Aile

ÖFKE İLE BOŞAMAK

Bir Müslüman karısına kızdığında "babanın evine git!" dese ve kalbinden bir şey düşünmeden bu sözü değişik zamanlarda üç defa tekrarlamış olsa durum ne olur?

Bize boşamanın Islâm Hukukundaki durumu sorulduğu için ona göre anlatmaya çalışacak ve başkalarının da bilgilenebileceği mülâhazasi ile meseleyi özetlemeyi deneyecegiz.

Islâmda karı ile kocanın birbirlerine üç itibarî bağla bağlıdırlar ve bu bağları koparma (boşama) yetkisi -bunu kendi isteği ile karısına vermemişse- erkeğe aittir. Her nasılsa boşanma gerektiğinde erkek bu bağları sözle de koparabilir ve aslolan (sünnî) bunları, cinsel ilişkide bulunulmamış üç ayrı temizlik içerisinde koparmak (boşamak) olmakla beraber, bid'at ve günah olsa dahî bir defada koparabilir. (Bunların niçini ve felsefesi sorulmadığından ona temas etmiyoruz.) Imdi erkek bu boşama yetkisini "sarıh" (açık) ve "kinaye" (üstü kapalı) olmak üzere iki tür beyanla kullanabilir. Arapça'daki "talâk" kelimesi ve Türkçe'deki "boşama" kelimesi bu konudaki açık ifadedir. Buna göre birisi karısına "sen boşsun"; "boş ol" "seni boşadım" gibi bu kökten türemiş bir irade beyanı kullanırsa, bununla neye niyyet etmiş olursa olsun, dış anlamı ile bu boşamadır, kocaya niyyeti sorulmaz. Ama aslında o, "sen boşsun" derken, aklın yoktur, hamile,değilsin, midende bir şey yok gibi birşeyi kastetmiş de olabilir. Bu durumda karısı kendisinden gerçekte (diyaneten, Allah indinde) boş değildir. Ama iş mahkemeye intikal ederse mahkeme açık bir beyanın bulunduğu böyle bir olayda kapalı olan niyyete itibar etmez. Ve ispatlanması halinde boşanmalarına karar verir. Buna da meselenin kazâî yönü (kazaen) denir.

EVLİLİKTE İLİŞKİ..

Evlilik sosyolojik, biyolojik, antropolojik, dinsel perspektiflerden incelenebilecek kompleks bir yapı bir ilişki biçimidir. Yetişkinlerin yaklaşık % 80’i bir kez evlilik ilişkisi yaşamışlardır. İnsanlar evliliği, toplumsal gerçekliğin bir parçası olarak algılayıp yorumlasalar da evlilik ilişkisi içinde bir yanıyla kişilerin fantezileri de yer alır.

Evlilik ne taraftan bakılırsa bakılsın bir kontrattır. Bu kontratın maddeleri iki kategoride incelenebilir;

1- Evlilik kurumundan beklentilerimizin (bir aile kurmak, neslin devamını sağlamak, yalnızlığa karşı güvence vb.) evlilik ilişkisine yansıması,

Aile nedir? Ailenin işlevi nelerdir...

“Aile; anne-baba ve çocuklardan oluşan en küçük sosyal birim.” Daha ilkokul yıllarında öğretilir bu şekliyle ailenin tanımı bizlere. Hepimiz bu tanıma uyan ya da uymayan bir ailenin içine doğarız. Çoğumuzun günlük yaşamın koşturmacasında aklımıza gelmez aile tanımın içeriği, bizler için anlamı; ailemizin ve aile içinde bizlerin ne kadar değiştiği… “iyi” yada “kötü” deriz içine doğduğumuz ve sonradan kurduğumuz aileye. Nedir aslında ailemizin “iyi/sağlıklı” ya da “kötü/sağlıksız” olması? Aile, bireyler için hangi işlevleri görür ve sağlıklı ailelerin özellikleri nelerdir?

Aile yapımızı masaya yatırıyoruz!

Medya şiddeti körüklüyor

Aile yapımızın emperyalistlerin kullandığı medya ve onun yaydığı kötü alışkanlıklar tarafından bombardıman edildiğini bildiren Özfatura, İslam’ın cemiyet hayatından uzaklaştırılmasıyla beraber, aile içi şiddet, boşanmalar, parçalanmış aileler, dramlar, sevgisiz büyüyen çocuklar, cinnet geçirenlerin arttığını ifade ediyor. Geleneksel aile dayanışmasının yok olmasının artık sıradan ve garipsenmeyen olaylar haline geldiğine dikkat çekiyor. Boşanmalar, şiddet ve hatta aile içi cinsel taciz ve tecavüzlerin arttığına dikkat çeken Özfatura diyor ki: “Boşanma olayları korkunç boyutlara vardı. Toplumsal çöküntünün temelinde ekonomik, kültürel, eğitim yetersizliğinin rolü varsa da, en büyük sebep milli ve manevi değerlerden giderek uzaklaşmak. Türk aile yapısında giderek artan yozlaşma, ahlaki çöküntü, gençliğin uyuşturucu bağımlısı olması ve bunun 10 yaşına düşmesinin en büyük sebebi televole yayınlar. Gençler, idealistler yerine idolları örnek alıyor. Televizyon programlarının yüzde 60’ı şiddet ihtiva ediyor. Her 4 lise öğrencisinden 1’i televizyon bağımlısı.”

Evliliğin gayesi nedir?

"Benim size sorum eşler arasındaki kıskançlıkla ilgili. Eşimin bilgisayar şirketi var. Ben de şu anda 2 haftadır bu şirkette çalışmaya başladım. Eşimin bayağı değiştiğini gördüm. Öncelikle namazlarını aksatıyor (Bunu anlıyordum zaten). Özellikle bayan müşterileriyle samimi bir şekilde konuşuyor. Yapı itibariyle zaten sıcak kanlı birisidir. Ama bayanlarla bu şekilde samimi konuşmaları beni çok ama çok ama çok rahatsız ediyor.

Daha önce uyarmıştım. İsimle hitap etme, hanım de diye o zaman biraz değişmişti. (Bir dönem yine işyerinde çalışmıştım) Şu anda kıskançlık krizine giriyorum diyebilirim. Bunu ona belli etmemeye çalışıyorum. Ama içim içimi yiyor.

Sürekli Rabbime sığınıyorum. Allah’ım bana doğru yolu göster diye. Bu kıskançlık haklı bir kıskançlık değil mi? Eşimi nasıl koruyabilirim? Önceden bayanlarla aynı ortamda bile çalışmak istemediğini söylerdi. Şimdi bazen tokalaştığını bile söylüyor. Eşimle ne şekilde konuşmalıyım? Lütfen bana yardımcı olun. Kendi duygularımı nasıl bastırabilirim? NE
YAPMALIYIM? Cevap verirseniz çok sevinirim. Çünkü gerçekten kendimi iyi hissetmiyorum."

Müslüman Sosyete

Birtakım kadınlar, sadece başlarını örtmekle İslâmî ölçülere göre örtünmüş olduklarını sanıyorlar. Tesettür sadece başını bir bez parçasıyla örtmekten ibaret değildir.
Birkaç yıldan beri bir kısım başları kapalı hanımlar, İslâm dinine ve ahlâkına yakışmayan davranışlar sergiliyorlar. Herkesi suçlamıyorum, “Bir kısım kadınlar...” diyorum. Bu gibilerin sergiledikleri uygunsuz ve yakışıksız haller hakkında örnekler vermek istiyorum:

(1) Çok aşırı ve istisna bir hadise ama yine de üzerinde durmak gerekiyor. Başı kapalı, göbeği açık kız bile görüldü, Hürriyet gazetesi resmini bastı. Akıl almaz bir şey. Binde bir de olsa, bir Müslüman kız nasıl böyle giyinebilir?

Evlilik ömrü uzatıyor

Sadece bedensel sağlığa odaklanmanız yetmez. Duygusal ve zihinsel sağlığın da önemli olduğunu gösteren yüzlerce çalışma var.

Bu çalışmaların ortak noktası, zihinsel sağlık için güçlü sosyal bağların çok önemli olduğudur. Güçlü sosyal ilişkiler, sağlıklı yaşlanmanın başlıca unsurlarından biridir. Sosyal bağlarınız, ilişki ağınız en az kolesterol, hipertansiyon veya kan şekeriniz kadar önemlidir.

EVLİLİK kurumu, sosyal ilişki ağınızın önemli bir parçasıdır. Evlilik, yaşam kalitesi ve süresi üzerinde etkili bir faktördür. Özellikle erkeklerde evli olup olmamak, yaşam kalitesini derinden etkiler. Evli erkekler, bekár erkeklere oranla daha az hastalanır. Duygusal ve bedensel açıdan kendilerini daha iyi ve mutlu hisseder. Bekar erkeklerde yaşlılık sorunları daha erken yaşlarda ortaya çıkıyor ve çoğu kez daha ağır seyrediyor.

KADINA TAYİN EDİLEN YER

İSLAM DİNİ, KADINA AİLE VE TOPLUM İÇİNDE NASİL BİR YER TAYİN ETMİŞTİR? ERKEĞİN YANINDA YERİ NEDİR?

İslam dini, aile ve toplum içinde kadına iyi yer veriyor. İnsanlık yönünden erkek ile kadın arasında fark gözetmiyor, erkeğe verdiğ önemi kadına da veriyor. Bu hususta Kur'an-ı kerim şöyle buyuruyor: "Ey insanlar sizleri bir tek nefisten yaratan Rabbinizden sakınınız" (Nisa).

Diğer bir ayette de şöyle buyuruyor: "Şüphesiz ben içinizden gerek erkek, gerek kadın, bir hayır işledığını boşa çıkarmam hep birbirinizdensiniz" (Al-İ İmran).

Buzdolabı suratın dondurduğu umutlar

Merhabalar
Ben 31 yaşında 13 yıllık evli iki çocuk annesi bi ev hanımıyım.lise bittiği yıl yaz tatilinde nişanlandım 18 yaşındada evlendim. daha önce hiç flörtüm olmadı,kimseyle çıkmadım. hiç kimsenin gözüne gözüm değmedi. ilk eşimle gözgöze geldim. ben her şeyi eşimle yaşamak istemiştim.

Ben evliliğe beyin olarak hazırdım aslında. islama göre evlilikte kadının vazifelerini biliyordum,kitaplar okumuştum.ama maalesef henüz doğru seçim yapma olgunluğuna erişmemişim ki yanlış kişiyi eş olarak seçtim.Allah insanaların karşısına yollar çıkarıyo ama maalesef biz kullar irademizle yanlış seçimler yaparak bütün bi ömür acı çekiyoruz.

Evlenmek mi Aile Kurmak mı?

EN BÜYÜK SAVAŞLAR nerede oluyor? Irak’ta mı, Filistin’de mi? En büyük incinmeler nerede yaşanıyor? Atılan bir kurşunda mı? Yıkılan bir evin altında kalmakta mı?

En büyük mutluluklar nerede yaşanıyor? İnsanın cenneti neresi? Bir tatil diyarı mı? İş yerlerinde geçirilen zamanlar mı? Sessiz bir orman mı?

İnsanın cenneti ve cehennemi neresi? Öyle bir yer var ki, insanın hem cenneti, hem cehennemi oluveriyor. En büyük mutlulukların sahnesi olabildiği gibi, bir anda en büyük savaşların meydanı oluveriyor. Cennetten cehenneme, cehennemden de cennete anlık geçişler oluyor. Ânında cennet ânında cehennem kurulabiliyor burada.

Çocuklarını Kendi Elleriyle Mahvedenler

Dünyada bizim gibi çocuklarının geleceğini karartan kaç ülke var bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa; gelecek adına çocuklarımızın geleceğini karartıyoruz.

Bu karatma işleminde gerek devlet olsun gerekse ebeveynler olsun elinden geleni ardına koymuyor!

Biz ebeveynler sanki çocuklarımızın dünyaya geliş gayelerinin “doktor olmak, mühendis olmak…” zannediyoruz. Etiketli bir mesleği, lüks bir evi ve arabası bir de bolca bir maaşı olunca o çocuğa bu dünyada her şeyi verdiğimizi düşünüyoruz.

Ailenin Temeli Evliliktir

Bugün toplumumuzun temel taşından aileden bahsetmek istiyoruz değerli dinliyeciler. Biliyorsunuz aile, anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan meydana gelen en küçük insan topluluğudur. Evlenen çocuklar, yeni bir aile kurmak için aileden ayrılırlar, fakat aileden kopmazlar. Böylece aileler, bir zincirin halkaları gibi birbirine ulanır, birbirine güç ve destek olan sosyal bir doku meydana gelir.

Aile, milletin temelini oluşturur. Tıpkı bir binanın temeli gibi... Ya da biyolojik bir bünyedeki hücre gibi.. Binanın veya bedenin sağlamlığı temelin sağlamlığı veya hücrenin sağlıklı olmasıyla gerçekleşir. Dolayısıyla sağlam, güçlü, sağlıklı ve huzurlu bir toplum ancak sağlıklı bir yapıya sahip ailelerden oluşur. Bunun için ailelerin yozlaşması bir toplum için büyük bir yıkım ve büyük bir felakettir.

Komşunun Daveti

PEYGAMBER ALEYHİSSELAM’IN saadetli hanesinin yakınında evi bulunan bir komşusu vardı. Bir gün güzel bir çorba yaptı ve Resulullah’ı yemeğe davet etti. Peygamber Aleyhisselam, Hz. Aişe’yi kasd ederek:

“Onu da çağırıyor musun?” dedi.

Komşu:

“Hayır!” cevabını verdi.

“Öyleyse ben de gelemem!” buyurdu Resulullah.

O adam, bir başka gün yine yemek yaptı ve Resulullah’ı yine davet etti.

Peygamber Aleyhisselam ise ona yine aynı soruyu sordu:

“Aişe’yi de çağırayım mı?”

O adamın işi de pek bir garipti. Yine:

“Olmaz.” dedi.

"Erkekler eşlerine nasıl davranmalı?" - Marifetname'den

EY DOST! Hanımına iyi huylu olmalısın, onunla yumuşaklıkla sohbet ve tatlı sözle konuşmalısın. Peygamberimiz “İnsanların hayırlısı, eşine ve ev halkına hayırlı ve faydalı olan kimsedir” buyurur. Eşini üzüntülü bulduğunda onu çok sevdiğini söylemelisin, şefkatle gönlünü almalısın. Çünkü o evinde mahpus ya da meyus, ümitsiz olabilir. Onun dert ortağı sen olmalısın. Çocukların terbiyesinde de eşine yardım etmelisin. Çünkü çocuk, annesine, gece gündüz ağlamak ve sızlamak suretiyle hiçbir zaman istirahat vermez. Ona yardım edene Mevlası da yardım eder. İşlerindeki kusurlarından ötürü kızmamalısın, kötü söz söylememelisin. Ve bir günden de çok küsmemelisin. Eşinin kötü huyları baş gösterince kabahati kendinde bulup: “Ben iyi olsaydım, o da iyi olurdu” diye düşünmelisin. Hanımın kızınca sen susmalısın. Erkek susunca hanımı pişman olup özür diler. Her hizmetini seve seve yapmaya başlayınca, ona dua, Hakk’a şükür ve sena etmelisin; çünkü erkeğe uygun bir hanım, şükrü edilemeyen bir nimettir. Hanımına öyle davranmalısın ki eşin, “Kocam beni herkesten çok seviyor” demelidir.

Sevelim Ama Nasıl?

Kâinat için birçok benzetmeler yapılmıştır. Bunlardan birisi de “teşhirgâh”tır. Teşhirgâh, sanat eserlerinin sergilendiği mekân demektir; bugünün tabiriyle “fuar.”

Sema, bu fuarın bir bölümü. Orada yıldızlar sergileniyor. Denizler ayrı bir bölüm, onda türlü türlü balıklar sergileniyor. Ormanlar daha başka bir bölüm; onda aslanlar, ceylanlar, bülbüller ve daha nice hayvanlar sergileniyor. Hepsi Allah’ın eseri. Bu teşhirgâhta sergilenen en büyük eser, en harika mahlûk insan. Onun harika yaratılışı Allah Kelamında mealen şöylece ifadesini bulmuş: “Şüphe yok ki, biz insanı ahsen-i takvimde (en güzel biçimde) yarattık.” (Tin, 4)