Sandalyede/Taburede Namaz
DİYANET SON NOKTAYI KOYDU
CAMİDE SANDALYEDE NAMAZ OLMAZ DEDİ
Din İşleri Yüksek Kurulu kararında,"hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil yere oturarak kılmalarının uygun olduğu" ifade edildi.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, 1 Aralık 2010 günü yaptığı toplantıda “sandalyede namaz” konusu gündeme alındı.
Toplantı sonunda alınan kurul kararında, namazın kulun Allah'a en çok yakınlık kazandığı bir ibadet olduğu, Hz. Muhammed'in bu ibadeti “en hayırlı amel” olarak tanımlayarak, kıyamet gününde hesabı sorulacak ilk amelin namaz olacağını bildirdiği belirtildi.
Bu sebeple namazın terk edilmesine izin verilmediği, imayla da olsa mutlaka kılınması istendiği vurgulanan kararda, Hz. Peygamber'in “Kim namazı kasten terk ederse Allah'ın himayesi ondan uzak olur” hadisine yer verildi.
Namazın rükülerinin neler olduğunun Kur'an ve sünnette belirtildiği ve nasıl uygulanacağının da bizzat Hz. Peygamber tarafından sözlü ve pratik olarak ortaya konulduğuna değinilen kararda, rükünlerden herhangi birinin mazeretsiz terk edilmesi halinde namazın sahih olmayacağına işaret edildi.
Ancak dinde sorumlulukların kulun gücüne göre belirlendiği, gücü aşan durumlar için kolaylaştırma ilkesi getirildiğine dikkati çekilen kararda, namazın rükünlerinden herhangi birini yerine getirmeye engel olan rahatsızlıkların kolaylaştırma sebebi sayıldığı vurgulandı.
Kararda şu ifadelere yer verildi:
“Buna göre, namazı normal şekliyle ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan namazını oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılar. Nitekim Hz. Peygamber nasıl namaz kılacağını soran hasta bir sahabeye 'Namazını ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan üzere kıl' buyurmuştur. Ayakta durabilen ve yere oturabildiği halde secde edemeyen kimse namaza ayakta başlar, rükudan sonra yere oturarak secdeleri imayla yapar. Ayakta durabildiği halde oturduktan sonra ayağa kalkamayan kişi namaza ayakta başlar, secdeden sonra namazını oturarak tamamlar. Ayakta durmaya ve rüku yapmaya gücü yettiği halde yere oturamayan kimse namaza ayakta başlar rükudan sonra secdeyi tabure ve benzeri bir şey üzerine oturarak imayla eda eder. Ayakta durmaya gücü yetmeyen, yere de oturamayan kimse namazı tabure, sandalye ve benzeri bir şey üzerine oturarak rüku ve secdeleri imayla yerine getirir.
Kul, Rabb'ine ibadet ederken hem özde samimi olmalı hem de dinin belirlediği şekil şartlarını tam olarak yerine getirmeye özen göstermelidir. Özen ve hassasiyet eksikliğinden dolayı Rabb'ine karşı sorumlu olacağı bilincinde olmalıdır. Bu sebeple namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde kılan müminin ileri sürdüğü mazeretleri kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta olmalıdır. Namazı asli şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif bedeni rahatsızlıklar bu konuda meşru mazeret olarak görülmemelidir. Öte yandan dini açıdan zorunlu ve meşru bir sebep bulunmadıkça camilerde sandalyede namaz kılmak, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya çıkarmakta ve cemaat arasında tartışmalara sebep olmaktadır. Özellikle üzerinde namaz kılmak amacıyla camilerde sıralar halinde sabit oturakların yapılması, cami doku ve kültürüyle bağdaşmamaktadır. Bu sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere oturarak kılmaları uygundur.”
BU KARARDAN BİR YIL ÖNCE SİTEMİZDE YER VERDİĞİMİZ YAZIMIZ AŞAĞIDA
Son yıllarda sayıları giderek artan sandalye, tabure ya da sıra üzerine oturarak, ayakları yere sallandırarak yapılan namaz kılma şekli İslam dini kurallarına aykırı olarak insanlar arasında yaygınlaşmaya başladı. İslam’a sokulan bu yeni adet şekline en büyük desteğin Diyanet İşleri Bakanlığınca olması da duyarlı inananları adeta üzmektedir.
Sandalyede ibadet dine uygun mudur? Sorusuna verilecek cevap ehli sünnet vel cemaat olarak tabir edilen Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın sünnetine sıkı sıkıya bağlı olan âlimlerce de HAYIR, olmaktadır.
Camilerdeki sandalye meselesine ilk olarak yazılarında değinen ve cesur kalemiyle sürekli olarak mümin olamayan Müslümanları uyaran Milli gazete yazarı Mehmet Şevki Eygi olmuştur. Sayın Eygi 19 Temmuz 2010 tarihinde “Camilere Sandalye Dolduruyorlar” başlığı altında yazdığı yazıda bu konuya ağırlık vererek kısmen şunları belirtmiştir.
1400 yıllık İslam tarihinde görülmemiş bir hadise ile karşı karşıyayız. Konu şudur: Camilerin arka tarafına haddinden fazla sandalyalar konulmuştur ve yaşlı kimselerin bir kısmının sandalyada oturarak namaz kılması istenmektedir. Bu sandalya işi kendi kendine oluşmamıştır. Bazı imamlara baskı yapılmış, sandalya sayısını çoğaltmaları istenmiştir. Ne lüzumu var efendim diyenler, üstü kapalı bir şekilde tehdit edilmiştir.
Müslüman 80 yaşında... Yaş icabı dizlerinde biraz kireçlenme var ama rükua, secdeye varabiliyor. Bu zat namaz kılarken secde etmelidir. Etmezse namazı sahih olmaz.
Dizlerindeki romatizma secde etmesine imkan vermeyecek derecededir. Bu taktirde yere oturarak namaz kılar.
Birileri, bir zihniyet camilerimizi kiliselere benzetmek istiyor! Bir başka zihniyet, Cuma namazından sonra sünnet ve âhir zuhur namazının kılınmasını istemiyor.
Bunlar BOP'çu mudur?
Dinimizde reform yapılmak isteniyor.
Camilerde eskiden olduğu gibi bir iki tabure olabilir. Kasıtlı olarak koydurulan fazla tabureler ve sandalyeler kaldırılmalıdır.
Ehl-i Kitab da cennetliktir diyenler camilerimize karışmasınlar. Fıkıh kitaplarımızda, camilere sandalye konulmaz diye bir hüküm yoktur diyen çok bilmişlere kanmayınız.
Resulullahı, Kur'anı, İslam'ı inkar ve tekzib eden Yahudiler ve Hıristiyanlar da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir diyenlerin imamlık yapması caiz olamaz.
Böyle kişilerin kıldıkları namaz, itikatlarındaki büyük bozukluk dolayısıyla sahih değildir.Böyle kimselerin ardında namaz kılınmaz. Kılındıysa, o namazların iadesi gerekir.
Fiziken secde edemeyecek derecede hasta ve mâlül kişiler dışındakiler secde ederek namaz kılmalıdır.
İslam dini tek hak dindir, onda reform, yenilik, değişiklik yapılamaz.
Fazlurrahman'ın tâtiliye mezhebi sapık bir mezheptir.
Genç Kur'an kursu kadın öğretmenlerinden ve vâizelerinden müteşekkil bir koro kurup bunun erkeklere konser vermesi haramdır.Böyle şeylerŞeriat-ı Garra-i Ahmediyyeye aykırıdır.
Mardin'in Kasımiyye medresesinde papazlarla bir müftünün toplanıp diyalog yapmaları, çan ve ezan sesleri içinde havuz üzerindeki (sözde Sıratmış!) köprüden geçmeler hep bâtıldır, sapıklıktır.
Ehl-i Sünnet dünyasının büyük müftülerine, ulema ve fukahasına soralım: Böyle tiyatrolar İslam dinine uygun mudur, yoksa küfre kadar giden hokkabazlıklar mıdır?
Bütün dindar ve şuurlu Müslümanların dikkatini, bu anlattığım konulara çekmek istiyorum.
Dinî kültürü, ilmihal ve fıkıh bilgisi yetersiz olan kimselerin sandalyede namaz kılmalarını teşvik etmek bir zulümdür, bir aldatmacadır.
Cuma namazlarından sonra zuhr-i âhir namazının kılınmasına engel olmak zulümdür. Çünkü, cumanın şartlarının hepsi bu devirde var mıdır konusunda ihtilaf vardır, dindar halkın zuhr-i âhir kılması nur üzerine nurdur. Ey zalimler!.. Halkın namaz kılmasına niçin mani oluyorsunuz?
Vaktiyle Mısır'da Fâtımîler zamanında teravih namazını cemaatle kılmak yasak edilmişti diye okumuştum. Bugünün Türkiyesinde cumanın sünnetinin ve âhir zuhur namazının kılınmasının engellenmesi de böyle bir zulüm ve aşırılıktır.
Zaten kılmayan kılmıyor, kılanlardan ne istiyorsunuz?
Camilerdeki sandalyeler konusunda bir kitapçık yazan muhterem Enver Baytan hocaefendiyi, bu kitapçığı yayınlayan Vakit gazetesini tekrar tekrar tebrik ediyorum.
Sinsi metotlarla camileri kiliselere benzetmek isteyenlere teessüf ediyorum.
Müslümanlar uyumayınız.
Mehmet Şevket Eygi, 19.07.2010
Ve daha sonra da 9 temmuz 2010 tarihinde Prof. Osman Özsoy’da haber7 sütunlarında Camilerde bu adet yok idi yeni çıktı başlığı altında konuya değinerek gündeme getirmiştir. Profesör özsoy yazısında şunlara değinmiştir.
Camilerde bu adet yok idi yeni çıktı
“…… Mevzu şu: Tatil vesilesi ile muhtelif yerlerde seyahat halinde iken, bir çok camide daha önce bu kadarına rastlamadığım bir görüntü ile karşılaştım. Camilerin büyük çoğunluğunda, namaz kılanlar arasında sanki çok sayıda ortopedik sorun yaşayan cemaat varmış gibi oturarak namaz kılan gruplar oluşmaya başlamış.
Yazı içinde fotoğraflarını da gördüğünüz gibi, sadece birkaç örnek vereyim.
Geçtiğimiz Cuma günü Bartın’ın 3 bin nüfuslu bir beldesinde, en fazla 200 kişinin namaz kılabildiği bir camide tabureye oturarak namaz kılan en az 30 kişilik bir grubu fotoğraflama imkanı buldum. Bu kadar az sayıda cemaatin arasında bu kadar çok tabureli insanın bulunması ne derece normal bilemiyorum. Harpten çıkmış bir ülkenin gazileri ile dolu bir cami gibi his oluşuyor insanın içinde.
2 gün sonra Zonguldak Ulucami’de, sağlı sollu 20 şerli oturma grubu halinde 40 kişilik oturma düzeni gördüm. Biz namaza yetişemeyip kendimiz kıldığımız için, sordum, bu oturaklar namaz sırasında yetmiyor bile dediler.
Bir camide 40 kişinin oturarak namaz kılar hale gelmesi için, o toplumun çeşitli hastalıklardan nasıl illetli bir hale gelmesi gerektiğini izaha gerek bile yok.
Aynı gün ikindi namazının son rekâtına yetişebildiğimiz Zonguldak İHL önündeki camide 7 kişi hocanın arkasında saf tutmuş namaz kılarken, 5 kişinin en arkada kendileri için ayrılmış uzun bankta oturarak namaz kıldıklarına şahit oldum.
Camilerde son yıllarda denk geldiğimiz görüntü, 1400 yılı aşkın süredir mabetlerimizde karşılaşılan bir tablo değil.
Taburede oturarak namaz kılmak gibi bir yöntem yaygın olarak tercih edilebilecek en uygun çözüm olsaydı, mimarinin en mükemmelini camilerde sergileyen ecdadımız, bu tür ihtiyaç sahipleri için herbiri sedef kakmalı, sanatın en muhteşem inceliklerinin sergilendiği tabureler veya oturma düzeneğini camilerin bir bölümüne muhakkak inşa ederlerdi. Demek ki bir şeye oturarak namaz kılma biçimi, sağlık sorunu çekenler için tercih edilebilecek öncelikli bir namaz eda biçimi değildi. Buna gerek duymamışlardı. Farklı alternatifler vardı.
Yoksa camilerin büyük bölümü yakında oturaklı hale gelecek.
Diyanetin bu konuda yaptığı çalışmaya ilişkin haberlerde 4 Ekim 2007 tarihinde medyada yer almıştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 1900´leri başından beri tartışılan, camilerle ilgili ´reform´ niteliğinde bir karara imza attı. Camilerde sandalyeli bölüm oluşturulacak. Diyanet tarafından yayınlanan bir genelge ile duyurulan Din İşleri Yüksek Kurulu kararında, camilerde bugüne kadar mazeretleri nedeniyle yanlarında getirdikleri tabure ve sandalye ile namaz kılanların görüntü estetiğini bozduğu belirtilerek, şöyle denildi: ´Rahatsızlıkları sebebiyle ayaklarını yana veya kıbleye uzatarak da olsa yere oturamayanlar için cami ve mescitlerde sandalye/tabure vs. üzerine oturarak ima ile namazlarını kılmaları tavsiye edilecek, sandalye/tabureler için cemaat ve saf düzenini aksatmayacak şekilde cami içinde belirli yerler ayrılacaktır.´ Genelgede, Din İşleri Yüksek Kurulu´nun ´İslam Dini kolaylık üzerine bina edilmiştir. Hastalık ve engelli olmak da bu kolaylaştırma sebepleri arasında yer almaktadır. Buna göre, ayakta namaz kılmaya gücü yetmeyen veya ayakta durmakta zorlanan kimse yere oturarak namazını kılabilir´ görüşüne de yer verildi. Engellilerin rahat namaz kılabilmesi ve saf düzeninin bozulmaması için bu genelgenin yayınlanmasıyla yaklaşık 100 yıldır süren bir tartışmada da önemli bir adım atılmış oldu. 1900´lü yılların başında ´dinde reform´ isteyenler tarafından ortaya atılan camilere sıra, sandalye konulması, bir bölüm ayrılması önerileri ilk defa gerçekleşmiş olacak.
İLAHİYATÇILAR NE DİYOR?
İlahiyatçılar ise bunun bir ´reform´ değil, ´kolaylaştırma´ olacağı görüşünde.
* Prof. Dr. Hayrettin Karaman: Camiye sandalye konulması, bunun için bölüm ayrılması reform olmaz. Çünkü Hıristiyanlık´ta bu şekilde ibadet baştan beri var. Bizde sağlam olanın oturması caiz olmadığına göre giderek herkesin sıralarda oturması da düşünülemez. Diyanet sandalyede oturarak namaz kılmayı yasaklamıyor fakat sandalyelerle safların arasına girdiğinizde sünnet olan saf düzeninde bozulma oluyor. Onun için rahatsız olan vatandaşlara bölüm ayrılması düşünülmüş. 20´inci yüzyılın başında kiliselerde olduğu gibi masa koyalım, insanlar ayakkabılarıyla girsinler diyorlardı. Bu caiz değil.
* Prof. Dr. Beyza Bilgin: Diyanet´in düzenlediği 1´inci Din Şurası´nda engelliler için cami merdivenlerine eğimli bölüm yapılması ve cami içinde de yer ayrılmasını önermiştim. O zaman Cuma namazı engellilere farz değil diye kabul etmemişlerdi. Şimdi ayrılan bölümlere zamanla ayakkabısını çeşitli nedenlerle çıkarmak istemeyenler ve yaşlılar girebilir. Bunu reform olarak değil de imkan yaratmak, kolaylaştırma diye kabul etmek doğru. Peygamberimiz kolaylaştırın buyurmuştur.
* Mehmet Bekaroğlu (Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi): Camide saf düzenini bozmadan, rahatlıkla namaz kılmaları için bir yer olsun istedik. Hastalık sebebiyle camiden mahrum olmak istemeyene bir kolaylık olsun istedik. Namazın farzları bellidir. Bunun dışında bir şekle dönüşmesi mümkün değildir.
(SABAH GAZETESİ)
´SANDALYEDE NAMAZ KABUL OLMAZ´
Mehmet Oruç: (Türkiye Gazetesi)
Sual: Birçok camilere sandalyeler konmuş. Sandalyede namaz kılanlar, (Dinde kolaylık olduğu, güçlük olmadığı için sandalyede namaz kılıyoruz) diyorlar. Doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir. Dinde güçlük yok demek, (Size güç gelen ibadetleri yapmayın veya bu ibadetleri istediğiniz gibi değiştirin) demek değildir. Dinimizin izin verdiği ruhsatlardan istifade edilir. Camiye kadar gelen kimse yere de oturabilir. Secde edemiyorsa, ayaklarını kıbleye doğru uzatarak ima ile namazını kılar. Yahut sandalyeye oturup ayaklarını başka bir sandalyenin üstüne koyabilir.
Sual: Hasta bir kimsenin, sandalyede namaz kılması niçin caiz değildir?
CEVAP
Din kitaplarında deniyor ki:
Ayakta duramayan veya zarar gören, başı dönen kimse, farzları da, secde ettiği yerde oturarak kılar. Rüku için eğilir. Secde için, başını yere koyar. Duvara, değneğe, insana dayanarak, biraz ayakta durabilenin, ayakta tekbir alması ve o kadarcık ayakta okuması farzdır. Secde için yere eğilemeyen hasta, 25 cm.den yüksek olmayan, sert bir şey üzerine secde eder. Alnında yara olan, yalnız burnu ile, burnunda yara olan da, yalnız alnı ile secde eder. Alnında ve burnunda birlikte özür olup başını yere veya böyle sert bir şey üzerine koyamayan, ayakta durabilse bile, yere oturarak ima ile kılar. Yani rüku için biraz eğilir. Secde için, rükudan daha çok eğilir. Secde için, kendisi veya başkası, yerden bir şey kaldırıp, yüzünü bunun üstüne koyması tahrimen mekruhtur.
Resulullah efendimiz bir hastayı ziyaret etti. Bunun, eli ile yastık kaldırıp, üzerine secde ettiğini görünce, yastığı aldı. Hasta, odun kaldırarak bunun üstüne secde etti. Odunu da aldı ve (Gücün yeterse, yere secde et! Yere eğilemezsen, yüzüne bir şey kaldırıp, bunun üzerine secde etme! İma ederek kıl ve secdede, rükudan daha çok eğil!) buyurdu. (Fethul-kadir, Merakıl-felah, Halebi, Mecmaul-enhür)
Bir uzvundaki dertten dolayı uygun oturamayan kimse, istediği gibi oturur. Oturabilmek için, ayaklarını kıbleye karşı uzatabilir. Bir yerini yastığa veya başka şeye dayar. Yahut, bir kimse tutarak düşmesine mani olur. Yüksek bir şeyin üstüne oturup ima ile kılması caiz değildir.
[Sandalyede oturarak kılanın namazı kabul olmaz. Çünkü, sandalyede oturmak için zaruret yoktur. Sandalyede oturabilen kimse, yerde de oturabilir ve yerde oturabilenin yere oturup kılması lazımdır. Namazdan sonra, yerden ayağa kalkamayan, sandalyeden ise kolay kalkan hastayı yerden bir kimse kaldırır. Yahut, kıbleye karşı olan bir karyolada, ayaklarını sarkıtmadan oturarak kılar. Namazdan sonra, ayaklarını yatağın bir yanına sarkıtıp, sandalyeden kalkar gibi kalkar.]
Bir şeye dayanarak veya bir kimsenin tutması ile de, yerde oturamayan hasta, sırt üstü yatarak kılar. Ayaklarını kıbleye uzatır. Başı altına yastık koyar. Yüzü kıbleye karşı olur. Veya kıbleye karşı sağ veya sol yanı üzerine yatar. Rüku ve secdeleri, başı ile ima eder. Böyle de ima edemeyen aklı başında bir hasta, bir günden çok namazını kılamazsa, hiçbirini kaza etmez. Semavi bir sebep ile, yani elinde olmayarak, mesela hastalık ile veya baygın yahut secde, rekat sayılarını unutacak kadar dalgın olarak, beşten fazla namazını kılamayan da böyledir. Alkollü içkiler veya ilaç alarak böyle baygın, dalgın olanın, kılamadığı namazlarının adedi birkaç günlük olsa da, hepsini kaza etmesi lazımdır.
Hastanın yatakta veya sandalyede, ayaklarını sarkıtarak oturup, ima ile kılması caiz değildir. Hasta, yerde veya uzunluğu kıble istikametinde olan bir çekyat üstünde, kıbleye karşı oturarak kılar. Yere oturunca kalkamazsa, sandalye, koltuk veya yatak üzerine oturur, ayaklarını bir sehpanın üstüne koyarak ima ile kılar. Felçli olup sandalyesinden inip binemeyen de, mümkünse ayaklarını sehpaya koyar veya koydurur. Buna da imkan yoksa, zaruretten dolayı kendi sandalyesinde kılması caiz olur.
Sual: Bacaklarını bükemeyen hastalar sandalyede namaz kılamıyor. Bu hasta oturup kalkamıyorsa veya felçli ise ne olacak? Tekerlekli sandalyesinde kılamaz mı?
CEVAP
Ayaklarını bükemeyen hasta, yatağının içinde, ayaklarını kıbleye karşı uzatarak ima ile kılabilir. Divanda, somyada veya yatakta böyle oturarak kılar. Koltuğa oturursa ayaklarını sehpaya veya başka bir koltuğa koyarak kılabilir. Bunları da yapamayan hasta yatarak ima ile kılar.
Tekerlekli sandalyesinde oturan felçli de, bir yardımcısı yoksa, ayaklarını önündeki sehpaya koyamayacağı için, ayaklarını sarkıtarak da kılması caiz olur.
Sual: Bacakları felçli olan namazlarını tekerlekli sandalyede kılabilir mi?
CEVAP
Bir yardımcı ile de yere inme imkanı varsa veya ayaklarını koyabileceği bir sehpa varsa sandalyede namaz kılmak caiz olmaz. Yere indirecek bir yardımcı bulunmadığı zaman, ayaklarını sehpanın üstüne koyamıyorsa, vakit çıkma tehlikesi de varsa, zaruretten dolayı namazı tekerlekli sandalyede ima ile kılmak caiz olur.
HAYRETTİN Kahraman
Sandalyede Oturarak Namaz Kılmak
Bilindiği üzere camilerde, safların arka tarafına sandalye, kanepe veya benzeri bir şey koyuyorlar, ayakta duramayanlar veya yere oturamayanlar bu şeylerin üzerine oturuyor, farzda da buradan imama uyarak namazlarını kılıyorlar. Rükû ve secdeyi îmâ ile (başlarını rükûda biraz, secdede de daha fazla öne eğerek) yapıyorlar. Televizyonlarda veya başka yerlerde konuşan, yazan bazı hocalar "sandalye vb. üzerine oturularak kılınan namazların sahih olmadığını, yere oturmanın şart olduğunu" söylüyor, hatta bazılar daha ileri giderek sandalyelerin camilerden kaldırılmasını istiyorlar. Bu konuda bize bilgi verirseniz memnun olacağız; selamlar.
Cevap:
Hasta oldukları için namazın bazı kısımlarını yapamayan müslümanlar Peygamberimize (s.a.) ne yapacaklarını sormuşlar ve "ayakta duramayanların oturarak, oturamayanların yatarak, rükû ve secde yapamayanların îmâ (işaret ederek, mesela başlarını öne eğerek) namaz kılabileceklerini, Allah'ın kullarını, güçlerinin yetmediği bir şeyle yükümlü kılmadığını" öğrenmişlerdir. Bu bilginin kaynağı sağlam, güvenilir hadislerdir.
Nasıl ve nereye oturulacağı konusunda Peygamberimizin bir sınırlaması yoktur. Bu konuda şekil ileri sürenler bunu, ictihad ve yorumlarına dayandırmışlar, bu oturmanın şekli üzerinde bir ittifak da oluşmamıştır.
Fıkıhçılar, oturarak, yatarak veya îmâ ile namaz kılmanın caiz olmasına sebep olacak hastalığın derecesi üzerinde de durmuşlardır. Buna göre fiilen ayakta durmayı veya rükû, secde yapmayı imkânsız kılan hastalıklar ve özürler yanında baş dönmesi, kanama, huzuru bozacak ölçüde ağrı ve sancı, hastalığın artması gibi sonuçların doğması da fiilen hasta olmak gibi kabul edilmiştir; yani bu mazeretler ve gerekçelerle de oturarak, yatarak, îmâ ile namaz kılmanın caiz olduğu ifade edilmiştir.
Fıkıhçıların konumuz hakkındaki açıklamalarına örnek olarak meşhur Hanefî fıkıhçı İbn Âbidîn'den bazı özet nakiller yaptıktan sonra sandalye meselesine geçebiliriz:
"Namazdan önce mevcut olan veya namaz kılarken oluşan bir hastalıktan dolayı veya mevcut hastalığın artması yahut da rahatsızlığın belli hareketler sonucu meydana gelmesi ihtimali bulunduğunda (böyle bir mazereti olanlardan) ayakta duramayanlar istedikleri şekilde oturarak, bir süre ayakta durabilenler de o süreden sonra oturarak, yapabiliyorlarsa normal rükû ve secde ile namazlarını kılarlar. "İstedikleri şekilde" otururlar; çünkü mazeret, namazın olmazsa olmaz parçalarının (erkânının) bulunmamasını/yapılmamasını caiz hale getirdiğine göre, şekillerin ortadan kalkmasını elbette sağlayacaktır. Rükû ve secdeyi yapamayanlar da -ayakta da yapması caiz olmakla beraber- tercihen oturdukları yerden îmâ ile rükû ve secde yaparlar; oturdukları yerden (aayaakta değil de oturarak) îmâ yapmalarının daha iyi olması yere daha yakın ve böylece de secdeye daha benzer olmasındandır. İmâ yaparken başını, rükû için yaptığından biraz daha fazla eğmek gerekir. Oturmakta da güçlük çekenler ya sırt üstü, ayaklar toparlanmış olarak kıbleye dönük vaziyette veya yan üstü kıbleye yönelerek yatar, namazlarını böyle kılarlar. Hayvana binmiş bulunan hasta ile indiği takdirde yerde kalacağından, tekrar binemeyeceğinden korkan kimseler de hayvan üzerinde (semer, eğer veya mahfede oturmuş olarak) namazlarını kılarlar. Mazereti olanlar namazını hangi kısmını tam yapabilirlerse onu tam yapar, geri kalanını yapabildikleri ölçüde yaparlar..." (C. , s. 558-560).
Günümüzde, "Sandalye vb. üzerinde oturarak namaz kılmak caiz değildir, ayakta duramayanın yere oturması gerekir" diyenlerin delillerini (din kaynaklarından neye dayandıklarını) yazmamışsınız. Bunu da öğrenir ve bana yazarsanız onlara da cevap veririm. Ama yukarıdaki açıklamaları göz önüne aldığımızda "sandalyeye oturarak namaz kılınamaz" diyenlerin Kur'an'a, Sünnet'e, hatta eski fıkıhçılarımızın açık bir ifadesine dayanmadıklarını söylemek mümkündür. Kur'an'da ve sünnette böyle bir ifade yoktur ve olamaz; çünkü vahyin geldiği zamanda ve yerde sandalye yoktur, ona oturma şeklinde bir âdet de mevcut değildir. İnsanlar ayakta duramıyorlarsa tabîî olarak ve o günün imkanlarına göre yere oturmaktadırlar. Fıkıhçıların sözlerine de dayanamazlar; çünkü bir örneğini yukarda gördüğümüz fıkıhçıların sözlerinden, sandalyeye oturarak namaz kılmanın caiz olmadığı değil, tam aksine caiz olduğu sonucu çıkar; çünkü:
1. Allah kulunu gücünün yetmediği, ona zor gelen, eziyet veren, canını acıtan, hasta eden, hastalığını arttıran, sağlık veya hayatını tehlikeye sokan...bir vazife ile yükümlü kılmamıştır. Yere oturamayan, oturduğu zaman acı ve ağrı çeken veya tekrar kalkamayan, bu yüzden de kıyam ve rükû vazifelerini yerine getiremeyecek olan kimseleri yere oturmaya mecbur edenler Allah'ın muradına, dinin temel kurallarına aykırı davranmış olurlar.
2. Mazeretleri sebebiyle hayvandan inemeyenler, inerlerse tekrar binememekten veya inerlerse hastalıklarının artmasından, ağır ve acı çekmekten korkanlar (böyle ihtimallerin bulunması halinde) hayvan üzerinde oturarak namazların kılabildiklerine göre, yere oturdukları takdirde hastalıklarının artması veya ağır ve acı çekmeleri ihtimali ile karşılaşanların da ya ayakta veya oturmaları gerekiyorsa oturabildikleri bir şeyin üzerinde namaz kılmaları caiz olacaktır.
3. Eski fıkıh alimleri, "hastalık, ağrı ve acı çekmek, tehlike vb. mazeretler erkânın (kıyam, rükû, secde gibi namazın temel kısımlarının) yapılmamasına sebep teşkil ettiğine göre şeklin ortadan kalkmasına elbette sebep olur" dedikleri halde, yeni bazı "hocaların", "oturmanın şekline tesir etmez, sandalyeye oturmayı caiz kılmaz, illa da yere oturmak gerekir" demeleri eski fıkıhçıların anlayışına da ters düşer.
4. "İmâ ile namaz kılanların ayakta değil de oturarak îmâ yapmaları daha iyi olur denmiş", bu da "oturulduğu zaman yere daha yakın olunur ve bu secde haline de daha yakın bir duruştur" gerekçesine bağlanmıştır. Ancak bunu söyleyen fıkıhçılar, ayakta dururken 'imâ yapmanın da caiz olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca secde îmâ ile (ayakta veya oturarak baş eğmek suretiyle) yapıldıktan sonra, bu sırada başın yere daha yakın veya uzak olması sonucu değiştirmez; yakın olsun, uzak olsun yapılan gerçek/normal secde değil, îmâdır; îmâ ile yapılmış secdedir. "Yere yakın olunca secdeye daha çok benzeyeceği ise" bir yakıştırmadan ibarettir; çünkü gerçek/normal secde alın ve burun yere yaklaştırıldığı zaman değil, değdiği zaman olur.
5. "Ayakta duramıyorsa otursun, oturamıyorsa yatarak kılsın..." buyurulmuş, eğer ayakta duramayanların secdeye en yakın olmaları istenseydi "oturarak kılsın" denmez, yatarak kılsın denirdi; çünkü secdeye (alnı, burnu yere koymaya) en yakın durum oturma hali değil, yatma halidir.
6. Hasta yere oturup secdeyi tam olarak yapma imkanına sahip ise yere oturur, kıyamı terk etmiş, rüku'u da îma ile yapmış olur, sıra secde etmeye gelince secde eder, oturmayı (ka'de) da tam yapmış olur. Yere oturma ve secdeyi tam yapma imkanı yoksa (veya zorluk varsa) namaza -bu da mümkün ise- ayakta başlar, mümkün ise rükû'u yapar, secdeye sıra gelince sandalye veya benzerine oturur ve îma ile secde eder, tekrar ayağa kalkması mümkün ise kalkar, değil ise namaza oturduğu yerde devam eder.
Bu konudaki tartışmalara katılan Kütahya Tavianlı ilçe müftüsü de gelen eleştirlere üzerine şunları söylemişti.
Camiye konulan sandalyelere kilise eleştirisi yapılmasına Tavşanlı Din Görevlileri Derneği Başkanı ve aynı zamanda Aşağı Tekke Camii'nin müezzini olan Remzi Beycan tepki gösterdi. Sandalyeleri camiye namaz için gelen engelli ve yaşlılar için koyduklarını belirten Beycan, dernek olarak cemaatin isteği üzerine özürlüler için arka kısma sandalye koyduklarını söyledi. Remzi Beycan, şunları söyledi:
“Halbuki biz bunları camimizdeki engelli ve yaşlı cemaatin daha rahat ve huzurlu namaz kılmaları için koyduk. Camilerde bundan önce birkaç tabure ve eski sandalyeler vardı. İlçe merkezinde bulunan ve klimalı olan camimiz de öğle ile ikindi namazında cemaat sayısı fazla oluyor. Cemaat arasında bulunan engelli ve çok yaşlı vatandaşların ibadetlerini yapmalarını sağlamak amacıyla cami içerisine sandalyeler koyduk. Camiler kilise değildir. Camiye gelen cemaat arasında engelli kimse bulunmuyorsa sandalyelere oturulmuyor. Sandalyeler oturup kalkamayan, ayakta duramayanların namaz kılmaları için konuldu.”
Camiye namaz kılmaya gelenlerden Kadir Konur, “İki kez bel fıtığı ameliyatı oldum. Bu nedenle namazımı sandalye üzerinde oturarak kılıyorum. Yalnız Tavşanlı’da değil gittiğim diğer şehirlerdeki camilerde de sandalye ve tabureler var. Engelli, hasta ve yaşlılar bunların üzerinde oturarak namazlarını kılıyor” dedi.
Türkiye gazetesi yazarlarından Mehmet Ali Demirbaş’da bu konuda şunları yazmıştır.
Camilere sandalye koymak
Sual: Birçok camilere sandalyeler konmuş. Sandalyede namaz kılanlar, (Dinde kolaylık olduğu, güçlük olmadığı için sandalyede namaz kılıyoruz) diyorlar. Doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir. Dinde güçlük yok demek, (Size güç gelen ibadetleri yapmayın veya bu ibadetleri istediğiniz gibi değiştirin) demek değildir. Dinimizin izin verdiği ruhsatlardan istifade edilir. Camiye kadar gelen kimse yere de oturabilir. Secde edemiyorsa, ayaklarını kıbleye doğru uzatarak ima ile namazını kılar. Yahut sandalyeye oturup ayaklarını başka bir sandalyenin üstüne koyabilir.
Reform mu yapılıyor?
Sual: Sandalyede namaza cevaz vermek dinde reform değil midir?
CEVAP
20 Haziran 1928 tarihli Vakit gazetesinde, şu haber çıkmıştı:
(Dinimizde yeni hayata, ilerlemeye uygun olarak, yapılacak yenilikleri, İstanbul İlahiyat Fakültesi profesörleri rapor halinde hazırlamışlardır.)
İttihatçılardan, Köprülü Fuat, İzmirli İsmail Hakkı, Şerafettin Yaltkaya, Mehmet Ali Ayni gibi dinde reformcuların imzalarını taşıyan bu rapor şöyle idi:
(Din de, diğer sosyal teşekküller gibi, hayatın akışına uymalıdır. Din, eski şekillere bağlı kalamaz. Türk demokrasisinde, din de, muhtaç olduğu inkişafı göstermelidir. Camilerimiz kullanılır hale getirilmeli, sıralar, [koltuklar sandalyeler] elbise askıları konmalı, içeriye ayakkabı ile girilmelidir. İbadet lisanı Türkçe olmalı, hutbeler Türkçe okunmalıdır. Camilere müzik aletleri konmalıdır.)
Bu rapor zamanla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Hastaların, namazlarını nasıl kılacakları, din kitaplarımızda açıkça bildirilmiştir:
Ayakta duramayan hasta, farzları da, secde ettiği yerde oturarak kılar. Rüku için eğilir. Secde için, başını yere koyar. Duvara, direğe, insana dayanarak, biraz ayakta durabilenin, ayakta tekbir alması ve o kadar da olsa, ayakta okuması farzdır. Hiç secde edemeyen kimse, ayakta durabilse bile, yere oturarak ima ile kılar. Yere oturamayan koltuğa sandalyeye, çekyata oturursa, ayaklarını sallamaz. Ayaklarını bükemezse, ayaklarının sehpa veya benzeri bir şeye koyarak ima ile kılar. (Fethul-kadir, Merakıl-felah, Halebi, Mecmaul-enhür)
Camilerin kiliseleştirilmesi kapsamında ilk örnek İhsan Doğramacı'nın Bilkent'te açtığı camide ortaya çıktı. Bilkent'teki camilere de sandalyeler dizimişti. Doğramacı'nın Bülent Arınç ve Fethullah Gülen ile olan dostluğu ve bu dostluğa binaen aldığı ödüller kamuoyunun hafızasındadır... (8)
Ehl-i Sünnet konusundaki hassasiyetleriyle bilinen Mehmet Şevket Eygi, Kadir Mısıroğlu, Ali Nar, Mustafa Özcan, Ebubekir Sifil gibi yazarlardan birisi de Ali Eren'dir.
Ali Eren yıllardır Ehli Sünnet'e yapılanlara sessiz kalmayanlardan. Vakit gazetesinde yazan Ali Eren, camilerdeki sandalyelerin çoğalmasının arka planını yazdı. (10 )
İşte Ali Eren'in Vakit gazetesindeki "Sandalyede Namaz”ın arkasındaki plan ne?" başlıklı yazısı.
İbâdetlerini yerine getirmek için tamamen iyi niyetle tabure ve sandalyede namaz kılanların bilgisi olmasa da, bu memlekette câmilerin sandalyeyle dolması için çırpınan art niyetli kimseler varolageldi.
Planları şu: Cemaat sandalye ve tabureleri görmeye alışıp tepki göstermez hale geldikten sonra, sandalye ve tabureleri de kaldırıp câmilere sabit koltuklar yerleştirmek. O zaman hiç itiraz olmayacaktır, çünkü sandalye yerine yumuşak koltukta oturmak daha rahat...
Hasrettin Hoca’nın, gaga ve bacaklarını kestiği leyleğe, “Şimdi bir kuşa benzedin” dediği gibi, bu kimseler de câmileri sandalyeyle doldurup, “Şimdi kiliseye benzedin” diyecekleri günü bekliyorlar.
Hiç kimse, “Yok daha neler! O zaman câmilerin câmiliği mi kalır? O zaman câmiler tamamen kilise gibi olmaz mı!” demesin.
Evet tabii ki olur. Olmaya olur da, olur demeye bile lüzum yok. Çünkü zaten oldu. Bazıları büyük paralar harcayarak bu planı gerçekleştirdiler bile. Hem de gençlere yönelik ve başkentin göbeğinde.
Milletin tepkisini ölçmek için, adı câmi olan, şimdiye kadar görülmemiş acâip bir şey yaptılar. İçine de -sandalyeyi bırakın- sabit koltuklar koydular. Bununla da yetinmeyip, aynı çatı altında kilise ve havra (sinagog) bölümü bile yaptılar. Yani câmi, kilise ve havra aynı çatı altında...
Değerli okuyucular, bu ilk değil ikinci. Birincisini hatırlatıp tekrar buna döneyim. Birincisi, 2004’te câmi, kilise ve havra olarak, birbirlerine 3-5 metre mesafede yan yana Antalya Belek’de yapılmış, açılışını da Sayın Başbakanımız yapmıştı.
“Çok Dinli” bu ikincisini, YÖK’ün kurucusu ve ilk defa başörtüsü yasağını başlatmak hizmetinin sahibi(!) olan büyük Müslüman dostu İhsan Doğramacı, 2008’de Ankara Bilkent Üniversitesi’nde yaptırdı.
Ne tepki olacağını görmek için ise, içinde kilise ve havra olan ve câmi kısmında koltuklar bulunan bu yapı tamamlanıp açılışı için hükümet erkânı ve bürokratlar davet edildi...
“Edilirse edilsin, ne olacak ki?” mi diyorsunuz? “Böyle bir kimsenin yaptırdığı câmi-kilise-havra karışımlı bir yerin açılışına kim gider? Diye mi düşünüyorsunuz?..
Siz öyle düşünseniz de açılışta katılım patlaması yaşandı. Gelenler bu yapıyı övdüler de.
İşte haberi:
“DOĞRAMACIZÂDE ALİ PAŞA CÂMİİ İBÂDETE AÇILDI! CÂMİDE ÖZEL KOLTUKLU BÖLÜM DİKKAT ÇEKTİ.
Câmide düzenlenen Kadir Gecesi programına İhsan Doğramacı’nın yanı sıra Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, AK Parti İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu, Elazığ Milletvekili Necati Çetinkaya, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ile RTÜK Başkanı Zahid Akman da katıldı.
Caminin mimarı Erkut Şahinbaş’ı da tebrik eden Bardakoğlu, 21. yüzyılda yeni yeni mimari tarzlara ihtiyaç olduğunu ifade etti. Bardakoğlu, “Buranın mimarisine uygun şekilde din hizmeti vermeyi arzu ederiz. Elbirliğiyle aksamadan din hizmeti sunarız” dedi.”
Haberle ilgili geniş bilgi için bazı adresler:
www.netgazete.com/NewsDetail.aspx?nID=531639
http://h7.kanal7.com/foto-galeri.php?s=9&cID=470-Galeri
www.turktime.com/haber/Bilkent-te-BEYAZ-MUSLUMAN-Camisi/33535
www.cnnturk.com/2008/turkiye/09/27/bilkentte.cok.dinli.cami/495017.0/index.html
www.salom.com.tr/news/detail/9717-Dogramacizade-Ali-Sami-Pasa-Camiinde-ibadet.aspx
Değerli okuyucular! Sandalyede kılınan namazın câiz olup olmaması sadece namaz kılan kişiyi ilgilendirir. Ama câmilere sandalye ve tabure doldurulması, daha ileride koltuk konulma planı hepimizi ve İslamı ilgilendiryor.
a- Tabure, sandalye ve koltuk konulan câmiler açıkça kiliseye benzetilmiş oluyor. Bazılarının hedefleri de zaten bu.
b- Câmi ile kilise arasında fark kalmayınca da, İslam ile Hıristiyanlık arasında da fark kalmamış olacaktır. Bazılarının planı da zaten Müslümanları bu düşünceye çekmek. Peki mesele onların söyledikleri gibi mi? Bir Allah inancına dayalı İslam dini ile üç yaratıcı inancına dayanan Hıristiyanlık bir mi?
c- Câmi, kilise ve havrayı yan yana yapmaktaki hedef, Müslümanların zihinlerini diğer dinlere karşı yumuşatmak ve onları hak birer dinmiş gibi göstermektir.
Kimse çıkıp da “Hazreti Musa ve Hazreti İsa da peygamberdir. Onların tebliğ ettiği dinler niçin hak olmasın!” demeye kalkışmasın.
Asılları hak olan bu iki dinin, o iki mübârek peygamberle hiç bir alâkası kalmamıştır. Meselâ, Hazreti İsa’yı ilah kabul eden Hıristiyanlara Hazreti İsa –hâşâ- “Beni ve annemi ilah kabul edin” mi dedi!..
Sandalyede namazın câiz olup olmadığına gelince...
“Her ne şartta ve ne şekilde olursa olsun, sandalyede namaz câiz olmaz” denilemez.
Meselâ tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş bir kardeşimiz kendi durumunu soruyor. Onun hayatı o tekerlekli sandalyede. İnemiyor-kalkamıyor, indireni yok-bindireni yok. Bu kardeşimiz namazını o tekerlekli sandalyede kılar.
Yerine göre koltukta da namaz câizdir. Şöyle ki: Otobüs, tren ve uçak gibi şehirlerarası vasıtalarda, koltukta namaz kılınabilir. Ama vapurda değil. Vapurda, baş dönmesi veya başka bir engel yoksa ayakta kılınmalıdır...
Zaten ibadet ayı olan mübârek Ramazan da yaklaştı. İbâdetle ilgili bu meseleye gerekirse biraz daha devam edebiliriz...
Sandalyede namaz (2)...
“Sandalyede namaz” başlıklı bir önceki yazımdan dolayışimdiye kadar aldığım teşekkürlerin belki en fazlasını aldım.
Teşekkür edenlerin hepsi aşağı yukarı şunları söylüyor:
Bu yazı çok geç kaldıdaha önce yazılmalıydı. Bundan sonra da bu mesele üzerinde durulmalı ve böyle yazılar devam etmeli. Yoksa câmilerimiz yakında gerçekten kiliseler gibi sandalyeyle dolacak…
Değerli okuyucular! Sırf teşekkür gelecek değil ya tabii ki beğenmeyenler de oldu…
4/2/2010 tarihli “Ayasofya zihinlerde niçin hâlâ kilise?” başlıklı yazımdaAyasofya’dan kilise olarak bahsedenleri tenkit ettiğim için birileri bana çok kızmıştı. Aynı zihniyet“Sandalyede namaz” başlıklı yazıma da bozulmuş…
Onlar bozuladursun biz bildiğimizi yazalım.
1- İslâm’dagayr-i müslimlere benzememek esastır. Peygamberimiz’in bu husustaki emrini göz ardı etmemiz beklenmemeli. Sevgili Peygamberimizâhırzamanda yaşayacak olan bazı Müslümanların“Hıristiyan ve Yahudileri son derece taklit edeceklerinihatta onlar bir kertenkele deliğine girseler bile o Müslümanların da girmek isteyeceklerini” kötüleyerek haber veriyor. Çünkü esas olan onlara benzememektir.
2- Peygamberimizbir ibâdet olmadığı halde saç boyama konusunda bile Hıristiyan ve Yahudilere benzemeyi yasaklıyor. “Yahudiler ve Hıristiyanlar saçlarını boyamazlarsiz onların tersini yapın” buyuruyor.
(Saç boyanmak istenirsesiyaha değilsarı veya kızıla boyanabilir. Geniş bilgi içinİbrahim Canan Kütüb-i Sitte Muhtasarı tercüme ve şerhic:7s: 483)
3- Ezanın henüz meşrû kılınmadığı İslâm’ın ilk yıllarındaMüslümanların namaza nasıl çağırılacağı istişâre ediliyordu. “Namaz vakti gelinceateş yakalımçan çalalımboru öttürelim” gibi tekliflerbunların hepsinin ateşe tapanlaraYahudilere ve Hıristiyanlara benzemek olacağından Peygamberimiz tarafından kabul edilmemiştir.
4- Güneşe tapanların tapınma zamanı olduğundangüneş doğarkenbatarken ve tam ortadayken namaz kılmak câiz değildir.
(Eğer o saate kadar kılınamamışsasadece o günün ikindi namazının farzıkazaya bırakmamak için güneş batarken kılınabilir.)
Bir Müslüman bu üç vakitten birinde namaz kılacak olsa bile“Güneşe tapanlara benzeyeyim” niyetiyle kılacak değildir. Buna rağmenonlara benzemek olacağındanfıkhen o vakitlerde namaz câiz değil.
Asırlardır ne görüldüğü ne duyulduğu haldecâmilere sandalye konulmaya başlanmasıyla câmiler kiliseye benzemiş olmuyor mu?
Yarın birilerinin“İnsanlar secde edemiyor. Secde etmeleri için sandalyelerin önüne sıra da konulsun” demeyeceğini kim garanti edebilir?
Şimdi geldik en mühim meseleye…
Dikkat etmediklerindenbelki sandalyede namazın câiz olduğunu söyleyen hocalarımız bulunabilir. Sandalyede nasıl namaz kılındığını bu hocalarımızın dikkatlerine sunmak isteriz.
Şöyle kılınıyor:
Namaza ayakta başlıyorlar. Rükûya normal şekilde eğiliyorlar. Cemaat secdeye giderken onlar sandalyeye oturup secde için biraz eğiliyor yani sandalyede îmâ ile secde ediyorlar. Rükûyu yere paralel olarak normal şekilde yaptıkları halde secdeyi daha az eğilerek yapıyorlar. Yanirükûda daha çoksecdede ondan daha az eğilmiş oluyorlar.
Sandalyede oturan bir kimse yere zaten paralel olarak eğilemez.
Peki o zaman ne oluyor? Namaz câiz olmuyor.
Çünkü(secde için daha az eğilmek şöyle dursun) rükû ile secde aynı seviyede eğilerek yapılmış olsa bile namaz câiz olmaz.
“Eğer her ikisi (rükû ve secde) müsâvî (eşit) bir şekilde yapılırsanamaz câiz olmaz. Bahrü’r-Râik’de de böyledir.” (Fetevâyi Hindiye TercümesiHastaların Namazı babıcild: 1sa: 458)
Bir de câmide namaza sandalyede oturarak başlayanlar var. Bu kimselerrükûlarını da secdelerini de sandalyede oturarak yapıyorlar. Soru bu yabuna ne diyeceğiz?
Efendimbu zatların birçokları apartmanlarda oturdukları için evden çıkışta merdivenden inebiliyoryürüye yürüye câmiye gelebiliyordönüşte de aynı merdiveni çıkabiliyorlarsahatta (varsa) câmi merdiveninden de inip çıkabiliyorlarsaböyle kimselerin sadece namazda sandalyede oturmaları için “Câizdir” demek kolay olmasa gerek…
Öyleyse soru: Câmiye gelip gidebilen bu kimseleranlaşılıyor ki ayakta durabiliyor ama eğilemiyorlar yani rükû ve secde yapamıyorlar. Bu durumda namazlarını sandalyede kılamazlar mı?
Kılamazlar… Oturabiliyorlarsaoturarak îmâ ile kılarlar. Ve bu şekilde kılmaları müstehabtır. Ayakta îmâ ile kılmaları da câizdir. (Fetevâyi Hindiyye aynı sahife)
Hangi hasta olursa olsunhepsinin cevabı fıkıhta yerini aldığı halde1400 seneden sonra(eski köye yeni âdetkadîm fıkha nevzuhur bir madde eklercesine) namazı sandalyeye bağlamanın ve câmileri sandalyeyle doldurarak mâbedlerimizin kiliseye benzemesine bîgâne kalmanın mazereti olabilir mi?
Sandalye câmilere gireliden beri câmi cemaati“Namazını sandalyede kılanlar-kılmayanlar ve namazını imamın arkasındaön tarafta kılanlar-arka tarafta kılanlar” olarak ikiye ayrılmış vaziyette…
Bu bölünmüşlük bile acâip değil mi?
Keşke fıkhî bir dayanağı olsa da varsın acâip görünüyorsa görünsün…
Ama ana fıkıh kitaplarında “Sandalye” ve “Namaz” kelimelerini asla yan yana göremiyoruz.
İddiamız da yok. Vardır diyen varsa söylesin biz de bilelim.
Selâm ve duâ ile…
ALİ EREN
Camilerimizi Kilise yapacaklar!
14.Temmuz.2010, 04:21
Dikkat... Camilerde sandalye dönemi... Birileri camilerimize dergâhlarımıza saldırmaya başladı.. Dikkat!..
Ey müslümanlar uyanın artık. Bu sorumsuzluk nereye kadar? Camilerimizi kiliseleştirmek istiyorlar. İnönü devrindeki hainlikler günümüzde ve maalesef Ak Parti iktidarı zamanında görülmeye başlanıldı. Yahya Efendi dergâhına buldozerlerle girdi belediye... Mübarek mekâna çay bahçesi yapılacakmış bir yaren için... Ak Parti Diyanet İşleri Teşkilatı (!) reformistlerle kucak kucağa. Bugüne kadar İnönü şeflik devrinden bu yana ilk defa yeniden SANDALYE BİDATİ hortladı!..
Ehl-i Sünnet âlimlerinden muhterem Enver Baytan hoca bunun vahim bir bidat olduğunu anlatıyor kitabında ve Küçükayasofya Camii şerifindeki vaazlarında.. Mehmet Şevket Eygi Haziran Ayı’ndaki bir makalesinde aktarmıştı. Biz de haberkalem.com olarak bu haberi sizler için ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dikkatine hususî olarak bazı camilerimizde görüntüledik.. Eygi üstada ait o önemli yazıyı da (haber yazımız olarak) yeniden sütunlarımızda yayınlıyor ve Diyanet İşleri Başkanlığını acilen göreve çağırıyoruz.(12)
Diyanet’ten açıklama bekliyoruz-Duran Kömürcü – Vakit (11
Cumhuriyet devrinde din sorun olarak görüldü. Bu sorun da Diyanet görevlendirilerek giderilmeye çalışıldı. Dini yok saymadı. Dinin ana kuralları değiştirilmeye, aslından uzaklaştırılıp, pozitivizme uyarlamaya çalışıldı. Uhrevilikten dünyeviliğe doğru adımlar atıldı. Kendi sistemlerinin oturtulmasında din kullanıldı. Rifat Börekçi vasıtası ile laiklik desteklendi. Diyanet kurtuluş reçetesi olarak görüldü. Modern ve laik olmayan müftü-vaiz atanmadı.
Dinde reform sloganları ile dine, din adamına ve camilere yön verilmeye çalışıldı. İlk iş olarak da:
“Mabedlerimiz, temiz ve muntazam, kabili iskân (oturmaya elverişli) hale getirilmeli. Mabedlere sıralar, elbiselikler tesis edilmeli, temiz ayakkabılarla mabedlere girilmesi desteklenmelidir. Bu, dini ıslahatın ibadete layık olan sıhhi şartıdır.” (Türkiye’de İslamlık - İ.Kara)
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar süren bu akım, namazla ilgisi olmayan, abdest suyunu bilmeyenlerin reform adı altında kilise kültürünü dayatma sloganlarıdır. Bir başka deyişle İslamiyeti Hıristiyanlıkla özleştirme hareketidir. Başladığı gibi devam ediyor.
Allah Resulünün;
“Kim kime benzerse o da onlardandır” hadisinin içeriği olan fikre benzetmek, Müslümanları Hıristiyanlara benzetmek istemektedirler. Günbegün de mesafe kazanmaktadırlar. Dinin haram kıldıklarını helalmiş gibi sunmaktalar. Bunu da dindenmiş gibi göstermektedirler.
Bunlardan:
“Başı örtülü kadının aşikare mevlit okuması, Hutbe okuyup Cuma kıldırması.”
“Yapılan tesbihat, dua, ilahilerin enstrümantal eşliğinde icra edilmesi.”
Peygamber ve Ashabında örneği olmayan hasta olanların sandalyede namaz kılmaları.
Dinde reform yapıp camiye sıralar konmadı. Ama, kafaları reformize oldu. İmamlar hassasiyetini kaybetti. Diyanet’in emirlerini icra merkezi oldu. “Bunu neden söyledin” denilirse;
Sandalyede namaz kılınma meselesini, kılanlarla da, imamlarla da konuştum. Sandalyede namaz kılanlar hiç ses çıkarmıyorlar, sözünün bittiği cemaatin hazır hale geldiğinde de sandalyesini eline alıp cemaate koşuyor.
Cami görevlilerine söylenince de,
Hocam, herkesin namazına karışamayız. İster sandalyede isterse yerde kılar. Sandalyade namaz meselesine Enver Baytan Hoca el attı, gündeme taşıdı. İddiası şudur:
Ben araştırmalarımda sandalyede namaz kılanın fetvasını bulamadım, fıkıh kitaplarında göremedim. Ben yanılıyorsam, bilen varsa delilleri ile bize bildirsin diyor.
Şu bilinmeli ki; Hz. Peygamber zamanında da, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali devrinde de sandalye vardı, Kur’an’da da vardır. Ve o zaman zarfında da hiçbir hastaya sandalyede namazını eda et denmemiştir.
Bugün camilerde mantar gibi sandalyeler çoğalmıştır. Gizli bir el mi bunu desteklemekte, yoksa Diyanet fetvası ile mi çoğalmaktadır? Bu durumu, bütün Müslümanlar isteme hakkına haizdir.
Görülüyor ve biliniyor ki, camiler Diyanet’in kontrolü altındadır. Hutbe ve vaazlar tek kişi tarafından icra edilmektedir. Müftülükler yazıp hatipler okumaktadır. Bazı yerlerdeki ezanlar da merkezi sistemle okunmaktadır.
Görünüşte iyisini, daha iyisini sunmak gösterilse de, dini kontrol, din adamını kontrol altına almaktır. Sisteme aykırı sesleri kesmektir, sandalyede hasta namazı da bunların içinde mi? Diyanet’ten açıklama bekliyoruz.
Biz Müslümanlar dinî konularda: Kur'an-ı kerime, Peygamberimizin Sünnetine ve sahih hadîslerine, Selef-i Sâlihîne, Müctehid imamlarımıza, Ümmetin icmâına, Her asırda gelen mücedditlere, İcazetli ve ihlaslı ulemaya, İcazetli ve ihlaslı fukahaya, Şeriata ve dinin zahirine sımsıkı bağlı icazetli meşâyihe, İlmiyle âmil firasetli ülehaya... Tâbi olmalıyız. ( Mehmet şevki Eygi )
Sual: Dizlerini bükemeyen hasta, yere de oturamıyorsa sandalyede, koltukta veya yatakta nasıl namaz kılar?
CEVAP
Dizlerini bükemeyen hasta, yere oturarak veya yatağının içinde, ayaklarını kıbleye karşı uzatarak ima ile kılabilirRüku için az başını eğer, secde için biraz daha fazla eğerKoltuğa, sandalyeye oturursa ayaklarını sehpaya veya başka bir koltuğa koyarak kılabilirBunları da yapamayan hasta yatarak ima ile kılar
Tekerlekli sandalyesinde oturan felçli, ayaklarını önündeki sehpaya koyacak birisi olmazsa, ayaklarını sarkıtarak da kılarAyaklarını sehpaya koyabileninki caiz olmazDizlerini bükebilen hasta da, kıbleye doğru uzatmazKolayına geldiği gibi otururMesela, namazda oturur gibi oturur, bu rahatsız ederse bağdaş kurar
Yere, sandalyeye veya koltuğa oturup nasıl namaz kılınacağı aşağıdaki resimlerde gösterilmiştir
Yere oturabilen, fakat dizlerini bükemeyen hasta, şu şekilde oturup namazını kılar:
Yere oturunca kalkamayan, dizlerini de bükemeyen hasta, aşağıdaki şekilde sandalyeye oturup namazını kılar:
Yere oturunca kalkamayan, dizlerini de bükemeyen hasta, aşağıdaki şekilde koltukta oturup namazını kılar:
Yere oturunca kalkamayan, dizlerini bükemeyen hasta, aşağıdaki şekilde yatakta veya çekyatta oturup namazını kılar:
Cami ve mescitlerde tabure ve sandalye üzerinde namaz kılınması
MADDE 25- (1) Çeşitli mazeretleri sebebiyle secdeye gidemeyenlerin cami/mescitlere tabure ve sandalye gibi oturacak şeyler koyarak rükudan sonra boşluğa secde etmelerinin ortaya çıkardığı görüntü ile saf düzeni içinde rasgele bir şekilde sandalye sayısının çoğalmasından duyulan rahatsızlık çeşitli vesilelerle dile getirilerek tedbir alınması yönünde Başkanlığımıza müracaatlar olmaktadır. Konu ile ilgili olarak Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 10.08/2005 tarihli ve B.02.1.DİB.0.10- 021-1104 sayılı görüşünde; “İslâm Dinî kolaylık üzerine bina edilmiştir. Buradan
hareketle sorumluluklar da kulun gücüne göre belirlenmiş, gücü aşan durumlar için kolaylaştırma esası getirilmiştir. Hastalık ve engelli olmak da bu kolaylaştırma sebepleri arasında yer almaktadır. Buna göre, ayakta namaz kılmaya gücü yetmeyen veya ayakta durmakta zorlanan kimse yere oturarak namazını kılabilir. Rüku veya secde etmeye gücü yetmeyen kişi, rahatsızlığı sebebiyle ayaklarını yana veya kıbleye uzatarak yere oturup namazını ima ile kılabilir. Rüku veya secde etmeye gücü yetmeyen kişi, rahatsızlığı sebebiyle ayaklarını yana veya kıbleye uzatarak da olsa yere oturamıyorsa ayakta veya tabure, sandalye, sedir vb. yerlere oturarak namazını
ima ile kılabilir. “İma”, namazda rüku ve secde yerine başla işaret etmek demektir. Bu şekilde namaz kılan kişi rüku için başı biraz eğer, secde için ise rükudan biraz daha fazla eğer. Secdede başını yere koyamayan kimsenin, bir şeyi başına kaldırarak ona secde etmesi caiz değildir. Bu durumda olan bir kimse usûlüne göre namazını
ima ile kılar.
AĞUSTOS-2007 G-2007/15
Cemaatle namaz kılmak, sağlıklı kişilerin hakkı olduğu gibi hasta ve engelli kişilerin de hakkıdır. Bu hakkın diğer ibadet edenlerin huşû ve huzurunu bozmayacak şekilde düzenlenmesi gerekir.” denilmektedir. Buna göre;
a) Vatandaşlarımız, vaaz, mahallî televizyon ve radyolarda düzenlenen
programlar aracılığı ile namaz kılarken secde edemeyenlerin nasıl namaz kılacakları
konusunda Din İşleri Yüksek Kurulu görüşüne uygun olarak bilgilendirilecek, hem
cemaatle namazda saf düzeninin önemi hem de engelli ve mazeretli kimselere
ibadetleri ifâda ne gibi kolaylıkların sağlandığı hususu birlikte anlatılacaktır.
b) Camilerde saf aralarında düzensiz şekilde sandalye/tabure konulmasının saf
ve cemaat düzenini bozduğu ve cemaatle namaz adabına uygun olmadığı cemaate
anlatılacaktır.
c) Engelli, yaşlı ve mazeret sahibi olan vatandaşlarımızın namazlarını camiye
giderek cemaatle eda etmeleri güzel bir davranıştır. Ancak rüku ve secde
yapamayacak kadar yaşlı ve mazeret sahibi olanlara cami görevlileri tarafından
öncelikle yere oturarak namazlarını ima ile kılmaları tavsiye edilecek, ima ile namaz
kılma usûlü kendilerine anlatılacaktır.
ç) Rahatsızlıkları sebebiyle ayaklarını yana veya kıbleye uzatarak da olsa yere
oturamayanlar için cami ve mescitlerde sandalye/tabure vs. üzerine oturarak ima ile
namazlarını kılmaları tavsiye edilecek, sandalye/tabureler için cemaat ve saf düzenini
aksatmayacak şekilde cami içinde belirli yerler ayrılacaktır.
d) Bu Genelgenin “Engellilere Yönelik Din Hizmetleri” başlığı altında yer alan hususları aynen yerine getirilecektir.(13)
f) Hasta ve engellilerin namazı
Son zamanlarda camilerde tabure ve sandalyeler çoğalmaya başladı. Bir Müslüman bir hastalığı veya bir engeli sebebiyle namazını ayakta kılamıyorsa oturduğu yerden kılar, oturduğu yerden de kılamıyorsa yatarak ima ile kılar. Ayaklarını kıbleye uzatarak veya istediği bir şekilde oturup namazını kılabiliyorsa tabure veya sandalyede namaz kılamaz. Engeli ve özrü nedeniyle hiçbir şekilde oturması mümkün değilse o zaman sandalyede kılınabilir. (bk. Buhârî, Taksir, 19; Ebû Dâvûd, Salât, 179) (14)
RESULULLAHIN TARİFİ
Resulullah Efendimiz bir hastayı ziyaret etti. Bunun, eli ile yastık kaldırıp, üzerine secde ettiğini görünce, yastığı aldı. Hasta, odun kaldırarak bunun üstüne secde etti. Odunu da aldı ve “Gücün yeterse, yere secde et! Yere eğilemezsen, yüzüne bir şey kaldırıp, bunun üzerine secde etme! İma ederek kıl ve secdede, rükudan daha çok eğil!” buyurdu.
Bir uzvundaki hastalıktan dolayı uygun oturamayan kimse, istediği gibi oturur. Dizlerini bükemiyorsa, oturabilmek için, ayaklarını kıbleye karşı uzatabilir. Bir yerini yastığa veya başka şeye dayar. Yüksek bir şeyin üstüne oturup ima ile kılması caiz değildir. Dizlerini bükebiliyorsa ayaklarını kıbleye karşı uzatması mekruh olur. Ayaklarını uzatmadan oturması gerekir.
Sandalyede oturarak namaz kılınamaz. Böyle kılanın namazı kabul olmaz. Çünkü, sandalyede oturmak için zaruret yoktur. Sandalyede oturabilen kimse, yerde de oturabilir ve yerde oturabilenin yere oturup kılması lazımdır. Namazdan sonra, yerden ayağa kalkamayan, sandalyeden ise kolay kalkan hastayı yerden bir kimse kaldırır. Yahut, kıbleye karşı olan bir karyolada, ayaklarını sarkıtmadan oturarak kılar. Namazdan sonra, ayaklarını yatağın bir yanına sarkıtıp, sandalyeden kalkar gibi kalkar.
Bir şeye dayanarak veya bir kimsenin tutması ile de, yerde oturamayan hasta, sırtüstü yatarak kılar. Ayaklarını kıbleye uzatır. Başı altına yastık koyar. Yüzü kıbleye karşı olur. Veya kıbleye karşı sağ veya sol yanı üzerine yatar. Rüku ve secdeleri, başı ile ima eder. Böyle de ima edemeyen aklı başında bir hasta, bir günden çok namazını kılamazsa, hiçbirini kaza etmez.
Hastanın yatakta veya sandalyede, ayaklarını sarkıtarak oturup, ima ile kılması caiz değildir. Hasta, yerde veya uzunluğu kıble istikametinde olan bir çekyat üstünde, kıbleye karşı oturarak kılar. Yere oturunca kalkamazsa, sandalye, koltuk veya yatak üzerine oturur, ayaklarını bir sehpanın üstüne koyarak ima ile kılar. Felçli olup sandalyesinden inip binemeyen de, mümkünse ayaklarını sehpaya koyar veya koydurur. Buna da imkân yoksa, tekerlekli sandalye mahkumu olan zaruretten dolayı kendi sandalyesinde, engellilere mahsus tekerlekli sandalyede kılması caiz olur.
NAMAZIN BOŞA GİTMEMESİ İÇİN
Hadis-i şerifte, “Namaz dinin direğidir” buyurulmuştur. Namaz şartlarına uygun olarak kılınmazsa din yıkılmış olur. Kur’an-ı kerimde de, birçok yerde, namazın dosdoğru kılınması emredilmektedir.
Mesela, Ra’d sûresinin 22. âyetinde meâlen: “Onlar, şu kimselerdir ki, Rablerinin rızasını kazanmak için sabrederler. Namazlarını dosdoğru kılarlar. Kendilerine verdiğimiz rızktan gizli ve âşikâr infâk eder, verirler. Kendilerine kötülük yapanlara, iyilik ederler. O müminler için (amellerine karşılık) âhiret saadeti ve rahat vardır” buyurulmuştur.
Lokman suresi 17. ayetinde de “Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir” buyurulmuştur.
Peygamberimiz, bir kimsenin namaz kılarken şartlarını yerine getirmediğini; rükü’unu ve secdelerini tamam yapmadığını görüp, “Sen namazlarını böyle kıldığın için, Muhammed’in dîninden başka bir dinde olarak ölmekten korkmuyor musun?” buyurdu.
Namazımızın geçerli olması için boşa gitmemesi için reformcuların sözleri ile değil, fıkıh âlimlerinin, ilmihal kitaplarının bildirdikleri ile amel etmek zorundayız! (Türkiye Gazetesi, 18.8.2010)
KAYNAKLAR :
http://www.haber7.com/haber/20100709/Camilerde-bu-adet-yok-idi-yeni-cikti.php
http://www.mumsema.com/namaz-hakkkinda-soru-ve-cevaplar/84407-sandalyede-namaz-resimli-anlatim.html
http://www.haber7.com/haber/20071004/Sandalyede-namaz-dinde-reform-mu.php
http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat2/0051.htm
http://www.kenthaber.com/Haber/Genel/Dosya/manset-alti/camide-sandalye-olur-mu-/36d683cd-c6ac-4c21-a950-ab9c4bc39aa0
http://www.mehmetalidemirbas.com/detay_alfabetik.asp?Aid=3576
http://www.milligazete.com.tr/makale/yaman-imtihan-170684.htmhttp://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8996
http://www.sagduyuhaber.com/haberdetay.asp?ID=968
http://www.netgazete.com/NewsDetail.aspx?nID=531639
http://www.habervaktim.com/yazar/24871/diyanetten_aciklama_bekliyoruz.html
http://forum.memurlar.net/konu/942991/
http://www.haberkalem.com/haber/566-camilerimizi-kilise-yapacaklar.html
http://www.diyanet.gov.tr/foyvolant/6_genelgeler/foyvolant_DIS_GENELGE_2007_METNI.pdf
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-3643.aspx
CAMİDE SANDALYEDE NAMAZ OLMAZ DEDİ
Din İşleri Yüksek Kurulu kararında,"hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil yere oturarak kılmalarının uygun olduğu" ifade edildi.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, 1 Aralık 2010 günü yaptığı toplantıda “sandalyede namaz” konusu gündeme alındı.
Toplantı sonunda alınan kurul kararında, namazın kulun Allah'a en çok yakınlık kazandığı bir ibadet olduğu, Hz. Muhammed'in bu ibadeti “en hayırlı amel” olarak tanımlayarak, kıyamet gününde hesabı sorulacak ilk amelin namaz olacağını bildirdiği belirtildi.
Bu sebeple namazın terk edilmesine izin verilmediği, imayla da olsa mutlaka kılınması istendiği vurgulanan kararda, Hz. Peygamber'in “Kim namazı kasten terk ederse Allah'ın himayesi ondan uzak olur” hadisine yer verildi.
Namazın rükülerinin neler olduğunun Kur'an ve sünnette belirtildiği ve nasıl uygulanacağının da bizzat Hz. Peygamber tarafından sözlü ve pratik olarak ortaya konulduğuna değinilen kararda, rükünlerden herhangi birinin mazeretsiz terk edilmesi halinde namazın sahih olmayacağına işaret edildi.
Ancak dinde sorumlulukların kulun gücüne göre belirlendiği, gücü aşan durumlar için kolaylaştırma ilkesi getirildiğine dikkati çekilen kararda, namazın rükünlerinden herhangi birini yerine getirmeye engel olan rahatsızlıkların kolaylaştırma sebebi sayıldığı vurgulandı.
Kararda şu ifadelere yer verildi:
“Buna göre, namazı normal şekliyle ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan namazını oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılar. Nitekim Hz. Peygamber nasıl namaz kılacağını soran hasta bir sahabeye 'Namazını ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan üzere kıl' buyurmuştur. Ayakta durabilen ve yere oturabildiği halde secde edemeyen kimse namaza ayakta başlar, rükudan sonra yere oturarak secdeleri imayla yapar. Ayakta durabildiği halde oturduktan sonra ayağa kalkamayan kişi namaza ayakta başlar, secdeden sonra namazını oturarak tamamlar. Ayakta durmaya ve rüku yapmaya gücü yettiği halde yere oturamayan kimse namaza ayakta başlar rükudan sonra secdeyi tabure ve benzeri bir şey üzerine oturarak imayla eda eder. Ayakta durmaya gücü yetmeyen, yere de oturamayan kimse namazı tabure, sandalye ve benzeri bir şey üzerine oturarak rüku ve secdeleri imayla yerine getirir.
Kul, Rabb'ine ibadet ederken hem özde samimi olmalı hem de dinin belirlediği şekil şartlarını tam olarak yerine getirmeye özen göstermelidir. Özen ve hassasiyet eksikliğinden dolayı Rabb'ine karşı sorumlu olacağı bilincinde olmalıdır. Bu sebeple namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde kılan müminin ileri sürdüğü mazeretleri kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta olmalıdır. Namazı asli şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif bedeni rahatsızlıklar bu konuda meşru mazeret olarak görülmemelidir. Öte yandan dini açıdan zorunlu ve meşru bir sebep bulunmadıkça camilerde sandalyede namaz kılmak, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya çıkarmakta ve cemaat arasında tartışmalara sebep olmaktadır. Özellikle üzerinde namaz kılmak amacıyla camilerde sıralar halinde sabit oturakların yapılması, cami doku ve kültürüyle bağdaşmamaktadır. Bu sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere oturarak kılmaları uygundur.”
BU KARARDAN BİR YIL ÖNCE SİTEMİZDE YER VERDİĞİMİZ YAZIMIZ AŞAĞIDA
Son yıllarda sayıları giderek artan sandalye, tabure ya da sıra üzerine oturarak, ayakları yere sallandırarak yapılan namaz kılma şekli İslam dini kurallarına aykırı olarak insanlar arasında yaygınlaşmaya başladı. İslam’a sokulan bu yeni adet şekline en büyük desteğin Diyanet İşleri Bakanlığınca olması da duyarlı inananları adeta üzmektedir.
Sandalyede ibadet dine uygun mudur? Sorusuna verilecek cevap ehli sünnet vel cemaat olarak tabir edilen Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselamın sünnetine sıkı sıkıya bağlı olan âlimlerce de HAYIR, olmaktadır.
Camilerdeki sandalye meselesine ilk olarak yazılarında değinen ve cesur kalemiyle sürekli olarak mümin olamayan Müslümanları uyaran Milli gazete yazarı Mehmet Şevki Eygi olmuştur. Sayın Eygi 19 Temmuz 2010 tarihinde “Camilere Sandalye Dolduruyorlar” başlığı altında yazdığı yazıda bu konuya ağırlık vererek kısmen şunları belirtmiştir.
1400 yıllık İslam tarihinde görülmemiş bir hadise ile karşı karşıyayız. Konu şudur: Camilerin arka tarafına haddinden fazla sandalyalar konulmuştur ve yaşlı kimselerin bir kısmının sandalyada oturarak namaz kılması istenmektedir. Bu sandalya işi kendi kendine oluşmamıştır. Bazı imamlara baskı yapılmış, sandalya sayısını çoğaltmaları istenmiştir. Ne lüzumu var efendim diyenler, üstü kapalı bir şekilde tehdit edilmiştir.
Müslüman 80 yaşında... Yaş icabı dizlerinde biraz kireçlenme var ama rükua, secdeye varabiliyor. Bu zat namaz kılarken secde etmelidir. Etmezse namazı sahih olmaz.
Dizlerindeki romatizma secde etmesine imkan vermeyecek derecededir. Bu taktirde yere oturarak namaz kılar.
Birileri, bir zihniyet camilerimizi kiliselere benzetmek istiyor! Bir başka zihniyet, Cuma namazından sonra sünnet ve âhir zuhur namazının kılınmasını istemiyor.
Bunlar BOP'çu mudur?
Dinimizde reform yapılmak isteniyor.
Camilerde eskiden olduğu gibi bir iki tabure olabilir. Kasıtlı olarak koydurulan fazla tabureler ve sandalyeler kaldırılmalıdır.
Ehl-i Kitab da cennetliktir diyenler camilerimize karışmasınlar. Fıkıh kitaplarımızda, camilere sandalye konulmaz diye bir hüküm yoktur diyen çok bilmişlere kanmayınız.
Resulullahı, Kur'anı, İslam'ı inkar ve tekzib eden Yahudiler ve Hıristiyanlar da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir diyenlerin imamlık yapması caiz olamaz.
Böyle kişilerin kıldıkları namaz, itikatlarındaki büyük bozukluk dolayısıyla sahih değildir.Böyle kimselerin ardında namaz kılınmaz. Kılındıysa, o namazların iadesi gerekir.
Fiziken secde edemeyecek derecede hasta ve mâlül kişiler dışındakiler secde ederek namaz kılmalıdır.
İslam dini tek hak dindir, onda reform, yenilik, değişiklik yapılamaz.
Fazlurrahman'ın tâtiliye mezhebi sapık bir mezheptir.
Genç Kur'an kursu kadın öğretmenlerinden ve vâizelerinden müteşekkil bir koro kurup bunun erkeklere konser vermesi haramdır.Böyle şeylerŞeriat-ı Garra-i Ahmediyyeye aykırıdır.
Mardin'in Kasımiyye medresesinde papazlarla bir müftünün toplanıp diyalog yapmaları, çan ve ezan sesleri içinde havuz üzerindeki (sözde Sıratmış!) köprüden geçmeler hep bâtıldır, sapıklıktır.
Ehl-i Sünnet dünyasının büyük müftülerine, ulema ve fukahasına soralım: Böyle tiyatrolar İslam dinine uygun mudur, yoksa küfre kadar giden hokkabazlıklar mıdır?
Bütün dindar ve şuurlu Müslümanların dikkatini, bu anlattığım konulara çekmek istiyorum.
Dinî kültürü, ilmihal ve fıkıh bilgisi yetersiz olan kimselerin sandalyede namaz kılmalarını teşvik etmek bir zulümdür, bir aldatmacadır.
Cuma namazlarından sonra zuhr-i âhir namazının kılınmasına engel olmak zulümdür. Çünkü, cumanın şartlarının hepsi bu devirde var mıdır konusunda ihtilaf vardır, dindar halkın zuhr-i âhir kılması nur üzerine nurdur. Ey zalimler!.. Halkın namaz kılmasına niçin mani oluyorsunuz?
Vaktiyle Mısır'da Fâtımîler zamanında teravih namazını cemaatle kılmak yasak edilmişti diye okumuştum. Bugünün Türkiyesinde cumanın sünnetinin ve âhir zuhur namazının kılınmasının engellenmesi de böyle bir zulüm ve aşırılıktır.
Zaten kılmayan kılmıyor, kılanlardan ne istiyorsunuz?
Camilerdeki sandalyeler konusunda bir kitapçık yazan muhterem Enver Baytan hocaefendiyi, bu kitapçığı yayınlayan Vakit gazetesini tekrar tekrar tebrik ediyorum.
Sinsi metotlarla camileri kiliselere benzetmek isteyenlere teessüf ediyorum.
Müslümanlar uyumayınız.
Mehmet Şevket Eygi, 19.07.2010
Ve daha sonra da 9 temmuz 2010 tarihinde Prof. Osman Özsoy’da haber7 sütunlarında Camilerde bu adet yok idi yeni çıktı başlığı altında konuya değinerek gündeme getirmiştir. Profesör özsoy yazısında şunlara değinmiştir.
Camilerde bu adet yok idi yeni çıktı
“…… Mevzu şu: Tatil vesilesi ile muhtelif yerlerde seyahat halinde iken, bir çok camide daha önce bu kadarına rastlamadığım bir görüntü ile karşılaştım. Camilerin büyük çoğunluğunda, namaz kılanlar arasında sanki çok sayıda ortopedik sorun yaşayan cemaat varmış gibi oturarak namaz kılan gruplar oluşmaya başlamış.
Yazı içinde fotoğraflarını da gördüğünüz gibi, sadece birkaç örnek vereyim.
Geçtiğimiz Cuma günü Bartın’ın 3 bin nüfuslu bir beldesinde, en fazla 200 kişinin namaz kılabildiği bir camide tabureye oturarak namaz kılan en az 30 kişilik bir grubu fotoğraflama imkanı buldum. Bu kadar az sayıda cemaatin arasında bu kadar çok tabureli insanın bulunması ne derece normal bilemiyorum. Harpten çıkmış bir ülkenin gazileri ile dolu bir cami gibi his oluşuyor insanın içinde.
2 gün sonra Zonguldak Ulucami’de, sağlı sollu 20 şerli oturma grubu halinde 40 kişilik oturma düzeni gördüm. Biz namaza yetişemeyip kendimiz kıldığımız için, sordum, bu oturaklar namaz sırasında yetmiyor bile dediler.
Bir camide 40 kişinin oturarak namaz kılar hale gelmesi için, o toplumun çeşitli hastalıklardan nasıl illetli bir hale gelmesi gerektiğini izaha gerek bile yok.
Aynı gün ikindi namazının son rekâtına yetişebildiğimiz Zonguldak İHL önündeki camide 7 kişi hocanın arkasında saf tutmuş namaz kılarken, 5 kişinin en arkada kendileri için ayrılmış uzun bankta oturarak namaz kıldıklarına şahit oldum.
Camilerde son yıllarda denk geldiğimiz görüntü, 1400 yılı aşkın süredir mabetlerimizde karşılaşılan bir tablo değil.
Taburede oturarak namaz kılmak gibi bir yöntem yaygın olarak tercih edilebilecek en uygun çözüm olsaydı, mimarinin en mükemmelini camilerde sergileyen ecdadımız, bu tür ihtiyaç sahipleri için herbiri sedef kakmalı, sanatın en muhteşem inceliklerinin sergilendiği tabureler veya oturma düzeneğini camilerin bir bölümüne muhakkak inşa ederlerdi. Demek ki bir şeye oturarak namaz kılma biçimi, sağlık sorunu çekenler için tercih edilebilecek öncelikli bir namaz eda biçimi değildi. Buna gerek duymamışlardı. Farklı alternatifler vardı.
Yoksa camilerin büyük bölümü yakında oturaklı hale gelecek.
Diyanetin bu konuda yaptığı çalışmaya ilişkin haberlerde 4 Ekim 2007 tarihinde medyada yer almıştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 1900´leri başından beri tartışılan, camilerle ilgili ´reform´ niteliğinde bir karara imza attı. Camilerde sandalyeli bölüm oluşturulacak. Diyanet tarafından yayınlanan bir genelge ile duyurulan Din İşleri Yüksek Kurulu kararında, camilerde bugüne kadar mazeretleri nedeniyle yanlarında getirdikleri tabure ve sandalye ile namaz kılanların görüntü estetiğini bozduğu belirtilerek, şöyle denildi: ´Rahatsızlıkları sebebiyle ayaklarını yana veya kıbleye uzatarak da olsa yere oturamayanlar için cami ve mescitlerde sandalye/tabure vs. üzerine oturarak ima ile namazlarını kılmaları tavsiye edilecek, sandalye/tabureler için cemaat ve saf düzenini aksatmayacak şekilde cami içinde belirli yerler ayrılacaktır.´ Genelgede, Din İşleri Yüksek Kurulu´nun ´İslam Dini kolaylık üzerine bina edilmiştir. Hastalık ve engelli olmak da bu kolaylaştırma sebepleri arasında yer almaktadır. Buna göre, ayakta namaz kılmaya gücü yetmeyen veya ayakta durmakta zorlanan kimse yere oturarak namazını kılabilir´ görüşüne de yer verildi. Engellilerin rahat namaz kılabilmesi ve saf düzeninin bozulmaması için bu genelgenin yayınlanmasıyla yaklaşık 100 yıldır süren bir tartışmada da önemli bir adım atılmış oldu. 1900´lü yılların başında ´dinde reform´ isteyenler tarafından ortaya atılan camilere sıra, sandalye konulması, bir bölüm ayrılması önerileri ilk defa gerçekleşmiş olacak.
İLAHİYATÇILAR NE DİYOR?
İlahiyatçılar ise bunun bir ´reform´ değil, ´kolaylaştırma´ olacağı görüşünde.
* Prof. Dr. Hayrettin Karaman: Camiye sandalye konulması, bunun için bölüm ayrılması reform olmaz. Çünkü Hıristiyanlık´ta bu şekilde ibadet baştan beri var. Bizde sağlam olanın oturması caiz olmadığına göre giderek herkesin sıralarda oturması da düşünülemez. Diyanet sandalyede oturarak namaz kılmayı yasaklamıyor fakat sandalyelerle safların arasına girdiğinizde sünnet olan saf düzeninde bozulma oluyor. Onun için rahatsız olan vatandaşlara bölüm ayrılması düşünülmüş. 20´inci yüzyılın başında kiliselerde olduğu gibi masa koyalım, insanlar ayakkabılarıyla girsinler diyorlardı. Bu caiz değil.
* Prof. Dr. Beyza Bilgin: Diyanet´in düzenlediği 1´inci Din Şurası´nda engelliler için cami merdivenlerine eğimli bölüm yapılması ve cami içinde de yer ayrılmasını önermiştim. O zaman Cuma namazı engellilere farz değil diye kabul etmemişlerdi. Şimdi ayrılan bölümlere zamanla ayakkabısını çeşitli nedenlerle çıkarmak istemeyenler ve yaşlılar girebilir. Bunu reform olarak değil de imkan yaratmak, kolaylaştırma diye kabul etmek doğru. Peygamberimiz kolaylaştırın buyurmuştur.
* Mehmet Bekaroğlu (Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi): Camide saf düzenini bozmadan, rahatlıkla namaz kılmaları için bir yer olsun istedik. Hastalık sebebiyle camiden mahrum olmak istemeyene bir kolaylık olsun istedik. Namazın farzları bellidir. Bunun dışında bir şekle dönüşmesi mümkün değildir.
(SABAH GAZETESİ)
´SANDALYEDE NAMAZ KABUL OLMAZ´
Mehmet Oruç: (Türkiye Gazetesi)
Sual: Birçok camilere sandalyeler konmuş. Sandalyede namaz kılanlar, (Dinde kolaylık olduğu, güçlük olmadığı için sandalyede namaz kılıyoruz) diyorlar. Doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir. Dinde güçlük yok demek, (Size güç gelen ibadetleri yapmayın veya bu ibadetleri istediğiniz gibi değiştirin) demek değildir. Dinimizin izin verdiği ruhsatlardan istifade edilir. Camiye kadar gelen kimse yere de oturabilir. Secde edemiyorsa, ayaklarını kıbleye doğru uzatarak ima ile namazını kılar. Yahut sandalyeye oturup ayaklarını başka bir sandalyenin üstüne koyabilir.
Sual: Hasta bir kimsenin, sandalyede namaz kılması niçin caiz değildir?
CEVAP
Din kitaplarında deniyor ki:
Ayakta duramayan veya zarar gören, başı dönen kimse, farzları da, secde ettiği yerde oturarak kılar. Rüku için eğilir. Secde için, başını yere koyar. Duvara, değneğe, insana dayanarak, biraz ayakta durabilenin, ayakta tekbir alması ve o kadarcık ayakta okuması farzdır. Secde için yere eğilemeyen hasta, 25 cm.den yüksek olmayan, sert bir şey üzerine secde eder. Alnında yara olan, yalnız burnu ile, burnunda yara olan da, yalnız alnı ile secde eder. Alnında ve burnunda birlikte özür olup başını yere veya böyle sert bir şey üzerine koyamayan, ayakta durabilse bile, yere oturarak ima ile kılar. Yani rüku için biraz eğilir. Secde için, rükudan daha çok eğilir. Secde için, kendisi veya başkası, yerden bir şey kaldırıp, yüzünü bunun üstüne koyması tahrimen mekruhtur.
Resulullah efendimiz bir hastayı ziyaret etti. Bunun, eli ile yastık kaldırıp, üzerine secde ettiğini görünce, yastığı aldı. Hasta, odun kaldırarak bunun üstüne secde etti. Odunu da aldı ve (Gücün yeterse, yere secde et! Yere eğilemezsen, yüzüne bir şey kaldırıp, bunun üzerine secde etme! İma ederek kıl ve secdede, rükudan daha çok eğil!) buyurdu. (Fethul-kadir, Merakıl-felah, Halebi, Mecmaul-enhür)
Bir uzvundaki dertten dolayı uygun oturamayan kimse, istediği gibi oturur. Oturabilmek için, ayaklarını kıbleye karşı uzatabilir. Bir yerini yastığa veya başka şeye dayar. Yahut, bir kimse tutarak düşmesine mani olur. Yüksek bir şeyin üstüne oturup ima ile kılması caiz değildir.
[Sandalyede oturarak kılanın namazı kabul olmaz. Çünkü, sandalyede oturmak için zaruret yoktur. Sandalyede oturabilen kimse, yerde de oturabilir ve yerde oturabilenin yere oturup kılması lazımdır. Namazdan sonra, yerden ayağa kalkamayan, sandalyeden ise kolay kalkan hastayı yerden bir kimse kaldırır. Yahut, kıbleye karşı olan bir karyolada, ayaklarını sarkıtmadan oturarak kılar. Namazdan sonra, ayaklarını yatağın bir yanına sarkıtıp, sandalyeden kalkar gibi kalkar.]
Bir şeye dayanarak veya bir kimsenin tutması ile de, yerde oturamayan hasta, sırt üstü yatarak kılar. Ayaklarını kıbleye uzatır. Başı altına yastık koyar. Yüzü kıbleye karşı olur. Veya kıbleye karşı sağ veya sol yanı üzerine yatar. Rüku ve secdeleri, başı ile ima eder. Böyle de ima edemeyen aklı başında bir hasta, bir günden çok namazını kılamazsa, hiçbirini kaza etmez. Semavi bir sebep ile, yani elinde olmayarak, mesela hastalık ile veya baygın yahut secde, rekat sayılarını unutacak kadar dalgın olarak, beşten fazla namazını kılamayan da böyledir. Alkollü içkiler veya ilaç alarak böyle baygın, dalgın olanın, kılamadığı namazlarının adedi birkaç günlük olsa da, hepsini kaza etmesi lazımdır.
Hastanın yatakta veya sandalyede, ayaklarını sarkıtarak oturup, ima ile kılması caiz değildir. Hasta, yerde veya uzunluğu kıble istikametinde olan bir çekyat üstünde, kıbleye karşı oturarak kılar. Yere oturunca kalkamazsa, sandalye, koltuk veya yatak üzerine oturur, ayaklarını bir sehpanın üstüne koyarak ima ile kılar. Felçli olup sandalyesinden inip binemeyen de, mümkünse ayaklarını sehpaya koyar veya koydurur. Buna da imkan yoksa, zaruretten dolayı kendi sandalyesinde kılması caiz olur.
Sual: Bacaklarını bükemeyen hastalar sandalyede namaz kılamıyor. Bu hasta oturup kalkamıyorsa veya felçli ise ne olacak? Tekerlekli sandalyesinde kılamaz mı?
CEVAP
Ayaklarını bükemeyen hasta, yatağının içinde, ayaklarını kıbleye karşı uzatarak ima ile kılabilir. Divanda, somyada veya yatakta böyle oturarak kılar. Koltuğa oturursa ayaklarını sehpaya veya başka bir koltuğa koyarak kılabilir. Bunları da yapamayan hasta yatarak ima ile kılar.
Tekerlekli sandalyesinde oturan felçli de, bir yardımcısı yoksa, ayaklarını önündeki sehpaya koyamayacağı için, ayaklarını sarkıtarak da kılması caiz olur.
Sual: Bacakları felçli olan namazlarını tekerlekli sandalyede kılabilir mi?
CEVAP
Bir yardımcı ile de yere inme imkanı varsa veya ayaklarını koyabileceği bir sehpa varsa sandalyede namaz kılmak caiz olmaz. Yere indirecek bir yardımcı bulunmadığı zaman, ayaklarını sehpanın üstüne koyamıyorsa, vakit çıkma tehlikesi de varsa, zaruretten dolayı namazı tekerlekli sandalyede ima ile kılmak caiz olur.
HAYRETTİN Kahraman
Sandalyede Oturarak Namaz Kılmak
Bilindiği üzere camilerde, safların arka tarafına sandalye, kanepe veya benzeri bir şey koyuyorlar, ayakta duramayanlar veya yere oturamayanlar bu şeylerin üzerine oturuyor, farzda da buradan imama uyarak namazlarını kılıyorlar. Rükû ve secdeyi îmâ ile (başlarını rükûda biraz, secdede de daha fazla öne eğerek) yapıyorlar. Televizyonlarda veya başka yerlerde konuşan, yazan bazı hocalar "sandalye vb. üzerine oturularak kılınan namazların sahih olmadığını, yere oturmanın şart olduğunu" söylüyor, hatta bazılar daha ileri giderek sandalyelerin camilerden kaldırılmasını istiyorlar. Bu konuda bize bilgi verirseniz memnun olacağız; selamlar.
Cevap:
Hasta oldukları için namazın bazı kısımlarını yapamayan müslümanlar Peygamberimize (s.a.) ne yapacaklarını sormuşlar ve "ayakta duramayanların oturarak, oturamayanların yatarak, rükû ve secde yapamayanların îmâ (işaret ederek, mesela başlarını öne eğerek) namaz kılabileceklerini, Allah'ın kullarını, güçlerinin yetmediği bir şeyle yükümlü kılmadığını" öğrenmişlerdir. Bu bilginin kaynağı sağlam, güvenilir hadislerdir.
Nasıl ve nereye oturulacağı konusunda Peygamberimizin bir sınırlaması yoktur. Bu konuda şekil ileri sürenler bunu, ictihad ve yorumlarına dayandırmışlar, bu oturmanın şekli üzerinde bir ittifak da oluşmamıştır.
Fıkıhçılar, oturarak, yatarak veya îmâ ile namaz kılmanın caiz olmasına sebep olacak hastalığın derecesi üzerinde de durmuşlardır. Buna göre fiilen ayakta durmayı veya rükû, secde yapmayı imkânsız kılan hastalıklar ve özürler yanında baş dönmesi, kanama, huzuru bozacak ölçüde ağrı ve sancı, hastalığın artması gibi sonuçların doğması da fiilen hasta olmak gibi kabul edilmiştir; yani bu mazeretler ve gerekçelerle de oturarak, yatarak, îmâ ile namaz kılmanın caiz olduğu ifade edilmiştir.
Fıkıhçıların konumuz hakkındaki açıklamalarına örnek olarak meşhur Hanefî fıkıhçı İbn Âbidîn'den bazı özet nakiller yaptıktan sonra sandalye meselesine geçebiliriz:
"Namazdan önce mevcut olan veya namaz kılarken oluşan bir hastalıktan dolayı veya mevcut hastalığın artması yahut da rahatsızlığın belli hareketler sonucu meydana gelmesi ihtimali bulunduğunda (böyle bir mazereti olanlardan) ayakta duramayanlar istedikleri şekilde oturarak, bir süre ayakta durabilenler de o süreden sonra oturarak, yapabiliyorlarsa normal rükû ve secde ile namazlarını kılarlar. "İstedikleri şekilde" otururlar; çünkü mazeret, namazın olmazsa olmaz parçalarının (erkânının) bulunmamasını/yapılmamasını caiz hale getirdiğine göre, şekillerin ortadan kalkmasını elbette sağlayacaktır. Rükû ve secdeyi yapamayanlar da -ayakta da yapması caiz olmakla beraber- tercihen oturdukları yerden îmâ ile rükû ve secde yaparlar; oturdukları yerden (aayaakta değil de oturarak) îmâ yapmalarının daha iyi olması yere daha yakın ve böylece de secdeye daha benzer olmasındandır. İmâ yaparken başını, rükû için yaptığından biraz daha fazla eğmek gerekir. Oturmakta da güçlük çekenler ya sırt üstü, ayaklar toparlanmış olarak kıbleye dönük vaziyette veya yan üstü kıbleye yönelerek yatar, namazlarını böyle kılarlar. Hayvana binmiş bulunan hasta ile indiği takdirde yerde kalacağından, tekrar binemeyeceğinden korkan kimseler de hayvan üzerinde (semer, eğer veya mahfede oturmuş olarak) namazlarını kılarlar. Mazereti olanlar namazını hangi kısmını tam yapabilirlerse onu tam yapar, geri kalanını yapabildikleri ölçüde yaparlar..." (C. , s. 558-560).
Günümüzde, "Sandalye vb. üzerinde oturarak namaz kılmak caiz değildir, ayakta duramayanın yere oturması gerekir" diyenlerin delillerini (din kaynaklarından neye dayandıklarını) yazmamışsınız. Bunu da öğrenir ve bana yazarsanız onlara da cevap veririm. Ama yukarıdaki açıklamaları göz önüne aldığımızda "sandalyeye oturarak namaz kılınamaz" diyenlerin Kur'an'a, Sünnet'e, hatta eski fıkıhçılarımızın açık bir ifadesine dayanmadıklarını söylemek mümkündür. Kur'an'da ve sünnette böyle bir ifade yoktur ve olamaz; çünkü vahyin geldiği zamanda ve yerde sandalye yoktur, ona oturma şeklinde bir âdet de mevcut değildir. İnsanlar ayakta duramıyorlarsa tabîî olarak ve o günün imkanlarına göre yere oturmaktadırlar. Fıkıhçıların sözlerine de dayanamazlar; çünkü bir örneğini yukarda gördüğümüz fıkıhçıların sözlerinden, sandalyeye oturarak namaz kılmanın caiz olmadığı değil, tam aksine caiz olduğu sonucu çıkar; çünkü:
1. Allah kulunu gücünün yetmediği, ona zor gelen, eziyet veren, canını acıtan, hasta eden, hastalığını arttıran, sağlık veya hayatını tehlikeye sokan...bir vazife ile yükümlü kılmamıştır. Yere oturamayan, oturduğu zaman acı ve ağrı çeken veya tekrar kalkamayan, bu yüzden de kıyam ve rükû vazifelerini yerine getiremeyecek olan kimseleri yere oturmaya mecbur edenler Allah'ın muradına, dinin temel kurallarına aykırı davranmış olurlar.
2. Mazeretleri sebebiyle hayvandan inemeyenler, inerlerse tekrar binememekten veya inerlerse hastalıklarının artmasından, ağır ve acı çekmekten korkanlar (böyle ihtimallerin bulunması halinde) hayvan üzerinde oturarak namazların kılabildiklerine göre, yere oturdukları takdirde hastalıklarının artması veya ağır ve acı çekmeleri ihtimali ile karşılaşanların da ya ayakta veya oturmaları gerekiyorsa oturabildikleri bir şeyin üzerinde namaz kılmaları caiz olacaktır.
3. Eski fıkıh alimleri, "hastalık, ağrı ve acı çekmek, tehlike vb. mazeretler erkânın (kıyam, rükû, secde gibi namazın temel kısımlarının) yapılmamasına sebep teşkil ettiğine göre şeklin ortadan kalkmasına elbette sebep olur" dedikleri halde, yeni bazı "hocaların", "oturmanın şekline tesir etmez, sandalyeye oturmayı caiz kılmaz, illa da yere oturmak gerekir" demeleri eski fıkıhçıların anlayışına da ters düşer.
4. "İmâ ile namaz kılanların ayakta değil de oturarak îmâ yapmaları daha iyi olur denmiş", bu da "oturulduğu zaman yere daha yakın olunur ve bu secde haline de daha yakın bir duruştur" gerekçesine bağlanmıştır. Ancak bunu söyleyen fıkıhçılar, ayakta dururken 'imâ yapmanın da caiz olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca secde îmâ ile (ayakta veya oturarak baş eğmek suretiyle) yapıldıktan sonra, bu sırada başın yere daha yakın veya uzak olması sonucu değiştirmez; yakın olsun, uzak olsun yapılan gerçek/normal secde değil, îmâdır; îmâ ile yapılmış secdedir. "Yere yakın olunca secdeye daha çok benzeyeceği ise" bir yakıştırmadan ibarettir; çünkü gerçek/normal secde alın ve burun yere yaklaştırıldığı zaman değil, değdiği zaman olur.
5. "Ayakta duramıyorsa otursun, oturamıyorsa yatarak kılsın..." buyurulmuş, eğer ayakta duramayanların secdeye en yakın olmaları istenseydi "oturarak kılsın" denmez, yatarak kılsın denirdi; çünkü secdeye (alnı, burnu yere koymaya) en yakın durum oturma hali değil, yatma halidir.
6. Hasta yere oturup secdeyi tam olarak yapma imkanına sahip ise yere oturur, kıyamı terk etmiş, rüku'u da îma ile yapmış olur, sıra secde etmeye gelince secde eder, oturmayı (ka'de) da tam yapmış olur. Yere oturma ve secdeyi tam yapma imkanı yoksa (veya zorluk varsa) namaza -bu da mümkün ise- ayakta başlar, mümkün ise rükû'u yapar, secdeye sıra gelince sandalye veya benzerine oturur ve îma ile secde eder, tekrar ayağa kalkması mümkün ise kalkar, değil ise namaza oturduğu yerde devam eder.
Bu konudaki tartışmalara katılan Kütahya Tavianlı ilçe müftüsü de gelen eleştirlere üzerine şunları söylemişti.
Camiye konulan sandalyelere kilise eleştirisi yapılmasına Tavşanlı Din Görevlileri Derneği Başkanı ve aynı zamanda Aşağı Tekke Camii'nin müezzini olan Remzi Beycan tepki gösterdi. Sandalyeleri camiye namaz için gelen engelli ve yaşlılar için koyduklarını belirten Beycan, dernek olarak cemaatin isteği üzerine özürlüler için arka kısma sandalye koyduklarını söyledi. Remzi Beycan, şunları söyledi:
“Halbuki biz bunları camimizdeki engelli ve yaşlı cemaatin daha rahat ve huzurlu namaz kılmaları için koyduk. Camilerde bundan önce birkaç tabure ve eski sandalyeler vardı. İlçe merkezinde bulunan ve klimalı olan camimiz de öğle ile ikindi namazında cemaat sayısı fazla oluyor. Cemaat arasında bulunan engelli ve çok yaşlı vatandaşların ibadetlerini yapmalarını sağlamak amacıyla cami içerisine sandalyeler koyduk. Camiler kilise değildir. Camiye gelen cemaat arasında engelli kimse bulunmuyorsa sandalyelere oturulmuyor. Sandalyeler oturup kalkamayan, ayakta duramayanların namaz kılmaları için konuldu.”
Camiye namaz kılmaya gelenlerden Kadir Konur, “İki kez bel fıtığı ameliyatı oldum. Bu nedenle namazımı sandalye üzerinde oturarak kılıyorum. Yalnız Tavşanlı’da değil gittiğim diğer şehirlerdeki camilerde de sandalye ve tabureler var. Engelli, hasta ve yaşlılar bunların üzerinde oturarak namazlarını kılıyor” dedi.
Türkiye gazetesi yazarlarından Mehmet Ali Demirbaş’da bu konuda şunları yazmıştır.
Camilere sandalye koymak
Sual: Birçok camilere sandalyeler konmuş. Sandalyede namaz kılanlar, (Dinde kolaylık olduğu, güçlük olmadığı için sandalyede namaz kılıyoruz) diyorlar. Doğru mu?
CEVAP
Doğru değildir. Dinde güçlük yok demek, (Size güç gelen ibadetleri yapmayın veya bu ibadetleri istediğiniz gibi değiştirin) demek değildir. Dinimizin izin verdiği ruhsatlardan istifade edilir. Camiye kadar gelen kimse yere de oturabilir. Secde edemiyorsa, ayaklarını kıbleye doğru uzatarak ima ile namazını kılar. Yahut sandalyeye oturup ayaklarını başka bir sandalyenin üstüne koyabilir.
Reform mu yapılıyor?
Sual: Sandalyede namaza cevaz vermek dinde reform değil midir?
CEVAP
20 Haziran 1928 tarihli Vakit gazetesinde, şu haber çıkmıştı:
(Dinimizde yeni hayata, ilerlemeye uygun olarak, yapılacak yenilikleri, İstanbul İlahiyat Fakültesi profesörleri rapor halinde hazırlamışlardır.)
İttihatçılardan, Köprülü Fuat, İzmirli İsmail Hakkı, Şerafettin Yaltkaya, Mehmet Ali Ayni gibi dinde reformcuların imzalarını taşıyan bu rapor şöyle idi:
(Din de, diğer sosyal teşekküller gibi, hayatın akışına uymalıdır. Din, eski şekillere bağlı kalamaz. Türk demokrasisinde, din de, muhtaç olduğu inkişafı göstermelidir. Camilerimiz kullanılır hale getirilmeli, sıralar, [koltuklar sandalyeler] elbise askıları konmalı, içeriye ayakkabı ile girilmelidir. İbadet lisanı Türkçe olmalı, hutbeler Türkçe okunmalıdır. Camilere müzik aletleri konmalıdır.)
Bu rapor zamanla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Hastaların, namazlarını nasıl kılacakları, din kitaplarımızda açıkça bildirilmiştir:
Ayakta duramayan hasta, farzları da, secde ettiği yerde oturarak kılar. Rüku için eğilir. Secde için, başını yere koyar. Duvara, direğe, insana dayanarak, biraz ayakta durabilenin, ayakta tekbir alması ve o kadar da olsa, ayakta okuması farzdır. Hiç secde edemeyen kimse, ayakta durabilse bile, yere oturarak ima ile kılar. Yere oturamayan koltuğa sandalyeye, çekyata oturursa, ayaklarını sallamaz. Ayaklarını bükemezse, ayaklarının sehpa veya benzeri bir şeye koyarak ima ile kılar. (Fethul-kadir, Merakıl-felah, Halebi, Mecmaul-enhür)
Camilerin kiliseleştirilmesi kapsamında ilk örnek İhsan Doğramacı'nın Bilkent'te açtığı camide ortaya çıktı. Bilkent'teki camilere de sandalyeler dizimişti. Doğramacı'nın Bülent Arınç ve Fethullah Gülen ile olan dostluğu ve bu dostluğa binaen aldığı ödüller kamuoyunun hafızasındadır... (8)
Ehl-i Sünnet konusundaki hassasiyetleriyle bilinen Mehmet Şevket Eygi, Kadir Mısıroğlu, Ali Nar, Mustafa Özcan, Ebubekir Sifil gibi yazarlardan birisi de Ali Eren'dir.
Ali Eren yıllardır Ehli Sünnet'e yapılanlara sessiz kalmayanlardan. Vakit gazetesinde yazan Ali Eren, camilerdeki sandalyelerin çoğalmasının arka planını yazdı. (10 )
İşte Ali Eren'in Vakit gazetesindeki "Sandalyede Namaz”ın arkasındaki plan ne?" başlıklı yazısı.
İbâdetlerini yerine getirmek için tamamen iyi niyetle tabure ve sandalyede namaz kılanların bilgisi olmasa da, bu memlekette câmilerin sandalyeyle dolması için çırpınan art niyetli kimseler varolageldi.
Planları şu: Cemaat sandalye ve tabureleri görmeye alışıp tepki göstermez hale geldikten sonra, sandalye ve tabureleri de kaldırıp câmilere sabit koltuklar yerleştirmek. O zaman hiç itiraz olmayacaktır, çünkü sandalye yerine yumuşak koltukta oturmak daha rahat...
Hasrettin Hoca’nın, gaga ve bacaklarını kestiği leyleğe, “Şimdi bir kuşa benzedin” dediği gibi, bu kimseler de câmileri sandalyeyle doldurup, “Şimdi kiliseye benzedin” diyecekleri günü bekliyorlar.
Hiç kimse, “Yok daha neler! O zaman câmilerin câmiliği mi kalır? O zaman câmiler tamamen kilise gibi olmaz mı!” demesin.
Evet tabii ki olur. Olmaya olur da, olur demeye bile lüzum yok. Çünkü zaten oldu. Bazıları büyük paralar harcayarak bu planı gerçekleştirdiler bile. Hem de gençlere yönelik ve başkentin göbeğinde.
Milletin tepkisini ölçmek için, adı câmi olan, şimdiye kadar görülmemiş acâip bir şey yaptılar. İçine de -sandalyeyi bırakın- sabit koltuklar koydular. Bununla da yetinmeyip, aynı çatı altında kilise ve havra (sinagog) bölümü bile yaptılar. Yani câmi, kilise ve havra aynı çatı altında...
Değerli okuyucular, bu ilk değil ikinci. Birincisini hatırlatıp tekrar buna döneyim. Birincisi, 2004’te câmi, kilise ve havra olarak, birbirlerine 3-5 metre mesafede yan yana Antalya Belek’de yapılmış, açılışını da Sayın Başbakanımız yapmıştı.
“Çok Dinli” bu ikincisini, YÖK’ün kurucusu ve ilk defa başörtüsü yasağını başlatmak hizmetinin sahibi(!) olan büyük Müslüman dostu İhsan Doğramacı, 2008’de Ankara Bilkent Üniversitesi’nde yaptırdı.
Ne tepki olacağını görmek için ise, içinde kilise ve havra olan ve câmi kısmında koltuklar bulunan bu yapı tamamlanıp açılışı için hükümet erkânı ve bürokratlar davet edildi...
“Edilirse edilsin, ne olacak ki?” mi diyorsunuz? “Böyle bir kimsenin yaptırdığı câmi-kilise-havra karışımlı bir yerin açılışına kim gider? Diye mi düşünüyorsunuz?..
Siz öyle düşünseniz de açılışta katılım patlaması yaşandı. Gelenler bu yapıyı övdüler de.
İşte haberi:
“DOĞRAMACIZÂDE ALİ PAŞA CÂMİİ İBÂDETE AÇILDI! CÂMİDE ÖZEL KOLTUKLU BÖLÜM DİKKAT ÇEKTİ.
Câmide düzenlenen Kadir Gecesi programına İhsan Doğramacı’nın yanı sıra Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, AK Parti İstanbul Milletvekili Abdülkadir Aksu, Elazığ Milletvekili Necati Çetinkaya, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ile RTÜK Başkanı Zahid Akman da katıldı.
Caminin mimarı Erkut Şahinbaş’ı da tebrik eden Bardakoğlu, 21. yüzyılda yeni yeni mimari tarzlara ihtiyaç olduğunu ifade etti. Bardakoğlu, “Buranın mimarisine uygun şekilde din hizmeti vermeyi arzu ederiz. Elbirliğiyle aksamadan din hizmeti sunarız” dedi.”
Haberle ilgili geniş bilgi için bazı adresler:
www.netgazete.com/NewsDetail.aspx?nID=531639
http://h7.kanal7.com/foto-galeri.php?s=9&cID=470-Galeri
www.turktime.com/haber/Bilkent-te-BEYAZ-MUSLUMAN-Camisi/33535
www.cnnturk.com/2008/turkiye/09/27/bilkentte.cok.dinli.cami/495017.0/index.html
www.salom.com.tr/news/detail/9717-Dogramacizade-Ali-Sami-Pasa-Camiinde-ibadet.aspx
Değerli okuyucular! Sandalyede kılınan namazın câiz olup olmaması sadece namaz kılan kişiyi ilgilendirir. Ama câmilere sandalye ve tabure doldurulması, daha ileride koltuk konulma planı hepimizi ve İslamı ilgilendiryor.
a- Tabure, sandalye ve koltuk konulan câmiler açıkça kiliseye benzetilmiş oluyor. Bazılarının hedefleri de zaten bu.
b- Câmi ile kilise arasında fark kalmayınca da, İslam ile Hıristiyanlık arasında da fark kalmamış olacaktır. Bazılarının planı da zaten Müslümanları bu düşünceye çekmek. Peki mesele onların söyledikleri gibi mi? Bir Allah inancına dayalı İslam dini ile üç yaratıcı inancına dayanan Hıristiyanlık bir mi?
c- Câmi, kilise ve havrayı yan yana yapmaktaki hedef, Müslümanların zihinlerini diğer dinlere karşı yumuşatmak ve onları hak birer dinmiş gibi göstermektir.
Kimse çıkıp da “Hazreti Musa ve Hazreti İsa da peygamberdir. Onların tebliğ ettiği dinler niçin hak olmasın!” demeye kalkışmasın.
Asılları hak olan bu iki dinin, o iki mübârek peygamberle hiç bir alâkası kalmamıştır. Meselâ, Hazreti İsa’yı ilah kabul eden Hıristiyanlara Hazreti İsa –hâşâ- “Beni ve annemi ilah kabul edin” mi dedi!..
Sandalyede namazın câiz olup olmadığına gelince...
“Her ne şartta ve ne şekilde olursa olsun, sandalyede namaz câiz olmaz” denilemez.
Meselâ tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş bir kardeşimiz kendi durumunu soruyor. Onun hayatı o tekerlekli sandalyede. İnemiyor-kalkamıyor, indireni yok-bindireni yok. Bu kardeşimiz namazını o tekerlekli sandalyede kılar.
Yerine göre koltukta da namaz câizdir. Şöyle ki: Otobüs, tren ve uçak gibi şehirlerarası vasıtalarda, koltukta namaz kılınabilir. Ama vapurda değil. Vapurda, baş dönmesi veya başka bir engel yoksa ayakta kılınmalıdır...
Zaten ibadet ayı olan mübârek Ramazan da yaklaştı. İbâdetle ilgili bu meseleye gerekirse biraz daha devam edebiliriz...
Sandalyede namaz (2)...
“Sandalyede namaz” başlıklı bir önceki yazımdan dolayışimdiye kadar aldığım teşekkürlerin belki en fazlasını aldım.
Teşekkür edenlerin hepsi aşağı yukarı şunları söylüyor:
Bu yazı çok geç kaldıdaha önce yazılmalıydı. Bundan sonra da bu mesele üzerinde durulmalı ve böyle yazılar devam etmeli. Yoksa câmilerimiz yakında gerçekten kiliseler gibi sandalyeyle dolacak…
Değerli okuyucular! Sırf teşekkür gelecek değil ya tabii ki beğenmeyenler de oldu…
4/2/2010 tarihli “Ayasofya zihinlerde niçin hâlâ kilise?” başlıklı yazımdaAyasofya’dan kilise olarak bahsedenleri tenkit ettiğim için birileri bana çok kızmıştı. Aynı zihniyet“Sandalyede namaz” başlıklı yazıma da bozulmuş…
Onlar bozuladursun biz bildiğimizi yazalım.
1- İslâm’dagayr-i müslimlere benzememek esastır. Peygamberimiz’in bu husustaki emrini göz ardı etmemiz beklenmemeli. Sevgili Peygamberimizâhırzamanda yaşayacak olan bazı Müslümanların“Hıristiyan ve Yahudileri son derece taklit edeceklerinihatta onlar bir kertenkele deliğine girseler bile o Müslümanların da girmek isteyeceklerini” kötüleyerek haber veriyor. Çünkü esas olan onlara benzememektir.
2- Peygamberimizbir ibâdet olmadığı halde saç boyama konusunda bile Hıristiyan ve Yahudilere benzemeyi yasaklıyor. “Yahudiler ve Hıristiyanlar saçlarını boyamazlarsiz onların tersini yapın” buyuruyor.
(Saç boyanmak istenirsesiyaha değilsarı veya kızıla boyanabilir. Geniş bilgi içinİbrahim Canan Kütüb-i Sitte Muhtasarı tercüme ve şerhic:7s: 483)
3- Ezanın henüz meşrû kılınmadığı İslâm’ın ilk yıllarındaMüslümanların namaza nasıl çağırılacağı istişâre ediliyordu. “Namaz vakti gelinceateş yakalımçan çalalımboru öttürelim” gibi tekliflerbunların hepsinin ateşe tapanlaraYahudilere ve Hıristiyanlara benzemek olacağından Peygamberimiz tarafından kabul edilmemiştir.
4- Güneşe tapanların tapınma zamanı olduğundangüneş doğarkenbatarken ve tam ortadayken namaz kılmak câiz değildir.
(Eğer o saate kadar kılınamamışsasadece o günün ikindi namazının farzıkazaya bırakmamak için güneş batarken kılınabilir.)
Bir Müslüman bu üç vakitten birinde namaz kılacak olsa bile“Güneşe tapanlara benzeyeyim” niyetiyle kılacak değildir. Buna rağmenonlara benzemek olacağındanfıkhen o vakitlerde namaz câiz değil.
Asırlardır ne görüldüğü ne duyulduğu haldecâmilere sandalye konulmaya başlanmasıyla câmiler kiliseye benzemiş olmuyor mu?
Yarın birilerinin“İnsanlar secde edemiyor. Secde etmeleri için sandalyelerin önüne sıra da konulsun” demeyeceğini kim garanti edebilir?
Şimdi geldik en mühim meseleye…
Dikkat etmediklerindenbelki sandalyede namazın câiz olduğunu söyleyen hocalarımız bulunabilir. Sandalyede nasıl namaz kılındığını bu hocalarımızın dikkatlerine sunmak isteriz.
Şöyle kılınıyor:
Namaza ayakta başlıyorlar. Rükûya normal şekilde eğiliyorlar. Cemaat secdeye giderken onlar sandalyeye oturup secde için biraz eğiliyor yani sandalyede îmâ ile secde ediyorlar. Rükûyu yere paralel olarak normal şekilde yaptıkları halde secdeyi daha az eğilerek yapıyorlar. Yanirükûda daha çoksecdede ondan daha az eğilmiş oluyorlar.
Sandalyede oturan bir kimse yere zaten paralel olarak eğilemez.
Peki o zaman ne oluyor? Namaz câiz olmuyor.
Çünkü(secde için daha az eğilmek şöyle dursun) rükû ile secde aynı seviyede eğilerek yapılmış olsa bile namaz câiz olmaz.
“Eğer her ikisi (rükû ve secde) müsâvî (eşit) bir şekilde yapılırsanamaz câiz olmaz. Bahrü’r-Râik’de de böyledir.” (Fetevâyi Hindiye TercümesiHastaların Namazı babıcild: 1sa: 458)
Bir de câmide namaza sandalyede oturarak başlayanlar var. Bu kimselerrükûlarını da secdelerini de sandalyede oturarak yapıyorlar. Soru bu yabuna ne diyeceğiz?
Efendimbu zatların birçokları apartmanlarda oturdukları için evden çıkışta merdivenden inebiliyoryürüye yürüye câmiye gelebiliyordönüşte de aynı merdiveni çıkabiliyorlarsahatta (varsa) câmi merdiveninden de inip çıkabiliyorlarsaböyle kimselerin sadece namazda sandalyede oturmaları için “Câizdir” demek kolay olmasa gerek…
Öyleyse soru: Câmiye gelip gidebilen bu kimseleranlaşılıyor ki ayakta durabiliyor ama eğilemiyorlar yani rükû ve secde yapamıyorlar. Bu durumda namazlarını sandalyede kılamazlar mı?
Kılamazlar… Oturabiliyorlarsaoturarak îmâ ile kılarlar. Ve bu şekilde kılmaları müstehabtır. Ayakta îmâ ile kılmaları da câizdir. (Fetevâyi Hindiyye aynı sahife)
Hangi hasta olursa olsunhepsinin cevabı fıkıhta yerini aldığı halde1400 seneden sonra(eski köye yeni âdetkadîm fıkha nevzuhur bir madde eklercesine) namazı sandalyeye bağlamanın ve câmileri sandalyeyle doldurarak mâbedlerimizin kiliseye benzemesine bîgâne kalmanın mazereti olabilir mi?
Sandalye câmilere gireliden beri câmi cemaati“Namazını sandalyede kılanlar-kılmayanlar ve namazını imamın arkasındaön tarafta kılanlar-arka tarafta kılanlar” olarak ikiye ayrılmış vaziyette…
Bu bölünmüşlük bile acâip değil mi?
Keşke fıkhî bir dayanağı olsa da varsın acâip görünüyorsa görünsün…
Ama ana fıkıh kitaplarında “Sandalye” ve “Namaz” kelimelerini asla yan yana göremiyoruz.
İddiamız da yok. Vardır diyen varsa söylesin biz de bilelim.
Selâm ve duâ ile…
ALİ EREN
Camilerimizi Kilise yapacaklar!
14.Temmuz.2010, 04:21
Dikkat... Camilerde sandalye dönemi... Birileri camilerimize dergâhlarımıza saldırmaya başladı.. Dikkat!..
Ey müslümanlar uyanın artık. Bu sorumsuzluk nereye kadar? Camilerimizi kiliseleştirmek istiyorlar. İnönü devrindeki hainlikler günümüzde ve maalesef Ak Parti iktidarı zamanında görülmeye başlanıldı. Yahya Efendi dergâhına buldozerlerle girdi belediye... Mübarek mekâna çay bahçesi yapılacakmış bir yaren için... Ak Parti Diyanet İşleri Teşkilatı (!) reformistlerle kucak kucağa. Bugüne kadar İnönü şeflik devrinden bu yana ilk defa yeniden SANDALYE BİDATİ hortladı!..
Ehl-i Sünnet âlimlerinden muhterem Enver Baytan hoca bunun vahim bir bidat olduğunu anlatıyor kitabında ve Küçükayasofya Camii şerifindeki vaazlarında.. Mehmet Şevket Eygi Haziran Ayı’ndaki bir makalesinde aktarmıştı. Biz de haberkalem.com olarak bu haberi sizler için ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dikkatine hususî olarak bazı camilerimizde görüntüledik.. Eygi üstada ait o önemli yazıyı da (haber yazımız olarak) yeniden sütunlarımızda yayınlıyor ve Diyanet İşleri Başkanlığını acilen göreve çağırıyoruz.(12)
Diyanet’ten açıklama bekliyoruz-Duran Kömürcü – Vakit (11
Cumhuriyet devrinde din sorun olarak görüldü. Bu sorun da Diyanet görevlendirilerek giderilmeye çalışıldı. Dini yok saymadı. Dinin ana kuralları değiştirilmeye, aslından uzaklaştırılıp, pozitivizme uyarlamaya çalışıldı. Uhrevilikten dünyeviliğe doğru adımlar atıldı. Kendi sistemlerinin oturtulmasında din kullanıldı. Rifat Börekçi vasıtası ile laiklik desteklendi. Diyanet kurtuluş reçetesi olarak görüldü. Modern ve laik olmayan müftü-vaiz atanmadı.
Dinde reform sloganları ile dine, din adamına ve camilere yön verilmeye çalışıldı. İlk iş olarak da:
“Mabedlerimiz, temiz ve muntazam, kabili iskân (oturmaya elverişli) hale getirilmeli. Mabedlere sıralar, elbiselikler tesis edilmeli, temiz ayakkabılarla mabedlere girilmesi desteklenmelidir. Bu, dini ıslahatın ibadete layık olan sıhhi şartıdır.” (Türkiye’de İslamlık - İ.Kara)
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar süren bu akım, namazla ilgisi olmayan, abdest suyunu bilmeyenlerin reform adı altında kilise kültürünü dayatma sloganlarıdır. Bir başka deyişle İslamiyeti Hıristiyanlıkla özleştirme hareketidir. Başladığı gibi devam ediyor.
Allah Resulünün;
“Kim kime benzerse o da onlardandır” hadisinin içeriği olan fikre benzetmek, Müslümanları Hıristiyanlara benzetmek istemektedirler. Günbegün de mesafe kazanmaktadırlar. Dinin haram kıldıklarını helalmiş gibi sunmaktalar. Bunu da dindenmiş gibi göstermektedirler.
Bunlardan:
“Başı örtülü kadının aşikare mevlit okuması, Hutbe okuyup Cuma kıldırması.”
“Yapılan tesbihat, dua, ilahilerin enstrümantal eşliğinde icra edilmesi.”
Peygamber ve Ashabında örneği olmayan hasta olanların sandalyede namaz kılmaları.
Dinde reform yapıp camiye sıralar konmadı. Ama, kafaları reformize oldu. İmamlar hassasiyetini kaybetti. Diyanet’in emirlerini icra merkezi oldu. “Bunu neden söyledin” denilirse;
Sandalyede namaz kılınma meselesini, kılanlarla da, imamlarla da konuştum. Sandalyede namaz kılanlar hiç ses çıkarmıyorlar, sözünün bittiği cemaatin hazır hale geldiğinde de sandalyesini eline alıp cemaate koşuyor.
Cami görevlilerine söylenince de,
Hocam, herkesin namazına karışamayız. İster sandalyede isterse yerde kılar. Sandalyade namaz meselesine Enver Baytan Hoca el attı, gündeme taşıdı. İddiası şudur:
Ben araştırmalarımda sandalyede namaz kılanın fetvasını bulamadım, fıkıh kitaplarında göremedim. Ben yanılıyorsam, bilen varsa delilleri ile bize bildirsin diyor.
Şu bilinmeli ki; Hz. Peygamber zamanında da, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Ali devrinde de sandalye vardı, Kur’an’da da vardır. Ve o zaman zarfında da hiçbir hastaya sandalyede namazını eda et denmemiştir.
Bugün camilerde mantar gibi sandalyeler çoğalmıştır. Gizli bir el mi bunu desteklemekte, yoksa Diyanet fetvası ile mi çoğalmaktadır? Bu durumu, bütün Müslümanlar isteme hakkına haizdir.
Görülüyor ve biliniyor ki, camiler Diyanet’in kontrolü altındadır. Hutbe ve vaazlar tek kişi tarafından icra edilmektedir. Müftülükler yazıp hatipler okumaktadır. Bazı yerlerdeki ezanlar da merkezi sistemle okunmaktadır.
Görünüşte iyisini, daha iyisini sunmak gösterilse de, dini kontrol, din adamını kontrol altına almaktır. Sisteme aykırı sesleri kesmektir, sandalyede hasta namazı da bunların içinde mi? Diyanet’ten açıklama bekliyoruz.
Biz Müslümanlar dinî konularda: Kur'an-ı kerime, Peygamberimizin Sünnetine ve sahih hadîslerine, Selef-i Sâlihîne, Müctehid imamlarımıza, Ümmetin icmâına, Her asırda gelen mücedditlere, İcazetli ve ihlaslı ulemaya, İcazetli ve ihlaslı fukahaya, Şeriata ve dinin zahirine sımsıkı bağlı icazetli meşâyihe, İlmiyle âmil firasetli ülehaya... Tâbi olmalıyız. ( Mehmet şevki Eygi )
Sual: Dizlerini bükemeyen hasta, yere de oturamıyorsa sandalyede, koltukta veya yatakta nasıl namaz kılar?
CEVAP
Dizlerini bükemeyen hasta, yere oturarak veya yatağının içinde, ayaklarını kıbleye karşı uzatarak ima ile kılabilirRüku için az başını eğer, secde için biraz daha fazla eğerKoltuğa, sandalyeye oturursa ayaklarını sehpaya veya başka bir koltuğa koyarak kılabilirBunları da yapamayan hasta yatarak ima ile kılar
Tekerlekli sandalyesinde oturan felçli, ayaklarını önündeki sehpaya koyacak birisi olmazsa, ayaklarını sarkıtarak da kılarAyaklarını sehpaya koyabileninki caiz olmazDizlerini bükebilen hasta da, kıbleye doğru uzatmazKolayına geldiği gibi otururMesela, namazda oturur gibi oturur, bu rahatsız ederse bağdaş kurar
Yere, sandalyeye veya koltuğa oturup nasıl namaz kılınacağı aşağıdaki resimlerde gösterilmiştir
Yere oturabilen, fakat dizlerini bükemeyen hasta, şu şekilde oturup namazını kılar:
Yere oturunca kalkamayan, dizlerini de bükemeyen hasta, aşağıdaki şekilde sandalyeye oturup namazını kılar:
Yere oturunca kalkamayan, dizlerini de bükemeyen hasta, aşağıdaki şekilde koltukta oturup namazını kılar:
Yere oturunca kalkamayan, dizlerini bükemeyen hasta, aşağıdaki şekilde yatakta veya çekyatta oturup namazını kılar:
Cami ve mescitlerde tabure ve sandalye üzerinde namaz kılınması
MADDE 25- (1) Çeşitli mazeretleri sebebiyle secdeye gidemeyenlerin cami/mescitlere tabure ve sandalye gibi oturacak şeyler koyarak rükudan sonra boşluğa secde etmelerinin ortaya çıkardığı görüntü ile saf düzeni içinde rasgele bir şekilde sandalye sayısının çoğalmasından duyulan rahatsızlık çeşitli vesilelerle dile getirilerek tedbir alınması yönünde Başkanlığımıza müracaatlar olmaktadır. Konu ile ilgili olarak Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 10.08/2005 tarihli ve B.02.1.DİB.0.10- 021-1104 sayılı görüşünde; “İslâm Dinî kolaylık üzerine bina edilmiştir. Buradan
hareketle sorumluluklar da kulun gücüne göre belirlenmiş, gücü aşan durumlar için kolaylaştırma esası getirilmiştir. Hastalık ve engelli olmak da bu kolaylaştırma sebepleri arasında yer almaktadır. Buna göre, ayakta namaz kılmaya gücü yetmeyen veya ayakta durmakta zorlanan kimse yere oturarak namazını kılabilir. Rüku veya secde etmeye gücü yetmeyen kişi, rahatsızlığı sebebiyle ayaklarını yana veya kıbleye uzatarak yere oturup namazını ima ile kılabilir. Rüku veya secde etmeye gücü yetmeyen kişi, rahatsızlığı sebebiyle ayaklarını yana veya kıbleye uzatarak da olsa yere oturamıyorsa ayakta veya tabure, sandalye, sedir vb. yerlere oturarak namazını
ima ile kılabilir. “İma”, namazda rüku ve secde yerine başla işaret etmek demektir. Bu şekilde namaz kılan kişi rüku için başı biraz eğer, secde için ise rükudan biraz daha fazla eğer. Secdede başını yere koyamayan kimsenin, bir şeyi başına kaldırarak ona secde etmesi caiz değildir. Bu durumda olan bir kimse usûlüne göre namazını
ima ile kılar.
AĞUSTOS-2007 G-2007/15
Cemaatle namaz kılmak, sağlıklı kişilerin hakkı olduğu gibi hasta ve engelli kişilerin de hakkıdır. Bu hakkın diğer ibadet edenlerin huşû ve huzurunu bozmayacak şekilde düzenlenmesi gerekir.” denilmektedir. Buna göre;
a) Vatandaşlarımız, vaaz, mahallî televizyon ve radyolarda düzenlenen
programlar aracılığı ile namaz kılarken secde edemeyenlerin nasıl namaz kılacakları
konusunda Din İşleri Yüksek Kurulu görüşüne uygun olarak bilgilendirilecek, hem
cemaatle namazda saf düzeninin önemi hem de engelli ve mazeretli kimselere
ibadetleri ifâda ne gibi kolaylıkların sağlandığı hususu birlikte anlatılacaktır.
b) Camilerde saf aralarında düzensiz şekilde sandalye/tabure konulmasının saf
ve cemaat düzenini bozduğu ve cemaatle namaz adabına uygun olmadığı cemaate
anlatılacaktır.
c) Engelli, yaşlı ve mazeret sahibi olan vatandaşlarımızın namazlarını camiye
giderek cemaatle eda etmeleri güzel bir davranıştır. Ancak rüku ve secde
yapamayacak kadar yaşlı ve mazeret sahibi olanlara cami görevlileri tarafından
öncelikle yere oturarak namazlarını ima ile kılmaları tavsiye edilecek, ima ile namaz
kılma usûlü kendilerine anlatılacaktır.
ç) Rahatsızlıkları sebebiyle ayaklarını yana veya kıbleye uzatarak da olsa yere
oturamayanlar için cami ve mescitlerde sandalye/tabure vs. üzerine oturarak ima ile
namazlarını kılmaları tavsiye edilecek, sandalye/tabureler için cemaat ve saf düzenini
aksatmayacak şekilde cami içinde belirli yerler ayrılacaktır.
d) Bu Genelgenin “Engellilere Yönelik Din Hizmetleri” başlığı altında yer alan hususları aynen yerine getirilecektir.(13)
f) Hasta ve engellilerin namazı
Son zamanlarda camilerde tabure ve sandalyeler çoğalmaya başladı. Bir Müslüman bir hastalığı veya bir engeli sebebiyle namazını ayakta kılamıyorsa oturduğu yerden kılar, oturduğu yerden de kılamıyorsa yatarak ima ile kılar. Ayaklarını kıbleye uzatarak veya istediği bir şekilde oturup namazını kılabiliyorsa tabure veya sandalyede namaz kılamaz. Engeli ve özrü nedeniyle hiçbir şekilde oturması mümkün değilse o zaman sandalyede kılınabilir. (bk. Buhârî, Taksir, 19; Ebû Dâvûd, Salât, 179) (14)
RESULULLAHIN TARİFİ
Resulullah Efendimiz bir hastayı ziyaret etti. Bunun, eli ile yastık kaldırıp, üzerine secde ettiğini görünce, yastığı aldı. Hasta, odun kaldırarak bunun üstüne secde etti. Odunu da aldı ve “Gücün yeterse, yere secde et! Yere eğilemezsen, yüzüne bir şey kaldırıp, bunun üzerine secde etme! İma ederek kıl ve secdede, rükudan daha çok eğil!” buyurdu.
Bir uzvundaki hastalıktan dolayı uygun oturamayan kimse, istediği gibi oturur. Dizlerini bükemiyorsa, oturabilmek için, ayaklarını kıbleye karşı uzatabilir. Bir yerini yastığa veya başka şeye dayar. Yüksek bir şeyin üstüne oturup ima ile kılması caiz değildir. Dizlerini bükebiliyorsa ayaklarını kıbleye karşı uzatması mekruh olur. Ayaklarını uzatmadan oturması gerekir.
Sandalyede oturarak namaz kılınamaz. Böyle kılanın namazı kabul olmaz. Çünkü, sandalyede oturmak için zaruret yoktur. Sandalyede oturabilen kimse, yerde de oturabilir ve yerde oturabilenin yere oturup kılması lazımdır. Namazdan sonra, yerden ayağa kalkamayan, sandalyeden ise kolay kalkan hastayı yerden bir kimse kaldırır. Yahut, kıbleye karşı olan bir karyolada, ayaklarını sarkıtmadan oturarak kılar. Namazdan sonra, ayaklarını yatağın bir yanına sarkıtıp, sandalyeden kalkar gibi kalkar.
Bir şeye dayanarak veya bir kimsenin tutması ile de, yerde oturamayan hasta, sırtüstü yatarak kılar. Ayaklarını kıbleye uzatır. Başı altına yastık koyar. Yüzü kıbleye karşı olur. Veya kıbleye karşı sağ veya sol yanı üzerine yatar. Rüku ve secdeleri, başı ile ima eder. Böyle de ima edemeyen aklı başında bir hasta, bir günden çok namazını kılamazsa, hiçbirini kaza etmez.
Hastanın yatakta veya sandalyede, ayaklarını sarkıtarak oturup, ima ile kılması caiz değildir. Hasta, yerde veya uzunluğu kıble istikametinde olan bir çekyat üstünde, kıbleye karşı oturarak kılar. Yere oturunca kalkamazsa, sandalye, koltuk veya yatak üzerine oturur, ayaklarını bir sehpanın üstüne koyarak ima ile kılar. Felçli olup sandalyesinden inip binemeyen de, mümkünse ayaklarını sehpaya koyar veya koydurur. Buna da imkân yoksa, tekerlekli sandalye mahkumu olan zaruretten dolayı kendi sandalyesinde, engellilere mahsus tekerlekli sandalyede kılması caiz olur.
NAMAZIN BOŞA GİTMEMESİ İÇİN
Hadis-i şerifte, “Namaz dinin direğidir” buyurulmuştur. Namaz şartlarına uygun olarak kılınmazsa din yıkılmış olur. Kur’an-ı kerimde de, birçok yerde, namazın dosdoğru kılınması emredilmektedir.
Mesela, Ra’d sûresinin 22. âyetinde meâlen: “Onlar, şu kimselerdir ki, Rablerinin rızasını kazanmak için sabrederler. Namazlarını dosdoğru kılarlar. Kendilerine verdiğimiz rızktan gizli ve âşikâr infâk eder, verirler. Kendilerine kötülük yapanlara, iyilik ederler. O müminler için (amellerine karşılık) âhiret saadeti ve rahat vardır” buyurulmuştur.
Lokman suresi 17. ayetinde de “Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir” buyurulmuştur.
Peygamberimiz, bir kimsenin namaz kılarken şartlarını yerine getirmediğini; rükü’unu ve secdelerini tamam yapmadığını görüp, “Sen namazlarını böyle kıldığın için, Muhammed’in dîninden başka bir dinde olarak ölmekten korkmuyor musun?” buyurdu.
Namazımızın geçerli olması için boşa gitmemesi için reformcuların sözleri ile değil, fıkıh âlimlerinin, ilmihal kitaplarının bildirdikleri ile amel etmek zorundayız! (Türkiye Gazetesi, 18.8.2010)
KAYNAKLAR :
http://www.haber7.com/haber/20100709/Camilerde-bu-adet-yok-idi-yeni-cikti.php
http://www.mumsema.com/namaz-hakkkinda-soru-ve-cevaplar/84407-sandalyede-namaz-resimli-anlatim.html
http://www.haber7.com/haber/20071004/Sandalyede-namaz-dinde-reform-mu.php
http://www.hayrettinkaraman.net/yazi/hayat2/0051.htm
http://www.kenthaber.com/Haber/Genel/Dosya/manset-alti/camide-sandalye-olur-mu-/36d683cd-c6ac-4c21-a950-ab9c4bc39aa0
http://www.mehmetalidemirbas.com/detay_alfabetik.asp?Aid=3576
http://www.milligazete.com.tr/makale/yaman-imtihan-170684.htmhttp://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=8996
http://www.sagduyuhaber.com/haberdetay.asp?ID=968
http://www.netgazete.com/NewsDetail.aspx?nID=531639
http://www.habervaktim.com/yazar/24871/diyanetten_aciklama_bekliyoruz.html
http://forum.memurlar.net/konu/942991/
http://www.haberkalem.com/haber/566-camilerimizi-kilise-yapacaklar.html
http://www.diyanet.gov.tr/foyvolant/6_genelgeler/foyvolant_DIS_GENELGE_2007_METNI.pdf
http://www.diyanet.gov.tr/turkish/dy/Diyanet-Isleri-Baskanligi-Duyuru-3643.aspx
Konular
- Porno film izlemenin ibretlik sonu
- Yassıada'dan İmralı'ya son yolculuk: Adnan Menderes'in idamı
- Porno Filmde Oynayan Üniversiteli Kız
- Aşk Denilen Sahtekâr
- Flörtle Kirlenen Namus ve Hayaller...
- İhya Rüya Tabirleri
- Bİ YARDIM EDİN YA
- Adet Döneminde Namaz kılmanın ve Kuran okumanın hükmü
- Üniversite mezunu cahillerin yarışı… 6 Kasım 2014 yenisafak.com yazısı
- yardım
- yardım
- Evli bir kadını aldatmaya iten şeytanın vesveseleri
- Başörtüsünü bir araç olarak kullanmayınız!
- Kapalı kadın ile evlenirken dikkat edilmesi gerekenler
- Evlilik yasak, seks çağdaşlık
- istemden bosalma
- Sapıklar internet üzerinden peydahlanıyor
- Fuhuş çeteleri internete dadandı
- İnternetten darbe yapanların başka tuzakları
- Şu anki meşguliyetin geleceğini tayin edecek!
- Orospuya sponsor olmanın vebali var mıdır
- Evlilikte eşlerin ebced değeri nasıl bakılır
- Günümüzde Özellikle Genç Fidanlarımızın Çevresini Kuşatmış Şehvet Taarruz Kuvvetleri için Etkili Stratejiler
- İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ..
- EŞCİNSELE SAYGI DUYAN MÜNAFIK BEYLER, CEHENNEME KADAR YOLUNUZ VAR.
- DUA İLE ALAY EDEN KIZ!
- Ahlaksız ve Pornocu Medyanın Sevmediği Kavramlar
- Toplumun Yüz Karası Ahlaksız Suikastçılar ve Kadın Düşmanları.
- KADIN CİNAYETLERİNDE SUÇLU ARAYANLAR!
- Kadın Hakları Havarilerinin Gerçek Yüzleri..