Tevessül Meselesi Ve Bu Mesele Hakkın da Teymiyeci Ve Vehhabilerin Hezeyanı

Tevessül İbadet Değildir.

İbn-i Teymiye, tevessülü ibadet (Tapmak) saymış, mü’minlerin tevessülünü müşriklerin tapınmalarına kıyas etmiş. Müşrikler: << Biz putlara, ancak onlar bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz>> Sure-i Zumer diyorlar. Tevessülcüler de: Biz evliyayı ve kabirleri, bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye ziyaret ediyor, tevessülde bulunuyoruz>> diyorlar, şirk ile teveesül aynı maksatla yapılan şeylerdir. Öyle ise ikiside küfürdür.> diye fasit kıyas yapıyor.

Bu Anlayış ve Bu Kıyas Son Derece Batıldır.


İbadet: Rab ittihaz edilen zata en yuksek ve nihai derecede tazim ile boyun eğmektir.

Tevessül: Biz zata yaklaşmak ve ya ondan bir şey istemek için birini aracı kılmaktır.

Görülüyor ki, ibadet başka, tevessül başkadır. Tevessül etti, vasıta (aracı) kıldı demek, ne lugatta ne de şeriat ıstilahında, İbadet etti demek değildir.

Bir hareketin ibadet olabilmesi için iki şart vardır; Rab ittihaz etmek ve en yuksek derecede boyun eğmek. Bunlardan biri olmadıgı zaman ibadet meydana gelmez. Tevessül de bunların hiç birisi yoktur; yani ne aracı kılınan zatı rab ittihaz etmek, ne de ona en yuksek derecede boyun eğme hali mevcuttur.

İbadet derecesinde ve ibadet niyeti ile olmayan bir saygı tezahürü hiçbir suretle ibadet sayılmaz. İnsanlar öteden beri büyüklerine, reislerine, ulema ve Salih kişilere mevkilerinin icab ettirdiği derecede hürmet etmişler, çeşitli selamlama şekilleri ile selamlaşmışlar, önlerinde boyun eğereke tezellül göstermişler, tazimde bulunmuşlardır.

Fakat bu hiçbir zaman ibadet sayılmamış ve buna ibadet etme denilmemiştir. Bu kabil saygı tezahürlerini edeb ve nezaket olarak görmüşlerdir.

Bu konuda Allame Şeyh Selametu’l – Azami << El ‘ Berahinü’s Satıa>> adındaki kitabında şunları yazıyor:

< İbadet kalbi ve bedeni olmak uzere iki kısımdır.>

Kalbi ibadet: Rububiyyete ( Yaratıcıya), yahut onun fiilinde istiklal gibi Rabb’a ait bir hususiyete itikat etmektir.

Bedeni İbadet: Kalbi itikad ile beraber kıyam, ruku, sucud gibi zahiri ve bedeni hareketlerde bulunmaktır.

Bir kimse bedeni ibadet tezahrlerinden birini kalbi itikad olmaksızın yapsa şeran ibadet etmiş olmaz. Velev ki bu hareket secde şeklinde olsun. Ulemanın puta secde edenin kufrune hukmetmeleri, kalbinde puta karşı rab itikadı bulunduğu mülahazasiyledir.Yoksa mücerred secde küfür değildir.Eğer Allah’tan başkasına Rab itikadı olmaksızın secde etmek kufur olsa idi, bunun hiçbir zaman ve hiçbir şeraitte caiz ve meşru olmaması lazım gelirdi.

Halbu ki eski şeriatlarda selamlaşmak, saygı ve bağlılık göstermek maksadı ile Allah’tan başkasına secde etmek meşru idi! Hz Muhammed efendimizin şeriatında ise haram kılındı.

İmdi bir kimse rububiyyet itikadı olmaksızın sadece saygı ve tazim maksadı ile Allah’tan gayrısine secde etse gunahkar olur, Fakat kâfir olmaz. Sana bu açıklamanın doğruluğunu ispat etmek için…< Ona Yusuf-a secdeye kapandılar) sure-i Yusuf 100… Ayetini hatırlatmak kâfidir.

Bu ayette kulun kula secde ettiği bildirilmektedir. İbn-i Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle diyor.

Annesi babası ve 11 kardesi Yusuf A.S’ ın huzuruna girdiklerinde secdeye kapandılar. Bu onların şeriatında caiz idi. Mevki sahibi zevatın huzuruna girildiğinde secde ederek selam verilirdi. Bu durum Adem dan İsa zamanına kadar meşru olarak devam etti. Ahır zaman ummetinin şeriatında ise bu yasaklandı.

Meleklerin Âdem Aleyhisselam’a secde etmeleri de görüşümüzü doğrulayan delirlerdendir. Meleklerin Âdem Aleyhisselam’a secdesi Allahü Teala’nın emri itibarı ile ibadet, Âdem Aleyhisselam’ın şahsı itibarı ile saygı ve hurmettir.

Demek ki, ibadet başka, tevessül, tazim ve hurmet başka şeydir. Zahiren ibadete benzese bile, ibadet niyeti veya Rab itikadı olmadıkça bir fiil ibadet (Tapma) sayılmaz. Bu cümleden olarak Kâbe’ye ve Hacer-i Esved’e tazim ve terkim göstermeyi, etrafında dolaşarak el - yüz sürerek istilam ve saygıda bulunmayı zikredebiliriz.

İbadet Rab ittihaz ettiğimiz Hz Allah’a dir. Kâbe Ve Hacer-i Esved vesiledir. Tazim ve istilam olunurlar. Bir şeye tazim etmek herhalde ona ibadet etmek manasına gelmez. Tazim’in farz, vacib, mendub olanları vardır. Mubah mekruh haram olanları vardır.

Allah’tan başkasına tazim, o şey Rab kabul edilmedikçe, şirk ve küfür olmaz. Şirk ve küfür Allah’tan başkasını rab ittihaz etmededir.

Puta tapan kâfirler putlarını, hristiyanlar Mesih İsa’yı Rab ittihaz etmişlerdi ve binaenaleyh müşrik olmuşlardır. Fakt tevessül eden Mü’minler, tevessül ettikleri Zevat-i veya kabirleri Rab ittihaz etmiş değillerdir ki müşrik olsunlar.



Tevessül ile tapma arasındaki farkı bazı Ehl-i Sunnet Âlimleri şöyle açıklamışlardır
:


İhtiyacını doğrudan doğruya hükümdardan istemeyi uygun bulmayan veya buna cesaret edemeyen bir kimse, Önce hükümdarın vezirine başvurur, Onu aracı kılarak arzusunu onun vasıtası ile hükümdara iletir.

Hükümdar da bu harekei edebe uygun bularak memnun olur ve adamın ihtiyacını karşılar. Ama bu adam, veziri vasıta ve şefaatçi kılacağı yerde, onu hükümdar yerine koyar da, ihtiyacını bizzat ondan diler ve bütün saygısını ona gösterirse hükümdar bu harekete kızar ve o adamı cezalandırır. İşte bu iki halden birincisi tevessül İkincisi başkasını Rab ittihaz etmeye misaldir.

İbn-i Teymiye tevessül ile tapma arasındaki bu kadar bariz farkları görememiş veya görmemezlikten gelmiştir. Bunun için de Mü’min ile müşrik-i bir tutmuş. Dünyayı müşrikler dolu gren bir kara zihniyetin önderi olmuştur.


Sebepte Müsavi Olmak Hükümde Müsavi Olmayı Gerektirmez.

Sebebi müsavi olan iki fiilin hükümlerinin de müsavi olması icab etmez. Bu herkesce bilinen bir kaide-i kulliyedir.

Mesela: Aç olan bir kimsenin yemeğe ihtiyacı vardır. Açlık yemek yemeğe götüren bir sebebtir. Bu kimse bu sebebin sevki ile helal olan bir yiyecek ile açlık ihtiyacını giderebileceği gibi, haram ile de bu ihtiyacını def’ edebilir. Fiilerin sebebi bir olduğu halde hükümleri başka başkadır. Helal gıda alan ya vacib veya mubah olan bir iş yapmıştır. Haram ile karnını doyuran ise gunaha girmiştir.

İşte bunun gibi tevessül ile puta tapmanın sebebi bir olabilir, Ama hukumleri birbirinin tamamen zıddıdır. Meamafih, birbirine hukumde zıt bu iki davranışın sebeblerinin müsavi olduğu doğru değildir. Bunu Zümer suresinin 3. Ayetinde beyan edilen, Müşriklerin < Biz onlara ancak bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz> Şeklindeki sözlerine istinaden ibn-i teymiye ileri sürmüştür.

Müşriklerin Allah’a yaklaşmak maksadiyle puta tapma iddiaları yalandır. Çünkü Cenab- Hakk, ayeti kerimenin alt tarafında müşriklerin yalancı ve nankör (ziyadesi ile kâfir) olduklarını haber vermektedir. Ve müşrik putunu rab kabul eder, istedigini bizzat ondan ister, duasını bizzat ona yapar, kulluk eder ona tapar.

Tevessül eden mü’min ise ihtiyacını yalnız Hz Allah ‘dan diler,tevessül ettiklerinden değil.Tevessül ettikleri sadece vasıta, Allah katındaki yeri ve değeri itibarı ile duasının kabulüne, dileğinin yerine getirilmesine vesile olsun ister,Daha acık ifade ile gayeye varmak için vasıta tedarik eder.

Teymiyeciler bazen, hayatta olan kimseler ile – bazı şartlar altında- tevessül edşlebileceğini ölüler ile tevessülün asla caiz olmayacağını söylemişlerdir.



Tevessül Hususunda Ölü İle Diri Arasında Fark Yoktur
.


Çünkü: Eğer tevessül ibadet manasına gelirse – Teymiyecilerin zu’m ettiği gibi- ölü olsun diri olsun mahlûk’a ibadet olmaz. Tevesül ibadet etmek değilse – ki öyledir – O halde hayatta olana da ölüye de tevessül etmekte mahzur yoktur.

İbn-i Teymiye: << Çoğu kimseler bir halifeyi, bir âlimi, yahut bir şeyhi, bir emiri öyle severler ki ---Her ne kadar biz onu Allah için seviyoruz deseler de--- Onu Allah’a denk tutarlar.>> demek sureti ile Mü’minlere bühtan etmiştir.

Çünkü hiçbir Mü’min hiçbir Müslüman sevdiği ve hurmet ettiği kimseyi Hz Allah’a denk tutmaz.Mü’min sevdiğini Allah C.C. İçin sever, Hz Allah için sayar.

Ama İbn-i Teymiye buna, MÜ’MİNLERİN. << BİZ SEVDİKLERİMİZİ İÇİN SEVERİZ, DEMELERİNE İNANMAZ.O’NUN VAZİFESİ NE YAPSAM NASIL ETSEM DE MÜSLÜMANLARIN EKSİK TARAFLARINI BULSAM VE MÜŞRİKLERE BENZETSEM DİYE UĞRAŞMAKTIR..BİZ PUTLARA BİZİ ’A YAKLAŞTIRSINLAR DİYE TAPIYORUZ DEMELERİNE İNANIR DA,MÜ’MİNLERİN: BİZ EVLİYAULLAHI HZ İÇİN SEVİYORUZ DEMELERİNE İNANMAZ


http://muallim34.blogcu.com


1 yorum

müşrik

islamda allaha ulaşmak için veya allahtan bir şey istemek için vasıta olmaz.müşrik putunu rab olarak kabul eder sözü yalandır.müşrikler de allaha inanıyordu.onları müşrik yapan allahla aralarına aracı koymalarıydı.

16.04.2008 - rey2466

Konular