Sudaki Mucize

Güneş sisteminde bulunan gök cisimlerinin hiçbirinde yaşamın temel kaynağı olan su bulunmaz. Oysa yeryüzünün dörtte üçü sularla kaplıdır. İnsanlar, suyun varlığına o kadar alışıklardır ki yeryüzünün büyük bir bölümünü kaplayan suyun yaşamları için ne kadar önemli olduğunu belki de hiç düşünmezler.

Su, hayatın temelini oluşturan, olmaması durumunda tüm canlılığın son bulacağı, hayati değer taşıyan bir maddedir. Canlı hayatın sürmesi için gerekli tüm dengeler, suyun varlığı sayesinde devamlılığını sürdürür. Yeryüzündeki bütün canlılar % 95 - % 50 sudan oluşur. Yaşam için son derece önemli olan su, Allah’ın bir lütfü olarak insanlara hazır olarak sunulmuştur. İnsanın suyu oluşturabilmesi için, elinde bütün hammaddeler olmasına rağmen, yoktan var edemeyeceği en önemli nimetlerden biri “su”’dur. Su, dünyanın oluştuğu esnada bir defaya mahsus olarak meydana gelmiş ve Rabbimiz tarafından canlılara sunulmuştur. Dünyanın varoluşundan bugüne kadar canlı hayatın devamını sağlayan su, aynı sudur.

Su, iki hidrojen ve bir oksijen atomunun birleşmesi sonucunda ortaya çıkan bir moleküldür. Doğada bol miktarda hidrojen ve oksijen atomu bulunmasına rağmen, bu atomlar bir anda birbirlerine bağlanarak suyu oluşturamazlar. Suyun oluşabilmesi için bu iki atomun çok yüksek bir sıcaklık ve enerji seviyesinde çarpışmaları gerekmektedir. Bu çarpışma esnasında, hidrojen ve oksijen atomlarını oluşturan bağlar zayıflar ve bu iki atom, yeni bir molekül olan suyu oluşturmak üzere birleşirler. Çarpışma esnasında suyun oluşabilmesi için gerekli yüksek ısı ve enerji, şuan yeryüzünde mevcut değildir. Şuan yeryüzünde bulunun bütün sular, dünyanın oluşumu esnasındaki yüksek ısı ve enerji sonucu oluşmuştur.

Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır. (Talak Suresi, 3) ayetinden de anlaşıldığı gibi, yüce Rabbimiz yeryüzünde muhteşem bir sistem kurmuş ve hayati önem taşıyan suyun, yer ve gök arasında devir yapmasını sağlamıştır. Yeryüzünde bulunan su, sıcak havanın etkisi ile buharlaşır ve bulutlara ulaşır, bulutlara ulaşan su ise arınmış ve tazelenmiş olarak tekrar yeryüzüne düşer. Bu gerçek, bir ayette şu şekilde bildirilmiştir:

Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? (Vakıa Suresi, 68–69)
Yeryüzünde sıvı, katı ve gaz halinde olmak üzere oldukça fazla miktarda su bulunmaktadır. Bu miktarın %97'si tuzludur. Dünyadaki tatlı suyun %75'i ise kutuplarda katılaşır. Toplam suyun geriye kalan %1'i içilebilir, ama bunun çoğu ulaşılamayan derinliklerdeki yer altı sularıdır. Canlılığın ihtiyacını karşılayan su ise, göllerde ve nehirlerde bulunan toplam suyun %0.05'idir. Bu az miktar bile yeryüzündeki canlıların yaşaması için yeterlidir. . P. W. Atkins, Molecules, A Division of HPHLP New York, 1987, sf. 23
Rabbimizin bir mucizesi ve aynı zamanda lütfü olarak, dünyadaki suların %97’sini oluşturan tuzlu sular, yani tüm denizler ve okyanuslar, aslında insan ve diğer kara canlılarının yaşamına hizmet ederler. Çünkü tatlı suyun insanlara ulaşması, denizlerdeki suların buharlaşarak bulutlarda birikmesi ve tekrar arınmış olarak yeryüzüne düşmesi ile mümkün olur.
Allahın ölçü ile yaratması, deniz ve karaların yeryüzündeki oranlarına bakınca da kendini gösterir. Yeryüzünün dörtte üçü su değil de kara olsaydı, kurak bölgeler ve çöller çok artardı. Su, şu anki miktarından fazla olsaydı bu kez de insanlara yaşam ve tarım açısından az bir alan kalır ve aşırı yağmur alacağı için verimsizleşirdi. Buradan da anlaşıldığı gibi, merhameti bol Rabbimiz, yeryüzündeki kara-su oranını insanın yaşamı için en ideal ölçülerde var etmiştir.
Sudaki mucizeler saymakla bitmez. “Suyun katı hali olan buzun yoğunluğu sudan daha azdır. Su, buz haline dönüştüğünde hidrojen bağları nedeni ile buzu oluşturan her bir molekül komşusunu sıkıca yakalar, ama buzu oluşturan bu moleküller arasındaki uzaklık çok fazladır. Dolayısıyla bu molekülleri oluşturan bağlar arasında boşluklar kalır. Katı haldeki suyun yapısı işte bu nedenle sıvı durumuna göre daha fazla boşluk içerir ve bu nedenle de daha az yoğundur.” (P. W. Atkins, Molecules, A Division of HPHLP New York, 1987, sf. 23–24) Bunun sonucu olarak, tüm sıvıların katı hali sıvı halinden ağırken, suyun katı hali sıvı halinden daha hafiftir ve bardağa atılan buz daima yüzeye çıkar.

Hidrojen bağlarının bu özelliğinden dolayı su daima yüzeyden başlayarak donar. Suyun bu özelliği canlılık için oldukça önemlidir. Kutuplarda ve kış aylarında göl ve denizlerin üst kısımları buz tutar ve su yüzeyinde tonlarca ağırlıkta buz kütleleri oluşur. Buz kütlelerinin altında ise su, sıvı halde kalır. Suyun üst kısmında bulunan buz kütlesi, dışarıdaki soğuğun alt kısma geçmesine engel olur. Bu sayede alt kısımdaki su, artı 4 dereceye kadar soğur. İşte tam bu noktada suyun bu özelliğinin önemi karşımıza çıkar. Suyun yüzeyden donması ve alt katmanları izole ederek daha fazla soğumasını engellemesi vesilesiyle, suyun altındaki canlı hayat devam edebilir. Şayet su dipten donmaya başlasaydı, bir yalıtım olmadığı için donma yüzeye doğru devam edecek, deniz ve göllerin tamamı buz olacak, böylece sudaki yaşam son bulacaktı.

Suyun bir diğer hayati özelliği ise yüzey gerilimidir. “Örneğin hafif bir metali suya bıraktığınızda bunun dibe çökmediğini, suyun üzerinde sabit olarak kaldığını görürsünüz. Bunun yanında bazı böcekler de suyun yüzeyinde rahatlıkla yürüyebilmektedirler. Metal sudan daha ağırdır, böceklerin bir kısmı da öyle…” (Bilim ve Teknik, Eylül 96, Sayı 346, sf. 47 ) Peki bunlar suyun üzerinde nasıl durabilir? Yüce Rabbimizin yaratma sanatı burada tekrar karşımıza çıkar. Suyun yüzey gerilimini oluşturan, su moleküllerini birbirine bağlayan hidrojen bağlarıdır. Bu gerilim, su yüzeyindeki moleküllerin birbirleriyle ve alt kısımda kalan moleküllerle hidrojen bağı kurması ile oluşur. Bir nesnenin suyun dibine batması için, bu hidrojen bağlarından bazısının kopması gerekir. Gemileri su üstünde tutan şey de aynı yüzey gerilimidir. Şayet suyun bu özelliği olmasaydı gemilerin varlığından söz edilemezdi. Aynı zamanda balıklar da su altında yaşamak ve yüzmek için çok fazla enerjiye ihtiyaç duyacakları için belki su altında bu kadar canlı türü de olmayacaktı.

Her sıvının yüzey gerilimi farklıdır. Su, diğer tüm sıvılardan daha yüksek bir gerilime sahiptir. Burada yine bir başka yaratılış harikası kaşımıza çıkar. Örneğin bitkilerin hiçbir pompa ve kas sistemi olmadan toprağın derinlerindeki suyu en yukarıdaki yapraklara kadar iletebilmesi, suyun yüksek yüzey geriliminden kaynaklanır. Şayet suyun yüzey gerilimi diğer sıvılardaki gibi düşük olsaydı, o zaman büyük kara bitkilerinin yaşaması imkânsız hale gelirdi. Bitkilerin olmadığı bir ortamda insanların yaşamını idame ettirebilmesinin mümkün olmadığını düşünürsek, Rabbimizin üzerimizdeki lütfüne bir kez daha şahit oluruz.

İçmemiz için en uygun şekilde yaratılmış olan suyun bir diğer mucizevî özelliği ise kokmamasıdır. Suyun kokması durumunda temizlik, yemek ve içmek insan için çekilmez hale gelebilirdi. Sudaki bu kusursuz tasarım, muhteşem ölçüler ve detaylar tesadüfle açıklanamayacak kadar karmaşık ve mükemmeldir. Elbette bu sistem, üstün bir aklın eseridir. İşte bu üstün aklın sahibi, âlemlerin Rabbi olan Allah tır.

Biz gökten belli bir miktarda su indirdik ve onu yeryüzünde yerleştirdik; şüphesiz Biz onu (kurutup) giderme gücüne de sahibiz. (Müminun Suresi, 18)

Bu yazı yenimakale.com da yayınlanmiştır.