Nasihat

Yolun Açık Olsun

Oğul; "İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler. Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür. Hırsımız, bencilliğimiz..."

Dünya bir garip han, bir hoyrat mekân,
İnsan bir garip varlık kabına sığmayan...
Hayat bir yudum su, bir anlık rüya...
Ömür bir kısa yol tekrarı olmayan...

nasihat

ÖLÜM ANI..Evet birdenbire kalbinde bir acı hissetti.Sanki yüreği yanıyordu, rahatsızdı, rahatsız olduğunu hissetti, çöktü oraya hemen, çöküverdi.Hareket edecek mecali yoktu, gücü yoktu kuvvetsiz düşmüştü.
Bağıramadı, ses de getiremedi, kimsede koşmadı yardımına, çöktü yere her şey birden bire mat hale geldi. Renkleri tanımaz hale geldi. O renkler bildiği renkler değildi artık.Gürültüler duyuyordu, koşuşanları görüyordu.Birileri bağırıyordu da , bağıranların kim olduğunu anlamıyordu.Sesler duyuyordu ama seslerin sahibini hiç mi hiç tanımıyordu.

ÜMİTSİZLİĞE YER YOK

"Allahım!.. Senin rahmetine erişmeyi ümit ederim."1

Image Hosted by ImageShack.us

Ümitsizlik ve Karamsarlık

Günümüzde müslüman gençliğin önündeki manevî engellerden biri ümitsizlik ve karamsarlıktır. İlk insandan bu yana devam eden Hak ile Batıl arasındaki iman ve ahlak mücadelesinde bugün psikolojik boyut ağırlık kazanmıştır. Dünya çapındaki teknolojik, medyatik ve kültürel imkânlar şuurlu müslümanları sindirmek, küçük düşürmek ve pasifize etmek için kullanılmakta ve bunun tabiî sonucu olarak inançlı kesimde ümitsizlik ve karamsarlık yaygınlaşmaktadır.

Dil seni gül bahçelerine de götürebilir; balçık deryalarına da sürükleyebilir!..

Kalp ve dil...
Ya iyilik, güzellik fidanlığı; ya kötülük, bozgunculuk bataklığı.
İnsan nasıl işletirse dil madenini, öyle süsler, donatır ömür ağacını.
Ve nasıl besleyip donatırsa öyle ürünlerle donatır kalp toprağını.
Dil ve kalp, ya kötülükler yuvası, kumkuması, ya iyilikler-güzellikler ovası.
Hani, Lokman Hekim, bir çırağıyla ava çıkmıştı, uzun yoldan evine döneceği sırada bir kabile reisi bu meşhur hekimi misafir etmek istedi.

Öfkeyi yenmede '4 metot'

Allah Resûlü (sas) öfke konusunda bizlere bir takım yol ve yöntemler gösterir. İnsanın öfkesine hâkim olmasının yollarını öğretir. Gerçekte de birçok adlî vaka, bir anlık öfke patlamasıyla meydana gelir.

İmanı mı, İslam'ı mı anlatalım?

Hicri 538'de Cürcan'da vefat eden büyük Türk âlimi Zemahşeri bir ara Mekke'ye gitmişti. Orada Ebu Kubeys Dağı'na, çıkarak seslenmişti:

- Ey evlad-ı Arap, geliniz dedelerinizin dilini benden, bir Türk âliminden öğreniniz!..

Gerçekten de Zemahşeri, Araplara dillerini öğretecek seviyede bilgi sahibi olmuş, onlara uzun zaman dillerinde üstadlık da etmişti. Bu misali, birlikte yolculuk yaptığım bir Alman Müslüman'la konuşurken hatırladım. Alman Müslüman, tıpkı Zemahşeri'nin Araplara dillerini öğrettiği gibi bana da İslâmî tebliği anlatıyor, hatta itiraf edeyim, öğretiyordu.

Hz. Ali Efendimiz neye şaşırıyordu?

AİLEM 20.03.2004 CUMARTESİ

Hz. Ali neye şaşırıyordu?


Hz. Ali’nin şiir şeklinde söylediği ve insanoğlunun yaşadığı çarpık ruh halini gözler önüne serdiği sözlerinin her biri muhteşem nitelikte.

Bakalım Allah’ın Arslanı, Hayber Fatihi Hz. Ali (ra) ne demiş?

“Acibtü liâmiri dâri’l-fenâ ve târiki dâri’l-bekâ

Geçici evi donatıp, kalıcı evi ihmal edene şaşarım”.

Geçici ev dünya, kalıcı yurt ise âhirettir. Görevi büyük, memuriyeti önemli bir kul olduğunu unutup, gerçek amacından gaflet ederek, var gücüyle dünyaya çalışan; bu uğurda helal haram dinlemeyip ahiretlerini dünyaya satan; ebedî bir güneşi, bir anlık parlayıp sönmeye mahkum bir şimşeğin parıltısına feda edenlere bir iğneleme var bu sözde.

Gaflet İçinde Hakk'ı Buldum Diyenler

Gaflet içinde Hakk'ı buldum diyenler
Yarın Hakk'ın divânında bellolur
Ahiret yeragın gördüm diyenler
Yarın Hakk'un divânında bellolur

Kimi sofi kiminin adı derviş
Eger derviş isen takvaya çalış
Gizli yoldan kardaş Mevlâya iriş
Yarın Hakk'un divânında bellolur

Devletlüyüm diye fakire gülme
Gülüp denlü denlü gel nazar kılma
Ölüm vardır kardaş gel gâfil olma
Yarın Hakk'ın divânında bellolur

Yunus söyler bunu 'Kalu belâ'dan
Mucizât Nebiden mürvet Ali'den
Biz de böyle işitmişüz uludan
Yarın Hakk'un divânında bellolur

Yufka Yüreklilik Üzerine

Doğru fikre uymayan yufka yürekliliğin iyi birşey olmadığı muhakkak. Çünkü bu türden bir yufka yüreklilik, insanın kendi yüreğinin dizginsiz bir şekilde çeşitli şeylere kapılışıdır... Yufka yürekli bir erkek veya kadın, sevmediği bir insanla, yufka yürekli olduğu için acıyarak bu kişiyle evlenmek ister ve evlenir. Sonuçta mutsuz olur. Zira sevilmeyen bir insanla evlenmek kişiye mutsuzluk getirir... Yufka yürekli insanın kalbi, diğer muhatap olduğu şeylerde de, aşırı ve fikirsiz merhametliliği; ve fazla hassaslığıyla bu kendi yufka yüreğine kapılışında, başına dertler, hasretler ve acılar bulur...

EY MEVTA!

Düne kadar aboneydin harama;
Hep derdin ki: '' Sözüm geçer parama.''
Şimdi musallada, boşa arama ;

Banka vezneleri yok tabutların ,
Söyle, biraz avans versin putların !.


Tapular bıraktın, valiz dolusu,
Vârisler şimdiden, kurdular pusu.
Niye getirmedin ? Hayret doğrusu ;

Gerçi, bagajları yok tabutların,
Bir taksi tutardı, sana putların...


Ahlâk felsefende, çağdaşlık maşa,
Üçbeş fâhişeyle, güreştin başa.
Haydi.. Bu gece de, kaçamak yaşa;

Gümüş şamdanları, yok tabutların,
Söyle, birkaç mum getirsin putların !.


Hep aşkta kazandın(!) ,verdin kumarda,

HAYATIMDA TANIDIĞIM FEMİNİSTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ...

NOT: Bu güzel yazı bir alıntıdır.Yazıyı yayınlamama izin veren kıymetli insan Bünyamin AKSOY HOCAMA teşekkür ediyorum.

KONUYLA İLGİLİ YAZIŞMAK İSTEYEN ARKADAŞLARA SİTE ADRESİNİ VERİYORUM:

http://www.bunax.net/files/feministler.htm


HAYATIMDA TANIDIĞIM FEMİNİSTLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ



· Mutsuzlar, diğer kadınların da mutsuz olduğunu sanıyorlar.

· Erkeklerle duygusal ve romantik bir ilişki yaşamaları imkansız kişiler.

· Erkekleri, hayatı paylaşmak, yükü hafifletmek için kendilerini tamamlayan bir parça olarak değil, kendilerini ezmek, yok etmek amacı güden çatışmacı, uzlaşma bilmez bir kitle olarak görüyorlar.

30 YILIN SONUNDA ANLADIM Kİ, ERKEĞİN AZ YONTULMUŞU MAKBÜLDÜR,YONTULDUKÇA KADINA BENZER.

BU YAZI BİR ALINTIDIR.KİMİSİ PERİHAN MAĞDENE AİT OLDUĞUNU SÖYLÜYOR,KİMİSİ BAŞKA BİR YAZARA.


Kendimi ve yaşıtlarımı bir dizi Amerikan filmiyle pompalanan bu çagdas evlilik oyununda buldum.
Ben ve okuldan arkadaşlarım hepimiz üniversite mezunu, dil falan bilen iyi şirketlerde ise girmiş, gelecek
vaat eden, modern görünümlü esi ve arkadaşları ile her tür konuda tartışabilen,açık fikirli insanlardık. Kocalarımızın da bizden aşağı kalır yani yoktu. İyi okullar, iyi meslekler,alınan ödüller, kaliteli hobiler ve bu adamlarla yapılan annelerimizin evliliğine benzemeyen evlilikler. Hattâ "Siz hâlâ annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?" diyen o reklâmın tutulma sebebi bu yeni çagdas Türk aile modeline olan inançla ilgiliydi.O zayıf, genç ve "educated" görünen kızın eski evli kadınlarla hiç ilgisi var miydi? Yapılan yemekler bile bu çagdas evliliğe uygundu. Piliç rosto yapılırdı ama yaprak sarma geleneksel durumu temsil ettiği için yapılmazdı.Çok zor olduğu için değil inanın bana, lazanyadan daha kolaydır yaprak sarma yapmak. Ama çagdas evlilikteki kadın kendine bu kadar "domestic" bir görünüm veren ve annesine benzeten sembol hâline gelmiş bu yemeği yapmayı reddeder, tatlı ekşi soslu tavuk ve spagetti yapıp kocasının önüne koyar durmadan. Ya da dolma isteyen kocasını annesinde yemesi gerektiği konusunda ikna eder. Ev kadınlığı sebebiyle boş olan saatleri oyalayan bu yemek aynı zamanda kocaya olan hizmetin ve özenin de göstergesi olduğundan, olsa olsa annede yenir. Erkek de karısını hakli bularak annesini yağlamaya gider."Anne hakikaten güzel yapamıyor kimse senin gibi" der ve aksamdan artanları da evine götürür annesinin isteği ile.Bu çagdas adam, artan sarmaları karısına yedirdikten sonra bulaşıkları makineye dizer. Karisi Cosmopolitan'i okurken o da bilgisayarda briç oynar uluslararası rakipleriyle. Yarinki toplantıları sebebiyle söyle bir grafiklere bakarak huzur içinde yatmaya gidilir. Pazar günü olmadığı için sevişmek için uygun zaman değildir. Zâten önemli bir toplantı öncesi bu tip bir hareket gereksizdir. Her ikisinin de içlerinde güzel bir huzur vardır, ne göbekleri çıkmıştır anne babaları gibi, ne de onların hayatına benzer yasama tarzları vardır.Karşılıklı olarak arkadaşlarla girilen en sıkı fıkı pozlar ve belden aşağı esprilere çağdaşlığın verdiği genişlik ile gevrek gevrek gülümsenir sonra. Tüm bu olanlar arkadaşlara "evlilikte eslerin kendilerine ait özel alanlarının olması ve her şeyi paylaşmak zorunda olmamak" konusunda ne kadar ilerleme gösterildiğine dair kanıt olarak söylenir. Eve altyazısız orijinal CD'ler DVD'ler alınır, film en detayına kadar irdelenir, yönetmenin becerisi ile kameranın yeri falan konusunda bir sürü sanatkârane tartışma yapılır da, erkek gibi davranmayan bir erkeğin evdeki yeri konusunda konuşulmaz. (veya kadın gibi davranmayan bir kadının evdeki yeri konusunda konuşulmaz)Annesini üzen babası gibi davranmamak konusunda ufak tefek şeyler düşünmüş olan bu erkek iyi birisi, şık takım elbiseleri, güzel bir arabası olsun diye Anadolu liseleri sınavından bu yana devamlı test edilmektedir. Test edile edile sınanmayı ve kendini beğendirmeyi bir görev kabûl etmiş bu erkek ise, giderken eline harçlık vermeyeceği, kendi arabasını kullanan, bakımlı, kariyer sahibi ve Kant'ın Estetiği üzerine konuşacağı bir kadın hayâl eder.Bu kadın da onunla benzer dönemlerde kolej sınavlarına girmiş ve basarıyla çıkmış biri olmalıdır. Kızın hangi okuldan mezun olduğu, o okulun kaç taban puanla öğrenci aldığı ve kaç dil bildiği,hangi şirkette çalıştığı eş dost arasında çok önemlidir. Beraberce çok elit insanlardan oluşmuş bir çevrenin içine giriverir bu çagdas çift.Cici karısına annesinden çok farklı özellikleri sebebiyle saygıda ve sevgide kusur etmez bu çagdas erkek. Evdeki demokrasi havası sürsün diye her bir şeyin kararını beraber verirler. Hattâ,bir müddet sonra,bu zavallı erkek iplerin tamamen kadının eline geçtiğini fark edemez bile. Yanlış bir şey aldığında evde yediği azarı aklında tutup, daha sonra donunu bile karısına aldırır. "Sen seç sevgilim" der. Ben iyisini beceremiyorum.Yılların ezilmişliği ile zaten bu fırsatı beklemiş olan bu hırslı kadını ise artık tutabilene aşk olsun.Ergenlikte "Ben annemin çektiklerini çekmeyeceğim" diyen söylevler, evlenince "Seni sünepe,beceriksiz ve kişiliksiz adam"a dönüşür. Annesinin babasına söylemeye cüret edemediği tüm lâfları o iyi eğitilmiş çagdas kocasına söyleyiverir. Zavallı hâle getirdiği adamın kibarca bu zavallılığı kabûlleniş şekli daha da midesini bulandırır ama zayıfı ezmenin verdiği hazla devam eder. Nasılsa tüm kontrol ondadır. "İki kişilik topluluklarda demokrasi olmaz" fikrine ulaşılması fazla zaman almaz. Ama erkek bunca yıldır o kadar törpülenmiş ve geleneksel yapıdan o kadar uzaklaştırılmıştır ki, karısına karsı gelmeye cüret edemez. Annesinin karnındaki o huzurlu günlere kadar geri dönmek ister.Ama karisi göndermez. Çünkü akşama Lunalı modern tarifler yapılmalı hattâ yemek sonrası benzer familyadan arkadaşlarla "in" mekânlarda "tatilde hangi ülkeye gitmeli" diye fikir alışverişi yapılmalıdır.Dışarı çıkarken, dekolte giyen karısına bu kıyafeti nasıl da yakışmıştır ve nasıl da herkes ona bakmaktadır. Ve adamın yerinde olmak istemektedir. Karısıyla gurur duymalı ve onun kaprislerine boyun eğmelidir.Çok yanlış yaparsa, zaten karısı ondan daha çok kazanan birini buluverir. Kendisi de şirkete aldığı yeni gencecik sekreter kızla erkeklik oyununu oynar. Zaten kendini erkek diye yutturacağı bir tek bu gözü açılmadık eğitimsiz kızlar kalmıştır.Karısıyla uğraşıp niye kimsenin huzurunu kaçırsın ki...Yaptığı üç yanlış karısı tarafından bir doğruyu götürebilir. Böyle düşüne düşüne, cinsel organları dışında kadından hiç bir farkı kalmamıştır. Kendi evriminin karısına doğru olduğunu görmez.Nitekim, yıllarca alınan ortak eğitim erkeklerde var olan birçok baskın özelliği törpülemiş, kadınlardakini ise sivriltmiş ve cinsleri karşılıklı olarak birbirine benzetmiştir.Doğum günlerini parti yapıp kutlayan, manikür yaptırarak bakımlı görünen, rejim yapan bir erkek grubu var.Öğle yemeklerinde hep beraber light salata yediğim, marka kıyafetler alan, spor salonuna gidip step yapan, meyve kokteyli içen, yüzündeki sivilce için dertlenen, solaryuma giden, çok iyi eğitilmiş erkeklerle dolu

Gerçek Din Büyüğü Sahte Din Büyüğü

Gerçek Din Büyüğü Sahte Din Büyüğü

DİN büyüğü, iman ettiği dini, insanlara tebliğ etmiş olan Peygambere uyan kimsedir. Kur’ân, “Peygamberde sizin için güzel bir örnek ve model vardır” buyuruyor. Peygamberi örnek almayan, Peygamberi taklid etmeyen, O’nun getirdiği şeriata uymayan, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmayan, O’nun sünnetine yapışmayan kimse kesinlikle din büyüğü olamaz.

Peygamber, bazen eline imkân geçtiği halde, bütün ömrü boyuncu buğday ekmeği ile eti doyasıya yememiştir. O gönüllü olarak fakirliği seçmiştir.

Peygamber, parayı hiç sevmemiştir. Para biriktirmemiştir, öldüğünde terekesi içinde para (altın gümüş) çıkmamıştır.

Ahh..bu kadınlar...

Pakize suda'nın kadınlar hakkındaki yorumu

* Bütün kadınlar birbirlerini rakip olarak görürler
Birbirlerini kıskanmaları için aynı meslekten olmalarıyla da menfaatlerinin çatışması falan
şart değildir Ortalıkta kendilerinden başka kadınların da dolaşıyor olması,kıskanmaları için yeterli bir sebeptir. Yolu kadınların görev yaptığı bir yere, örneğin bir banka şubesine düşen bir kadın, gördüğü muameleden bunu şıp diye anlayabilir.

* Bütün kadınların mutlaka koşulacak şartları vardır. "Seninle evlenirim ama...","dediğini yaparım ama..."

İYİMSERLİK-1; Olumlu Bakışın Olağanüstü Yaşam Enerjisi

İYİMSERLİK-1; Olumlu Bakışın Olağanüstü Yaşam Enerjisi

JERRY, çevresindekilerin çok sevdiği insanlardan biriydi. Keyfi her zaman yerindeydi. Her zaman söyleyecek olumlu bir şey bulurdu. Hatta bazen etrafındakileri çıldırtırdı bile, “Bu adam, bu halde nasıl iyimser olabiliyor.” Diye. Birisi nasıl olduğunu sorsa “Bomba gibiyim” diye yanıt verirdi.



Hep “Bomba gibiyim”, JERRY, bir doğal motivasyoncuydu…Yanında çalışanlardan biri, o gün kötü bir günündeyse, JERRY yanına koşar, duruma nasıl olumlu bakılacağını anlatırdı. Bu tarzı fena halde düşündürüyordu beni…Bir gün JERRY’e gittim. .