Âilenin Huzur ve Saâdetinin Temelleri

Evlilik, erkekle kadın arasında vukû bulan mübârek bir akittir. Bu ulvî akitle her iki taraf birbirlerine helâl olmaktadır. Bu berâberlik, sevgi, ülfet, îtimat, anlayış ve rahmet tezâhürlerinin; muhabbet, saâdet, tebessüm ve nîmet gibi güzelliklerin paylaşıldığı bir bağdır. Birbirini seven kadın ve erkek; yardımlaşma, kaynaşma ve hoşgörüyle uzun süre devam edecek bir yuva te'sîs ederler. Bu yuva kadın ve erkek için huzûr, sükûnet, güven ve ünsiyetin gerçekleştiği bir mekândır.
Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de bu hususla ilgili:
"Size kendi cinsinizden kendileriyle huzûra kavuşacağınız eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet var etmesi O'nun kudretinin alâmetlerindendir." (Rûm, 21) buyrulmaktadır.
Âile içinde zevc ve zevce karşılıklı sevgi, anlayış ve yardımlaşma duygularıyla kaynaşırlar. Rûhların huzurla dolduğu, sıkıntı ve dertlerin unutulduğu âile, iyilik ve takvâ üzerine birbirine yardım eden, sâlih amellerde yarışan ve gayretli birer zevc ve zevcenin beraber te'sis ettiği bir yuvadır.
Sâliha bir hanım, sâlih bir koca gibi âilenin ana direğidir. Müslüman bir hanım, erkeğin hayattaki en değerli varlığıdır.
Nitekim Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:
"Dünya maddî bir varlıktır. Dünyadaki en değerli varlık da sâliha hanımdır." (Müslim)
"Sâliha bir hanım" Allâh tarafından erkeğe verilen en büyük bir nimettir. Zîrâ erkek, hayatın sıkıntılarını, dertlerini ve yorgunluklarını eşinin yanında unutur. Erkek, hanımın yanında rahâta, huzûra, sükûnete ve insanın hayatında benzerini bulamayacağı bir saâdete kavuşur.
Peki müslüman bir hanım nasıl böyle bir zevce olabilir? Huzur veren, sevilen, takdir edilen ve değer verilen bir kimse nasıl olabilir? Kısaca müslüman bir hanım ne gibi vazîfeleri îfâ etmelidir?
***
Müslüman Hanımın Husûsiyetleri:
Zevc seçimi
İslâm, müslüman bir kıza kendi zevcini seçme hakkını tanımaktadır. Bu sebeple anne ve babanın kızlarını istemediği bir kimse ile zorla evlendirmeye hakları yoktur.
Müslüman bir kız, kendisini büyütüp yetiştiren ve her türlü ihtiyacını karşılayan anne babasının onun faydasına yaptıkları öğüt ve rehberlikten yararlanır. Kendisine uygun bir tâlip çıktığı zaman anne ve babasının tecrübelerini dikkate alarak hatâlı bir karar vermekten sakınır.
Müslüman bir hanımın zevc seçiminde isâbet edebilmesi için dikkat edeceği bâzı hikmetli ölçüler vardır. O, bu husûsta sadece fizikî güzelliği, tâlibin yakışıklı olması, mevki ve makamının yüksek oluşu ve servet sâhibi olması gibi genellikle dikkat edilen şeylere bakarak kararını veremez.
O, öncelikle dînî yaşantıya ve ahlâka önem verir. Zîrâ müslüman bir âile yuvasının ana direği olan erkeğin en kıymetli ziyneti, dindar ve ahlâklı olmasıdır.
Müslüman genç kız şuurlu, ufku geniş, kalbinde Allâh korkusu olan, tertemiz yapılı, dindar, ahlâkı ve karakteri güzel, ciddî mü'min genci tercih eder.
İnançlı, temiz bir genç kıza lâyık olacak zevc, aynen onun gibi inançlı, temiz genç bir erkektir.
***
Dünya hayatında rahat ve huzûru yaşamak, âhiret saâdetine ulaşmak için karı-koca ilişkileri sağlam olmalı, âile bağları kuvvetli olmalıdır. Bunun için de âile kurulurken yuva, dindar ve ahlaklı bir zevc seçimiyle sağlam bir temel üzerinde yükselmelidir.
Müslüman hanımların takdir edip örnek alacakları sâliha bir hânım olan Ümmü Süleym'in zevc seçimi ne güzel bir misâldir. Varlıklı ve yakışıklı kimseler kendisine tâlip olsalar da o, dindâr ve ahlâklı olanı tercih etmiştir.
Ümmü Süleym İslâm'ı en çabuk kabul eden Ensar hanımlardandı. Mâlik bin Nadr ile evlenmiş, ondan Enes isimli bir oğlu olmuştu.
Ümmü Süleym İslâm'ı kabul edince kocası Mâlik onun İslâm'ı kabul etmesine içerledi. Kızarak onu terketti. Ümmü Süleym ise İslâm üzere kalmakta kararlıydı. Henüz daha çocuk denecek yaşta, gençliğinin baharında iken kocasının ölüm haberi geldi. Allâh yolundaki bu duruma ecrini Allâh'tan bekleyerek sabretti. Henüz on yaşlarındaki oğlu Enes'i aldı. Oğlunu Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in hizmetine vermek için O'na koştu.
Medine'nin en zengin, en güçlü ve en yakışıklı seçkin gençlerinden ama henüz İslâm'la şereflenmemiş olan Ebû Talha ona tâlip oldu. Ebû Talha malı, gençliği ve gücüyle tanınan bir kişiydi. Ümmü Süleym'in bu talep karşısında sevinçten uçacağını zannediyordu. Ancak arada inanç farklılığı gibi bir manî vardı.
Ebû Talha Ümmü Süleym'in şu ifâdesiyle şaşırıp kaldı:
"-Ey Ebû Talha! Bilmiyor musun ki, o senin taptığın ilâh toprakta bitip yetişen bir ağaçtı. O ağacı da Habeşistan'lı falan kişi kesip yontmuştur."
Ebû Talha, Ümmü Süleym'e değerli bir mehir ve bolluk içinde bir hayat vereceğini ifâde etti. Fakat Ümmü Süleym bu tavrında ısrâr etti. Açık bir şekilde şöyle dedi:
"-Ey Ebû Talha! Allâh'a yemin ederim ki, senin gibi erkek geri çevrilmez. Fakat sen kâfir bir adamsın. Ben ise müslüman bir kadınım. Benim seninle evlenmem helâl değildir. Eğer İslâm'a girersen, senin İslâm'ı kabul etmen benim mehrim olsun. Senden bundan başka bir mal da istemiyorum."
Ebû Talha ikinci gün daha büyük bir mehir ve daha bol ikrâm vaad ederek tekrar Ümmü Süleym'e geldi. Ancak Ümmü Süleym önceki sözünde ısrar etti. Onun sebatkâr oluşu Ebû Talha'nın gözünde onun güzelliğini, değerini ve olgunluğunu daha da büyütmüştü.
Ümmü Süleym ağaçtan taştan yapılmış putları bir kere daha gündeme getirdi:
"-Ey Ebû Talha! Bilmiyor musun ki, sizin taptığınız ilâhları falan kimselerin kölesi olan falan marangoz yaptı! Siz ateşle tutuştursanız bu ilâhlarınız yanmaz mı?"
Ümmü Süleym'in sözleri Ebû Talhâ'nın duygularını sarsıyordu.
Sanki kendi kendine şu soruları soruyordu:
"-Hiç Rab olan bir varlık yanar mı?"
Sonra dilinden birden şu kutlu sözler dökülüverdi:
"-Eşhedü en lâ ilahe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh!"
O anda Ümmü Süleym bütün varlığını sevinçle doldu.
Ebû Talhâ mutluluğu sebebiyle bütün servetini Ümmü Süleym'in önüne sermek istedi. Fakat o, şöyle dedi:
"-Ey Ebû Talha! Ben seninle Allâh için evlendim. Senden, başka mehir almayacağım."
O gayet iyi biliyordu ki, Ebu Talha'nın İslâm'a girmesiyle sadece kendisine denk değerli bir eş kazanmakla kalmadı, aynı zamanda o, bir insanın hidâyetine vesîle olarak Allâh'tan, dünyada kırmızı develere sahip olmaktan daha üstün bir sevab elde etti.
Nitekim o, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-'in şu hadîsini işitmişti:
"Senin vesîlenle Allâh'ın bir kişiyi hidâyete erdirmesi senin için kırmızı develere sahip olmaktan çok daha hayırlıdır." (Buhârî, Müslim)
İşte müslüman bir hanım'ın zevc seçimindeki örnek hareketi.