Gençlerde cinsi sapıklıklar ve tedavisi

İnsanın, yaratılış nizamına hâkim olan tabii kanunların dışına çıkması sapıklık diye adlandırılıyor. Hayır, kemal ve beşer neslinin bekası cihetinden, Allah’ın insan vücuduna emanet olarak yerleştirdiği cinsi içgüdü, su istifade ve tecavüz konumunda yer alabilir. Kendini hoşnut etmek ve kam olmak, ruh ve cismi zayıf düşüren bir nevi sapıklıktır ve bu tür şehvetlilik insan tabiatına aykırıdır. Genç de bu uğursuz âdetin meydana gelmesi, güç ve iradesini her şeyden daha fazla zayıflatacak ve şahsiyetini yok edecektir. Bu işten dolayı sapıtmış olan genç, akıl ve idrak gücünün zayıflamasına sebep olmuş ve kendinde çabuk yaşlanmanın zemin esini hazırlayacaktır.

Zeminler
İnsanın rüşt ettiği ve buluğ merhalesine adım attığı şartlarda, cinsi sapıklığın zemin eleri çok olur, her gencin hayat döneminde meydana gelip, onun cinsi şehvetini tahrik edebilir ve neticede onun kirlilik ve sapıklığına sebepler hazırlayabilir.
Tahayyül at ve cinsel tahrikler ve muhitteki tahrik edici etkenler, sapıklık zemin eleri unvanındadırlar, ama insanı cinsi sapıklığa davet eden üçüncü etken şeytani vesveselerdir. Bu surette, şeytani vesveselerin şerrinden Allah’a sığınılmalıdır. Kur’an-ı kerimin buyurduğu gibi:

Bismillahirrahmanirrahim.

Ey Muhammet! Deki: yaratıkların şerrinden, bastırdığı zaman karanlığın şerrinden, düğümlere nefes eden büyücülerin şerrinden, haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden, tan yerini ağartan rabbe sığınırım.
Bismillahirrahmanirrahim.
Ey Muhammet! Deki: insanlardan ve cinlerden ve insanların gönüllerine vesvese veren o sinsi vesvesecilerin şerrinden, insanların tanrısı, insanların hükümranı ve insanların rabbi olan Allah’a sığınırım. Nas süresi.

İnsan müsait olmayan ve tahrik edici çevre şartlarında yer aldığı zaman onda istekler zahir olur. Şeytan bu nefsanî istekleri, onun nazarında gönül aldatıcı ve güzel olarak cilvelendirir. Gizli bir şekilde (sinsi) ve içeriden gizlice ferdi, günaha irtikâp ve amele vesvese eder.

Diğer taraftan, akıl dahi insanın içinden mukabeleye kalkar ve nazara alınan işin uygulanmasını caiz görür. Şeytan, sapıklık için, içgüdüsel meyil ve cazibelerden yararlanarak, ferdi, gayri meşru hoşnutluklar ve cinsi şehvetlere çağırıyor; karşısında, akıl sahipleri ve bilim adamları ve peygamberler ve hidayetçiler, insanı hidayet etme cihetinden, insandaki hayırseverlik fıtri eğilim ve akıl gücüne dayanmışlar ve onu, içgüdüyü uygun ve mantıklı bir şekilde doyurmaya davet ediyorlar.

Bu savaş ve kavga yani, akıl ve şehvetin, iman ve nefsanî heveslerin, şeytani gücün ve ilahi gücün karşılaşması, her zaman insan vücudunda cereyan halindedir. Özellikle buluğ çağının başlangıcında daha çok zahir olur ve ömrün sonuna kadar devam eder. Hayat mevkilerinde hangisi galip olursa, ferdin şahsiyeti o yöne doğru meyil eder ve eğitilir. Eğer akıl ve iman ona hâkim olursa, hidayet ve kurtuluşa erer ve eğer şehvet ve şeytan ona musallat olursa sapık ve ziyankâr olur.

Nefsi emmare insan vücudunda –şeytani vesveselerin etkisi üzerine- akla tasallut etmeye, onu isteklerinin esiri etmeye ve insanı muhtemelen görünüşte günah ve fesadı belli olmayan bir yola çekmeye çalışıyor.

Diğer taraftan akıl, iman yardımıyla nefsin dizginini eline almaya onu kontrol etmeye, hayır ve kemal ve cismi ve ruhi selamet cihetinde hidayet etmeye çalışıyor.

Binaen aleyh, insan şahsiyeti, her zaman akıl ve şehvet, hayır ve fesat, paklık ve kirlilik, selametlik ve sapıklık arasında keşmekeşlik konumundadır. Bu savaş ve kaçış her zaman devam ediyor. Bu deruni savaş ve mücadele sahnesinde, ancak, iman ve takva silahı ile mücehhez olan ve Gençliğin başlangıcından itibaren kendini eğiten ve nefsiyle cihat eden kimseler salim bir şekilde kurtulabilirler.

Bunun yapılabilir bir iş olduğu nazara alınmalıdır. Allah’ı teala –ki, zayıf insanın tüm bela ve zorluklarda, eşsiz kudret ve dayanak ve tevekkül mahallidir- dua ve ibadetin etkisiyle insanın yardımına gelip onu bu daimi savaşlarda muzaffer kılar. Tarihimizde, özgür, deruni biruni savaş sahnelerinde, nefsani ve içtimai sahnelerde muzaffer ve alnı açık ve hayatları boyunca iftiharla yaşayan insanlarımız az deyilidir.
Doğru bakış

Kur’an-ı kerim Hz. Yusuf’un gençlik dönemi kıssasını beyan ediyor; hassas buluğ ve gençlik çağında en zor imtihanlara nasıl tabi tutulduğunu, kendi zamanının en zor tarihi vakasıyla karşı karşıya gelme konumunda nasıl yer aldığını ve güçlü irade ve paye dar imanıyla, bu ilahi deneyden nasıl alnı açık bir şekilde çıktığını ve iffet ve şerafet kalesinde nasıl yer aldığını açıklıyor ve onun şahsiyeti gençler için kamil bir örnek ve numune unvanı olarak her zaman daimi ve baki kalacaktır. Mümin genç, İslam’dan aldığı ilham sayesinde ki doğru görüşlülük biliyor ki, insan hayatında meydana gelen her acı gerçek –onun vücuda gelmesinde insan sorumlu olmadığı surette- Allah tarafından bir musibet ve deney hükmünde telakki edilir ki, hedef, insanın düzelmesi, rüşt ve kemalidir.
Tarih boyunca ilahi rehberlerin, alimler ve büyük insanların hayatlarına müracaat edildiğinde, onların çoğunun, bilerek, hayatın çeşitli zor hadiseleriyle, yumuşak bir şekilde karşılaştıkları mülahaza ediliyor ve neticede, yetişkinliklerinde ki muvaffakiyet çocukluk ve gençlik dönemlerinde zorluklara gösterdikleri sabır ve istikametin mahsulüdür.

Gençlik aşkı

Gençlik döneminde meydana gelen sevgi dolu ve “aşk” unvanıyla adlandırılan duygular su istifadeye maruz kalıp, genci doğru yoldan uzaklaştırabilir.
Aşk, bir hedefe ulaşmak için, insan ve başka bir varlık arasında icat olan bir nevi çekme ve “güçlü” bir cazibedir. Eğer bilinçli bir kaynağı ve ilahi bir sebebi olursa, insan ruhunun en yüce tecellilerinden ve yaratılışın en görkemli cilvelerinden biri sayılır; ama eğer bu cazibe “aşk” şehvet ve içgüdüsel kaynaklı olur ve şeytani sebepler bulursa, nefsi emmarenin mahzarlarından olup, bu durumda, insanın vücudunda akıl ve imanı zayıflatır. Öyle ki aşık olan fert, maşukuna ulaşmak, gamına varabilmek için her çeşit gayri meşru işe el uzatır. Hatta eğer halkın nazarında rüsva olma pahasına olsa bile.
Genç kız ve erkekler, bu tehlikeli ve çeşitli tuzaklara murakıp olmalıdırlar ki, yalancı yapmacık “temiz aşk” adıyla, onların yolu üzerinde yer alıyor, tuzaklar çoğunlukla içine düştükten sonra, onlardan kurtulmak oldukça güçtür ve bir lahzalık gaflet ve yersiz iyimserliğin ve içi boş riyakarca elfazlar karşısında teslim olmanın keffaresi belki bir ömür boyu ödenemez; özellikle “muhabbet” yönünden eksikliği olanlar ve sevgiden mahrum yaşayanlar, bu aşk gösterilerine zahiri ve yalancı sevgilere çok çabuk teslim oluyor ve sapık kimselerin tuzaklarına düşüyorlar.

Eğer genç kız ve erkekler, buluğun başlangıcında, evliliklerin mühim ve mukaddes binasını cinsi sapıklıkla kirletmezler ise ve temiz hislerini hıfz ederek münasip bir zamana kadar sabreder ve mantıklı ve bilgili bir şekilde, evlilik esasını değerli ve yüce ölçüler üzerine yerleştirirse, onların hayatlarının saadeti tazmin olur. Zira onların, birbirlerine olan alaka ve aşkları, ilahi ve manevi bir menbaya dayanıyordu ve böyle bir bina oldukça muhkem ve dayanıklı olacaktır ve aile düzeninin kurulmasından sonra da dağılmayacaktır.

Gençliğin başlangıcında bu konuda acele, teşebbüsler onlar için, şaşkınlıkları, rezillikleri ve kötü akıbetleri doğurabilir.

Binaen aleyh, beğenilen aşk ve sevgidir ki, Allah’a iman sayesinde ve münasip şartları nazara alaraktan ve ruhi, iktisadi ve mesleki hazırlıkla hasıl olunmalıdır. Böyle bir seçim, genç için itminana kabil olup, sükunet ve saadet dolu bir yaşamın başlangıcı olabilir.

Bundan ayrı bir surette, arkasında mantıklı bir düşünce olmayan akıl akıl dışı sevgi ve bağlılıklar, kemali teessüfle gayri meşru irtibatlara –mektep, telefon ve sokak ve caddelerde buluşma gibi- sebep olur ki, yakıcı aşklar ve geçici heveslerden başka bir şey değil ve onun son noktası, kayıtsız şartsız ve günahlarla kirlenmiş, lezzetleri doyurmadır ve ondan sonra şehvet ve heves ateşinin sönmesiyle birbirinden ayrılır ve kısa bir dönemden sonra her şey unutulur ve “yakıcı aşk” hayatın başlangıcında, pişmanlığa, üzüntü ve sıkıntıya, şerefsizliğe, rezilliğe ve karışıklığa dönüşecektir ve bunun kendisi, hayatın sonraki merhalelerinde ihtilal ve uyumsuzlukları peşinden getirecektir.

Akla meydan vermemek ve şehvet meydanını açık bırakmak, insanın göz ve kulağını kör ve sağır eder; öyle ki onun korkunç ve tehlikeli sonuçlarını yalnızca amele mürtekip olduktan sonra anlar, zira amelden önce işin rezilliği gizli ve örtülüdür.

Cinsi sapıklığın meydana gelme sebepleri

Genellikle gençlerde, gayri meşru rabıtaların ve cinsi sapıklığın meydana gelmesi aşağıdaki sebeplerin etkisiyle vücuda gelir:

1-Aile şartları ve çevre yaşamının müsait olmaması.

2-Kadın ve erkek arasındaki sınıra riayet etmemek.

3-Ailenin birbiri hakkında, dini evlilik hükümlerine teveccüh etmemeleri.

4-İpsiz sapsız laubali ve sapık, aile yakınlarıyla oturup kalkılan meclis ve toplantılara teveccüh etmemek.

5-Boş vakitlerde programlı olmamak ve işsizlik.

6-Kirli muhitlere girip çıkmak ve çapkınlık.

7-Cinsi meseleler hakkında, sapık ve kirli şahıslara kulak vermek ve yanlış ve münasip olmayan bilgiler kesb etmek ve buluğ meselesinde doğru bilgilere sahip olmamak.

8-Zihinsel yetersizlik ve ders ve tahsil yönünden başarı kesp edememek.

9-Yalnızlık anında sapıkça hayallerle meşgul olmak.

10-Resim ve fotoğraflar yoluyla cinsel tahrik.

11-İman zayıflığı ve sahih dini terbiyeden yoksun olmak.

12-Sapık dost ve arkadaşlarla düşüp kalkmak.

Bunların hepsi, gençte, cinsi sapıklıkların buruz etmesine zemine hazırlayabilir. Eğer bütün bu etkenleri bir cümlede özetlemek istersek, şöyle söylemeliyiz: hayatın yol ve tarzına riayet etmemek, ailevi ve içtimai çevrede İslamî sünnetlere uymamak, iş zamanlarında olsun, boş zamanlarında olsun bu sapıklıkların oluşmasında sebepler hazırlayacaktır. Eğer cinsi sapıklığın meydana gelmesinin kaynağını –kız ve erkek arasındaki gayri meşru rabıta, aynı cinse eğilim, mastürbasyon gibi- tahkik edersek görürüz ki İslamî desturları, özellikle kadın ve erkek arasındaki sınıra riayet etmeyen her aile bir nevi cinsi sapıklık türlerinden birine müptela olmuştur.

Eğer genç, cinsi sapıklık ve haletinin gayrı meşru rabıtanın oluştuğu vakit, amelinin tehlikeli ve sapıkça olduğuna teveccüh etmez ve onu terk etmezse bu davranışı çok çabuk adet haline gelecektir; temiz genci kirleten ve gençliğin sevinç gücünü, yaratıcılık ve yeteneklerini yokluğa çeken, bu köklü ve öldürücü adetler, devam ettiği takdirde, uğursuz ve acı sonuçlara sebep olacaktır.

Bilinmelidir ki, genç için bundan daha tehlikeli şey –adetlerin onun ardı sıra gelen uğursuzlukları bildikten sonra- yeis ve ümitsizliktir ki, bu adetle mücadele etme yolunda kendisine yol veriyor, zira ümitsizlik, bu hastalığa müptela olanların kurtuluş yolunda, büyük engeldir.

Öyleyse genç, bu işin ziyan ve tehlikeleri hakkında haberdar olur olmaz, tembellik, ümitsizlik ve faydasız ıstırap yerine, Allah’ın yardımına tam bir itimat ile onu terk etmeye koyulmalıdır ve bilmelidir ki eğer gerçekten onu terk etmeye niyetli ise muhakkak muvaffak olacaktır.

Geri dönüş
Cinsi sapıklık ve gayri meşru ilişkilere müptela olan genç bilmelidir ki, bu kötü amelden el çekmeye kadirdir ve tövbe etmeye ciddi ve hakiki bir şekilde karar verebilir bil husus, onun yaşı fazla geçmemiş ve bu iş henüz onun vücudunun derinliklerinde adet şeklinde rahne etmemiştir.

Biraz himmet ve Allah’tan yardım dileğiyle, çabucak bu uygunsuz davranıştan –ki selamet ve gençlik sermayesinin viranecisidir. (tahripçi) – el çekebilir ve kendini bu uğursuz adetin pençesinden kurtarıp normal ve temiz yaşamına dönebilir. Her şekilde bilmelidir ki, eğer İslam bu işleri yasakladıysa, fert ve toplumun maslahatı hikmetinden başka bir amacı yoktur.

Tedavi yolu

Her şekilde, bu tehlikeli ve zararlı amele, cinsi hoşnutluğa müptela olan genç, bir lahza kendine gelmeli ve ümitsizlik gerçekleri derk etmekten kaçmak ve saptırıcı tahayyüllere sığınmak yerine akıllıca düşünmeli bir kez daha bu kötü adetin uğursuz eserlerini nazara alarak, bu öldürücü sapıklığın akıbetini, gözlerinin önünde mücessem etmelidir. Kendinde zaaf ve tembelliğe yol vermemeli ve bilmelidir ki eğer gerçekten ister ve karar alırsa, bu adeti suretle kendisinden uzaklaştırabilir.

Hadiste naklediliyor ki; bir gün adamın biri imam sadık (a. S)’ın hizmetine müşerref oldular ve şöyle arz ettiler: zavallı falanca cinsi sapıklığa müptela oldu ve kendisinin hiçbir iradesi yok. O hazret sinirle buyurdular: ne diyorsun! Acaba o, halkın insanların gözleri önünde de bu ameli yapmaya hazır mı? Arz ettiler hayır. Buyurdular: öyleyse anlaşılıyor ki onun kendi irade ve ihtiyarıyla oluyor.

Hz. Ali (a. S) buyurdular ki: imanlı kimseler dağlar gibi dayanıklı ve sebatlı olurlar.

Bu sapıklığa müptela olan kimse, onun dünyadaki beğenilmeyen akıbetini bir taraftan ve dertli ahret azabını diğer taraftan nazara alırsa, kendisine gelecek ve Allah’ı kendi amellerinin hazır ve nazırı olarak görecek ve bu ameli terk etmeye karar alacaktır. O bu sapık ve zararlı amele müteveccih olması ve vücudunda o adetin sağlamlaşmamasından dolayı ne kadar talihli olduğunu bilmelidir; güçlü bir irade ve Allah’a tevekkül ile onu terk edebilir.

O, kendini lanetlenmiş ve Allah katından kovulmuş biri olarak görmemelidir. Bilakis cidden Allah’ın lütuf ve inayetine ümit var olmalıdır.ZEHRA.NET


Konular