İbadetleri Terketmekten Sakınmak
"Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmetle değil) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" (Sûre-i Zariyat 56).
İbadet, insanın yaratılmasına gaye teşkil etmiştir. Halkı irşat için gönderilmiş bulunan peygamberlerin onlara ilk tebliği iman olmuştur. Kalpleri bu nur ile aydınlanmış bulunan insanlara yaptıkları ikinci telkin de Allah Teâlâ'ya ibadet etmeleri olmuştur. Bu iddiamızı âyet-i kerimelere dayalı olarak sizlere açıklamak istiyorum.
a) Andolsun, Nuh'u kavmine peygamber gönderdik de: "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur. Ben büyük günün üstünüze (gelecek) azabından cidden korkuyorum. Kavminden ileri gelenler de şöyle dedi: "Biz seni hiç şüphesiz apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz" (Bunun üzerine Nuh) dedi ki: "Ey kavmim, bende hiçbir sapıklık yoktur. Fakat ben kainatın Rabbinden (gönderilmiş) bir peygamberim. SizeRabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum, sizin iyiliğinizi istiyorum. Ben sizin bilmeyeceklerinizi de Allah'tan (gelen vahy ile) biliyorum" (Sûre-i Ârâf 59-62).
b) "Ad (kavmine) de kardeşleri Hûdu (gönderdik) O, (kavmine şöyle) dedi: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur. (Hâlâ Allah'tan) korkmayacak mısınız?" (Sûre-i Araf 65).
c) Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih'i (gönderdik). De ki: Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur" (Sûre-i A'râf 73).
d) Medyen (evlatlarına) da kardeşleri Şuayib'i (gönderdik) Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur. Rab-binizden size apaçık bir bürhan gelmiştir" (Sûre-i Ârâf 85).
"Mutlak ifadeler, kemaline masruftur" kaidesi gereğince, Allah'a kulluk emrine namaz, oruç ve zekat dahildir. Bu iddiamıza delil olmak üzere Hz. İsa ile ilgili ayetleri örnek göstermek istiyorum, mucizevi bir hadise sonucu babasız dünyaya gelen Hz. İsa'yı annesi Hz. Meryem kucağına alıp kavmine getirdi.
Onlar: "Ey Meryem, andolsun sen acayip bir işyapmışsın. Ey Harun'un kızkardeşi, senin baban kötü bir adam değildi. Anan da iffetsiz bir kadın değildi" dediler. Bunun üzerine (Meryem) ona (İsa'ya) işaret etti. "Biz, dediler, henüz beşikte bulunan bir sabi ile nasıl konuşuruz?" (İsa dile gelip) dedi ki: "Ben hakikat Allah'ın kuluyum. O bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı. Beni her nerede bulunursam mübarek kıldı. Bana, ben hayatta oldukça namazı ve zekatı emretti" (Bakınız; Sure-i Meryem 27-31).
Başka bir misalle de diğer peygamberlere ve ümmetlerine namaz ve zekâtın emredildiğini belgelendirmek istiyorum: "Kitapta İsmail'i de yadet. Çünkü o sözünde sadıktı, resul bir peygamberdi. Kavmine namazı ve zekatı emrederdi. Rabbi nezdinde rızaya ermişti o" (Sure-i Meryem 54-55).
Değerli Gençler:
İslâmın erkânından bulunan namaz ve oruç, bedeni bir ibadettir. Oruç farizasında, mükellefin sağlık durumu müsait değilse, hastalığı geçesiye kadar tehir edebilir. Fakat namazda sağlık şartı aranmamıştır. Zengin ve fakir, sağlam ve hasta her müslüman namazı eda edecektir. Ayakta durmayı güçleştiren bedeni bir arızası varsa, oturarak kılacaktır. Oturduğu halde eğilerek rüku ve secde yapmaya sıhhatimüsait değilse, rükû' ve secdeyi imâ ile ifa eder. Oturmaya da imkanı yoksa, namazını yattığı yerde imâ ile eda eder.
Bir mü'min ölü veya deli olmadıkça üzerindeki namaz mükellefiyeti asla kalkmaz. Başkaca bir mazeretle namazı tehir etmek caiz değildir.
İslâm binasının temeli; iman; duvarları namaz, oruç, hac ve zekattır. Namazı terketmek bu duvarlardan birini yıkmak olur. Oturduğumuz evin bir duvarının yıkıldığını farzetsek, yazda veya kışta, fırtınalı ve yağışlı havada orada huzur içinde oturabilir miyiz?
Âlemlere ve âdemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Parça parça edilseniz de, (ateşe atılıp) yakılsa-nız da, (idam edilip darağacında) asılsanız da hiçbir şeyi Allah'a ortak tutmayınız. (Farz olan) namazı kasden terk etmeyiniz. Kim namazı bilerek terk ederse muhakkak milletten (dinden) çıkmış olur. Allah'a isyan olan şeyi irtikap etmeyiniz. Çünkü bu (davranış), Allah'ın gadabını muciptir. Şarap içmeyiniz. Çünkü o her hatanın başıdır" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1,s. 379).
Bu hadis-i Muhammedi'yi teyid eder mâhiyetteki diğer bir hadis-i şerifi nakletmek istiyorum. Sevbân(r.a.) den şöyle dediği rivayet olunmaktadır: Ben, Resûlullah (s.a.v.)'i şöyle söylerken işittim: "Kul ile küfür ve iman arasında (set olarak) namaz vardır. Onu terkettiği zaman muhakkak şirke düşmüş olur" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 379).
Mü'minle münkirin arasını ayırd eden sınır işareti, "namaz"dır. Kişi namazı terk ettiği zaman, kendisiyle küfür arasındaki İslâm'ın setti bulunan namaz duvarını yıkmış olur. Onun bu ihmalini ve namazla alakasının bulunmadığını gören kimseler, bu şahsın hangi sahanın insanı olduğunu, (mü'min veya gayri müslim olduğunu) tayin etmekte güçlük çekerler.
İmam Nevevi şöyle demektedir: "Namazı terk etmeye gelince, eğer onun farz olduğunu inkâr ederek terk ediyorsa Müslümanların icmaı ile küfre gitmiş ve İslâm dininin haricine çıkmış olur. Meğer ki o kimse, İslâm dinini yeni kabul etmiş, müslümanların arasına bir müddet katılamamış ve bu yüzden de namazın farz olduğu kendisine tebliğ edilememiş olsun" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 381 (5 rakamlı dipnot).
(Abdullah) ibni Ömer (r.anhüma)dan Resulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: "Emanete riayet)i olmayanın (kamil bir) imanı yoktur. Temizliği olmayanın namazı(nın hükmü) yoktur
Namazı olmayanın da dini yoktur. Namazın dindeki mevkii, başın cesetteki yeri gibi (ehemmiyeti ha-iz)dir" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 381).
Ziyad bin Nuaym el-Hadrami'den Resulullah (s.a.v.)'in şöyle söylediği rivayet olunmuştur: "Dört (şey) vardır ki Allah onları İslam (vazifelerinin başında farz kılmıştır. Kim onlardan sadece üçünü yapsa, hepsini ifa etmedikçe, işlenenler o kimseyi (terkedilen) şeyden müstağni kılamaz (O dört şeyi) Namaz, zekat, ramazan orucu ve Beyt-i şerif)i haccetmektir" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 384).
Laboratuvarik bir çalışma ile şeker elde etmek isteyen bir kimse, bu sahada geniş kültürü bulunan bir kimyagerin yazdığı reçetede gösterilen ve miktarları belirtilen maddelere göre çalışmayacak olursa şeker elde etmesi mümkün olmaz. İslâm dinini en iyi anlayan Resûl-i Ekrem Efendimiz, kamil bir müslüman olabilmek için, bizlere dini bir reçete sunmaktadır. Bu vazifelerden herhangi biri terkedilecek olursa, İslâm laboratuvarının reçetesine göre, olgun bir Müslüman örneği meydana gelemez.
Ömer bin el-Hattab (r.a.)'den Resulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
"Kim namazı kasden (ve farz olduğunu bile bile) terkedecek olursa Allah da onun amellerini ibtâleder. Aziz ve Celil olan Allah'a tevbe ile dönüş yapıncaya kadar o kimseden Allah'ın zimmeti ve himayesi kalkmış olur" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 385).
Allah Resulünün etrafında kümelenmiş, ondan feyz ve ilham almış ashab-ı kiramın hareketlerinde bizim için hidayet numuneleri vardır. Zira onlar, İlm-i muhammedi'den iktibas ettikferi pırıl pırıl bilgileri bize yansıtmaktadırlar.
Değerli Gençler!
İslâm dini, manevi nimetlerin bir sofrası mesabesindedir. Bu nimetlerden faydalanma imkânı, namaz kılmakla ve secde-i Rahman'a baş koymakla mümkündür. Namazı terk eden kimse, bu sofranın nimetlerinden faydalanamaz. Kalbi aç ve ruhu feyz-i ilâhiye muhtaç bir halde hayat sürer. Bu ilâhi ziyafete nâil olmak isteyen bir mümin, abdest alarak tertemiz bir hâle gelecek, "Allahü ekber" deyip azamet-i ilâhiyi ikrar ederek namaza başlayacaktır. Bunu takiben, Cenabı Hakk'ı noksan sıfatlardan tenzih edip fatihayı okuyacak, Rahman ve Rahim olan, kıyamet gününün maliki bulunan Allah Teala'ya kulluk vazifesini ifa edecektir.
Yüzünü kıbleye dönmeyen ve namaz kılmayan kimsenin bu Rahmani sofradan nasip alması müm-kün olabilir mi? Bu husustaki mahrumiyeti tespit eden bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: "Kim namazını geçirecek olursa, sanki o, aile fertlerini kaybetmiş gibi (bir zarara girmiş)dir" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1,s. 3847).
İbni Abbas (r.anhüma)dan Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmaktadır: "Kim özürsüz olarak iki namazı birleştirirse, büyük (cürümlerin kapısına gelmiş (ve dayanmış) olur" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 387).
Hadis-i şerifte geçen "iki namazı birleştirme" ifadesi, bir namazı vakit çıkasıya kadar tehir edip, diğer bir vaktin namazı ile beraber kılmak demektir. Bu hadis-i nebevi, işini ve aşını bahane ederek, çalıştığı yerde namazını kılmayan kimsenin irtikap ettiği suçun büyüklüğünü açığa koymaktadır.
İleriyi gören ve âhirette sorumlu olmak istemeyen bir müslüman, namazını terk etmemeli ve tehir dahi yapmamalıdır
SEKİZİNCİ ÖĞÜT BITTI
İbadet, insanın yaratılmasına gaye teşkil etmiştir. Halkı irşat için gönderilmiş bulunan peygamberlerin onlara ilk tebliği iman olmuştur. Kalpleri bu nur ile aydınlanmış bulunan insanlara yaptıkları ikinci telkin de Allah Teâlâ'ya ibadet etmeleri olmuştur. Bu iddiamızı âyet-i kerimelere dayalı olarak sizlere açıklamak istiyorum.
a) Andolsun, Nuh'u kavmine peygamber gönderdik de: "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur. Ben büyük günün üstünüze (gelecek) azabından cidden korkuyorum. Kavminden ileri gelenler de şöyle dedi: "Biz seni hiç şüphesiz apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz" (Bunun üzerine Nuh) dedi ki: "Ey kavmim, bende hiçbir sapıklık yoktur. Fakat ben kainatın Rabbinden (gönderilmiş) bir peygamberim. SizeRabbimin vahyettiklerini tebliğ ediyorum, sizin iyiliğinizi istiyorum. Ben sizin bilmeyeceklerinizi de Allah'tan (gelen vahy ile) biliyorum" (Sûre-i Ârâf 59-62).
b) "Ad (kavmine) de kardeşleri Hûdu (gönderdik) O, (kavmine şöyle) dedi: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur. (Hâlâ Allah'tan) korkmayacak mısınız?" (Sûre-i Araf 65).
c) Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih'i (gönderdik). De ki: Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur" (Sûre-i A'râf 73).
d) Medyen (evlatlarına) da kardeşleri Şuayib'i (gönderdik) Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir Tanrınız yoktur. Rab-binizden size apaçık bir bürhan gelmiştir" (Sûre-i Ârâf 85).
"Mutlak ifadeler, kemaline masruftur" kaidesi gereğince, Allah'a kulluk emrine namaz, oruç ve zekat dahildir. Bu iddiamıza delil olmak üzere Hz. İsa ile ilgili ayetleri örnek göstermek istiyorum, mucizevi bir hadise sonucu babasız dünyaya gelen Hz. İsa'yı annesi Hz. Meryem kucağına alıp kavmine getirdi.
Onlar: "Ey Meryem, andolsun sen acayip bir işyapmışsın. Ey Harun'un kızkardeşi, senin baban kötü bir adam değildi. Anan da iffetsiz bir kadın değildi" dediler. Bunun üzerine (Meryem) ona (İsa'ya) işaret etti. "Biz, dediler, henüz beşikte bulunan bir sabi ile nasıl konuşuruz?" (İsa dile gelip) dedi ki: "Ben hakikat Allah'ın kuluyum. O bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı. Beni her nerede bulunursam mübarek kıldı. Bana, ben hayatta oldukça namazı ve zekatı emretti" (Bakınız; Sure-i Meryem 27-31).
Başka bir misalle de diğer peygamberlere ve ümmetlerine namaz ve zekâtın emredildiğini belgelendirmek istiyorum: "Kitapta İsmail'i de yadet. Çünkü o sözünde sadıktı, resul bir peygamberdi. Kavmine namazı ve zekatı emrederdi. Rabbi nezdinde rızaya ermişti o" (Sure-i Meryem 54-55).
Değerli Gençler:
İslâmın erkânından bulunan namaz ve oruç, bedeni bir ibadettir. Oruç farizasında, mükellefin sağlık durumu müsait değilse, hastalığı geçesiye kadar tehir edebilir. Fakat namazda sağlık şartı aranmamıştır. Zengin ve fakir, sağlam ve hasta her müslüman namazı eda edecektir. Ayakta durmayı güçleştiren bedeni bir arızası varsa, oturarak kılacaktır. Oturduğu halde eğilerek rüku ve secde yapmaya sıhhatimüsait değilse, rükû' ve secdeyi imâ ile ifa eder. Oturmaya da imkanı yoksa, namazını yattığı yerde imâ ile eda eder.
Bir mü'min ölü veya deli olmadıkça üzerindeki namaz mükellefiyeti asla kalkmaz. Başkaca bir mazeretle namazı tehir etmek caiz değildir.
İslâm binasının temeli; iman; duvarları namaz, oruç, hac ve zekattır. Namazı terketmek bu duvarlardan birini yıkmak olur. Oturduğumuz evin bir duvarının yıkıldığını farzetsek, yazda veya kışta, fırtınalı ve yağışlı havada orada huzur içinde oturabilir miyiz?
Âlemlere ve âdemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
"Parça parça edilseniz de, (ateşe atılıp) yakılsa-nız da, (idam edilip darağacında) asılsanız da hiçbir şeyi Allah'a ortak tutmayınız. (Farz olan) namazı kasden terk etmeyiniz. Kim namazı bilerek terk ederse muhakkak milletten (dinden) çıkmış olur. Allah'a isyan olan şeyi irtikap etmeyiniz. Çünkü bu (davranış), Allah'ın gadabını muciptir. Şarap içmeyiniz. Çünkü o her hatanın başıdır" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1,s. 379).
Bu hadis-i Muhammedi'yi teyid eder mâhiyetteki diğer bir hadis-i şerifi nakletmek istiyorum. Sevbân(r.a.) den şöyle dediği rivayet olunmaktadır: Ben, Resûlullah (s.a.v.)'i şöyle söylerken işittim: "Kul ile küfür ve iman arasında (set olarak) namaz vardır. Onu terkettiği zaman muhakkak şirke düşmüş olur" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 379).
Mü'minle münkirin arasını ayırd eden sınır işareti, "namaz"dır. Kişi namazı terk ettiği zaman, kendisiyle küfür arasındaki İslâm'ın setti bulunan namaz duvarını yıkmış olur. Onun bu ihmalini ve namazla alakasının bulunmadığını gören kimseler, bu şahsın hangi sahanın insanı olduğunu, (mü'min veya gayri müslim olduğunu) tayin etmekte güçlük çekerler.
İmam Nevevi şöyle demektedir: "Namazı terk etmeye gelince, eğer onun farz olduğunu inkâr ederek terk ediyorsa Müslümanların icmaı ile küfre gitmiş ve İslâm dininin haricine çıkmış olur. Meğer ki o kimse, İslâm dinini yeni kabul etmiş, müslümanların arasına bir müddet katılamamış ve bu yüzden de namazın farz olduğu kendisine tebliğ edilememiş olsun" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 381 (5 rakamlı dipnot).
(Abdullah) ibni Ömer (r.anhüma)dan Resulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: "Emanete riayet)i olmayanın (kamil bir) imanı yoktur. Temizliği olmayanın namazı(nın hükmü) yoktur
Namazı olmayanın da dini yoktur. Namazın dindeki mevkii, başın cesetteki yeri gibi (ehemmiyeti ha-iz)dir" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 381).
Ziyad bin Nuaym el-Hadrami'den Resulullah (s.a.v.)'in şöyle söylediği rivayet olunmuştur: "Dört (şey) vardır ki Allah onları İslam (vazifelerinin başında farz kılmıştır. Kim onlardan sadece üçünü yapsa, hepsini ifa etmedikçe, işlenenler o kimseyi (terkedilen) şeyden müstağni kılamaz (O dört şeyi) Namaz, zekat, ramazan orucu ve Beyt-i şerif)i haccetmektir" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 384).
Laboratuvarik bir çalışma ile şeker elde etmek isteyen bir kimse, bu sahada geniş kültürü bulunan bir kimyagerin yazdığı reçetede gösterilen ve miktarları belirtilen maddelere göre çalışmayacak olursa şeker elde etmesi mümkün olmaz. İslâm dinini en iyi anlayan Resûl-i Ekrem Efendimiz, kamil bir müslüman olabilmek için, bizlere dini bir reçete sunmaktadır. Bu vazifelerden herhangi biri terkedilecek olursa, İslâm laboratuvarının reçetesine göre, olgun bir Müslüman örneği meydana gelemez.
Ömer bin el-Hattab (r.a.)'den Resulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
"Kim namazı kasden (ve farz olduğunu bile bile) terkedecek olursa Allah da onun amellerini ibtâleder. Aziz ve Celil olan Allah'a tevbe ile dönüş yapıncaya kadar o kimseden Allah'ın zimmeti ve himayesi kalkmış olur" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 385).
Allah Resulünün etrafında kümelenmiş, ondan feyz ve ilham almış ashab-ı kiramın hareketlerinde bizim için hidayet numuneleri vardır. Zira onlar, İlm-i muhammedi'den iktibas ettikferi pırıl pırıl bilgileri bize yansıtmaktadırlar.
Değerli Gençler!
İslâm dini, manevi nimetlerin bir sofrası mesabesindedir. Bu nimetlerden faydalanma imkânı, namaz kılmakla ve secde-i Rahman'a baş koymakla mümkündür. Namazı terk eden kimse, bu sofranın nimetlerinden faydalanamaz. Kalbi aç ve ruhu feyz-i ilâhiye muhtaç bir halde hayat sürer. Bu ilâhi ziyafete nâil olmak isteyen bir mümin, abdest alarak tertemiz bir hâle gelecek, "Allahü ekber" deyip azamet-i ilâhiyi ikrar ederek namaza başlayacaktır. Bunu takiben, Cenabı Hakk'ı noksan sıfatlardan tenzih edip fatihayı okuyacak, Rahman ve Rahim olan, kıyamet gününün maliki bulunan Allah Teala'ya kulluk vazifesini ifa edecektir.
Yüzünü kıbleye dönmeyen ve namaz kılmayan kimsenin bu Rahmani sofradan nasip alması müm-kün olabilir mi? Bu husustaki mahrumiyeti tespit eden bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: "Kim namazını geçirecek olursa, sanki o, aile fertlerini kaybetmiş gibi (bir zarara girmiş)dir" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1,s. 3847).
İbni Abbas (r.anhüma)dan Resûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet olunmaktadır: "Kim özürsüz olarak iki namazı birleştirirse, büyük (cürümlerin kapısına gelmiş (ve dayanmış) olur" (et-Tergib ve't-Terhib c. 1, s. 387).
Hadis-i şerifte geçen "iki namazı birleştirme" ifadesi, bir namazı vakit çıkasıya kadar tehir edip, diğer bir vaktin namazı ile beraber kılmak demektir. Bu hadis-i nebevi, işini ve aşını bahane ederek, çalıştığı yerde namazını kılmayan kimsenin irtikap ettiği suçun büyüklüğünü açığa koymaktadır.
İleriyi gören ve âhirette sorumlu olmak istemeyen bir müslüman, namazını terk etmemeli ve tehir dahi yapmamalıdır
SEKİZİNCİ ÖĞÜT BITTI
Gençlere Öğütlerim
- ÖNSÖZ
- Gençligin Kiymeti ve Gençlerin Degeri
- Şirk ve İnkârdan Sakınmak
- Münafıklıktan sakınmak
- Riyadan Sakınmak
- Bit'atlardan Sakınmak
- Şeytana Uymaktan Sakınmak
- Nefs-i Emmareye Tabi Olmaktan sakınmak
- Dalâletten Sakınmak
- İbadetleri Terketmekten Sakınmak
- Tadil-i erkânı Terketmekten Sakınmak
- Kur'ân Okumayı ihmalden Sakınmak
- Duayı Terketmekten Sakınmak
- Selamlaşmayı ihmalden sakınmak
- Günahlardan Sakınmak
- Sihir Yapmak ve Yaptırmaktan Sakınmak
- Zinadan ve Sihâktan Sakınmak
- Livâta (cinsî sapıklık)tan Sakınmak
- Sarhoşluk Verici Şeylerden Sakınmak
- Kumardan Sakınmak
- Rîbadan (faizden) Sakınmak
- İhtikardan Sakınmak
- Haram Yemekten Sakınmak
- Emânete Hıyanet Etmekten Sakınmak
- Sözleşmeye Vefasızlıktan Sakınmak
- Fitne ve Fesattan Sakınmak
- Halkı Kötü Yola Teşvik Etmekten Sakınmak
- Lanet Etmekten Sakınmak
- Kötü Sözlerden ve Sövmekten Kaçınmak