Erkek 'sahip',Kadın 'aid' olmak ister..

Sahip olmak bir iktidar, bir mülkiyet tarzıdır. İnsan bir eylemi yapıp yapmadan önce, o eylemi yapıp yapmamayı ister. İstediğini yapıp yapmamak içinse gücü olmak zorundadır. İlkine 'irade', ikincisine de 'kudret' denir.. Kişinin irade (istek) sahibi olması yeterli değildir; kişi iradesini/isteğini gerçekleştirebilecek kudrete (güce) de ihtiyaç duyar. Bu nedenle şu yargı kesindir:

İnsan her isteminde özgürdür, her eyleminde değil.

Bu yargının açılımı şöyle: İnsan her isteminde özgürken, bazı eylemlerinde özgür değildir. Çünkü insanda güç (kudret), istek duymak için değil, isteği gerçekleştirmek için gereklidir. O halde eyleyebilme özgürlüğü, kişinin isteklerinin gücüne değil, eyleyebilme gücüne bağlıdır. Uçmayı istediği için kişi uçamaz; uçabilmesi için bir de gücü olmalı.
Demek ki sahip olmayı istemek yetmiyor, sahip olma gücü de bulunmalı insanın.

Peki, kişi niçin "sahip olmak" ister?

Bu sorunun cevabı çok basit aslında: hem varolabilmesi, varlığını hissedebilmesi için, hem de varlığını sürdürebilmesi için.... Çünkü sahip olmak, son tahlilde kişinin bir şeyi kendisi için "var kılması" demektir. Kişi, kendi dışındaki bir şeyin varlığını elde etmek yoluyla kendini 'var' kılmaya çalışır. Önce kendine sahip olur, olmak zorundadır. Nitekim çocukların ve delilerin mülkiyet haklarının olmaması, kendilerine mâlik/sahip olmamalarından, yani kendi mülkiyetlerini kendi ellerinde bulundurmamalarından ötürüdür. Zira kendine sahip olamayan başkasına sahip olamaz.
"Sahip olmak" nasıl ki bir iktidar, bir mülkiyet tarzı ise, "aid olmak" da benzer biçimde bir iktidar, bir mülkiyet tarzıdır. Çünkü kişi aid olmak yoluyla aslında başkasını/başkalarını kendisi için var kılmaya çalışmakta, başkalarının varlığına aid olmakla kendisi de varolmaktadır. Sözgelimi toplumsal aidiyet... Bazı kimseler sadece bir topluluğa veya bir topluma aid oldukları takdirde 'var' olabilirler, 'var' olduklarını hissedebilirler. İdeolojik, kültürel, ırkî, dinî aidiyetler de bu minvalde ele alınabilir.

Bir kimsenin aidiyetlerini, aidiyet duygularını yok etmekle o kimseyi yok etmek (!) aynı şeydir. Aidiyet bağlantıları kişilik bağlantıları haline geldiğinden, bağlantıların çözülmesiyle kişiliğin çözülmesi hemen hemen aynı anlama gelir. Günümüzde "toplumsal şizofreni" olarak gevelenen şey işte budur! [Bir asırlık gayet yeni bir tanı(m) var elimizde: şizofreni... Bu tanım iki sözcüğü "schizo" (bölünme, yarılma) ile "phrenia" (zihin) bir araya getiriyor ve nefsin, zihnin, bilincin bütünlüğünün çözülmesinden ziyade parçalanmasına (psikoz) işaret ediyor; yani nevrozlarla çatlayan kişilik birkaç adım sonra psikoz halini alıp paramparça olduğunda şizofreni olgusu ortaya çıkıyor.]

"Sahip olmak" ile "aid olmak" iki farklı mülkiyet edinme tarzıdır; iki varolma biçimidir; biri etken, diğeri edilgendir. Ancak her iki halde de mülkiyet edimi ikiliği gereksinir; ister sahip, ister aid olsun, kişi her iki halde de başkası üzerinden, başkasının yardımıyla varolmaya çalışır. (İnsan tab'an medenîdir.)

Başkası yoksa mülkiyet yoktur. Evet, başkası yoksa mülkiyetin iki tarzı da yok demektir. Sahip olmaya çalışan sahip olunacak bir başkasına/başkalarına, aid olmaya çalışanlar da yine aid olunacak bir başkasına/başkalarına ihtiyaç duyar. İnsanın sadece sosyal yaşamında değil, ruhsal yaşamında da "ikilik" kaçınılmaz. "İkilik" bir kez başını uzatmaya görsün, hemen ardından "sahip olmak" veya "aid olmak" suretinde pozitif-negatif mülkiyet talepleri de zuhur eder.
"Sen de nereden çıkıyor?" diye sormalı mıyız?
Esasen gerek yok. Sen, ben'den çıkıyor. "Ben benim" diyen, demek zorunda kalan herkes, "Ben sen değilim" de demek zorunda. Ben yoksa sen olmaz.

Ne garip değil mi, sen yoksa ben de olmaz! Ayniyet (identität) ister istemez gayriyeti (differenz) ortaya çıkarıyor. Aynılık zorunluluğu ayrılık zorunluluğunu doğuruyor. [Yeni yetmeler bu tür dilemmalara 'dikotomi' diyorlar; biz ise sadece 'lüzum' sözcüğünden türeyen "lâzım-melzum, telâzum, mülâzeme" terimlerini hatırlatmakla yetinelim.]

Bir erkek bir kadına sahip/mâlik olmak ister; sahip olmak aracılığıyla kadını mülk edinir. Kadın ise bir erkeğe aid olmak ister; aid olmak aracılığıyla erkeği mülk edinir. Dolayısıyla birbirlerinin varlığıyla kendi varlıklarını duyumsarlar. Her iki halde mülkiyet edinme işlemi gerçekleşir ve ikilik ister istemez varlığını sürdürür. Ben olmadan sen duyumu, sen olmadan ben duyumu gerçekleşmez.

Sorun şu: İktidarın (egemenliğin) dişil ve eril tarzları yer değiştirince, yani erkek kadınca, kadın erkekçe mülk edinme tarzını benimseyince, denklemin iki tarafı da boşalıyor. Çünkü her hâlukârda kadınına aid olmak isteyen erkek 'bî-çare', erkeğine sahip olan kadın ise 'nâ-çar' duruma düşüyor.
'Çare-sizlik' adını verdiğim denklemin açılımı böyle.

Erkek 'sahip',Kadın 'aid' olmak ister.. yorumları

  • Image Description
    yasemin44
    30.11.2012

    valla hocam yüreğinize sağlık.dücane hocanın söyledikleri,anlayabilenler için çok şey ifade ediyor..