Edep yâ hû!

Edep, bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi anlamında kullanılan terimdir. Terbiye, kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek, güzel ahlak, usluluk, haya, sünnete uygun hareket etmek demektir.

İmamı Rabbanî, edebi şöyle tarif eder: “Bilesin, âdaptan velev ki bir edebi muhafaza, mekruhlardan velev ki tenzihi olsun bir mekruhu terk etmek, zikirden, tefekkürden, murakabe ve teveccühten çok daha eftaldir.”

Şair ne güzel söylemiş:

Ehli diller arasında aradım, kıldım talep.

Her hüner makbul imiş, illa edep illa edep.

Allah’a karşı edep

Allahu Teala’nın emirlerini yerine getirmek, nehiylerinden kaçınmak, ihsan derecesine ulaşmaktır edep. Kişinin Allah’ı görüyormuş gibi ibadet etmesidir. Rabb’ini göremiyorsa da Allah (c.c.) onu görüyor. Hatta Allah’ın ayetleri okunurken, ayetlerin bizim şahsımıza hitap ettiğini hissedebilme... Kalbimizde imanın lezzetini tadarak yaşayan bir Kur’an olabilmek edeplerin en üstünüdür.

Sufilerin dilinde: Hakk’a karşı edep; nerede, ne zaman ve kimde zahir olursa olsun, Hakk’ı kabul edip, ona boyun eğmek, ondan geleni asla reddetmemek ve her vakit ondan razı olmaktır. Hakiki edep, Hak’ta kulun fani olmasıdır.

Kur’an-ı Kerim’de Allah (c.c.) kulunu şöyle görmek istiyor:

- Nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir. (Hadid 4)

Edep, Allah’la beraberliği hissetmektir.

- Rabb’in her an gözetlemektedir. (Fecr 14)

- Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir. (Nisa 1)

- Şüphesiz biz ona (insana) şah damarından daha yakınız. (Kaf 16)

Allah’a karşı edebin en güzeli, bu yakınlığı her an hissedebilmedir. Davud-i Taî şöyle anlatır: Yirmi yıl Ebu Hanife hazretleri ile birlikte bulundum. Bu zaman zarfında ayaklarını uzattığını hiç görmedin. Kendisine:

- Yalnızken ayağını uzatmanda ne mahzur var? dedim.

Bana:

- Cenab-ı Hak karşısında edepli olmak daha eftaldir, dedi.

İhsan derecesine ulaşan ehlüllah hep böyle düşünürler.

Gönül ehillerinin dilinde edep şu dizelelerle tarif edilir:

Edep; bir tac imiş Nur-u Hüda’dan.

Giy ol tacı, emin ol her belâdan.

Rasulullah’a karşı edep

Fahri kainat (s.a.v.) efendimizi beşerî istidat ve takat dahilinde kavrayabilmek mümkün değildir. Allah (cc), Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimizin ahlakını şöyle beyan buyuruyor:

“Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem 4)

Peygamberimiz (s.a.v.) ise şöyle buyuruyor: “Beni Rabbim edeplendirdi de ne güzel edeplendirdi.” İşte nuri Muhammedî, edepte insanlık için en güzel örnektir.

Onun edebi ile edeplenmek bize emanet olarak bıraktığı Kur’an ve sünnet emanetine sarılmakla mümkündür. Çünkü Allahu Teala, “Peygamber size ne verdi ise onu alın ve size neyi yasakladı ise ondan sakının.” (Haşr 10) buyuruyor.

Sünneti dikkate almadan Kur’an-ı Kerim’i bütünüyle anlamak mümkün değildir. Zira dinin bütün hükümlerini Kur’an-ı Kerim’den öğrenemeyiz. Mesela namazdan bahseder Kur’an, fakat nasıl kılınacağı, rekatı, rükusu, selamı ve ayrıntıları sünnetle öğrenilir. Zekatın verilmesini emreder, fakat zekatın hangi cinsinden kaçta kaçı verileceği; kurbanın cinsi, yaşı, insanî ilişkilerde edebin sınırları ancak sünnetle anlaşılır. Nur-i Muhammedî’den ve sünnetinden uzak kalanların sonları hüsrandır..

Hz. Aişe annemize göre de O’nun ahlakı Kur’an’dı.

Peygamberimizi ümmet için hatta insanlık için her konuda en güel örnektir. O’nun sünnetini hayatlarına düstur edinenler ebediyyen nasibini alan bahtiyar insanlardır. Bu anlatılanlara bir kaç örnek:

Peygamberimizin edebinden nasibi olan, onun nurlu yolundan istifade edebilir. İşte bu istifadeye mazhar güzel insanlardan birkaç örnek:

Mescidi Nebevî’nin tamirinde abdestsiz hareket etmeyen Osmanlı’nın güzide insanları, çekiçlerine keçe bağlayarak Rasulullah’ın ruhaniyetini tedirgin kılmaktan teeddüb etmişlerdir.

İmamı Malik, Allah Rasulü’nün bastığı toprağa hürmeten Medine-yi Münevvere’de hayvan üstüne binmedi, ayakkabı giymedi.

Peygamberimiz orduya yardım talebinde bulununca Hz. Ebu Bekir (r.a.), servetinin tamanını getirmiş, Rasulullah’ın: “Çoluk çocuğuna ne bıraktın ya Ebu Bekir?” sualine de büyük bir iman vecdi ile:

- “Allah ve Rasulünü.” diye cevap vermiştir.

Bugün ümmet-i Muhammed olan biz müminler edebimizi ne kadar muhafaza ediyoruz? Çocuklarımızın giysisi, tahsili, kısaca hayatımız Rasulullah (sav)’ın hayatı, edebi ile ne kadar benzerlik taşıyor?

Küfür ve şirk sistemlerinde müminlerin Muhammedî edeple edeplenmeleri pek de kolay değil. Çünkü beşerî sistemlerin Kur’an’a ve sünnete imanları yoktur. Onların özelliği kötülüğü emredip, iyiliği yasaklamalarıdır. Neticede edebini kaybedenler hem dünyasını, hem de ahiretini kaybeder. Belki de bunu bile fark edemezler.

Hz. Mevlana buyurur: “Kalbim, ‘İman nedir?’ diye aklıma sordu. Aklım da, kalbimin kulağına, ‘İman, edepten ibarettir.’ diye fısıldadı. Onun için edepsiz kimseler, yalnız kendisine kötülük etmiş olmaz. O belki edepsizliği yüzünden bütün dünyayı ateşe vermiş olur.”

Müminlere karşı edep

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat 10)

“Birbirinizin gizli hallerin araştırmayın.” (Hucurat 12)

“Bazınız bazınızın gıybetini yapmasın.” (Hucurat 12)

“Toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın.” (Al-i İmran 103)

Mü’minler hakkında Allah (cc) işte böyle buyuruyor. Mü’minler, Ensar ve Muhacir gibi kardeş oldukları zaman her şey güzel olacak. Ensar ve muhacirler kendi ihtiyaçları olmalarına binaen gönüllerinde hiç sıkıntı duymaksızın kardeşlerini kendilerine tercih ediyorlardı. İşte kardeşlikteki isar bu halde idi.

Peygamberimiz (sav) ise mü’minlerin vasıflarını ne güzel ifade buyuruyor: “Mü’minlerin dertleriyle ilgilenmeyen onlardan değildir.”

“Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu zelil etmez, ona harekette bulunmaz, onu terk etmez, ona hakaret etmez.”

Neticede mü’minler ancak Kur’an ve sünnet ölçüleri içerisinde hayatlarını devam ettirirlerse, o zaman edeplerini muhafaza edebilirler. Aralarınde huzur, güven ve muhabbet oluşur.

Kadınların edebine gelince

Kadınlar da tıpkı erkekler gibi eşref-i mahluktur ve yaratılış gayeleri Allah’a kulluktur. Bu halin muhafazası ise ilahî ikazlara kulak vermek, dinin emirlerini yerine getirmekle mümkündür. Aksi halde bu değerlerini muhafaza edemezler. Özellikle bazı kadınların giysileri Kur’an’a, sünnete ve edebe uymayan bir giysidir. Bu giysiler, cehennemlik alameti ve cahiliyye adetlerinden olan giysilerdir.

Ey hanımlar! Sizler günah aleti olamazsınız. Bu sizin imanınızla hiç bağdaşmaz. Gelin takva elbisesini giyinin de Hz. Fatıma ve Hz. Aişe annelerimize benzeyin. Bilin ki cehennem ateşinin azabı pek şiddetlidir. Bizi yaratan Rabb’imiz her an bizimle beraberdir. Bunu düşünelim.

Ey hanımlar! Edebinizi muhafaza edin. Peygamberimiz (sav) kadınların biatını alırken perde arkasından biatlarını kabul etti. Sahabe-i Kiram Peygamberimizin evine geldiklerinde, Peygamberimizin hanımlarından bir şey soracakları ve isteyecekleri zaman bir perde arkasından sormalarını Allah (cc) emretti. (Ahzab 53)

Kur’an-ı Kerim’de Allah (cc) “Peygamber’in hanımları, onların analarıdır.” (Ahzab 5) buyuruyor.

Yine ayette,“... hanımlarını nikahlamanız asla caiz olmaz.” buyuruyor. (Ahzab 53)

Buna rağmen görüşmelerde edeplerinin bozulmaması ve bize de örnek olmaları için haremlik, selamlık farz kılınmıştır. Bu emir, tüm mümin hanımlar için geçerlidir. Kur’an ve sünnette edebin sınırları bellidir. Bu sınırlara dikkat edelim, şartlar ve ortam nasıl olursa olsun biz edebimizi koruyalım.

Allah’ım! Ümmet-i Muhammed’i Kur’an’a mahkum et. Amin.

Cemil Usta

Edep yâ hû! yorumları

  • Image Description
    Ziyaretci
    18.02.2007

    Bandırma'da öğrenciyim. Birkaç arkadaşla beraber bugün dersaneden bir hocamızın bize anlattığı Ali Öztaylan isimli muhterem zatı ziyarete gittik.

    Muhteremin bize söylediği 2 sözünden biri "Edep Yâ Hû" idi. Arada sırada Yunus Emre Hz.'nin mısralarını tekrar ediyor.
    "Edep; bir tac imiş Nur-u Hüda’dan.
    Giy ol tacı, emin ol her belâdan. "
    "İrfan aradım kıldım talep,
    Her hüneri makbuldür amma; illa edep, illa edep"

    Bu mısraları sanki aklımıza iyice sokmak istercesine tekrar tekrar söyledi.
    Öyle ki her söylediği 2-3 cümleden sonra edeple ilgili bir şey söylüyordu muhterem.
    Kendileri de 90 üstü yaşlarda olmasına rağmen bizim gibi 17-18 yaşlarında insalara öyle edepli davrandılar ki..

    "EDEP YÂ HÛ"