NASIL BİR GENÇLİK?

“Efendi çocuktur ” deyip övdüğümüz gençler var etrafımızda …

Efendi, yani söz dinleyen, oturmasını kalkmasını bilen, az söyleyip, çok dinleyen…

Efendilik elbette güzel bir vasıf. Ama asla pısırıklık ve cesaretsizlik anlamına da gelmemeli.

Ancak, toplumumuzda maalesef böyle anlaşılıyor. Küçüklerimizi dinlemiyoruz, onlara söz hakkı vermiyoruz. Kendi fikirleri olmasına, kendi hislerini dile getirmelerine imkan tanımıyoruz. Sonra da, onların hareketsizliğine, bilgisizliğine kızıp, “bu gençlik niye böyle?” diye şikayet ediyoruz.

Okullarda okutuyoruz gençleri. Üniversitelere gönderiyoruz. Meslek sahibi olmalarını istiyoruz. Ama okul hayatı dışında kendilerini zenginleştirecek şeylere pek teşvik etmiyoruz. “Okuyun” derken de ders kitaplarını okumalarını istiyoruz. Sonra da, üniversite talebeleri bile niye bu kadar ilgisiz ve bilgisiz diye yakınıyoruz.

Halbuki, gençlik insanın hayatında sahip olduğu en değerli çağ. Çünkü manevi ve maddi hayatının temelleri bu çağda atılıyor. Yanlışlıklar da bu çağda yapılıyor, evet. Ama insanı insan yapan değerler de bu çağda kazanılıyor. Fatih bu çağda Fatih oldu, Yavuz da, İmam-ı Gazalî de…

O yüzden ana-babalar olarak bu çağı en verimli hale getirmek zorundayız. Ama yaptığımız şey neredeyse bunun tam tersi: “şunu oku, bunu okuma” deyip,onların fikir hayatlarının gelişmesini engelliyoruz. İmanlarını birilerinin çalacağından endişe ediyoruz. Halbuki, kendi fikri olan, kendine güvenen bir insan bütün fikir sahillerini gezebilmeli. Elindeki ölçüler sağlam olduktan sonra, bu seyahatler insana zarar vermez. Aksine, genç her gördüğünden kendine bir şey katar. Bütün konuştuğu, tanıştığı, tartıştığı insan karşısında söz sahibi olur.

Pek çok “efendi” genç, ne yazık ki bu seyahatten mahrum ediliyor. Gençler aileleri, arkadaş çevreleri içinde kaldıkları sürece mesele yok. Ama dışarıya, topluma çıktıklarında hepsi korku içinde yaşıyorlar. Başka tip insanlardan öcü gibi korkuyorlar ve kaçıyorlar. Oysa, doğruyu bilenin, onu diğer insanlara yansıtması da gerekmez mi?

İşte bu yüzden, bizim efendi gençlerimiz ateş gibi yakmıyorlar. Bir anları diğer anlarını geride bırakmıyor. Hayatlarını iş yapan değil, başkasından iş bekleyen insanlar olarak heba ediyorlar. En eğitimlileri bile bir iş başarmak yerine, kenarda oturmayı tercih ediyor.

Ahlâk, edeb, iman, insanın pasif olacağı anlamına gelmez. Aksine inançtır ecdadımızı kıtalar üzerine yayan… İnançtır, parlak medeniyetler inşa ettiren… İnançtır batıl düşüncelerle mücadele azmini veren… İnançtır toplumlar kurduran, düşmanlar yıkan…

“Efendi” bir gençlik… Evet,ama aynı zamanda cevval, bilen, öğreten, yaşayan bir gençlik…