Yabancılarla yapılan evlilikler

İki insanın hayatlarını birleştirmesi çok ciddî ve üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken bir karardır. Hele ki söz konusu olan farklı kültür ve dinden insanlarla yapılan evlilikler ise.

Amerika’da Türk erkeklerinin yabancı kadınlarla evlilik yapmaları genelde

şu sebeplere dayanıyor:

1) Karşı tarafın hidayetine vesile olmak için.

2) Gönül meselesi.

3) Green Kart almak ve sonrasında da vatandaşlığa geçmek için.

Üçüncü tip evlilikler para karşılığında, sınır dışı edilme korkusuyla yapılan evliliklerden olduğu için bizim konumuz üçüncü tip evlilikleri kapsamıyor.

Gelgelelim şu bizim Türk arkadaşlar –yukarıda da bahsi geçtiği gibi— ya karşı tarafın hidayetine vesile olmak ya da gönül meselesinden dolayı evlilik yapıyorlar. Yapıyorlar yapmasına da sonuçları bazen hesapladıkları gibi olmayabiliyor.

Evlenmeden önce “Müslüman olacağım” sözü veren Hıristiyan kadınlar, bu sözünü tutmayabiliyor. Bunun evin reisi olan erkekler için çok büyük bir problem arz etmeyeceği ortada. Çünkü onlar, belli değerlerin farkında, iki farklı kültürün kaynaşarak yaşayabileceğine inanmış ve her şeyi göze almış ki böyle bir evlilik yapmışlar.

Sorun o değil. Sorun, doğacak çocukların hangi din üzere yetişeceği. Baba, sabahtan akşama kadar işte. Annenin sorumluluğunda olan çocuklar, tabiî olarak Hıristiyan bir kültürle yetişiyor. Ya da bırakın o kültürle yetişmelerini, İslâm adına hiçbir şey öğrenemiyorlar. Bu konuda bazı hassas babalar var, içleri gidiyor şartları değiştirmek için, fakat artık ellerinden hiçbir şey gelmiyor.

Baba, çocuklarının büyüdükçe Amerikan kültürüyle yetişen ve hafta sonları anneleriyle birlikte kiliseye giden bambaşka birileri olduklarını görüyor.

Artık bu durum engellenemez bir hal alıyor. Anne, kendini şu şekilde savunabiliyor: “Onlar benim de çocuklarım, ne var bunda? Dinimi öğrensinler istiyorum, sen benimle evlenmeden önce, Hıristiyan olduğumu biliyordun, hiçbir şey sürpriz değil ki.”

Baba, artık çocuklarının güzel yetişmesi, İslâmî eğitim alması ile ilgili her şeyi boşveriyor, çünkü aile saadeti sallantıda, çocuklar zaten annelerin tarafında.

Sonuç olarak ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Müslüman bir baba ile Hıristiyan bir anne evleniyor. Onların dört tane çocukları oluyor. Çocuklar, Hıristiyan eğitimle büyüyor. Yalnız çocukların ikisi babaannesi ve baba tarafından akrabaların yardımıyla buluğ çağına erdiklerinde Müslüman olduklarını açıklıyorlar. Diğer ikisi de hâlâ Hıristiyan. Çok zor ve acı bir durum. Kendi ailemiz için böyle bir tabloyu hayal edebilir miyiz?

Müslüman olan çocuklardan bir tanesi şu anda 24 yaşında. Ve bana şunları söylüyor, içim eziliyor onu dinlerken, “Duâ et arkadaşım, kardeşlerim de Müslüman olsunlar. Aslında onlar doğuştan Müslüman, ama bunu bilmiyorlar. Çok üzülüyorum.”

Herkes istediği kişiyle evlenme hakkına sahiptir, yalnız bazı ince hesapları önceden yapmak, sonunda başımızı taşlara vurmamızdan evlâdır, değil mi?

Zeynep GÜVENÇ