BEŞERÎ MÜNASEBETLERDE ÖLÇÜ

İnsanlar arasındaki münasebetleri en sağlam esaslara bağlayan İslâm, din kardeşlerimizin menfaat ve saadetlerini şahsi çıkarlarımıza tercih etmeyi ve "Evvela canan sonra can" ölçüsü ile hareket etmeyi teşvik etmiş bulunmaktadır. Bu yüksek fedakârlık, kemâle ermiş bir iman ve eğitimle alâkalıdır. Bu sebeple ferâgat anlayışı her insanda aynı seviyede değildir. Bu vakıayı dikkate alan yüce Peygamberimiz, "Nefsin için sevdiğini insanlar için de sev" (1) buyurmuştur.

İnsanlara karşı faydalı olup onlardan faydalanmayı düşünmemek, halkın hayrına çalışmayı şiâr edinen kimseler için bir prensip olmuştur. Bu yüce haslete gönül vermiş bir şairimiz, idealleştirdiği ferağat ölçüsünü şu beyti ile ifade etmiştir:

Tasavvuf yâr olup bâr olmamaktır, Gül, gülzâr olup hâr olmamaktır.

Mü'min; bu ölçüye sadık kalmayı kendine vazife edinirse, Hakk'ın ve halkın rızasını kazanmayı başarmış olur.

Beşerî münasebetlerde halkın ilmini ve ictimâî mevkiini dikkatten uzak tutmamalıdır. Bu ölçüye riayet gösterenler, insanların kalbini kazanmakta büyük bir başarı göstermiş olurlar. Bu ince nezaket kaaidesine ve hikmete işaret eden bir hadis-i şerifte "Dünya (malın) da perhizkâr ol ki Allah seni sevsin. Halkın elinde olana gönül bağlama ki; onlar seni sevsin" (2) buyrulmaktadır.

İyiliğe karşı iyilik yapmak güzel bir davranıştır. Unutmamalıdır ki bu, yapılan iyiliğe mukabele olmaktadır. Hüner hiçbir karşılık beklemeden iyilik yapabilmekdir. Bundan daha ileride bir asalet aranırsa, kötülük yapanlara bile iyilikte bulunmalıdır. İmanda kemâle, fazilette yüksek bir dereceye sahip olanlar, bu hasleti hayatlarının değişmez prensibi haline getirmişlerdir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), bizlere şu tavsiyede bulunmaktadır: "(Hastalığında) sana geçmiş olsuna gelmeyene sen git. Sana hediye vermeyene sen hediye götür" (3).

(4) Feyzü'l-Kadir, c. 4, sh. 62. (1) Feyzü'l-Kadir, c. 1, sh.