Evlilik

Gelenek ve Modern’in Girdabında Ruhsuz Psikolojinin Çıkmazlarında İffetli Gençler Nasıl Evlenecek?

HER ÇAĞIN ÖN plana çıkan belli bir insan tipi vardır. Kimi düşünürlerin ‘çağın ruhu’ diye ifade ettiği duygu, düşünce, davranış ve algılayış kalıpları tek tek insanlara hakim olur. Böylece bu kalıplar (paradigmalar) onların iç ve dış yapısını kendine göre kodlar ve bu kodlar temelinde insanın hem varlıklarla, hem yaratıcıyla, hem de insanla olan ilişkilerinin biçimi belirginleşir.

Bugünün insan ilişkilerine, evlilik kurma biçimlerine, kadın ve erkeğe bakışına yön veren temel etken ise popüler psikoloji ve psikiyatrinin kitlelere mal olmuş temel kalıplarıdır. Geçmişte hem Doğu toplumlarında hem de Batı toplumlarının önemli bir kısmında psikolojinin yerine daha çok din ve ahlak belirleyici idi. Her toplum ve topluluk kendi dinamiklerine göre dini ve ahlaki yapısından beslenen bir gelenek meydana getirmişti.

İhtiyar kadınlara ehemmiyetli bir müjde ve bekâr ve mücerret kalmak isteyen genç kızlara bir ihtar.

[Mahremdir. Şimdilik Medresetü'z-Zehra erkânlarına mahsustur.]

İhtiyar kadınlara ehemmiyetli bir müjde ve bekâr ve mücerret kalmak isteyen genç kızlara bir ihtar.

Hadîs-i şerifte
"Âhirzamanda, kadınların samimî dinlerine ve kuvvetli itikadlarına tâbi olunuz." (İmam-i Gazâli, İhyâu Ulûmi'd-Dîn, 3:75.)

gösteriyor ki âhir zamanda kuvvetli iman, ihtiyar kadınlarda bulunur ki, "Dindar ihtiyar kadınların dinine tâbi olunuz" diye hadis-i şerif ferman etmiş. Hem Risale-i Nur'un dört esasından bir esası şefkattir. Ve kadınlar şefkat kahramanı bulunmasından, hattâ en korkağı da kahramancasına ruhunu yavrusuna feda eder. Ve bu zamanda o kıymettar valideler ve hemşireler, büyük bir hâdise ile karşılaşıyorlar. Mahremce ve ifşâsı münasip olmayan bir hakikat-i fıtriyesini, Nur şakirtlerinden mücerred kalmak isteyen veya mecbur kalan kızlar kısmına beyan etmek lâzım gelir diye ruhuma ihtar edildi. Ben de derim ki:

"ÇOK EŞLİLİK” ÜZERİNE BİR OKUYUCU KATKISI

Erkek ve Kadın Hakkında Mizaçnâme” başlıklı son yazımızdan (derleme) sonra bir okuyucumuzdan çok değerli bulduğumuz bir mesaj aldık. Bahsi açıcı ve bizce son haddiyle aydınlatıcı bu değerlendirmeyi hiç yorum yapma gereği hissetmeksizin ve üstelik altına imzamızı da gönül rahatlığıyla atarak sizinle paylaşmak istedik. Buyrun:

"Muhterem Gülçin Hanımefendi,

Makalelerinizin en başta gelen takibçilerinden olarak, sizi nasıl tebrik edeyim, camiamız adına minnettarlığımızı nasıl ifade edeyim kestiremiyorum. Son derlemeniz de, bugüne kadar yazdıklarınızın sağlaması mahiyetinde çok çarpıcı tesbitler ihtiva ediyordu ki, tek kelimeyle bayıldım. Eğer müsaade ederseniz, bu derlemede yeralan «SANATKÂR MİZACI HAKKINDA: “ÂŞIK”» başlıklı iktibasın muhtevası üzerinde naçizane bir katkı yapmak istiyorum.

Feminizmin Evlilik Üzerindeki Etkileri

Evliliğin gerçekleşmesi, suyun oluşumuna benzer. Nasıl ki suyun oluşabilmesi için, hidrojenle oksijenin nasıl birbirlerini tamamlaması ve molekül olması gerekirse, evlilik içinde kadın ile erkek bazı özgürlüklerinden fedakarlık yaparak, yeni bir özgürlük modeliyle hareket etmeleri gerekir.











Bir insan, ‘hem özgür olup istediğim gibi yaşayacağım, hem de evli olacağım’ diyemez, bu şekilde bir evlilik mümkün değildir. Kadınların yüzyıllar sonra toplumsal statü olarak ön plana geçmeleri, erkekleri rahatsız etmiş ve onların evliliğe soğuk bakmalarına sebep olmuştur. Asırların verdiği tecrübeyle, erkeğin evliliğe bakışıyla kadınınki incelenmeli ve yeniden değerlendirmelidir.

Aşk Asla Yetmez

Bir işin gerek şartı aynı zamanda yeter şart olmadığı gibi, parça da bütün değildir. Gelin görün ki, insanoğlu çoğu kez gerek şartı yeter şart zanneder ve çoğunlukla parçayı bütünle özdeşleştirir. Zira, bir iş gerek şart olmaksızın gerçekleşmez ve bir bütün parça tamam olmadan bütün olmaz. Ve bu durum, dikkatlerin kendisi olmadan sonucun gerçekleşmediği ‘gerek şart’ ile kendisi olmadan bütünün yarım kaldığı ‘parça’ üzerinde yoğunlaştırır. Bu yoğunluk—parça-bütün ilişkisi gözden kaçtığı ve gerek şartın yeter şart olmadığı unutulduğu takdirde—sair şartlara ve sair parçalara, hatta işin ve bütünün tamamına dair bir algı körlüğünü getirir. Bu körlük, idraki daraltır. Sonuç parçanın bütünün tamamı imiş gibi muamele görmesi, ‘gerek şart’ın ise ‘yeter şart’ makamına terfi etmesidir.

HAYATIMDA TANIDIĞIM FEMİNİSTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ...

NOT: Bu güzel yazı bir alıntıdır.Yazıyı yayınlamama izin veren kıymetli insan Bünyamin AKSOY HOCAMA teşekkür ediyorum.

KONUYLA İLGİLİ YAZIŞMAK İSTEYEN ARKADAŞLARA SİTE ADRESİNİ VERİYORUM:

http://www.bunax.net/files/feministler.htm


HAYATIMDA TANIDIĞIM FEMİNİSTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ



· Mutsuzlar, diğer kadınların da mutsuz olduğunu sanıyorlar.

· Erkeklerle duygusal ve romantik bir ilişki yaşamaları imkansız kişiler.

· Erkekleri, hayatı paylaşmak, yükü hafifletmek için kendilerini tamamlayan bir parça olarak değil, kendilerini ezmek, yok etmek amacı güden çatışmacı, uzlaşma bilmez bir kitle olarak görüyorlar.

Evlenmeyin zorluklari

25 yashindayim. Onceleri evlenmek konusu gelince daha cook var deyiveriyordum. Ama son bir yildir artik uzatmayacagima karar verdim. Onceleri ishim olsun, evim olsun, arabam olsun sonra evlenmeyi dushunuruz diyordum.

Su an yurtdisinda(ABD) mastir yapiyorum. Maddi durumum cok iyi degil, ama evlenirsem bile kanaatle gecinebilecegime inaniyorum. 2 yil icinde memlekete(Baku) donmeyi dushunuyorum. Donunce ishim de olcak Allah(C.C.)in izni ile. Ama evlenmek icin 27-yi beklemek bana cok zor geliyor. Ozellikle burasi yalniz yasamak icin cok tehlikeli. Her taraf kirli, her taraf haram dolu. Insan kendini zor tutuyor.

EVLİLİK İHTİYAÇ MIDIR?

İnsanoğlu yaratılış itibariyle birbirine muhtaç ve birbirini tamamlayıcı şekilde dünyaya teşrif buyurmuştur. Ve yine insanoğlu mutluluğunu da, huzurunu da, üzüntüsünü de paylaşarak varolur.








Daha doğarken başkasının avuçlarına doğarız, varoluş sebebimiz ve hayatı idame ettirebilmemiz ancak ötekiyle mümkündür.








Ve zamanı geldiğinde ötekiyle birleşme ve bütünleşme arzusu hissedilir... Hepimiz hedefe birlikte yürüyeceğimiz kişiyi yanımızda görmek isteriz.







YANİ EVLİLİK PAYLAŞMAKTIR

30 YILIN SONUNDA ANLADIM Kİ, ERKEĞİN AZ YONTULMUŞU MAKBÜLDÜR,YONTULDUKÇA KADINA BENZER.

BU YAZI BİR ALINTIDIR.KİMİSİ PERİHAN MAĞDENE AİT OLDUĞUNU SÖYLÜYOR,KİMİSİ BAŞKA BİR YAZARA.


Kendimi ve yaşıtlarımı bir dizi Amerikan filmiyle pompalanan bu çagdas evlilik oyununda buldum.
Ben ve okuldan arkadaşlarım hepimiz üniversite mezunu, dil falan bilen iyi şirketlerde ise girmiş, gelecek
vaat eden, modern görünümlü esi ve arkadaşları ile her tür konuda tartışabilen,açık fikirli insanlardık. Kocalarımızın da bizden aşağı kalır yani yoktu. İyi okullar, iyi meslekler,alınan ödüller, kaliteli hobiler ve bu adamlarla yapılan annelerimizin evliliğine benzemeyen evlilikler. Hattâ "Siz hâlâ annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?" diyen o reklâmın tutulma sebebi bu yeni çagdas Türk aile modeline olan inançla ilgiliydi.O zayıf, genç ve "educated" görünen kızın eski evli kadınlarla hiç ilgisi var miydi? Yapılan yemekler bile bu çagdas evliliğe uygundu. Piliç rosto yapılırdı ama yaprak sarma geleneksel durumu temsil ettiği için yapılmazdı.Çok zor olduğu için değil inanın bana, lazanyadan daha kolaydır yaprak sarma yapmak. Ama çagdas evlilikteki kadın kendine bu kadar "domestic" bir görünüm veren ve annesine benzeten sembol hâline gelmiş bu yemeği yapmayı reddeder, tatlı ekşi soslu tavuk ve spagetti yapıp kocasının önüne koyar durmadan. Ya da dolma isteyen kocasını annesinde yemesi gerektiği konusunda ikna eder. Ev kadınlığı sebebiyle boş olan saatleri oyalayan bu yemek aynı zamanda kocaya olan hizmetin ve özenin de göstergesi olduğundan, olsa olsa annede yenir. Erkek de karısını hakli bularak annesini yağlamaya gider."Anne hakikaten güzel yapamıyor kimse senin gibi" der ve aksamdan artanları da evine götürür annesinin isteği ile.Bu çagdas adam, artan sarmaları karısına yedirdikten sonra bulaşıkları makineye dizer. Karisi Cosmopolitan'i okurken o da bilgisayarda briç oynar uluslararası rakipleriyle. Yarinki toplantıları sebebiyle söyle bir grafiklere bakarak huzur içinde yatmaya gidilir. Pazar günü olmadığı için sevişmek için uygun zaman değildir. Zâten önemli bir toplantı öncesi bu tip bir hareket gereksizdir. Her ikisinin de içlerinde güzel bir huzur vardır, ne göbekleri çıkmıştır anne babaları gibi, ne de onların hayatına benzer yasama tarzları vardır.Karşılıklı olarak arkadaşlarla girilen en sıkı fıkı pozlar ve belden aşağı esprilere çağdaşlığın verdiği genişlik ile gevrek gevrek gülümsenir sonra. Tüm bu olanlar arkadaşlara "evlilikte eslerin kendilerine ait özel alanlarının olması ve her şeyi paylaşmak zorunda olmamak" konusunda ne kadar ilerleme gösterildiğine dair kanıt olarak söylenir. Eve altyazısız orijinal CD'ler DVD'ler alınır, film en detayına kadar irdelenir, yönetmenin becerisi ile kameranın yeri falan konusunda bir sürü sanatkârane tartışma yapılır da, erkek gibi davranmayan bir erkeğin evdeki yeri konusunda konuşulmaz. (veya kadın gibi davranmayan bir kadının evdeki yeri konusunda konuşulmaz)Annesini üzen babası gibi davranmamak konusunda ufak tefek şeyler düşünmüş olan bu erkek iyi birisi, şık takım elbiseleri, güzel bir arabası olsun diye Anadolu liseleri sınavından bu yana devamlı test edilmektedir. Test edile edile sınanmayı ve kendini beğendirmeyi bir görev kabûl etmiş bu erkek ise, giderken eline harçlık vermeyeceği, kendi arabasını kullanan, bakımlı, kariyer sahibi ve Kant'ın Estetiği üzerine konuşacağı bir kadın hayâl eder.Bu kadın da onunla benzer dönemlerde kolej sınavlarına girmiş ve basarıyla çıkmış biri olmalıdır. Kızın hangi okuldan mezun olduğu, o okulun kaç taban puanla öğrenci aldığı ve kaç dil bildiği,hangi şirkette çalıştığı eş dost arasında çok önemlidir. Beraberce çok elit insanlardan oluşmuş bir çevrenin içine giriverir bu çagdas çift.Cici karısına annesinden çok farklı özellikleri sebebiyle saygıda ve sevgide kusur etmez bu çagdas erkek. Evdeki demokrasi havası sürsün diye her bir şeyin kararını beraber verirler. Hattâ,bir müddet sonra,bu zavallı erkek iplerin tamamen kadının eline geçtiğini fark edemez bile. Yanlış bir şey aldığında evde yediği azarı aklında tutup, daha sonra donunu bile karısına aldırır. "Sen seç sevgilim" der. Ben iyisini beceremiyorum.Yılların ezilmişliği ile zaten bu fırsatı beklemiş olan bu hırslı kadını ise artık tutabilene aşk olsun.Ergenlikte "Ben annemin çektiklerini çekmeyeceğim" diyen söylevler, evlenince "Seni sünepe,beceriksiz ve kişiliksiz adam"a dönüşür. Annesinin babasına söylemeye cüret edemediği tüm lâfları o iyi eğitilmiş çagdas kocasına söyleyiverir. Zavallı hâle getirdiği adamın kibarca bu zavallılığı kabûlleniş şekli daha da midesini bulandırır ama zayıfı ezmenin verdiği hazla devam eder. Nasılsa tüm kontrol ondadır. "İki kişilik topluluklarda demokrasi olmaz" fikrine ulaşılması fazla zaman almaz. Ama erkek bunca yıldır o kadar törpülenmiş ve geleneksel yapıdan o kadar uzaklaştırılmıştır ki, karısına karsı gelmeye cüret edemez. Annesinin karnındaki o huzurlu günlere kadar geri dönmek ister.Ama karisi göndermez. Çünkü akşama Lunalı modern tarifler yapılmalı hattâ yemek sonrası benzer familyadan arkadaşlarla "in" mekânlarda "tatilde hangi ülkeye gitmeli" diye fikir alışverişi yapılmalıdır.Dışarı çıkarken, dekolte giyen karısına bu kıyafeti nasıl da yakışmıştır ve nasıl da herkes ona bakmaktadır. Ve adamın yerinde olmak istemektedir. Karısıyla gurur duymalı ve onun kaprislerine boyun eğmelidir.Çok yanlış yaparsa, zaten karısı ondan daha çok kazanan birini buluverir. Kendisi de şirkete aldığı yeni gencecik sekreter kızla erkeklik oyununu oynar. Zaten kendini erkek diye yutturacağı bir tek bu gözü açılmadık eğitimsiz kızlar kalmıştır.Karısıyla uğraşıp niye kimsenin huzurunu kaçırsın ki...Yaptığı üç yanlış karısı tarafından bir doğruyu götürebilir. Böyle düşüne düşüne, cinsel organları dışında kadından hiç bir farkı kalmamıştır. Kendi evriminin karısına doğru olduğunu görmez.Nitekim, yıllarca alınan ortak eğitim erkeklerde var olan birçok baskın özelliği törpülemiş, kadınlardakini ise sivriltmiş ve cinsleri karşılıklı olarak birbirine benzetmiştir.Doğum günlerini parti yapıp kutlayan, manikür yaptırarak bakımlı görünen, rejim yapan bir erkek grubu var.Öğle yemeklerinde hep beraber light salata yediğim, marka kıyafetler alan, spor salonuna gidip step yapan, meyve kokteyli içen, yüzündeki sivilce için dertlenen, solaryuma giden, çok iyi eğitilmiş erkeklerle dolu

Evlilikte İnancın Gücü

Kâinata koyduğu tekvinî kanunlara gâyeler derceden Yüce Allah, nesillerin devamı için erkek ve kadının evlilik müessesesi altında yaşamasını takdir etmiştir. Evlilik, ferdin duygu ve düşüncelerinin dağınıklıktan kurtarılması, cismânî hazlarının kont-rol altına alınması ve ahlâk sağlığı açısından önemli bir sigortadır.





Evlilik ve aile hayatından herkesin beklentisi, dünyada cennetin küçük bir misâlini yaşayabilmektir. Zîrâ her fert yuva kurarken, maddî-mânevî değerlerin paylaşıldığı bir ortam hayal eder. İdeal mânâda evlilik, huzurun hedeflendiği bir anlaşmadır.

BİR TÜRK KIZININ DÜNYA GÜZELİ SEÇİLMESİ VE JÜRİNİN YAPTIĞI TARİHİ KONUŞMA

Bu ilginç olay Halit Turhan Bey'in hatıralarında yer almaktadır: “1932 yılında Cumhuriyet gazetesinin tertiplediği güzellik yarışmasını Keriman Halis kazanmıştı. Aynı yıl Belçika'nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla dünya güzellik yarışması düzenlenmişti. 1913 yılında doğan Keriman Halis, bu yarışmaya Türkiye'yi temsilen katıldı. Günlerce Spa şehrinde kalan güzeller, çeşitli kişilerle görüştü ve konuştular. Yarışma gününde jürinin önünde kızlar birer birer geçip giyimleriyle, bakışlarıyla, tebessümleriyle puan toplamaya çalıştılar. Jüri salona geçip, puan değerlendirmesi yapmak istedi. Başkan kürsüye geçerek :

Sevmeden evlilik olur mu?

Soru : Ben elektronik mühendisliğinde yüksek lisans yapan ve bir özel işletmede mühendis olarak çalışan 24 yaşında evlilik arifesinde bir gencim. Evlilikte birinci önceliğim ve olmazsa olmazım dindar bir hanım olması. Ama ikinci önceliği belirlerken gerçekten çok zorlanıyorum. Bu öncelikler arasında ailemin özellikle istediği (maddi durumumuzun da çok iyi olmaması dolayısı ile) eş adayının ailesinin varlıklı olması. Bir ikincisi benim nefsi arzum dolayısı ile eş adayının fiziki olarak güzel hatta çok güzel olması. Bunun bir nedeni de evlendikten sonra eşimin güzelliği nefsimi tatmin edemeyecek durumda kalması halinde gözümü haramdan sakındıramam korkusu. Birde siyasi görüşlerime uygun biri olmasını istiyorum. Bu saydığım son üç özellikten üçüne de sahip birini bulamayacağım için hangisine göre bir seçim yapsam karar veremedim.

Gelinliği Kendine Kefen Olan Kız

Bu yazıyı şimdi, yani 13 ocak cumartesi 2007 tarihinde yazıyorum. Bundan 3-4 gün önce, benim yaşadığım Kocaeli şehrinin bir ilçesinde, 3 aylık bir gelin olan kız, başörtüsüyle kendini astı. 21 yaşındaymış. Yani henüz çok genç...Peki sorun neydi ve kendini neden astı? Aslında bu kızcağızın kendini asmasında çok nedenler var. Anlatacağım... Hakikaten bir insan olarak kendini asmasına üzüldüğüm için, bu yazıyı yazma gereği duysam da, şimdiden sonra başka kadınların kendilerini asmamaları için bu yazıyı yazmak istiyorum. Neden kendini astığı için yüzüne baktım. Aslında bakmamalıydım. Yüzünde, geçmişinde derin acılar çekmiş bir insanın ifadesi ve çizgileri vardı. Ben bu ölümün sırrını bulabilir miyim umuduyla bakmıştım yüzüne aslında; damadın fotoğrafına da aynı niyetle baktım. Bir düğün öncesi çekilen bildiğimiz bir gelin-damat fotoğrafıydı bu... Ve nihayet kızın ölümündeki sırrı anladım. Kızın kendini neden astığı belliydi... Damadın fotoğrafında psikolojisi iyi olmayan bir yüzün ifadesi vardı. Yüzünde, sert davranabilecek bir insanı, hastalıklı bir mizacı ve hayatı bir insana zehir edebilecek bir hali gördüm... Gözler her şeyi ifade etmez mi?!. Korkuyu, sevinci, kişiliği, akıllığı, temizliği veya kirliliği... Bir delinin gözlerine bakınca, gözlerinde derin bir anlamsızlık, boşluk görürüz. Buradan da anlarız; çünkü o bir delidir. Neyse...

Ve Aşk Evliliğin Ellerinden Tuttu

Sorunsuz evlilik mi dediniz? Niye sorunsuz olmak zorunda evlilikler? Neden insanlar sırf evlilik sorunsuz olmak zorunda diye düşünmekteler?




Oysa başka her yerde sorun var. İnsan ilişkilerinin her türlüsünde sorun var. kabul edelim ki; iki insanın olduğu her yerde sorun vardır. Hele de eşler arası sorunlar ve pürüzler olmazsa olmazdır neredeyse. Bir de aşk için bir araya gelmişseniz, ister aşkın sonucunda, ister aşkı inşa etmek üzere sorunsuz ve pürüzsüz yaşamanız bir şeylerin doğal olmadığına işaret eder. Ne zaman eşinizle bir sorun yaşasanız avucunuza bakın.

Evlenmek mi? Aile Kurmak mı?

EN BÜYÜK SAVAŞLAR nerede oluyor? Irak’ta mı, Filistin’de mi? En büyük incinmeler nerede yaşanıyor? Atılan bir kurşunda mı? Yıkılan bir evin altında kalmakta mı?





En büyük mutluluklar nerede yaşanıyor? İnsanın cenneti neresi? Bir tatil diyarı mı? İş yerlerinde geçirilen zamanlar mı? Sessiz bir orman mı?




İnsanın cenneti ve cehennemi neresi? Öyle bir yer var ki, insanın hem cenneti, hem cehennemi oluveriyor. En büyük mutlulukların sahnesi olabildiği gibi, bir anda en büyük savaşların meydanı oluveriyor. Cennetten cehenneme, cehennemden de cennete anlık geçişler oluyor. Ânında cennet ânında cehennem kurulabiliyor burada.