil, “hiç” olduğumuzu anlatmışlar…
“Hiç” olunca “sevgili” olunacağını anlatmışlar…
•••
Anlamış mıyız?
•••
Acı, çile, ihanet, ayrılık, aşk, hüzün, hastalık, zarar, ziyan, hasret, felâket…
Anlayalım diye, en zorunu, uygulamalı olarak göstermişler…
Hiç “Ben…” dememişler… Her zaman biz demişler, her zaman kendilerinden çok çevrelerini düşünmüşler.
Anlamış mıyız?
Ali Kemal TANOĞLU
18.12.2004