Yaz kamplarinda içki-uyuşturucu, gençliğe kurulan tuzaklar!

Alinti

Soru:
Selamun aleyküm, hayırlı cumalar.
Öncelikle kendimizi tanıtalım. Bizler O. ve Y. adında iki kardeşiz. Fen Lisesinden mezun olduk ve öss sınavına girdik. Yaşımız 20. Bizler ... sizlerin yazılarınızı sürekli olmasa da elimizden geldiğince takip ediyoruz... Sizlerin sözde değil gerçek vatansever kişiler olduğunuzu düşünüyoruz. Bu sadece bizim değil eminiz ki Türkiye'de milyonlarca insanın ortak görüşü. Sizlerin yazıları her gün on binlerce insanın dikkatini çekiyor ve ortak duygularını dile getiriyor. Kardeşimle benim uzun zamandır canımızı sıkan bir mesele vardı. Bunu sizlere yazmak daha doğrusu sizlerle paylaşmak ihtiyacı hissettik.
Biz bundan iki sene önce Turizm Bakanlığının gençler için düzenlediği yaz kamplarına katıldık. Böyle bir kampa ilk kez katılıyorduk ve nasıl bir ortamla karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Kampın ilk günleri tanışma süreciyle geçti. Arkadaşlarla yavaş yavaş tanışmış güzel dostluklar kurmuştuk. Kamp programı oldukça doluydu. Bazen başımızı kaşıyacak vakit bulamıyorduk. Herşey çok güzeldi, yemekler dahil. 2-3 gün sonra çevreye geziler düzenlenmeye başladı. İşte canımızı sıkan şeyler bu gezilerle geldi. Bir gün turistik yerleri gezdirme bahanesiyle Kuşadası'nda hem de tam barlar sokağının ortasında bizleri bıraktılar ve dört saat sonra bir noktada buluşmak üzere herkes bir yerlere dağıldı. Biz iki kardeş öyle yerleri sevmediğimiz için hemen oradan uzaklaştık ve dört saat zaman öldüreceğimiz Kuşadası'nın başka yerlerine gittik. Dört saat sonra buluşma yerine döndüğümüzde sözde Türkiye'nin geleceği o gençlerin bir tanesi bile ayık değildi, hiç birinin ayakta duracak hali yoktu, çok rezil bir ortamdı. Minibüste kampa dönerken adeta canımız burnumuzdan geldik. Şoför bile zilzurna sarhoştu liderler de aynen öyleydi. Hayatımızın en berbat gününü yaşamıştık. İşin en acı tarafı da o güne kadar hayatında ağzına içki almamış birçok arkadaşımız o gün alkolle tanışmışlardı. Bir an düşündüm o arkadaşların aileleri bu rezaleti görseler ne düşünürlerdi. Biricik evlatlarını devlet babanın şefkatli kollarına güvenle emanet etmişlerdi, fakat devlet baba kendi gençlerini kendi elleriyle ateşe atmıştı. Ertesi günü tası tarağı toplayıp eve dönmeyi düşündük. Bütün olanlar yetkililere bildirecektik, çok kızgındık ama nasıl döneceğimizi de bilmiyorduk, o yüzden mecburen o ortama birkaç gün daha katlanmaya karar verdik. Diğer günler alkolün tadını alan arkadaşlar artık para toplayıp gizlice çadırlarında şarap içmeye başlamışlardı. Geceleri ayyaş arkadaşların naralarıyla uyanır olmuştuk. Çok acı hatıralarla kampı tamamladık. Eve döndüğümüzde neredeyse şükür namaz kılacak kadar mutluyduk. Bu yaz da Gençlik Spor İl Müdürlüğünün kampına katıldık. Herhalde bu kampta öyle rezaletler yaşanmaz demiştik kendi kendimize. Ama geçen iki yılda devlet baba boş durmamış işi iyice ilerletmişti. 8 günlük kampın 4-5 günü kafaları çekmek üzere programlanmıştı. Sırf gençleri gece alemine alıştırmak için 4 saat mesafedeki Marmaris'e götürdüler. Oraya vardığımızda saat gece ondu. Dönüş saati de gecenin ikisi olarak düzenlenmişti. Dönüş iki sene öncekiyle aynıydı. Kızın biri neredeyse üstüme istifra edecekti. Şoför bu kez içmemişti fakat ayakta uyuyordu. Yol boyunca 4 kez kaza tehlikesi atlattık.
Daha yazılacak çok acı anılarımız var ama hepsini yazmaya kalksak çok uzun sürer. Hele ikinci kampta olanlar gerçekten çok acı. Atatürk gençliğe hitabesinde bizi yönetenlerin gelecekte gaflet dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabileceklerini söyler. Bu gaflet değil bu dalalet de değil bu tamamen hıyanettir.
Bunları size yazdık. Çünkü sizin bizlerin bu şikayetini gerekli mercilere duyuracak en etkili kişiler olduğunuzu düşünüyoruz. Bizim içimiz kan ağlıyor. Devlet kendi geleceğini kendi elleriyle imha ediyor. Gençler hayatlarında yapamadıkları şeyleri bu kamplarda devlet yardımıyla yapıyorlar. İçkiye bu kamplarda başlıyorlar. Biliyoruz size belki bunlar gibi yüzlerce mail geliyordur ama biz en azından üzerimize düşen görevi yerine getirmek istedik. Sizlerin işleri başından aşkın. Siyasi trafiği izlerken belki olur da bu mail dikkatinizi çeker belki bize hatta bütün Türk gencine yardımınız dokunur. Sizin yardımınıza ihtiyacımız var. Çalışmalarınızda Allah yar ve yardımcınız ola. (Denizli'den O. ve Y)

Cevap:
Sarhoş eden, uyuşturan nesneleri içmek, vücuda almak dinimizce haram, geleneğimizce de ayıptır. Bizim çocukluğumuzda içkiye alışmış ciddi insanlar gizlice içerler, sarhoş olduklarını belli etmemek için de gayret sarfederlerdi. Uyuşturucu nesnelerden o zaman meşhur olanlar afyon ve esrardı. Bunlar kullananlara "esrarkeş" denir ve kendilerine asla itibar edilmez, hasta ve düşük insan muamelesi gösterilirdi.
Günümüzde içkiye başlama yaşı ilköğretim okullarının son sınıflarına, uyuşturucuya başlama yaşı ise lise sınıflarına kadar indi. İlgililerin açıklamalarına göre içki alışkanlığı bira ile, uyuşturucu alışkanlığı ise içki ile başlıyor; yani önce birincilere alışılıyor, sonra bunlar yetmeyince ikincilere geçiliyor.
Kötü alışkanlıkların küçük ve genç yaşlara kadar inmesinin/yayılmasının birden fazla sebebi vardır:
TV yayınlarında, özellikle dizilerde gençleri imrendirecek şekilde içki sahnelerine yer verilmekte, büyüğü ve küçüğü ile aile fertleri bir arada içki içebilmektedirler. Babalar işten eve dönünce yemek kadar tabîî imişçesine içkileri hazırlanmakta, ilk yudumu çocukların yanında alırken bir "oh" çekilmekte ve âdeta onlara da davetiye çıkarılmaktadır.
Okullarda din ve ahlak eğitimi bizim değerlerimize göre verilmediği, medyada milli ve dini ahlak ile neredeyse alay edildiği için zina, içki, kumar, "kötü, ayıp, çirkin, günah" olarak gösterilmemekte, hatta bazen teşvik edilmektedir. Yukarıda okuduğunuz mektupta geçen olay da bunun canlı bir şahidi ve örneğidir. Kampta gençlerimiz ibadet, spor, okuma, tabiatı tanıma, birlikte yaşama eğitimi... alacakları yerde içkiye alışma "eğitimi" alıyorlar.
Gençlerimizin boş zamanlarını dolduracak ve değerlendirecek yararlı meşguliyetler yok; varsa yoksa futbol ve basketbol; bunları da dengeli bir şekilde oynamaktan ziyade seyir, dinleme ve tartışma bağımlısı olmak sözkonusu.
Genciyle, yetişkiniyle insanımızın ruh ve mâna dünyasını zenginleştirecek, kültür ve medeniyetimizin -bir zamanlar Batı'yı Ortaçağ'ın karanlıklarından kurtarmada önemli katkısı olan- güzelliklerini onlara tanıtacak, bu kültür içinde bir kimlik ve kişilik edinmelerini sağlayacak eğitim-öğretim programlar yok. Genellikle yapılan şey, bize ait olanı bilmemek, yarım yamalak yabancılardan öğrenmek, karalamak, küçümsemek, inkar etmek; buna karşı, oluşumunda bizim medeniyetimizin de katkısı bulunan başka -daha doğrusu iddialarına göre tek- medeniyeti gözde ve sözde büyütmek, ona hayran olmak, karşısında aşağılık duygusuna kapılmak ve taklit etmek veya ona katılmak için can atmak.
Ruh ve mâna dünyası boş, inancı zayıf veya yok, bilgisi yetersiz, özgüveni gevşek, problemleri çözümsüz, geleceği karanlık olan, çare ve çözüm olarak da önüne içki ve uyuşturucu sürülen, bunlara alışması teşvik edilen gençleri nasıl suçlayalım?!
Rakıyı, Türk'ün ve Cumhuriyetin sembol içkisi, onuncu yıl marşını da, resmen olmasa bile fiilen istiklal marşı gibi lanse eden zihniyetin eğitim ve öğretim hayatımıza hakimiyetlerine son verilmedikçe bu problemler devam edecektir. Son verecek olan ise millettir, seçimdir, seçilenlere sahip çıkmaktır.

Islam Hukuku Prof. Dr. Hayrettin Karaman