kibir ile ilgili hadisler

Kibir İle İlgili Hadis

"Kibir, hakkı inkar ve insanları tahkir etmektir." Müslim, Îmân, 147

Kibir kelimesi ve müştakları büyüklük taslamak, ululuk iddia ederek hakkı kabul etmemek, kendini olduğundan üstün ve başkalarından yüksek görerek onları aşağılamak gibi mânalara gelir.

Kur'ân-ı Kerîm'de kibrin ilk temsilcisi olarak İblis gösterilmektedir. O, " Âdem'e secde et " emri karşısında büyüklük taslamış, neticede bu kibri onu küfre sürüklemiştir. (el-Bakara 2/34) Allah Teâlâ, İblis'in bu davranışına karşı:

"Böbürlendin mi, yoksa gerçekten yücelmiş olanlardan mısın?" (Sâd 38/75) buyurmak sûretiyle onun secde etmeyişinin sadece büyüklük kuruntusu olduğuna, gerçek yücelikle ilgisi bulunmadığına dikkat çekmiştir.

İblis'in kibrinden kaynaklanan isyânına benzer davranışları, insanlarda da görülegelmiştir. Zira ilâhî emirleri inkar edip isyan edenlerin bir çoğu, kibirleri sebebiyle hakkı kabul etmemişlerdir. Meselâ, Kârûn, Firavun ve Hâmân'ın hakikat karşısındaki azgınlıkları kibirleri sebebiyledir. (el-Ankebût 29/39; Yunus 10/75) Yine Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- döneminde inkar edenlerin ele başlarından Velîd bin Muğîre hakkında nâzil olan şu âyette de kibrin îmâna engel teşkil ettiğini görmekteyiz:

"Düşündü taşındı, ölçtü biçti... sonra baktı, sonra kaşlarını çattı, suratını astı, sonunda sırt çevirdi ve kibirlendi, bu eskilerden kalan bir sihirden başka bir şey değildir, dedi." (el-Müddessir 74/18-25)

Kur'ân-ı Kerîm ayrıca sînelerindeki kibre yenik düşenlerin Allah'ın ve mü'minlerin sevgisinden mahrum kalacaklarını ve neticede kalplerinin de mühürleneceğini şöyle ifade etmektedir:

"Kendilerine gelmiş hiç bir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında mücâdele edenler, gerek Allah katında gerek îmân edenler yanında büyük bir nefretle karşılanırlar. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini böyle mühürler." (el-Mü'min, 40/35)

Hadîs-i şerifte de:

"Kalbinde hardal tanesi kadar îmân olan hiç bir kimse cehenneme giremez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan hiçbir kimse de cennete giremez. " (Müslim, Îmân, 148, 149) buyrulmakla bir baş kaldırı göstergesi demek olan kibrin, özünde teslimiyeti ifade eden îmâna zıt oluşuna dikkat çekilmektedir. Meşhûr âlimlerden Hattâbî de bu hadisteki kibrin, Allah'a ve Peygamber'e îmândan yüz çevirmek mânasında kullanıldığını söylemiştir. (Nevevî, Şerh, II, 91)

Bir başka rivâyette ise Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- "kalbinde zerre miktarı kibir bulunan kimse cennete giremez" buyurduklarında ashaptan biri:

- Ya Resûlallah! İnsan elbisesinin, ayakkabısının güzel olmasını istemez mi? demiş, Hz. Peygamber ise şu karşılığı vermiştir:

"- Şüphesiz ki Allah güzeldir; güzelliği sever. Kibir, hakkı inkar ve insanları tahkir etmektir." (Müslim, Îmân, 147; Tirmizi, Birr, 61)

Hadisimizde kibrin mekanı olarak kalp gösterilirken aynı zamanda bu kötü sıfatın ahlâkî ve akîdevî yönüne de dikkat çekilmektedir. Bu sebeple kalbin menfi bir vasfı olan kibri şu iki veçhesiyle tanımak gerekir.

1) Kişinin hakîkati kabul etmemek sûretiyle Allah'a karşı büyüklenmesi.

2) Kişinin kendini beğenerek başkalarını hakîr görmesi.

İnsanın sadece ahlâkını değil imanını dahi zedeleyecek olan kibir illeti hakkında Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-, ümmetini muhtelif zaman ve zeminlerde daima îkâz etmiştir. Mesela o, bir defasında katı kalpli, kaba, cimri kimselerle birlikte, kurularak yürüyen kibirli insanların da cehennem ehlinden olduğunu belirtmiş, (Buhârî, Eymân, 9; Müslim, Cennet, 46) bir başka uyarısında ise

"Elbisesini kibirle yerde sürüyen kimseye Allah merhamet nazarıyla bakmaz" (Müslim, Libâs, 42) buyurmuştur. Yine kibre yenik düşmüş kişilerle ilgili şu iki hadis-i şerîf de benzer muhtevadadır:

"Vaktiyle kendini beğenmiş bir adam güzel elbisesini giymiş, saçını taramış, çalım satarak yürüyordu. Allah Teâlâ onu yerin dibine geçiriverdi. O şahıs kıyamete kadar debelenerek yerin dibini boylamaya devam edecektir." (Buhârî, Enbiyâ 54, Müslim, Libâs 49, 50)

"Cennet ile cehennem münakaşa ettiler.

Cehennem:

- Bende zorbalar ve kibirliler var, dedi.

Cennet:

- Bende zayıflar ve yoksullar var, dedi.

Bunun üzerine Allah Teâlâ onların çekişmesini şöyle halletti:

"- Ey cennet! Sen benim rahmetimsin, dilediğime seninle merhamet ederim. Ey cehennem! Sen de benim azâbımsın. Dilediğime seninle azâb ederim. Ben her ikinizi de dolduracağım." ( Müslim, Cennet, 34)

Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in bu tür hadisleri, kibrin ne derece kötü bir haslet olduğunu ortaya koyması bakımından oldukça anlamlıdır. Zira kibir mikrobunun bulaştığı kimseler, zamanla kendilerini büyük görmeye, insanlardan daima üstün olduklarını düşünmeye başlarlar da bu marazî hâlleri bütün davranışlarına hâkim olur. Hatta böyleleri, zalimler defterine yazılmaktan da kurtulamazlar. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

"Bir kimse kibirlene kibirlene sonunda zâlimler gürûhuna kaydedilir. Böylece zalimlere verilen ceza ona da verilir." (Tirmizî, Birr, 61)

Gurur ve kibir bu derece kötü olmakla birlikte yeri geldiğinde kullanılmasına da müsâade edilmiştir. Meselâ düşmana karşı güçlü görünüp onu korkutmak için kibirlenerek yürümek câizdir. Nitekim Uhud'da iki taraf arasında çarpışma kızıştığı sırada Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- eline bir kılıç alarak "Bunu benden kim alır?" diye sordu.

Sahabîler:

- Ben, ben! diyerek onu almak üzere ellerini uzattılar.

Allâh Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

"-Bu kılıcı, hakkını vermek üzere kim alır?" diye sorunca, onu almaktan çekindiler.

Ensar'dan Ebû Dücâne -radıyallâhu anh- ayağa kalkıp:

"-Ben onu hakkını vermek üzere alırım yâ Resûlallâh!" dedi. (Müslim, Fedâilü's-sahâbe, 128)

Sonra Ebû Dücâne:

- Onun hakkı nedir yâ Resûlallâh! diye sordu.

Peygamber Efendimiz:

"- Onun hakkı eğilip bükülünceye kadar, düşmanla vuruşmandır..." buyurdu.
Ebû Dücâne kılıcı aldı, kırmızı sarığını çıkarıp başına sardı ve İslâm saflarıyla müşriklerin safları arasında, kurula kurula, çalımlı çalımlı yürümeye başladı.

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- onun gururlu ve kibirli bir şekilde yürüdüğünü görünce:

"- Bu öyle bir yürüyüştür ki, Allah ona bu gibi durumların hâricinde buğzeder!" buyurdu. (İbn-i Hişâm, III, 11-12)

Aynı şekilde Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, sulh antlaşması yaptığı sene (umre için) Mekke'ye gelince Müslümanlara, kuvvetlerini müşriklere göstermeleri için hızlı ve gösterişli yürümelerini emretmiştir. (Buharî,Hac, 55; Müslim, Hac, 240)

Hâsılı insan, her zaman kendini kontrol etmeli, niyet ve duygularının istikamet üzere olmasına gayret göstermelidir. Büyüklük gösterisinde bulunmanın mübah olduğu yerlerde bile bu hassâsiyete riayet etmelidir. Çünkü daimî bir nefis muhâsebesi yapılmadığı takdirde insanın tabiatında bulunan, kendini beğenme ve başkalarını küçümseme hastalığı, müsait şartlarda depreşip gün yüzüne çıkabilir. İşte o zaman kişi, nefsini başkalarından üstün görmeye, mertebece kendinden aşağıda olanları ezmeye başlar ki bu hâlin sonu -Allah korusun- ötede zalimlerle birlikte haşr olunmaktır.

ÜSVE-İ HASENE ÖMER ÇELİK-MUSTAFA ÖZTÜRK-MURAT KAYA

Kaynak: http://www.elestiriyoruz.com/peygamberimizden/kibir-ile-ilgili-hadis/#ixzz1PAiSAHGz
Kaynak: Elestirel Haber