kişisel gelişim aldatmacası

Mehmet Zeren



Her devrin hakim bir ideolojisinin, bir fikrinin olduğu, açık ve su götürmez bir hakikattir. Bizim son yüz elli yıllık tarihimizde bu değişmez bir çizgi olmuştur. Fazla değil yirmi, otuz yıl geriye gidildiğinde; solculuk, ülkücülük v.b. gibi düşüncelerin yıllara damgasını vurduğu görülecektir.


Kanaatimce yaşadığımız bugünlere hakim olan akım kişisel gelişim adı altında sunulan şeydir. İşin hakikati bu furya bir akım haline veya gelmek üzeredir. Ferdi ve "Beni" ön plana çıkarmaya çalışan bu akım öz kültürümüzün esas aldığı insan tipine taban tabana zıt bir hal üzeredir. İşte bu haliyle islamın ve Kur'an'ın çizdiği insan tipinden kaçış ve pozitivistmeteryalist bir insan tipinin ikamesi esasına dayandığı görülmektedir. Kişisel gelişim adı altında sunulmaya çalışan şey batı kültürünün mahsülü olan pozitivist anlayışın insan şahsiyetine tatbiki olarak karşımıza çıkmaktadır.


Tahrif edilmiş bir dinden beslenerek oluşmuş olan bugünkü batı kültürü "beni" temel alır, ben merkezli bir kültürdür. Orada her şey kişinin kendisi için vardır. Başkaları bu daire içinde yer almaz. Yer alsa bile kişinin kendi menfaati doğrultusundadır bu yer alış. Burada esas olan, mühim olan "ben" olduğu için; kişinin maffatına olan her şey mübahtır. Her türlü aldatma, büyütüp şişirme, yalan ve göz boyama mubahtır. Övünme, böbürlenme, kendini beğenme; gurur ve kibir olabildiğine burada yer alır. Zaten yapılmak istenen de bunların öne çıkarılması ve kişiye şahsiyet olarak giydirilmesidir. Kendi akranlarına ve kendinden altta olanlara böbürlenmeyi, gururlu ve kibirli olmayı meziyet sayan bu yapıya sahip kişi kendinden yukarıda ve üstte olanlara karşı ise yaltaklanmayı, onlara yağ çekmeyi kişisel gelişmişlik ve marifet sayar.


Nitekim televizyon ekranlarında karşımıza kişisel gelişim uzmanı olarak çıkan baz yüce (!) zevatın ateşin üstünde yürümek gibi marifetlerini sergilemeleri; hatta bazısının belki de farkında olmadan madrabazlıklarını dile getirerek marifet gibi anlatmaları şayanı hayrettir.

Vahiy olarak sağlamlığında asla şüphe olmayan Kur'an'ı esas alan kültürümüzde ise kişisel gelişim işi fevkalade farklı bir mecradadır. Burada kişisel gelişimini tamamlayan kişi; gururu, kibri, övünmeyi, yalan söylemeyi, yaltaklanmayı, yağ çekmeyi zül sayar. Bunları aşabildiği ölçüde gelişimini tamamladığını düşünür ki esas olan, doğru olan da budur. Zira Kainatın sahibi olan yüce Allah'ın (c.c) istediği insan tipi de budur. Yeryüzünde tevazu ile yürüyen gurur ve kibri basitlik sayan, bunların nefsi emarenin fısıltıları olduğunu bilen kişidir.


Gurur, kibir, övünme, kendini beğenme; bütün bunlar insanı dünyaya, daha doğru bir ifadeyle hayvanlar alemine bağlayan bağlar hükmündedir. Tevazu, feragat ve fedakarlık ise insanı melekler alemine bağlar ve onu bu aleme doğru yükseltir.


İslam dinini seçmiş ve onun emirleriyle mücehez bir şahsiyete bürünmüş bir insan, gerçekte gelişimini tamamlamış kişidir. Onun başka yerlerde ve başka bir dünya görüşüne ait olan bir gelişim şekli araması uygun olmadığı gibi; İslami şahsiyetin ne olduğunu kavrayamadığı manasını taşır.


Her şeyin maddeyle ölçüldüğü günümüzde zaman zaman böyle ve buna benzer furyalar görülecektir. Burada benimsediği hayat felsefesinin ve giydiği islami şahsiyetin farkında olan kişiye düşen; böyle basitliklerin peşine düşüp onları benimsemek yerine, ibret nazariyle bakıp onları incelemeye çalışmak olacaktır.


İslam dinini yürekten kabul etmiş bir kişi için en mükemmel ve en gelişmiş şahsiyet Hz.Peygamber efendimiz(s.a.v.)dir. Bundan dolayıdır ki kişiliğin gelişmesi Muhammedî bir şahsiyet kazanmakla mümkün olur. Zaten fert ve toplum olarak içinde bulunduğumuz kimlik bunalımının esas ve gerçek sebebi bu şahsiyeti kazanmamış olmamızdır.


Bu tür işlerin revaç bulması, kitapların önem kazanması ölçü olarak alınacak olursa, çak da iyi yerlerde olduğumuz söylemek mümkün olmayacaktır. Bu durum acı acı verici olduğu kadar; topluluk olarak "bir avuç tuz alıp seğirtme" huyumuzu göstermesi açısından da mühimdir.