Hayat

Toplumu barıştıranlar ve karıştıranlar...

Toplumu barıştıranlar ve karıştıranlar...


Efendimiz (sav)'in eğitiminden geçen insanlarda iki mühim vasıf dikkati çekiyor. Biri Yaratan'a karşı kulluk görevini yerine getirmek, ikincisi de kullara karşı iyi insan olma görevini yerine getirmek.
Sahabede dikkat çeken iki bariz vasıf bu... Efendimiz'e soruları da çoğu zaman bu yolda oluyordu. Nitekim bir ara bir zatın sorusu aynen şöyle oldu:

-Ya Resulallah, Rabb'ime karşı kulluk görevimi yerine getirirken, çevreme karşı da iyi insan olma görevimi yerine getirmek istiyorum. İyi insan nasıl olur, kime iyi insan denir?..

Hayatın Amacı Haz Mı?

DİYORLAR Kİ: Dünyaya bir kere gelinir... Sonun başlangıcı yoktur... Gülün, eğlenin, bir yıldırım hızıyla geçen ömrünüzü eğlenerek geçirin... İman, ahiret, ibadet, helal, haram, ölüm gibi size sorumluluk getiren, zevkinizi kısıtlayan kavramları düşünmeyin... Sınırsız özgür olun, canınız ne isterse onu yapın... Vur patlasın çal oynasın yaşayın...
Söylediklerinin özü, bunlar... Bir hayat felsefesi işte... Epikür isimli bir adamla birlikte anılır bir düşünce biçimi... Zevkinin ardından gidenlere Epiküryen de derler... Gerçi başka türlü tanımlamış o, daha yüce bir hazdan söz etmiş... Ama lafta kalmış söyledikleri... Allah ile ilintili olmayan bir haz arayışı maddeden, bedenden öteye gidemezdi zaten... Nitekim gitmemiş...

Hatalar Bizden Yanadır

Hata, kusur, noksan, kötülük ve benzeri şeyleri aramaya sıra geldiğinde, asla uzaklara gitmemeliyiz. Sorgulamalarımız bu yanda, beri tarafta kalmalı. Soruları ve suçlamaları kendimize yöneltmeliyiz. Nefsimizin karnında, dünyanın dalgalı denizinde, zamanın zifirî karanlığında çaresizken,Yunus Âleyhisselâm’ın ardına düşmekten başka çaremiz yok. Bir Yunus istiğfarı ile, başkalarını değil yalnız kendimizi ‘zalimlerden olmuş’ bilmeliyiz. Yusuf’un (as) çile kuyusuna insek de, zindanına düşsek de, “nefsim muhakkak kötülüğü ister; Rabbim merhamet ederse başka” demekten ötesi yok. Diğerlerinden önce kendimizi musibeti hazırlayan cinayette pay sahibi görmeliyiz. ‘Onlar’dan önce, ‘bizim’ tarafta cinayetin izlerini sürmeliyiz. Diğerlerinin cinayetlerini kendilerine bırakmalı ve biz kendimizi de hatalı bilmeliyiz. Kendimizde, kendi tarafımızda düzeltilecek şeyler bulmalıyız.

Pişmanlık sebebi gafletlerimiz mi?

Unutmayın! Biz Azrail’le (a.s.) anlaşma yapmadık, bize haberci göndermeden de gelebilir. Birçoğuna geldiği gibi... O takdirde pişmanlık daha dehşetli olabilir. Öyle ise, gelin, efendimizin (a.s.m.) şu hadisine bir daha kulak verelim: “Bir saat tefekkür bir sene ibadetten hayırlıdır.” Çünkü tefekkür gafleti yok eder, bilinçli yaşamaya sebep olur.



Büyüklerden biri vefat edince arkasında kalan öğrencilerden biri, merak ettiği hocasını rüyasında görüp sorar:



Hocam! Sen gerçek âleme göçüp gittin, biz ise hâlâ oranın hayaliyle yaşıyoruz burada. Söyler misin, orada en çok neden pişmanlık duyuyor, neyi keşke yapmasaydım, diye söyleniyorsunuz?"

Ben Bir Başörtüsü Engellisiyim

Tevfik Akıldanesi


Merhaba sevgili günlüğüm! Gazete de okudum bugün. Önümüzdeki hafta "Engelliler haftası" imiş. Biliyormusun biricik günlüğüm içimi derin bir hüzün kaplayı verdi. Herkesin bir imtihanı var işte! Rabbimiz çeşit çeşit dert ve sıkıntılarla kulları imtihan eder. Hastalıklar, özürler sabredilirse Allah katında günahlara kefaret olucu birer nimettir.


Biliyor musun biricik günlük! Bence bedensel engellilik gelip geçici bir imtihan. Asıl kötü olan iman engelli olunması olsa gerek. Ne kadar acı değil mi? Düşünsene Allah kalbini mühürlemiş, gözlerin hakikati göremiyor, kulakları bir türlü gerçekleri duyamıyor. Allah muhafaza ne acı bir durum değil mi? Bedensel engelli olsan, sabretsen ecrin büyük oluyor ve günahlarına kefaret oluyor. Ama iman engelli olmak ne garip, hiç kurtuluş ümidi yok.

ibadet hayatımızı kemiren virüs: tembellik

Osman Arpaçukuru


Hayatı mahveden beden yorgunluğu değil, kafa yorgunluğudur. Bu yorgunluk yaşamımızda büyük bir problemin de nedenidir: Ertelemek ve geciktirmek. Bunun altında yatan temel neden ise tembellik olarak kendini gösteriyor. Erteleme ve geciktirmenin, işleri tembellikle yapmanın sonucu ise; gerçekleşmediği için işin ortaya çıkabilecek güzel sonucundan mahrum olunmasının yanı sıra gerçekleşmemesinin yol açacağı eksikliğin olumsuzlukları ve yapılan işten haz ve zevk alınmamasıdır.


Tembellik, bir isteksizliğin ve hareketsizliğin belirtisi olarak karşımıza çıkıyor. Bu, ölçüsüzlük ve itaatsizlik olarak da açıklanabilir. Çünkü bu tür insanların tutum ve davranışları belirli standartlara ve ölçülere uymamaktadır. Tembellik sadece kişinin hataları ile değil; başta aile ve okuldaki eğitim, terbiye ve ilişkilerin sonucunda ortaya çıkabilmektedir.

Farkında Olmak

--------------------------------------------------------------------------------
Mehmet Güllüoğlu


Hayat farkında olmaktır dünyanın. İslam farkında olmaktır hem dünyanın hem de yarının. Yarından kastım sadece ertesi gün değil elbette. Ertesi günlerin bitmediği günler.
Sizi siz yapan farkında olduklarınızdır. Kimi anneliğin farkındadır. Kimi babalığın. Kimi marangozluğunun sırlarını bildiği için marangoz, kimi doktorluğun. Kimi farkında olduğu için müslüman, kimi olmadığı için değil.
İşte tam bu noktada başlıyor bizim duruşumuz. Dünyaya, ülkemize, milletimize, sülalemize, ailemize, eşimize, çocuğumuza, komşumuza gördüğümüz ve göremediğimiz - ki bu da en az gördüklerimiz kadar önemlidir- her şeye karşı sorumluluğumuz ya da sorumsuzluğumuz işte tam burada yani, farkında olmamızla başlıyor.

Bi’ beş dakkan var mı?

SENAİ DEMİRCİ
Büyükçe bir parkın banklarından birinde orta yaşlı bir adam uzakta oynamakta olan oğlunu seyrediyordu. Bu sırada yanındaki banka bir kadın ilişiverdi usulca. Kaydıraktan kayan kırmızı tişörtlü çocuğu işaret etti: “Şu kayan benim oğlum!” “Allah bağışlasın, pek güzel bir çocuk!” dedi adam.
“Salıngaçtaki mavi gömlekli de benim oğlum!” Sonra saatine bakıp, oğluna seslendi, “Ne dersin Ahmetçiğim eve dönelim mi?” Ahmet yalvarırcasına konuştu; “N’olur baba, beş dakika daha!” Adam başını sallayarak onayladı. Ahmet salınmaya devam etti. Aradan dakikalar geçti, adam oğluna tekrar seslendi: “Gidelim mi Ahmet?” Ahmet tekrar yalvardı babasına, “N’olur baba, beş dakika daha!” Bu sırada, tahterevallide bir arkadaş bulmuştu kendine. Adam tebessüm etti, yerine oturdu: “Tamam, tamam!”

İnternette dolandırıcılık arttı!

Teknolojinin en büyük nimetlerinden biri olan internetin kullanım alanları o kadar geniş ki, akşam yemeğimizi bile internetten sipariş verip, ödemesini de internet üzerinden gerçekleştirebiliyoruz. Bankacılık işlemleri de kolaylıkla internet üzerinden yapılabiliyor. Bankacılık işlemlerini internet üzerinden yapmak hem kullanıcı hem de banka açısından çok büyük bir zaman tasarrufu sağlıyor. Bundan dolayı bankalar müşterilerini "İnteraktif Bankacılık" dedikleri sisteme yönlendiriyor. Yönlendiriyor yönlendirmeye de bu "İnteraktif Bankacılık" sistemleri sanal hırsızların odak noktası oluveriyor.

Yol Uzun mu, yoksa Kısa (mı) ?

Hayat’da herkesin bir yolu vardır; kimi ALLAH yolunu, kimi ise diğer yolları tercih eder. Herkes bu seçimlerinde gayet özgürdür. Ama ister ALLAH yolu tercih edilsin, isterse de diğer yollar tercih edilmiş olsun, herkesin ortak buluşma noktası topraktır. Nedense yaşamın o hızlı akışı içinde bu gerçeği unuturuz yada hatırlamak istemeyiz. O kapı eninde sonunda, ister genc, ister yaşlı, ister fakir, istersekte zengin olalım birgün çalınacak. Peki o kapı çalındığında, yani bu fani misafir olduğumuz dünyadan giderken kapıyı çalana karşı ne kadar hazırlıklıyız hiç düşündünüz mü?

İnternete Bağımlı Olmak

İnternet, günümüz insanına büyük imkânlar sunan önemli bir teknolojidir. Bu teknolojideki gelişmelere paralel olarak internetteki web sayfalarından (www; world wide web, dünya çapında ağ) gerekli gereksiz ciddi bir bilgi bombardımanına mârûz kalmaktayız. İş yerlerinden evlere kadar, internet hemen her yerde, günlük hayatımızın bir parçası hâline gelmiş durumda. Aslında teknolojik bir nimet olan internet, insanlar için büyük imkânlar sunmasına, birçok güzelliğe vesile olmasına rağmen, bazı kötü neticelere de yol açabilmektedir. Bugün hemen her yaştan birçok insan, internet bağımlısı olmuş durumda. İnsanların internetle münasebetleri sorgulandığında, bugün bu teknolojinin dünya genelinde faydadan ziyade zarar vermeye başladığı söylenebilir. Uzmanlar, interneti şuursuzca kullanan veya kötü niyet ve maksatlarına âlet eden kişilerin durumunu patolojik bir problem olarak değerlendirmiş ve bu durumu ‘internet bağımlılığı bozukluğu’ (internet addiction disorder) şeklinde isimlendirmişlerdir.

Süfli websiteleri ve cehenneme yolculuk!

“En cok ziyaret ettigin 10 web sitesini yaz senin kim oldugunu diyelim” degildi bu sözün orjinali, iste deccaller devrindeyiz ve bu söz de teknolejiye ayak uydurdu.

Evet.. en cok hangi sitelere ziyaret ediyorsun? Bakmadan edemedigim siteler dediginde, listede hangi icerige sahip siteler var?

Internet ile sanallasan dünyamiz dostluklarimizda yansidi. Artik karsimizda bir beden bir söz yok. Yazilar ve kelimelerle bas basayiz. Girdigimiz web siteleri bizim hayatimiza yön veriyor. Psikolojimizi etkiliyor. Ve en önemliside dostlarimizi belirliyor. Yeni kazandigimiz bir cok dostumuz arkadasimiz en cok ziyaret ettigimiz web sitelerden.

EY KAVMİM

Ey Kavmim! ..

Ey kavmim! …
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin. Dönüp de bakmazsın ölülerine.
Lût Kavmi’nden de değilsin sen; hazdan olmayacak mahvın.
Acıyla karıldı harcın ama acıya da yabancısın.
Ağıtları sen yakarsın ama kendi kulakların duymaz kendi ağıdını.
Bir koyun sürüsünden çalar gibi çalarlar insanlarını ve sen bir koyun sürüsü gibi bakarsın çalınanlara.
Tanrıya yakarır ama firavunlara taparsın.
Musa Kızıldeniz’i açsa önünde, sen o denizden geçmezsin.

Ey Kavmim! …
Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin.

ŞİMDİ VE BURADAYI YAŞAMAKLA İLGİLİ GÜZEL YAZILAR

NOT:Aşağıdaki yazıların hepsi, birer iktibastır.Muhtelif sitelerden alınmıştır.


Bir GÜN

"Hadi oğlum, dersine çalışsana!" dedi, yalvaran gözlerle annesi... "Bir gün" dedi ve uyumasına devam etti çocuk.
Zaman su gibi akıp geçti. Bir-iki yıl hazırlık kursu aldıktan sonra üniversiteye girebildi. Bir gün fakülte arkadaşlarının; "Bizimle cumaya gelmeye ne dersin?" teklifine, "Siz gidin bir gün olur ben de giderim." diye kaçamak bir cevap verdi.
İkinci sınıfa geçemeden fakülteden atıldı, "Bir gün" olup da çalışmak nasip olmadığından... İşsiz güçsüz dolaşırken, bir arkadaşı elinden tutup onu bir işe yerleştirdi.

Özenmek, imrenmek...

Günümüz dünyasında, insanların zihin ve gönül kimyalarını etkileyen bir ‘zincirleme reaksiyon’ bütün dünyayı sarmış durumda. Bu zincirleme reaksiyon, bir ‘kurgu’ olarak başlıyor ve adım adım bütün dünyayı etkisi altına alan bir ‘olgu’ya dönüşüyor.

Zincirleme reaksiyonun başlama noktası, Hollywood. Amerikan film endüstrisi, sinema filmleri ve dizileriyle, içinden çıktığı ülkeden başlayarak, her ülkeden ve her kesimden insanı belli bir yaşama biçimine özendiriyor. İnsanlar, filmleri izleyerek ve filmlerdeki hayata özenerek, onu kendi dünyalarının gerçeği kılmaya çalışıyorlar. Lüks evler, pahalı arabalar.. derken, yeme-içme biçiminden, konuşma biçimine, hatta gülme biçimine kadar pek çok şey, giderek, filmlere benzemeye başlıyor. Böylece, filmlerin gerçek hayatı aksettirmesi gerekirken, gerçek hayat filmleri aksettirmeye başlıyor.