Nasihat
Ben küçük birşey için yemin ettim...
Soru : Ben küçük birşey için yemin ettim. Sonra da bu yemini bozmak zorunda kaldım. Yeminimin kefaretinin ne olduğunu bilmek istiyorum?
--------------------------------------------------------------------------------
Cevap: Bismillahirrahmanirrahim
Bu şekilde yapmış olduğunuz yemini bozmuş oldunuz. Bu sebeple yemin kefareti niyetiyle on fitre vermeniz ve tövbe istiğfar etmeniz gerekir. 2006 yılı için fitre miktarı en az 5 YTL'dir. Eğer maddi gücünüz yoksa peş peşe üç gün oruç tutmanız gerekir.
Mehmet Talu
Soru : Müslüman, müslümana kafir derse hükmü nedir? Kafirlere kafir demenin hükmü nedir?
Soru : Müslüman, müslümana kafir derse hükmü nedir? Kafirlere kafir demenin hükmü nedir?
--------------------------------------------------------------------------------
Cevap: Bismillahirrahmanirrahim
Bir mümini tekfir etmenin; yani kâfir olmadığı halde kâfir olduğunu söylemenin çok tehlikeli olduğunu unutmamak gerekir. Akaid ilminin kural ve hükümlerinden biri de şudur: "Mümini tekfir edenin kendisi kâfir olur..." Herhangi bir Müslüman, diğer bir Müslümanın kâfir olduğunu söyleyemez. Cezası korkunçtur. Küfürle suçladığı kişi gerçekten kâfir değilse, suçlayan, sırf bu suçlama yüzünden kendisi kâfir olur.
GÖRMESİNİ BİLEN GÖZLER
Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden
büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle,
pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı.
Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik
yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler
değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta
çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk
önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini
kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti.
İşimiz Ne Zaman Allah’a kalır?
Kendimizi kendimize yeter hissettiğimiz yerlerde,
sahiden "Allah’a iş kalmıyor" mu? İşler yolundayken, dua gerekmiyor mu?
İstemek, yoksulluğun ve çaresizliğin hemen yanıbaşında bekler. Elimizde bir şey yoksa, dilimiz istemeye yönelir. Elimizden bir şey gelmiyorsa, dudağımıza istemek gelir. Tam tersine, doygunluk ve varlık, dilimizi istemekten geri çevirir, dudağımızı dilekten çeker. Kendimizi kendimize yeter görüyorsak, bir başkasına başvurmayız. İhtiyaç duyduğumuz her şey elimizin altındaysa, önümüzdeki her engeli aşabiliyorsak, kimseden bir şey istemek durumunda değiliz demektir. Fakir ya da aciz değilsek, kapımız istemeye kapalıdır.
ödenecek bedellere hazırlıklı olalım!
Ahirete iman eden her mü'min gibi biliyoruz ki, bu Dünya bir imtihan alanıdır. Burada geçen her saniyemizden hesaba çekileceğiz. Bu işin ahireti ilgilendiren boyutu. Ama bir de dünyevi boyutu var. Tarihi incelersek sağlam temeller üzerine dayanmayan her uygarlığın sonunun hüsran olduğunu görüyoruz. Bu çerçeveden bakınca ABD'nin sonunun yaklaştığını herkes söyleyebilir. Ama ya biz? Çağın müslümanları? Bütün Dünyada sergilenen zulüm ve vahşet tablolarında yerimiz neresi? Nelerin bedelini ödüyoruz, ya da ödeyeceğiz?
Dünyada yalnızlığa itilen ABD'ye koltuk çıkmak bize düştü!
Bedevî, Câhil, Geri Toplumlar Okumaz
İNSAN niçin okuma yazma öğrenir? Elbette okumak ve yazmak için. Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım ve kendimizi sorguya çekelim:
Biz ne okuyoruz, ne yazıyoruz?..
Vatandaş yüksek tahsil yapmış ve diplomasını alalı onbeş yıl olmuş.Bu müddet zarfında bir tek edebî, tarihî, ilmî, kültürel kitap okumamış.
Gazete okuyormuş...Yahu gazete okumaya okumak denir mi?
Madem ki, okur-yazar vatandaşsın, mutlaka düşünce kitabı okuyacaksın, edebiyat kitabı okuyacaksın, tarih kitabı okuyacaksın, faydalı ve değerli kitap okuyacaksın.
Okunması gereken şeylerin bir ana sıfatı da kalıcı olmalarıdır. Günlük gazetelerin ömrü eskiden 24 saatti. Şimdi bir kaç saatte ölüyorlar, eskiyorlar.
Mutluluk Dersleri
YEŞİLSER ailesi son onbeş yıl içinde başdöndürücü bir hızla zenginleşti, refaha kavuştu ama mutluluğu o nisbette yükselmedi. Hattâ geriledi bile.Servetleri artınca sık sık tâtil yapar oldular. Geçenlerde iklimi ılık bir güney şehrine gitmişler. Bey son derece lüks, konforlu, güzel beş yıldızlı bir otelde yer ayırtmış.Şâkire hanım buna surat asmış, söylenmiş. “Nevresim’ler kadar olamadık, onlar yedi yıldızlı otele inmişlerdi. Tâtil dönüşü, yüzlerine nasıl bakacağım?” gibi lâflar etmiş.
Çok para olmayınca, o parayla lüks ve şatafatlı bir hayat sürülmeyince bir kısım insanlarımız kendilerince mutlu olamıyor. Beş yıldızlı lüks oteli beğenmeyenlerin ana babaları, dede ve nineleri çok mütevâzı imkânlar içinde kıt kanaat yaşarken, daha mutlu idiler.
Beyinsizler
(1) İşi biraz iyi gider, o sene bir milyon dolar kazanır, bu parayı işine yatırıp sermâyesini artıracağına gider lüks bir köşk alır. Elinde avucunda nakit kalmaz, bankalardan, tefecilerden kredi alır ve sonunda iflâs eder. Beyinsiz!
(2) Yirmibeş bin liralık bir araba ona yeter de artar, işini pekâlâ görür. O ise yetmişbeş bin liraya lüks bir araba alır, bununla caka satar. Beyinsiz!
(3) Çoluk çocuğu ile tâtil yapmaya gider, yedi yıldızlı otele iner. Otelin yıldızı çoğaldıkça itibarının, şerefinin, prestijinin arttığını sanar. Beyinsiz!
(4) Fakirken, daha sonra orta halli iken beş vakit namaz kılıyordu. Köşeyi dönünce namazı bıraktı, hattâ bazen cumalara bile gidemez oldu. Beyinsiz!
siyah adamın beyaz adama müthiş nasihatı
SEVGİLİ BEYAZ ADAM!
*Doğarım, siyahım!
*Büyürüm, siyahım!
*Güneşlenirim, siyahım!
*Üşürüm, siyahım!
*Korkarım, siyahım!
*Hastalanırım, siyahım!
*Ve ölürüm, hala siyahım!
VE SEN BEYAZ ADAM!
*Dogarsın, pembesin!
*Büyürsün, beyazsın!
*Güneşlenirsin, kızarırsın!
*Üşürsün, morarırsın!
*Korkarsın, sararırsın!
*Hastalanırsın, yeşilsin!
*Ve ölürsün, grisin!
Hâlâ utanmadan bana RENKLİ dersin!
:)
Velilerin Yolu
Uzun yıllardan beri veli, fakih, müfessir, muhaddis, mutasavvıf, mücahid çok sayıda gerçek İslâm büyüğünün hayat hikâyelerini, menkibelerini, okudum. Onların hepsinde de şu sıfatları, hasletleri, özellikleri gördüm. Bunları sıralıyorum:
Birincisi: Onların hepsi de sahih (doğru) inanç bilgilerine sahiptir. Akidelerinde hiçbir bid’at yoktur.
İkincisi: Onların hepsi de beş vakit namazı dosdoğru bir şekilde kılmışlardır.
Üçüncüsü: Hepsi de Allah’a ibadet ve kulluk etmeyi yaratılışlarının ana gaye ve hikmeti olarak bilmişler ve âbid kullar olmuşlardır.
ZEHİR...
Uzun yıllar önce Cinde Li-Li adli bir kız evlenir ve ayni evde kocası ve kaynanası ile birlikte yasamaya baslar. Lakin kısa bir sure sonra kayın validesi ile gecinmenin çok zor olduğunu anlar.İkisinin de kişiliği tamamen farklıdır buda onların sik sik kavga edip tartışmalarına yol acar. Bu cin geleneklerine göre hoş bir davranış değildir ve çevrenin oldukça tepkisini alır. Birkaç ay sonra bitmez tükenmez gelin kaynana kavgalarından ev onun ve annesi ile karisi arasında kalan esi içinde cehennem haline gelmiştir.
Artık bir şeyler yapmak gerektiğine inanan genç kız doğru babasının eski bir arkadaşı olan baharatçıya koşar ve derdini anlatır.
Akıllı kimselerin alâmetleri
Hikmet ehli zatlar akıllı kimselerin özelliklerini şöyle bildirmişlerdir:
Akıllı kimse, sadece iyiyi ve kötüyü anlayan değil, iyiyi görünce onu alan ve kötüyü görünce de onu terk edendir.
Akıllı, ileriyi gören, düşünen, zararını kârını bilen sonunda pişman olacağı işi yapmayan kimsedir.
Akıllı kimse, emellerini kısa tutup, sabaha bile çıkamayacağını düşünen, ibâdetine kuvvet verecek ve irfan yolunda yürüyecek miktardan fazla geçim derdi olmayandır.
Akıllı, şehvetten kendini koruyan, âhireti dünya ile değişmeyendir.
Câhil kimselerin alâmetleri
Şu altı özellik, cahillik alâmetidir. Câhiller, ahmaklar bu alâmetler ile belli olur:
Birincisi: Cahiller, yerli yersiz her şeye hemen öfkelenirler, sinirlenirler. İnsana, hayvana ve hoşlanmadıkları her şeye hemen kızıp öfkelenirler. Hattâ cansız varlıklara bile kızarlar, onlara zarar verirler.
İkincisi: Mallarını, paralarını faydasız işlerde sarf ederler. Âhirette faydası olmayan, hattâ âhirete zarar verecek işler yapan yerlere harcarlar. Akıllı insana yaraşan, malını, mülkünü, servetini faydalı yerlere harcamak, hiçbir sevâbı ve hiçbir faydası olmayan yerlere harcama yapmaktan sakınmaktır. Âhirette, malı nereden kazanıp nereye harcadığı sorulacaktır. Malını, servetini faydasız yerlerde harcamak, câhillik alâmetlerindendir.
Kötürüm tilki mi yoksa aslan mı olmak isterdiniz?
Kalenderin biri,bir gün gündelik rizkini kazanmak üzere evinden çikar.Dag ,ova demeden aksama kadar dolasirda dolasir;fakat karnini doyuracak hiç bir sey bulamaz.Hava kararmaya yüz tutmus;gün aksam olmustur.Yeni bir günün sabahinda tekrar geçimini aramaya çikmak üzere geriye dönerek evinin yolunu tutar.Göz gözü görürken yuvama ulasayim diyerek hizli adimlarla bir düzlüge iner.Iyiden iyiye yorulmus,adim atacak takadi kalmamisti.
Bir kayanin dibinde bir kaç dakikalik nefes almak için mola vererek seriliverir.Az sonra kulagina inelmeye benzer bazi sesler gelir.Nefesini tutup dikkatle dinleyince inleme seslerinin gölgesine sigindigi kayanin üst tarafindan gelmekte oldugunu anlar.Yavasça yerinden dogrularak kayaya tirmanir.Öteyi beriyi yoklarken önüne karanlik bir kaya çikar.Zaten kesik
Dualar neden kabul olmaz ?
İbrahim bin Edhem bir gün Basra çarşısında gezerken halk başına toplandı ve 'Bana duâ edin icabet edeyim' meâlindeki âyet-i celileyi sordular ve: 'Biz Allah'a dua ediyoruz. Fakat müstecap olmuyor. Acaba neden?' diye yakındılar.
Dedi ki: Kalbiniz on şeyden ölmüştür:
1) Allah'ı tanırsınız, ama hakkını edâ etmezsiniz.
2) Allah'ın kitabını okursunuz, ama onunla amel etmezsiniz.
3) İblis'in düşmanlığını iddia edersiniz, ama ona tâbi olursunuz.
4) Resûlullah'ın sevgisini iddia edersiniz, ama onun izini ve sünnetini terk edersiniz.