MAKBUL OLAN SABIRDA ÖLÇÜ

Sabır, ilâhî imtihanların elem ve ızdırabından şikayette bulunmayı terk etmektir (1).

. Sabrın fayda ve faziletiyle ilgili pek çok âyet-i kerime ve hadisi şerif bulunmaktadır. Bizim maksadımız, mevzû'un bu yönünü açıklamak değil, makbul olan sabrın ölçülerinin tesbiti ile "katlanma" işinin "tahammül" den tefrikini göstermeye çalışmaktır.

Esaretin acısına, cehaletin zararına, tembelliğin zilletine göğüs germek, sabır değil "katlanmak" tır. Çünkü sabrın sonunda selamet, izzet ve zafer vardır. Belirtilen hususlara katlanmada sefalet, zillet ve zarar mevcuttur. Bu cihetleri başlangıçta anlamak, bazı kimseler için düşünmeyi gerektirdiğinden dolayı, kolay değil ise de zararlı sonuçlarını anlamak zor değildir.

Makbul olan sabrı anlama ve uygulamada İslâmi ölçüleri şöyle sıralayabiliriz:

a) İbadetleri yaparken karşılaştığımız zorlukları yenmek:
Dinimizin bizlere yüklediği vazifeleri yaparken karşılaştığımız sıkıntıların büyüklüğünü veya çokluğunu görüp ibadeti ihmal etmek asla doğru değildir. Kulluk vazifelerine devamı esas olarak alıp, güçlükleri bertaraf etmeye çalışmak ve zorluklara tahammül göstermek "sabır" dır. Bu hususu bir misal ile müşahhas hale getirmek istiyoruz. Uzun ve sıcak yaz eyyamına tesadüf eden ramazanda orucu terk etmek son derece yanlıştır. İşlerin bir kısmını günün serin saatlerine, birazını da geceye bırakmak suretiyle orucunu tutmak ve bu husustaki güçlüğe tahammül etmek, "sabır" dır.

b) Günahlara bulaşmamak için ahlâkî salâbet göstermek: Gençliğini veya tahrik edici haricî sebeplerin fazlalığını öne sürüp günah işlemekte kendini mazur olarak göstermeye kalkışmak, iddia sahibine haklılık kazandırmaz. Allah korkusunu ve âhiret sorumluluğu-nu kalbine yerleştirip, gözünü ve özünü muhafaza etmek; nafile oruca devam ederek şehvani hislerini gemlemek, kötülüğe prim olacak film-leri seyretmemek ve nefsani hisleri tahrik eder mâhiyetteki konuşmala-rın yapılabileceği muhitlerden uzak durmak, evet sayılan bu hususlar, makbul olan "sabır" örnekleridir.

c) Belalara tahammül etmek:
Âhiret hayatına göç etmiş bir yakınımızın hicranına, bir hastalığın ızdırabına, sel ve yangın gibi afetlerin sonuçlarına tahammül göster-mek, "sabır" dır. Hastalığın tedavisi için tabibe müracaat etmek, rahat-sızlığımızın yerini ve seyrini doktora açıklamak sabra zarar verecek bir davranış değildir. Yasaklanan husus, "Derdi veren Cenâb-ı Hak'dan halka şikayet eder mahiyette konuşmaktır.

Bu mevzuda ölçü teşkil edecek bir başka husus da derde müptela olduğumuz ilk andan itibaren, tahammül sınırını aşan bir sözden ve davranıştan sakınmaktır Vicdanların mürebbisi ve akılların muallimi bulunan Peygamberimiz, bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Makbul olan sabır, (dertle) ilk karşılaşılan andan itibaren yapılmış olandır"
Sözlerimizi sabırla ilgili olarak kaleme aldığımız bir manzume ile renklendirmek isteriz:
Sabır güzel bir huydur,
Her işte ona uy, dur;
Sabretmeyen bir kişi,
Her hayırdan mahrumdur

Kâmil iman sahibi,
Kitapların kâtibi,
Sabırla muvaffaktır,
Kürsilerin hatîbi.

Rençber yapar harmanı,
Hasta bulur dermanı,
Muzafferdir sabırla,
Savaşın kahramanı.

Medresede talebe,
Cehle eder galebe,
Sabra yoldaş bir insan,
Sahip olur edebe.

İmândaki kemâlî,
Ahlâktaki hoş hali,
Kazanırsın sabırla,
Göstermezsen ihmâli.

"Zengin olayım" dersen,
Hacca gitmek dilersen,
Bil ki muhtaçsın sabra,
Oruç tutmak istersen.

Tekkedeki bir derviş,
Feyizli yola ermiş,
Sabırla hem seyrini,
İkmâl eyleyivermiş.


(1) Tarifat-ı Seyyid Şerif Gürcani, sh. 88.