Farkında Olmak

--------------------------------------------------------------------------------
Mehmet Güllüoğlu

Hayat farkında olmaktır dünyanın. İslam farkında olmaktır hem dünyanın hem de yarının. Yarından kastım sadece ertesi gün değil elbette. Ertesi günlerin bitmediği günler.
Sizi siz yapan farkında olduklarınızdır. Kimi anneliğin farkındadır. Kimi babalığın. Kimi marangozluğunun sırlarını bildiği için marangoz, kimi doktorluğun. Kimi farkında olduğu için müslüman, kimi olmadığı için değil.
İşte tam bu noktada başlıyor bizim duruşumuz. Dünyaya, ülkemize, milletimize, sülalemize, ailemize, eşimize, çocuğumuza, komşumuza gördüğümüz ve göremediğimiz - ki bu da en az gördüklerimiz kadar önemlidir- her şeye karşı sorumluluğumuz ya da sorumsuzluğumuz işte tam burada yani, farkında olmamızla başlıyor.
Farkında olmazsak, haberimiz olmaz gerçeğine sığınır nice insanlar. Bakar ama görmez. Duyar ama dinlemez. Ya da ne bileyim, bilir ama inanmak gelmez işine. Çünkü görmek de dinlemek de hatta en önemlisi iman, inanmak da sorumluluk yükler. Kaçamazsınız o sorumluluktan. Çünkü artık siz görmüşünüzdür. İyi, kötü, doğru, yanlış her neyse gördüğünüz. Yolda yürümek eziyet verir size. Şöyle bi rahat dinlenemezsiniz bile. Çünkü dünya artık batmaya başlar size. Çünkü siz artık farkında olmaya başladınız demektir. Çünkü artık insan oldunuz demektir.
Modern dünya denilen meretin belki de insana yaptığı en büyük zulüm bu. Bizi insanlıktan çıkarttıkları yol da bu belki. Farkında değiliz hiçbir şeyin. . Seksen sene önce dedemizi üç gün önce ilerideki müslümanı öldürenin yarın bizi de öldüreceğini fark edemiyoruz mesela. İçimizdeki inanmayanları fark edemediğimiz gibi. Ya da 3 gün sonrası bize yakın ama kıyametin uzak gelmesi gibi.
Attığımız her adımın farkında olmak gerekiyor. Ama zordur bunun farkında olmak. Aynanın karşısına geçip sıkıysa söyleyin bu cümleyi. Ya ayna çatlar, ya da gözleriniz rahmet dolar. Ağlamak, farkında olmaktır. Günahlarımızın farkında değiliz ki ağlayalım. Ağlayıp affedilelim.
Başka bir açıdan bakalım farkında olmaya. Biz kendimizin farkında değiliz. Bizim hatta sadece birimizin imanı bile, dünya ile ve içindeki hiçbir şeyle kıyas kabul etmez derecede bir kıymete sahiptir. Bizim bir kelimemiz, milyonlarla kâfir kelimeye bedeldir. Bizim bir hamdimiz, şükrü verilmeyen senelere bedel, bizim bir secdemiz, secdesiz nice ömürlere bedeldir. Bunların hepsinin içinde de bizatihi farkında olmak yatardır. Anlamını kaybetmemiş bir iman sahibi, ama günahkâr bir mü'min, müslüman Allah katında en değerli insandır. Çünkü madem, beşer, madem şaşar ama iman etmelidir. Rabbe yönelmelidir. Farkında olmalıdır, Allah'ın ona verdiği değerin.
Allah ki, insana değer vermiş ve ona hitap etmiş. Onu muhatap kabul edip, onu karşısına almış, hatta hesap soracak kadar ona akıl vermiş. Bakın bir hayvandan farkımızdır farkında olmak. Bu sadece gıdaya karşı farkında olmak değil, insan olduğumuzun farkında olmaktır. Farkında olabildiğimizin, farkında olmaktır.
Bilmiyorum, sizin cevabınız ne olur, ama iman duyuyla mı kalple mi olur diye sorarlar. Bence iman da farkında olmakla başlar. Akıl ve kalple beraber farkında olmak.
Kimseye değil, kendime soruyorum önce. Peki, farkında mıyım beni bekleyenlerin? Belki ihtiyarlığın, ama kesin ölümün, Ahireti, hesabın, cennetin ve cehennemin. Ne kadar farkındayım ya da. Ne kadar inanıyorum ki ona göre hazırlandım. Bazen kaza yaparız. Gelen arabayı görmemişizdir. Farkında olamamışızdır. Acaba ölümüm bir kaza mı olacak. Bilmeden mi yaşıyorum ben yoksa. Yoksa yaşamıyor muyum ben? Ya Rabbi beni farkıma, farkına vardır. Ya Rabbi, gözlerim, ellerim, kulaklarım, ayaklarım seni unutmasın…
Belki de o yüzden bu kadar önemli farkında olmak ki Allah'ın Rasul'ü şöyle buyurmuş:
Abdullah İbnu Muğaffel (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir adam gelerek "Ey Allah'ın Resûlü! Ben seni seviyorum" dedi. Resulullah:
"Ne söylediğine dikkat et!" diye cevap verdi.
- Adam:
"Vallahi ben seni seviyorum!" deyip, bunu üç kere tekrar etti. Re sûlullah (Aleyhissalâtu vessel âm) bunun üzerine adama:"
Eğer beni seviyorsan, fakirlik için bir zırh hazırla. Çünkü beni sevene fakirlik, hedefine koşan selden daha sür'atli gelir." [Tirmizî, Zühd 36, (2351).]