Gençliğin Mânevî Eğitiminde Temel İlkeler Ne Olmalı?

İslâm Gençliğinin Eğitimi, Cenab-ı Hakkın Teminatı Altındadır. İslâm Davasının gönüllere ve hayata hakim olması, gençliğin bu davaya gönülden sahip çıkmasıyla mümkündür. Bu davaya gönülden sahip çıkan, Allah’ın izniyle İslâm’la buluşan gençler, tarih boyunca İslam davasının yılmaz bekçileri olmuştur.

Mekke’de doğan İslam, Medine’de yepyeni bir boyut kazanmış, Medine’de İlk İslam devleti kurulmuştu. İman, ahlak, takva, ihlas, sevgi, saygı, kardeşlik, hoşgörü, hürriyet, adalet ve eşitlik gibi manevî değerler üzerine kurulu İslam Medeniyeti binasının temeli Medine’de atılmıştı.

Üç kıtaya yayılan İslam Gençleri, İslam Medeniyeti ışığını dünyanın en ücra köşesine ulaştırmak için büyük gayret sarf etmişlerdir. İslâm Medeniyeti idealini taşıyan gençler, Cenab-ı Hakkın yardım ve himayesi müjdesi ile bu meş’aleyi üç kıtaya taşımışlardır.

Gençlik için çok önemli nebevî bir müjde olan bu hadis-i şerife göre; gençliğin İslâm yolunda terbiye ve eğitimi, Cenab-ı Hakkın teminatı altınadır. Allah’a kulluk içerisinde yetişen genç adam, Allah’ın himayesindedir. Gençlerin Allah’a itaat yolunda istihdamı ve değerlendirilmesi de Allah’ın taahhüdü altındadır.

İslam Davasına Sahip
Şuurlu Gençliğin Yetiştirilmesine Önem Verilmelidir.
Gençlik; manevî, ahlakî ve insanî değerlere sahip olarak İslam Medeniyeti perspektifi ile yetiştirilmelidir. Kendisini İslam Medeniyeti’nin temsilcisi olarak gören, bu davayı bir adım ileriye taşımakla yükümlü olduğu şuurunu taşıyan genç adam; alın terini, gözyaşını, vaktini ve bütün imkânını bu dava uğruna feda edebilecek bir ruha sahip olmalıdır.
Bir gün Hz. Ömer (r.a) arkadaşlarıyla birlikte otururken;
-Siz bu dünyada Cenab-ı Hak’dan ne arzu ediyorsunuz? diye sordu. Biri:

-Ya Ömer!... Ben Rabbimden bir oda dolusu altın istiyorum. Bu altınları son dirhemine kadar Allah yolunda dağıtmak istiyorum, dedi. Hz. Ömer (r.a) onu tebrik etti. Aynı soruyu bir diğer arkadaşına sordu. Diğeri:

-Ya Ömer!.. Ben Allah yolunda şehid olmak istiyorum. Kanımın son damlasına kadar, vücudum lokma lokma, lime lime oluncaya kadar çarpışmak ve böylece şehid olmak istiyorum. Allah’ın huzuruna çıkıp Rabbim bana; Ey kulum!. Niçin bunu istedin? diye sorduğunda; Ya Rabbi!.. Sadece senin rızan için istedim, demek istiyorum, dedi.
Hz. Ömer (r.a) ona da tebrik ve takdirlerini ifade etti. Orada bulunan diğer kişiler de güzel temenni ve dileklerini arz ettiler. İçlerinden biri dayanamadı.
-Ya Ömer!.. Peki!. Siz, bu dünyada Cenab-ı Hak’dan ne arzu ediyorsunuz? diye sordu. Hz. Ömer (r.a):
-Bir oda dolusu Ebu Ubeyde b. Cerrah, Muaz b. Cebel ve Huzeyfe b. Yeman (r.anhüm) gibi genç adam istiyorum. Bu gençleri en güzel şekilde yetiştirmek ve bunları dünyanın değişik bölgelerine dağıtmak istiyorum. Dünyanın her karışının İslam’la şereflenmesini istiyorum, dedi.

Gerçekten Hz. Ömer’in arzusu, temennisi büyüktü. Hz. Ömer (r.a), geniş ufuk sahibi olduğunu bir defa daha ortaya koydu. Bir oda dolusu genç adamın yetiştirilmesi!. Genç insanları dünyanın değişik bölgelerinde İslam Medeniyetinin temsilcileri olarak görevlendirilmesi!. Ne büyük bir temenni..
İdealimiz.. Bize emanet edilen bir sınıf dolusu pırlanta gibi genç insanı imanlı, dinamik, aksiyoner, enerjik, çalışkan, şuurlu, güzel ahlaklı ve hizmet aşkıyla dolu, İslam Medeniyeti anlayışıyla yetiştirmektir.

Gençlerin Farklı Özellikleri Göz Ardı Edilmemelidir.
İnanç, dinamizm, heyecan, coşku, aksiyon, açık sözlülük, yüreklilik, vefakârlık, iyilikseverlik gibi fıtrî özelliklere sahip olan genç adam bu özelliklerini hayırlı yerde kullanabileceği gibi, yanlış mecrada kullanma eğiliminde de olabilir. Her gencin birtakım yanlış eğilimleri yanında farkında olmadığımız güzel yönleri, üstün özellikleri olabilir.

Gençliğin manevî ve ahlakî kalitesinin geliştirilmesi ve istenen verimi alabilmek bu özelliklerin değerlendirilmesi ile mümkündür. Gençlerin farklı özelliklerini ve farklı güzelliklerini fark edebilmek eğitimcinin ve davetçinin en önemli görevidir.
Medineli Müslümanlardan Cahiliyet döneminde içki içenler, içki haram kılınması üzerine içkiyi tamamen terk etmişlerdi. İçki alışkanlığını terk edemeyenler için ceza uygulanıyordu.
İçki alışkanlığını bırakmayan Abdullah el-Hımar isimli gence ceza verildi. Abdullah ikinci defa içki içince kendisine yine ceza verildi. Genç, bir türlü içkiyi bırakamıyordu. Üçüncü defa içki içince yine cezalandırıldı. Sahabeden biri ona lanet okudu. Bunun üzerine Allah Rasûlü şöyle buyurdu:
-“Ona lanet okumayın! Allah’a yemin ederim ki; Onun, Allah’ı ve Resulünü sevdiğini iyi biliyorum”.2
Peygamberimiz (s.a.v) içki içen gence ceza veriyor, ama onu toplumdan dışlamıyordu. Abdullah el-Hımar isimli bu gence sahip çıkıyor ve bu gencin sahabe tarafından bilinmeyen ya da göz ardı edilen bir başka özelliğine işaret ediyordu.
Ana İdeal Gönüllerin Manevî Değerlerle Buluşması Olmalıdır.
Medine’de sevimli bir Yahudi çocuğu vardı. Zaman zaman Peygamberimiz’e hizmet ederdi. Peygamberimiz, bu çocuğu seviyordu. Hastalandığını duyunca o yahudi çocuğun evine ziyarete gitti. Peygamberimiz çocuğa:
- “Eslim (Müslüman ol!.)” dedi. Çocuk babasına bakınca babası:
- Ebu’l-Kasım’a itaat et! dedi. Çocuk, kelime-i şehadeti söyleyerek İslâmı kabul etti. Sahabe-i Kiram denen altın nesil arasında yer aldı. Peygamberimiz, çocuğun yanından çıkarken:
-“Onu Cehennem’den kurtaran Allah’a hamdolsun, dedi.3
Sevgili Peygamberimiz gibi en muazzam şahsiyetin en son Peygamberin; hasta yahudi çocuğun evine gidip onu ziyaret etmesi, bir gönlün daha İslam’la buluşması, bir kişinin daha Hakkı görmesi ve Cennet’e bir kişinin daha girmesi arzusu ile açıklanabilir. Ne güzel bir dilek!.. Ne hayırlı bir niyet!..

Üstün Kaliteye Talip Olan Seviyeli Bir Gençlik Yetiştirme Hedef Alınmalıdır.
Her konuda ilmî, meslekî, sosyal, tarih, âhlakî, kültürel açıdan kaliteyi geliştirme ana hedefimiz olmalıdır. “Sahabe” dediğimiz İslâm Tarihinin ilk nesli, altın nesil ve örnek nesil, her konuda kaliteye talipti. Her konuda “en faziletli, en değerli” olanı arzuluyorlardı. Bunun için daima

Peygamberimiz’e:
- En faziletli amel hangisidir?
- En faziletli cihad hangisidir?
- En faziletli hicret hangisidir?
- En faziletli müslümanlık hangisidir? şeklinde sorular yöneltiyorlardı.
İşte bu sorulardan biri de şu şekilde idi: Peygamberimiz (s.a.v)’e:
-En faziletli sadaka hangisidir? diye soruldu. Peygamberimiz (s.a.v)’in cevabı çok anlamlıdır.
-“(En faziletli sadaka) Kulun, Allah yolunda hizmet etmesidir”. 4

Hizmet, görevin ihlasla yapılmasıdır. Hizmet, göreve içtenlik ve fedakârlık mayasının katılmasıdır. Böyle bir çalışma en değerli sadaka olarak kabul edilmiştir.
Genç Kızların Eğitiminde Daha Hassas Olunmalıdır.
Taze bir fidan özelliğini taşıyan genç insanın genel olarak gönlü hassastır, genç adam kırılgan bir yapıya sahiptir. Ama genç insanlar arasında özellikle genç kızlar ve genç hanımlar daha hassas ve daha titiz davranılmalıdır. Bir gül gibi nazik ve nezih genç kızlarımız; erkeklerden daha farklı ve daha nazik bir fizyolojik bünyeye; daha hassas ve daha kırılgan bir psikolojik yapıya; erkeklere göre genellikle daha şefkatli, daha merhametli olma gibi ahlakî özelliklere sahiptirler. Eğitim ve irşad erbabı, bu durumu dikkate alma ve buna göre metot geliştirme zorundadırlar.

Sevgili Peygamberimiz’in Enceşe isimli bir hizmetçisi vardı. Enceşe, güzel sesli biri idi. Gece yolculuklarında yanık yanık kasideler okurdu. Yine bir gece yolculuğunda Peygamberimiz’in hanımlarını taşıyan develeri idare etmekle görevlendirilmişti. Enceşe, yine yanık sesiyle kaside okumaya başlamış, bu güzel sesin tesiriyle devlerin yürüyüşü hızlanmıştı. Develerin üzerindeki kafeslerde bulunan hanımlar rahatsız olabilirlerdi. Bunun üzerine Peygamberimiz:

-“Ya Enceşe!.. Kristallere karşı yavaş ol!..” dedi.5
Peygamberimiz’in kendi hanımları için kullandığı ifadenin güzelliğine bakın: “Kristal!..” yani değerli ama hassas ve kırılgan... Burada edebî sanatlardan istiare sanatı güzel bir şekilde uygulanmıştır.
Bu hadis-i şerife göre; kristal eşya gibi değerli ama hassas ve kırılgan olan hanımlar ve hanım kızlar incitilmemeli, rahatsız edilmemeli, onlara titiz davranılmalıdır. Bu hadis-i şerife uyularak kız öğrenciler de aynı şekilde kristal bir vazo gibi değerlendirilmeli, hassas bir eğitim metoduna tabi tutulmalı, her konuda hassas olabilecekleri dikkate alınmalıdır.

Gençlerle Ortak Payda;

“Birlikte Cenneti Kazanmak” Olmalıdır.
Ailede, eğitimde ve yönetimde ortak arzu; Birlikte Cenneti Kazanma” arzusu olmalı, bunun için de hedefimiz çevremizi Cennete çevirmek olmalıdır. Birlikte Cenneti kazanma arzusunda olanlar arasında problemler asgarî seviyeye inecek, dünya ve ahirete mutluluğu kolaylıkla elde edilecektir.
Hz. Aişe validemiz (r.a), şöyle diyor: Bir hanım beyine hitaben:

- “Sen, benim Cennetimsin”, demelidir. Beyi de ona:

- “Asıl sen, benim Cennetimsin”, demelidir.
Yani ailede ortak payda Cenneti kazanmak olmalıdır. Ailedeki bu “Birlikte Cenneti Kazanma” ortak paydası eğitimde, yönetimde, hayatın her alanında dikkate alınmalıdır.
Hz. Aişe validemizin bu ulvî anlayışının kaynağı, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’dir. Sevgili Peygamberimiz, Husayn bin Mıhsan’ın halasına hitaben;

“(Hanımefendi!..) Senin eşinin yanındaki yerin nedir? Bir bak. Zira eşin, senin hem Cennetin, hem de Cehennem’indir”.6 demişti. Yani, sen, eşin sebebiyle Cennet’i ya da Cehennem’i kazanacaksın, diyordu.

Bu anlayışı taşıyan bir hanımın beyine sevgi ve saygısı elbette farklı olacak, karşılıklı sevgi ve anlayış üzerine kurulan böyle bir aile, huzur ve mutluluk yuvası olacaktır.
Ailedeki “Birlikte Cenneti kazanma” anlayışı, eğitimde de aynen hakim olmalıdır. Cennet odaklı bir eğitim, Cennete endeksli bir öğretim; dinî, manevî, insanî ve ahlakî değerlerin ön plana alındığı bir eğitim olacaktır.
Mükemmel bir eğitimci olarak gönderilen Allah Rasûlü’nün sevgi ve şefkat dolu eğitim anlayışını rehber olarak kabul eden; nefislere değil, gönüllere hitap eden, eğitim psikolojisi kurallarını iyi uygulayan eğitimci; Allah’ın izniyle daha başarılı olacak ve daha verimli sonuçlar alacaktır.

Eğitimdeki Başarı Ölçüsü Sayı Değil,

Temel Prensiplere Bağlılık Olmalıdır.

Başarı, kalite ile doğru orantılıdır. Sadece matematiksel başarı yeterli değildir. Nice Peygamberler gelmiş, sadece birkaç kişinin hidayetine vesile olabilmişler, buna rağmen görevlerinde başarılı kabul edilmişlerdir.
950 yıllık Dine Davet süresince sadece 80 kişinin hidayetine vesile olan Hz. Nuh (a.s) en başarılı, en azimli beş Peygamber En azimli beş Peygamber7 arasında yer almıştır. Yıllarca süren Hakka Davet müddetinde sadece iki kızının iman etmesine vesile olan Hz. Lut (a.s) başarısız sayılmamıştır.
Hatta hiçbir kişinin imanına vesile olamayan Peygamberler bile görevlerini yerine getirmiş sayılmaktadırlar. Çünkü önemli olan, belirli sayıya ulaşılması değil, verilen görevin emredildiği ya da arzu edildiği şekilde yerine getirilmesidir.
Sultan Fatih döneminde Fatih Camii’ni doğu ve batıdan çevreleyen Sahn-ı Seman medreselerini ziyaret eden bir hoca efendi, baş müderrisin azami gayretini görünce dayanamaz. Baş müderrise hitaben:

-Hiç mi verim alamam? der.

-Hayır Hayır!.. Belki bu yüz öğrenciden on tanesi istediğiniz gibi yetişir der. Bunun üzerine baş müderris:

- “Ben sadece istediğim gibi bir kişinin yetişmesini yeterli görüyorum. Siz ise % 10 başarıdan bahsediyorsunuz. Desenize başarımız büyük olacak”, diye cevap verir.
Gerçekten eğitimciden beklenen, arzulanan üstün başarılı bir kişi yetişsin diye diğer öğrencilerle ilgilenme ve onları ihmal etmemedir. Gayet tabii olarak öğrencilerin tamamının başarılı olmasını istenir.. Ama başarı oranı ne olursa olsun bu eğitimciyi ve irşad adamını yıldırmamalı, başarı oranının düşüklüğü karamsarlık ve ümitsizliğe sebep olmamalıdır.

Halil İbrahim KUTLAY