Sihir Yapmak ve Yaptırmaktan Sakınmak
"Helak edici şeylerden (bulunan) Allah'a şirk koşmaktan ve sihirden sakının" (Buharî c. 7, s. 29).
Sihir, sebebi gizli olduğu için, hakikate aykırı olarak tahayyül edilen göz boyacılığı ve hilekârlık yolunda cereyan eden bir şeydir. Esrarengizlik, sihrin sebebindeki gizlilik ve incelik zahiri bir câzibe, hile ve kötü maksat sihrin mâhiyetini teşkil etmektedir.
Sihir, muttarid sebepler hilâfına olarak bizzat Allah Teâlâ'nın dilemesiyle meydana gelen ve hârika sayılan işlerden değildir. Zira sihrin bir sebebi vardır. Ancak bu sebebin herkes tarafından bilinmemesinden dolayı harikaymış gibi hayal edilir.
Sihirdeki esrarengizlik sebebiyle hakkı bâtıl, batılı hak; hakikati hayal, hayali hakikat; güzeli çirkin, çirkini güzel gösterme fikri hâkim olmakta ve bu yüzden dinimiz tarafından şiddetle yasaklanmış bulunmaktadır
İslam güneşi Mekke'nin ufuklarında doğmaya başladığı sırada, gerek Arap Yarımadasında gerekse diğer ülkelerde, sihir yapma ve yaptırma yaygın bir haldeydi. Kur'ân-ı Kerim bu zararlı işi yapmayı ve başkasına yaptırmayı haram kılmıştır.
Değerli Gençler!
Geçmiş zamanlarda ve bilhassa Hz. Musa ve Hz. Süleyman'ın peygamber olarak gönderildiği sırada büyücülük yaygın bir haldeydi. O devrin sihirbazları, halkın gözünü sihirle yanıltıp kalplerine korku salıyorlar ve inançlarını bozuyorlardı. İnsanlar arasında yayılan bu kötü alışkanlık, tıpkı bulaşıcı bir hastalık gibi, ictimai bünyeyi kemirmekteydi.
İnsanlardan kimi koca ile karısının arasını bozmaya çalışmakta, kimi baba ile evlâdın arasını açmakta, kimi de kişinin arzu etmediği bir evliliğe sihir yoluyla zorlama yapmaktaydı. Yapılan büyünün tesiri ile sarsılan irade ve bozulan şuur sonucu üzücü olaylar meydana gelmekteydi.
Geçmiş devirde yapılan sihirlerin birçok çeşitleri vardı. Onlardan bir kısmını açıklayıp zamanımızda yapılan büyüler ile benzerliklerini tesbit etmek ve dolayısı ile bu gibi hareketlerden sakınmanın zorunluluğuna işaret etmek istiyorum
Onlardan bir kısmı, semavi kuvvetler ile arz kuvvetlerinin mezci (karıştırılması) yoluyla meydana getirilen ve "Tılsım" adı verilen bir sihir yapmaktaydı.
Diğer bir sihir çeşidi de evham sahiplerinin ve nüfusu kevniyyenin sihridir. Bir takım şahıslar riyâzât, havâs ve saire gibi yollara baş vurarak ruh ilminin garip hadiseleriyle uğraşmaktaydı. Zamanımızda "manyatizma, hipnotizma ve fakirizma" diye isimlendirilen sihirbazlıklar bu kısma dahildir.
Sihir çeşitleri arasında en fazla iğfal eden de bu kısımda yer alanlardır.
Sihirbazlığın başka bir türü de ruhlardan yardım isteyerek yapılmakta olandır.
Buna "cincilik" veya "huddamcılık" adı verilmektedir. Bu gibi işlere kendisini kaptıranlar, bazı,havaslar ile cin taifesini teshir ve emrine ram ederek bir takım hadiseleri ortaya koymaktadırlar. "Ruhçu" ve "medyumcu" diye isimlendirilen ispritüalizmciler, bu çeşit sihirle uğraşmaktadırlar.
"El çabukluğu" adı verilen sihirbazlıktan fazla hokkabazlığa benzeyen bir şey daha vardır ki bunun esası hisleri yanıltmaktan ibarettir. El oyunları sergileyerek hisleri yanılttığı için buna "gözbağcılığı" adı da verilmektedir.
Münevver Gençler!
Sihrin insan aklı ve ruhuyla bedeni üzerinde büyük tahribatı olmakta ve bu zararlar yıllarca devam etmektedir. Hattâ bazı insanların ölümüne bile sebep olmaktadır. Yüce İslâm dini, büyü yapmayı ve yaptırmayı büyük günahlar arasında saymıştır. Günâh-ı kebâirden olan bir suçun afvı zordur.
Sihrin aile toplulukları üzerinde de büyük tahribatı olabilmektedir. Erkek ile eşinin arasını sihir yoluyla açan ve kuvvetli bulunan aile bağlarını koparanlar, diğer insanlara daha büyük zarar yapabilirler. Komşuların ve arkadaşların arasını bozmak için çeşitli bozgunculuk yapıp halkı birbirine düşürürler.
Büyü yapan kimsenin sarsılan imanı ile birlikte insaf ve merhameti, ahlâk ve karakteri de sıfıra iner. Sihirbaz, derde uğrattığı kimsenin çırpınışlarından, delice hareketlerinden ve feryatlarından sinsi bir zevk alır.
Faziletli Gençler!
Bu gün olduğu gibi geçmişte de sihirle iştigal edenler çıkmış ve insanları büyülemeye çalışmışlardır. Bu süflî davranışı bir hadîs-i şerifin meali ile açıklamak istiyorum;
Yahudilerden Lebîd b. Â'sam, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)e sihir yapmıştı. Onun tesiri ile rahatsızlaşan Resûl-i Ekrem, Cenâb-ı Hakk'a iltica etmişti. Acıyanların en merhametlisi bulunan Rabbimiz katından gelen ve adam suretine giren iki meleğin biri, Resûlüllah'ın baş ucunda, diğeri ayak ucunda durup "karşılıklı konuşma" tarzı ile durumu açıklamışlardı. Şöyle ki: Lebid bin Â'sam'ın tarak ve saç tarantısı ile büyü yapıp erkek hurmanın çiçek kapçığı içine koyduğunu ve bunu da Zervan kuyusunun içine bıraktığını haber verdiler.
Sabah olunca Resûlullah (s.a.v), ashâb-ı kiram ile birlikte bahsedilen kuyunun başına geldiler. Ashaptan bir adam girip kuyunun kapak taşı altından bu şeyi çıkardı. İçinde Allah Resulünün tarağı ve başının tarantısı olan saçlar vardı. Bir de mumdan bir timsal yapılmış ve ona iğneler batırılmıştı. Onda üzerinde onbir düğüm yapılmış bir yay kirişi de bulunmuştu. O sırada Cebrail (a.s)ın tarifine uygun o-larak Felâk ve Nas sûrelerinin başından bir âyet okuyarak bir düğüm çözüyor, ikinci âyeti okuyarak diğer düğümü çözüyordu. Mumdan yapılmış timsâlin üzerindeki iğneleri çıkardıkça bir elem duyuyor, ondan sonra bir rahatlama oluyordu
Ashâb tarafından "Bu adamı katletsen ya Resûl-ellah" denildi. Resûl-i Ekrem şu cevabı verdi: "Allah bana afiyet verdi. Onun Cenab-ı Hakk'ın azabından göreceği elem ve acı daha şiddetlidir" (Bakınız: Bu-hari c. 7, s. 29-30; Hak Dini Kur'ân Dili c. 8, s. 6355).
Sihirbazın kırılası eli nerelere ve kimlere kadar uzanabiliyor, kıyasını sizler yapınız. Sihrin büyük günahlar içinde şirkten sonra gelmesindeki hikmeti o zaman daha iyi anlamış olursunuz.
Sihirden korunmakla ilgili tavsiyeler ile bu bahsi tamamlamak istiyorum:
a) Muavvizeteyn (Felâk ve Nas sûrelerini okuyarak Allah Teâlâ'ya sığınmalıdır.
b) Âyet-ül-Kürsî'yi okumalı ve vücuda üzerine üflemelidir. Yatacağı zaman okuduğu takdirde şeytan o gece bu eve yaklaşamaz.
c) Bismilâhillezi lâ Yedurru maasmihi şey'un fil'ardı velâ fissemâi vehüvessemi'ul-alim" demeyi ihmal etmemelidir.
ONDÖRDÜNCÜ ÖĞÜT BITTI
Sihir, sebebi gizli olduğu için, hakikate aykırı olarak tahayyül edilen göz boyacılığı ve hilekârlık yolunda cereyan eden bir şeydir. Esrarengizlik, sihrin sebebindeki gizlilik ve incelik zahiri bir câzibe, hile ve kötü maksat sihrin mâhiyetini teşkil etmektedir.
Sihir, muttarid sebepler hilâfına olarak bizzat Allah Teâlâ'nın dilemesiyle meydana gelen ve hârika sayılan işlerden değildir. Zira sihrin bir sebebi vardır. Ancak bu sebebin herkes tarafından bilinmemesinden dolayı harikaymış gibi hayal edilir.
Sihirdeki esrarengizlik sebebiyle hakkı bâtıl, batılı hak; hakikati hayal, hayali hakikat; güzeli çirkin, çirkini güzel gösterme fikri hâkim olmakta ve bu yüzden dinimiz tarafından şiddetle yasaklanmış bulunmaktadır
İslam güneşi Mekke'nin ufuklarında doğmaya başladığı sırada, gerek Arap Yarımadasında gerekse diğer ülkelerde, sihir yapma ve yaptırma yaygın bir haldeydi. Kur'ân-ı Kerim bu zararlı işi yapmayı ve başkasına yaptırmayı haram kılmıştır.
Değerli Gençler!
Geçmiş zamanlarda ve bilhassa Hz. Musa ve Hz. Süleyman'ın peygamber olarak gönderildiği sırada büyücülük yaygın bir haldeydi. O devrin sihirbazları, halkın gözünü sihirle yanıltıp kalplerine korku salıyorlar ve inançlarını bozuyorlardı. İnsanlar arasında yayılan bu kötü alışkanlık, tıpkı bulaşıcı bir hastalık gibi, ictimai bünyeyi kemirmekteydi.
İnsanlardan kimi koca ile karısının arasını bozmaya çalışmakta, kimi baba ile evlâdın arasını açmakta, kimi de kişinin arzu etmediği bir evliliğe sihir yoluyla zorlama yapmaktaydı. Yapılan büyünün tesiri ile sarsılan irade ve bozulan şuur sonucu üzücü olaylar meydana gelmekteydi.
Geçmiş devirde yapılan sihirlerin birçok çeşitleri vardı. Onlardan bir kısmını açıklayıp zamanımızda yapılan büyüler ile benzerliklerini tesbit etmek ve dolayısı ile bu gibi hareketlerden sakınmanın zorunluluğuna işaret etmek istiyorum
Onlardan bir kısmı, semavi kuvvetler ile arz kuvvetlerinin mezci (karıştırılması) yoluyla meydana getirilen ve "Tılsım" adı verilen bir sihir yapmaktaydı.
Diğer bir sihir çeşidi de evham sahiplerinin ve nüfusu kevniyyenin sihridir. Bir takım şahıslar riyâzât, havâs ve saire gibi yollara baş vurarak ruh ilminin garip hadiseleriyle uğraşmaktaydı. Zamanımızda "manyatizma, hipnotizma ve fakirizma" diye isimlendirilen sihirbazlıklar bu kısma dahildir.
Sihir çeşitleri arasında en fazla iğfal eden de bu kısımda yer alanlardır.
Sihirbazlığın başka bir türü de ruhlardan yardım isteyerek yapılmakta olandır.
Buna "cincilik" veya "huddamcılık" adı verilmektedir. Bu gibi işlere kendisini kaptıranlar, bazı,havaslar ile cin taifesini teshir ve emrine ram ederek bir takım hadiseleri ortaya koymaktadırlar. "Ruhçu" ve "medyumcu" diye isimlendirilen ispritüalizmciler, bu çeşit sihirle uğraşmaktadırlar.
"El çabukluğu" adı verilen sihirbazlıktan fazla hokkabazlığa benzeyen bir şey daha vardır ki bunun esası hisleri yanıltmaktan ibarettir. El oyunları sergileyerek hisleri yanılttığı için buna "gözbağcılığı" adı da verilmektedir.
Münevver Gençler!
Sihrin insan aklı ve ruhuyla bedeni üzerinde büyük tahribatı olmakta ve bu zararlar yıllarca devam etmektedir. Hattâ bazı insanların ölümüne bile sebep olmaktadır. Yüce İslâm dini, büyü yapmayı ve yaptırmayı büyük günahlar arasında saymıştır. Günâh-ı kebâirden olan bir suçun afvı zordur.
Sihrin aile toplulukları üzerinde de büyük tahribatı olabilmektedir. Erkek ile eşinin arasını sihir yoluyla açan ve kuvvetli bulunan aile bağlarını koparanlar, diğer insanlara daha büyük zarar yapabilirler. Komşuların ve arkadaşların arasını bozmak için çeşitli bozgunculuk yapıp halkı birbirine düşürürler.
Büyü yapan kimsenin sarsılan imanı ile birlikte insaf ve merhameti, ahlâk ve karakteri de sıfıra iner. Sihirbaz, derde uğrattığı kimsenin çırpınışlarından, delice hareketlerinden ve feryatlarından sinsi bir zevk alır.
Faziletli Gençler!
Bu gün olduğu gibi geçmişte de sihirle iştigal edenler çıkmış ve insanları büyülemeye çalışmışlardır. Bu süflî davranışı bir hadîs-i şerifin meali ile açıklamak istiyorum;
Yahudilerden Lebîd b. Â'sam, Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)e sihir yapmıştı. Onun tesiri ile rahatsızlaşan Resûl-i Ekrem, Cenâb-ı Hakk'a iltica etmişti. Acıyanların en merhametlisi bulunan Rabbimiz katından gelen ve adam suretine giren iki meleğin biri, Resûlüllah'ın baş ucunda, diğeri ayak ucunda durup "karşılıklı konuşma" tarzı ile durumu açıklamışlardı. Şöyle ki: Lebid bin Â'sam'ın tarak ve saç tarantısı ile büyü yapıp erkek hurmanın çiçek kapçığı içine koyduğunu ve bunu da Zervan kuyusunun içine bıraktığını haber verdiler.
Sabah olunca Resûlullah (s.a.v), ashâb-ı kiram ile birlikte bahsedilen kuyunun başına geldiler. Ashaptan bir adam girip kuyunun kapak taşı altından bu şeyi çıkardı. İçinde Allah Resulünün tarağı ve başının tarantısı olan saçlar vardı. Bir de mumdan bir timsal yapılmış ve ona iğneler batırılmıştı. Onda üzerinde onbir düğüm yapılmış bir yay kirişi de bulunmuştu. O sırada Cebrail (a.s)ın tarifine uygun o-larak Felâk ve Nas sûrelerinin başından bir âyet okuyarak bir düğüm çözüyor, ikinci âyeti okuyarak diğer düğümü çözüyordu. Mumdan yapılmış timsâlin üzerindeki iğneleri çıkardıkça bir elem duyuyor, ondan sonra bir rahatlama oluyordu
Ashâb tarafından "Bu adamı katletsen ya Resûl-ellah" denildi. Resûl-i Ekrem şu cevabı verdi: "Allah bana afiyet verdi. Onun Cenab-ı Hakk'ın azabından göreceği elem ve acı daha şiddetlidir" (Bakınız: Bu-hari c. 7, s. 29-30; Hak Dini Kur'ân Dili c. 8, s. 6355).
Sihirbazın kırılası eli nerelere ve kimlere kadar uzanabiliyor, kıyasını sizler yapınız. Sihrin büyük günahlar içinde şirkten sonra gelmesindeki hikmeti o zaman daha iyi anlamış olursunuz.
Sihirden korunmakla ilgili tavsiyeler ile bu bahsi tamamlamak istiyorum:
a) Muavvizeteyn (Felâk ve Nas sûrelerini okuyarak Allah Teâlâ'ya sığınmalıdır.
b) Âyet-ül-Kürsî'yi okumalı ve vücuda üzerine üflemelidir. Yatacağı zaman okuduğu takdirde şeytan o gece bu eve yaklaşamaz.
c) Bismilâhillezi lâ Yedurru maasmihi şey'un fil'ardı velâ fissemâi vehüvessemi'ul-alim" demeyi ihmal etmemelidir.
ONDÖRDÜNCÜ ÖĞÜT BITTI
Sihir Yapmak ve Yaptırmaktan Sakınmak yorumları
yanıncayırcayır
01.01.2010ben eğer büyü yaptırsaydım geçmişi çok kirli olan, defalarca zina yapmış lanetli pis iğrenç ahlaksız iffetsiz namussuz bi kızla evlenecektim ama TEVEKKELALLAH dedim ve yaptırmadım. ve RABB'İM bana o kızın kirli geçmişini gösterdi ve ben de tabiri caizse direkten döndüm.
büyüde asla hayır yoktur. normalde evlilik hayır işidir ama bakın görün, bu hayır işinde bile hayırsız bi sonuca yol açacaktı büyü.
Gençlere Öğütlerim
- ÖNSÖZ
- Gençligin Kiymeti ve Gençlerin Degeri
- Şirk ve İnkârdan Sakınmak
- Münafıklıktan sakınmak
- Riyadan Sakınmak
- Bit'atlardan Sakınmak
- Şeytana Uymaktan Sakınmak
- Nefs-i Emmareye Tabi Olmaktan sakınmak
- Dalâletten Sakınmak
- İbadetleri Terketmekten Sakınmak
- Tadil-i erkânı Terketmekten Sakınmak
- Kur'ân Okumayı ihmalden Sakınmak
- Duayı Terketmekten Sakınmak
- Selamlaşmayı ihmalden sakınmak
- Günahlardan Sakınmak
- Sihir Yapmak ve Yaptırmaktan Sakınmak
- Zinadan ve Sihâktan Sakınmak
- Livâta (cinsî sapıklık)tan Sakınmak
- Sarhoşluk Verici Şeylerden Sakınmak
- Kumardan Sakınmak
- Rîbadan (faizden) Sakınmak
- İhtikardan Sakınmak
- Haram Yemekten Sakınmak
- Emânete Hıyanet Etmekten Sakınmak
- Sözleşmeye Vefasızlıktan Sakınmak
- Fitne ve Fesattan Sakınmak
- Halkı Kötü Yola Teşvik Etmekten Sakınmak
- Lanet Etmekten Sakınmak
- Kötü Sözlerden ve Sövmekten Kaçınmak