Sıkıntın mı var...Oku geçer...

Efendim… Bu yazıyı kalp rahatsızlığı olanlar okumasın… Ancak manevi anlamda kalbinde hastalık olduğunu düşünenlerin sık sık okumasını tavsiye ederiz…Ö.Ç.E.

Sene 2 binli yılların biri… Allahü tealanın bildiği, bizim bilmediğimiz bir yılın, bir ayında, bir gün… Filan saat…
Yaşayan her canlı gibi sizin de bu fani aleme veda vaktiniz…
Baş ucunuzda sevenleriniz… Onları siz bilirsiniz..
Endişeli, sizden saklamak istedikleri yaşlı gözleri…
Çaresizler, çaresizler, çaresizler…

Siz içinizde kopanları, onlara anlatmaktan aciz, son anlarınızı yaşıyorsunuz…
Belki anneciğim, belki bir defa olsun babacığım…
Belki sevgili eşim, belki son bir defa yavrum, çocuğum demeye bile gücünüz yetmiyor…
Ne hayalleriniz vardı halbuki… Ama işte geliverdi…
Karşınızda ölüm meleği…

Beni sevdiklerimden ayırma der gibi bakıyorsunuz ona…
Ama emir büyük yerden…
Ne vardı sanki, değer miydi çevrinizde olanları kırmanıza…
Bakın kırgın olduğunuz filan kişi, yok işte yanınızda…

Ölüm meleği yaklaşıyor…
Ayaklarınızın soğuduğunu hissediyorsunuz…
Tabanınızdan itibaren yükselen bir şey var…
İfade edemiyorsunuz…
O an hiçbir hedefinizin önemi yok artık…
Ona kavuşmak için şu anınızı ihmal ettiğiniz hiçbir beklentiniz kurtaramıyor ölüm meleğinin elinden sizi… (Ölüm meleğini rüyamda gördüm efendim… Allahü teala hiçbirimize onu gördüğüm surette göndermesin…amin)

Aldandım pişmanlığı vuruyor içinizi..
Yığınlardan biri oldum ben de…
Bir sıra gözyaşı süzülüyor yanaklarınıza…
Annenizin şefkatle öptüğü o nazlı yanaklara..
Can göğsünüze dayandığında, nefesleriniz daha da sık ve şiddetli…

Bir elveda bakışı yapıyorsunuz yanınızdaki sevenlere..
Onlar ise…
Artık hakim olamıyorlar ki göz yaşlarına…
Eğer nasip var ise, birileri kelime-i şehadet telkin ediyor size…
Tekrar ediyorsunuz hüzünle ama seve seve…
Belki anneniz, belki babanız, belki sevgili eşiniz veya kardeşiniz ve de çocuğunuz yapışıyor elinize… - Gitmeeeeeeeee

***

Teneşir tahtası… Yıkayıcı önce şöyle bir bakıyor size… - Pek de gençmiş diyor veya iyi yaşamışın ihtiyar…
Yıkamaya başlıyor sizi..
Siz hareket etme nimetinin farkına bile varmadığınız yıllar sonrasında, ona tâbisiniz artık…
Döndürdüğü tarafa dönmek zorunda…
Onu görüyor, dokunuşlarını hissediyor ancak hareket edemiyorsunuz…
- Aman suyum çok sıcak olmasın. Ölümün şiddeti bedenimde henüz… demek istiyorsunuz ama kıpırdayamıyor dudaklarınız…

***

Birkaç parça beyaz beze sarıldı işte vücudunuz… Öyle ya, kefen denirdi de buna, soğuk gelirdi sağlığınızda sarılmak ona…
İşte tabutunuz…
Yıkayıcı ve birkaç mahzun seveniniz bırakıyorlar sizi içine…
Kuşaklarınız bağlanıyor ve tabutunuz musalla taşında.
Onları görüyorsunuz, ağlamaya bile imkanınız yok…

İşte erkek sevenleriniz, tanıdıklarınız saf tutmuş… Kalpleri bin parça. Cenaze namazınızda selam verirken, bir başka vuruyor acınız içlerini…
Sonra tabutunuz omuzlara alınıyor…
Arkanızdan zor yürüyor sevenleriniz…
Onlar her kimse…

Evinize son defa getiriliyorsunuz, cenaze namazı sonrası veya öncesinde…
Bu evde ne hatıralarınız vardı değil mi… Şu odasında neşeyle sohbet ederdiniz sevdiklerinizle…
Şu odasında şakalaşırdınız anneniz, babanız, çocuğunuz veya kardeşinizle… Şu odada uyurdunuz, bu anı düşünmeden gecelerce…

Şu koltuklar, şu perdeler, bu bina orada yine ama siz gidiyorsunuz artık sessizce…
Sevdikleriniz, komşularınız tabutunuz götürülürken içli içli inliyorlar son bir kez…- Bizi bırakıp nereye gidiyorsun, diye…

Ardınızdan son adımlarını atan yakınlarınızı, dostları tutuyor düşmesin diye…
- Ah benim hayat arkadaşım… Ah benim anneciğim… Ah benim babacığım… Ah benim nazlı yavrum… Ah benim kardeşim, ablam, abim fırtınaları kopuyor kalplerde…

Eğer bu güne hazırlıklı bir hayat süren, bahtiyar bir kul iseniz, işte kabrinize götürülürken, şöyle bir ilahi hitap geliyor size: - SEN NE GÜZEL KULUMSUN…

Eğer gafletle geçen bir ömür sürdüyseniz…

***

Tabutunuz kabrinizin yanında… Çıkarılan toprakların üstüne konuveriyor…
Üst kapak açıldı işte… İçinde bembeyaz elbiseye bürülü siz…
Gideceğiniz yeri şimdiden görmektesiniz…
Hoca efendi okumaya başlıyor sureleri…
Baş ucunuzdan, ayak ucunuzdan tutuyor iki kişi…
Kabrinize inmiş olan iki kişiye veriyorlar sizi…
Boylu boyunca yatırıldınız…
Kıbleye çeviriyorlar…
Sırtınızın altına toprak koyuyorlar…
Kıbleye dönük uyuyun diye…

Değer miydi kırmaya diyorsunuz…
Hem siz…
Hem de size yukardan bakan kişi…

Tahtalarınız konuyor, yanlamasına…
Hocanın Kur'an-ı kerîm tilaveti arasında, atılan toprakların tahtalara vuran sesi, ayrılık manasına geliyor dostlarınızdan…

***

Sonrasında sevenlerinizin kabrinizden ayrılırkenki ayak seslerini işitiyorsunuz… Kalan hayatlarını sürmeye gidiyorlar, mecburlar. Siz de nice kere tanıdıklarınızın kabrinden böyle dönmemiş miydiniz…

- Beni bırakıp burada bir başıma, nereye gidiyorsunuz, diye sesleniyorsunuz telaş ve korkuyla ama ne çare…

***

Düşünün ki… Dünyada kapkaranlık ve ıssız bir ormanda yalnızsınız gece vakti…
Size yaklaşan bir şeyler var... Hışır hışır sesler geliyor size doğru… Gidebileceğiniz tek bir ışık kaynağı göremiyorsunuz… Korkudan ağlamaktan başka şey gelmiyor elinizden…

İşte tam o anda en sevdiğiniz kişi ışıklar içinde, bir anda size doğru gelip sarılıyor… - Korkma geldik, kurtuldun diyor… Düşünün sevincinizi…

Kabirdeki bu en garip anınızda, eğer hak etmiş iseniz…
Bir anda anlatılamayacak güzellikte bir kimse göreceksiniz…
Ve diyeceksiniz ki…
- Sen kimsin? Benim bu en korkulu anımda, kalbimdeki hüznü, korkuyu aldın… Yerine neşe koydun…

O kimse diyecek ki…- Hatırlıyor musun?.. Filan tanıdığın çok sıkıntılı yanına gelmişti bir gün… Sen ona yardım etmiş, sıkıntısını gidermiştin… Onun kalbindeki sıkıntının yerine neşe koymuştun.
- Evet hatırlıyorum, diyeceksiniz…
- İşte Rabbim beni o neşeden, o gün yaratmıştı... Ben o gün bugündür ibadet ettim. Sevapları senin defterine yazıldı… Sen şimdi rahat ol... Ben seninle Kıyamet'e kadar burada arkadaşım… Sana azap, hüzün ve korku yok artık…

İşte o anda neşeye boğuluyorsunuz… Eğer daha çok sıkıntılı insana böyle faydanız olduysa her biri için bu surette ayrı bir kabir arkadaşı yaratıyor Rabbimiz…

***

O halde… Bilemediğiniz 2 binli yılların birinde ineceğiniz kabirde, sizi karşılayacaklara şimdiden hazırlık yapınız… Henüz yukarıda anlattıklarımızı yaşamadınız… Ama bir gün mutlaka yaşayacaksınız…

Hadi, kızmayın artık kendinizden başkasına… Dünya için tartışmayın, küsmeyin kimseyle… Ben haksızım deyip geçin gitsin… Aldırmayın içinde bulunduğunuz sıkıntılara… Onlara sabrınızın mükafatı da bekleyecek sizi o karanlık yurtta…

Allahın kullarının neşesini kaçırıp, yerine üzüntü ve kahır koyanlara da, hidayet bulmaları için dua edin…
O en garip anlarında neyle karşılaşacaklarını bilmiyorlar…
Bilselerdi yapmazlardı…

Ömer Çetin Engin