BÜYÜKLERE SAYGIDA ÖLÇÜ

İslâm dini, cemiyetin huzurunu tesis edecek, büyük-küçük münasebetlerini en sağlam esaslara bağlamış bulunmaktadır. Bunlar, karşılıklı hak ve vazife anlayışı içinde yürütülecektir. Biz, hayatî tecrübesi geniş bulunan büyüklerimize saygı gösterecek olursak onların hayır duasını kazanmış, görgü ve bilgilerinden faydalanmış oluruz. İslâm dininin getirdiği mükellefiyetlere karşı lâkayıt davranır isek, onlarla ara-mızdaki saygı ve sevgi sarsılır, vazifeler ihmale uğrar ve netice itibariyle kimi hodbin kimi de bedbin olur.

Doğru yolu gösterecek ehliyette bulunan yaşlılar, lâyık oldukları hürmeti görecek olurlarsa, tecrübesi kıt ve görgüsü sınırlı gençlere fikren yardımcı olurlar. Genç nesiller, yaşlıların engin tecrübelerinden faydalanabildikleri nisbette zengin bir hayat tecrübesine sahip olurlar. Gençlerle yaşlıların arasında kurulacak samimi yakınlaşma ile huzur içinde hayat sürme fırsatı doğar. Böyle bir cemiyette ne evladından şi-kayet eden anne ve baba, ne de gençlerden dert yanan bir yaşlı kalır. Bu iki tabakanın paylaşmaya memur oldukları saygı ve sevgi, Pey-gamber (s.a.v.)'in "Küçüğümüzü esirgemeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen bizden değildir" (1) hadisinde ifadesini bulmaktadır.

Gençlerin yorulma bilmeyen güçleri ile yaşlıların riyâzî kesinlik ar-zedecek seviyedeki tecrübeleri aynı noktaya teksif edilecek olursa, birçok meseleler kolayca çözülmüş olur. Böylesine el ve gönül birliğinden hasıl olan kuvvetle aşılmayacak engel ve başarılamıyacak bir hizmet kalmaz. Gençler, "Menem diğer nist" (2) diye diretecek, ihtiyarlar hayâl kırıklığına kapılıp köşesine çekilecek olursa enerji ayrı bir yerde, tecrübe başka bir noktada kalmış olur. Gençler, tecrübesizliğe; yaşlı-lar, güçsüzlüğe mahkum olarak bir iş başaramaz hale gelirler. "Genç-ler bilebilseydi, ihtiyarlar muktedir olabilseydi" hikmeti, özlenen ve göz-lenen saygı ile sevgi için söylenmiş bulunmaktadır.

Akıllara hakikat ışıklarını yansıtan, vicdanlara başarı modellerini nakşeden Resûl-i Ekrem yaşlılara gösterilecek saygının en asil örnek-lerini kendi yaşayışı ile göstermiş bulunmaktadır. O, "(Amcası) Abbas (r.a.)'a, bir çocuğun babasına gösterdiği saygıyı göstermiştir" (3). "Diğer taraftan (Teyze, anne mevkiinde (hürmet görecek) dir" (4) buyurmuş ve bahsi geçen alâkayı perçinlemiştir.

Maziden tevarüs ettiğimiz faziletlerin zayıflamaya yüz tuttuğu bir ortamda bulunuyoruz. Yaş ve başça büyüklerin karşısında edebe aykırı hareket eden, otobüse binen bir ihtiyara yerini verme nezaketini gösteremeyen asrımız gençlerine, Allah Resûlünün hayatından pırıl pırıl bir örnek sunarak ışık tutmak istiyoruz. "Peygamber (s.a.v.), Ci'râne mevkiinde bir deve kestirmiş ve etinin dağıtılmasına nezâret ediyordu. Bu sırada süt annesi Halimei Sa'diye (r.a.) çıkagelidi. Kâinatın yegâne efendisi onu görünce hemen ayağa kalktı ve sırtından cübbesini çıkarıp yere serdi ve onu ridâsının üzerine oturttu (5).

(1) Tuhfetü'l-ahvezî, c. 6, sh. 47.
2) Mânâsı: (Saygıya lâyık olan) benim, diğeri değildir.
(3) Feyzü'l-Kadir, c. 5, sh. 205.
(4) Tuhfetü'l-ahvezî, c. 6, sh. 30.
(5) et-Tâc, c. 5, sh. 6.