İNKAR EDENLER ŞEYTANIN ESİRİ OLMUŞLARDIR

Şeytan, Allah’ın katındaki makamını Adem’e secde etmemesi yüzünden kaybetmiş ve bu nedenle insana düşman olmuştur. İman edenler dışındaki bütün insanları Allah yolundan saptırmak, Kuran’ın emirlerinden uzak tutmak ve Allah’ın sınırlarını çiğnetmek için and içmiş ve bunun için kıyamete kadar Allahtan süre istemiştir.

Demişti ki: "Şu bana karşı yücelttiğine bir bak; andolsun, eğer bana kıyamet gününe kadar süre tanırsan, onun soyunu -pek az dışında- kuşkusuz kendime bağlı kılacağım. (İsra Suresi -62)

Çoğu insan şeytanın varlığından ve yaşamı üzerindeki etkilerinden habersizdir. Şeytanın sadece çok kötü insanların uyduğu bir varlık olduğunu zannederler. Allah’ın Kuranda bildirdiği hiçbir emri yerine getirmeyen, ancak çevresinde çok iyi bir insan olarak tanınan kişilerin de şeytanın esiri olduğunu asla tahmin etmezler. Oysa bir katil veya hırsız gibi, hiçbir farz ibadeti yerine getirmeyip sadece kalbinin temiz olduğunu, hiç kimseye bir zararı olmadığını söyleyen insan da şeytanın fırkası olmuştur.
Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Mücadele Suresi -19)
Şeytanın telkini ile iyi insan olmanın yeterli olduğunu ve kimsenin hakkına tecavüz etmediği için, kendilerinin güzel işler yaptığını sanan insanların durumu ise Kuran’da şöyle açıklanmıştır:
"Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar." (Kehf Suresi -104)
Çok önemli bir gerçek vardır ki, insan kendini ne kadar müstağni görürse görsün, eğer Allah’ın yolunda değilse mutlaka şeytanın yolunda demektir. İnsanın kendini yeterli görmesi, Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden. (Alak Suresi - 6,7) ayetinde belirtildiği gibi, aslında azgınlığını artıran bir unsurdur.
Şeytan tıpkı saatteki akrep gibidir. Yavaş yavaş ve alttan alta faaliyet gösterir. Müminler dışında hiç kimse bu faaliyetler karşısında uyanık ve tedbirli değildir. Şeytanın esiri olmamanın tek yolu ise, Allah’a sığınmak ve ona kul olmaktır.
Gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas'tan Allah'a sığınırım).(Nas Suresi -6)
Din ahlakını yaşamayan insanlar, şeytanın esiri olduklarının farkında olmadıkları için, kolaylıkla onun tarafından yönlendirilebilirler. Şeytanın kendilerine benimsettiği hayat tarzını hiç sorgulamadan kabullenerek, altmış yetmiş senelik ömürlerini, ahireti ve Allah’ı hiç düşünmeden, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar.

Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan 'salih davranışlar' ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi -46)

Şeytanın sisteminde kural, dünyaya sıkıca bağlanmak ve dünyevi çıkarları amaç edinmektir. Kariyer, para, güzel ev, eş, araba sahibi olmak, tatil yapmak ve bunlarla çevresine hava atmak bu kişilerin oyalandıkları konulardan sadece bir kaçıdır. Bütün bu dünyevi nimetlerden faydalanmak elbette dine aykırı bir şey değildir. Burada yanlış olan şey, bütün bu nimetleri vereni takdir etmeden sadece nefsini tatmin için yaşamaktır. Zira Allah, nimetlerin, bu dünyada iman edenler için olduğunu ve kıyamet gününde ise yalnızca müminlere ait olduğunu bir ayetinde şu şekilde bildirmiştir:
De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. (A'raf Suresi -32)
Dünya hayatının metası değerli bir şey olsaydı, Allah onu iman etmeyen insanlara da vermezdi. Burada Rabbimizin, şeytan ve yandaşlarına kurduğu bir tuzak vardır. Dünya hayatının dışta görüneni ile yetinen bu insanlar, ahiretten gafil bir şekilde bu nimetleri yalnızca azaplarını artıracak yönde tüketirler.
Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır. (Rum Suresi -7)
Kendilerine verdiğimiz (nimetler)e nankörlük etsinler ve yararlanıp-metalansınlar diye. Ancak onlar yakında bileceklerdir. (Ankebut Suresi -66)

Şeytanın ruhlarını ele geçirip bedenlerine hakim olduğu bu insanlar, Allah'ın yolundan ve hayırlı işlerden insanları alıkoymak için şeytanla aynı metodları kullanırlar. Şeytanın esir aldığı bu kişiler, bütün imkan ve enerjilerini şeytanın dinini yaymaya harcarlar. Bu noktada artık şeytan ve onun etkisi altındakiler gibi bir kavram da kalmaz. Çünkü söz konusu kimselerin kendileri birer şeytan olmuştur. Adeta beden bulmuş şeytanlar söz konusudur. Şeytan bu insanların bütün benliklerini kendi çıkarları için kullanır. Bunu yaparken de sadece o kişiyi bir kabuk gibi sararak, yani “o kişinin kendi olarak” bunu yapar. Kuranda bu kişilerden, şeytanın kardeşleri olarak bahsedilmektedir.

(Şeytan'ın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar. (A'raf Suresi -202)

Kendilerini özgür zanneden bu insanlar, aslında şeytanın esareti altında, onun telkinleri ile çekilmez bir hayat yaşarlar. İman edenlere nasip olan pek çok lüksü yaşayamadıkları için, azap dolu, iğrenç bir yaşamları olur. Öfke, panik, kibir, hırs, şirk, inat, bencillik, cimrilik, duygusallık, tembellik, uyuşukluk, boş konuşmak, boşa vakit harcamak ve pis olmak en temel özellikleridir. Biraz düşünürseniz, çevrenizde bu özelliklere sahip yüzlerce insan olduğunu fark edersiniz. Şeytanın sisteminde yaşayan bu insanlar, her esirin yaptığı gibi, efendisi olan şeytandan emir alır ve uygularlar. İnsanların şeytanı masalsı bir kavram, ya da kötü insanların uyduğu bir varlık olarak düşünmeleri büyük bir yanılgıdır. Görüldüğü gibi şeytan, hayatımız boyunca binlerce kez muhatap olduğumuz, bizim için çok riskli, kurnaz bir varlıktır. Ancak iman edenler üzerinde hiçbir zorlayıcı gücü olmayan şeytan, sadece esir aldığı kişiler üzerinde Allah’ın izni ile yaptırım uygulayabilir.

Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiç bir zorlayıcı-gücü yoktur. Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir.(Nahl Suresi – 99, 100)

İman edenler ise, yalnızca Allah’a itaat ve kulluk ettikleri için, şeytana ve telkinlerine karşı uyanık olurlar. Allah’ın kendileri için yazdığı kaderden razıdırlar. Olumlu ve olumsuz her olayda şeytanın değil, Allah’ın hoşnut olacağı tavrı gösterirler. Tahammül yerine sabrederler, öfkelerini yutarlar, mallarının ihtiyaçtan fazlasını infak ederler, onurlu ve güçlü olurlar. Her zaman temiz, canlı, çalışkandırlar. Ahiretlerine hiçbir faydası olmayan boş konuşma ve boş şeylerden yüz çevirirler. Rabbimiz; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi -139) ayetiyle, şeytanın esir alamadığı müminlerin, şeytanın fırkası olmuş insanlardan üstün olduğunu bildirmiştir.

İbrahim Akın