Gençlik ve Sorunları

Kutlu Nebi'den Gençliğe Mesajlar

Cemil Tokpınar


Gençliğin tehlikelerinden sakınınız." (Kenzü'l-Ummâl, 2: 258). "İnsanoğluna şu beş şeyden hesap sorulmadıkça onun ayakları Kıyâmet gününde Rabbinin huzurundan ayrılmayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede yıprattığından, malını nerede kazanıp nereye harcadığından ve öğrendiği ilimle nasıl amel ettiğinden." (Tirmizi, Sıfâtü'l-Kıyâme: 1).

"Beş şey gelmeden evvel beş şeyi fırsat bil: Ölüm gelmeden önce hayatının, hastalık gelmeden önce sağlığının, meşguliyet gelip çatmadan önce boş vaktinin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğinin, fakirlik gelmeden önce zenginliğinin." (Hâkim: Müstedrek). "Kadınlar şeytanın tuzağıdır. Gençler delilerden bir gruptur". (Keşfü'l-Hafâ, 2: 4). Abdullah İbni Ömer'den rivâyet edilen bir hadîsi kudsîde Rabbimiz meâlen şöyle buyurur: "Kaza ve hükmüme inanan, Kitâbın (Kur'an'ın) hüküm ve tavsiyelerine boyun eğen, verdiğim rızıkla kanaat eden, şehevânî arzularını Benim rızâm için terkeden genç bir mü'min, katımda bir kısım meleklerimin derecesindedir." (Deylemî). "Gerçekten Allah, meleklerine karşı ibâdet eden bir gençle iftihar ederek buyuruyor: 'Ey şehvetini Benim için bırakan genç! Ey gençliğini Bana bağışlayan genç! Sen benim nezdimde meleklerimin bazısı gibisin.'"(İhyâi Ulûmi'ddin, 2:432'de) "Allah, gençliğini Allah'a itaat yolunda zenginleştiren genci sever." (Deylemî) "Gençlerinizin en hayırlısı ihtiyarlarınıza benzeyendir. İhtiyarlarınızın en şerlisi, gençlerinize benzeyendir." (Feyzü'l Kadîr, 15:776) Abdullah ibni Ömer (r.a.) şunları anlatır: Resul-i Ekrem (a.s.m.) vücudumun bir yanından tutarak şöyle buyurdu: "Dünyada sanki bir garîb (gurbette olan yabancı), hattâ yoldan geçen bir yolcu imişsin gibi ol ve kendini kabir halkından (biri) say." Daha sonra İbn-i Ömer (r.a.) sözüne şöyle devam etti: Sabaha çıktığın zaman kendine akşamın sözünü etme, akşama çıktığın zaman da kendine sabahın sözünü etme. Hastalığından önce sıhhatinden, ölümünden önce hayatından (istifâde edip tedbir) al. Çünkü sen, ey Abdullah! Yarın adının (mutlu mu, bedbaht mı) ne olacağını bilemezsin. (Tirmizi, Zühd: 25). "Allah, gayri meşrû şehvet peşinde olmayan genci pek beğenir." (Müsned, 4: 151). "Hangi delikanlı ki, genç yaşında evlenirse, onun şeytanı şöyle bağırır: 'Eyvah, dinini benden korudu.'" (Ramûzu'l-Ehâdis, c.1, s.179). "Âdemoğluna zinâdan nasibi yazılmıştır. Buna mutlaka erişecektir. Gözlerin zinâsı bakmaktır, kulakların zinâsı dinlemek, dilin zinâsı konuşmak, elin zinâsı tutmak, ayağın zinâsı da yürümektir. Kalp ise heves eder, diler. Ferc ise bunu ya uygular veya reddeder." (Müslim, Kader: 21). "Nâmahreme bakmak, şeytanın oklarından bir oktur ki, her kim Benden korkarak onu bırakırsa, zevkine bedel ona öyle bir îman veririm ki, onun lezzetini ve tatlılığını kalbinde duyar." (Hadisi Kudsî, Taberânî ve Hâkim). Bir genç Peygamberimize gelerek: "Yâ Resûlallah, bana zina yapmak için izin ver" der. Orada bulunanlar gencin üzerine yürüyerek onu ayıplarlar ve men ederler. Hz. Peygamber, "Bana getirin" der. Yaklaşınca, "Bu fiilin annene yapılmasını ister misin?" diye sorar. Genç: "Hayır, vallahi (istemem)" diye cevap verir. Peygamberimiz: "(Başka) insanlar da anneleri için bunu istemezler" der. Daha sonra, "Kızın için kabul eder misin?", "Kız kardeşin için...", "Halan için...", "Teyzen için bunu ister misin?" diye sorar ve her defasında, "Vallahi hayır" cevabını alınca, Hz. Peygamber de, "Diğer insanlar da buna razı olmazlar" der. Sonra elini gencin üzerine koyup, "Yâ Rabbi günahlarını affet, kalbini pâk et, fercini muhafaza et" diye duâ eder. Genç ondan sonra hiçbir menfî eğilim göstermez. (Müsned, 5: 256). Alkame'den (r.a.): "Resûlüllah (a.s.m.) gençlerin yanına vardı ve şöyle dedi: 'Sizden kimin evlenmeye gücü yeterse evlensin. Çünkü, evlilik gözü haramdan alıkor; iffet ve namusu muhâfaza eder. Evlenmeye gücü yetmeyen ise oruç tutsun. Çünkü (oruç), cinsî arzuyu azaltır." (Müslim, Nikâh:1). Peygamber Efendimiz (a.s.m.), ölüm döşeğinde olan bir gencin yanına girdi ve ona, "Sen kendini nasıl buluyorsun?" diye sordu. Genç, "Ben Allah' (ın affın)ı umarımYâ Resûlellah! Ve günahlarımdan da korkarım" dedi. Bunun üzerine Resûlellah (a.s.m.) buyurdu ki, "Bu vakitte herhangi bir kulun kalbinde bağışlanma umudu ve günah korkusu birleşince mutlaka Allah o kuluna dilediğini verir ve onu korktuğu azabından emin kılar." (Neseî, Zühd: 31). "Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü, onların kalbi daha incedir. Allah beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar muhâlefet etti" buyurdu ve şu mealdeki âyeti okudu: "Zaman uzadı da kalbleri katılaştı. Onların çoğu fâsıktırlar." (Hadîd sûresi: 16). "Adâlet güzeldir, fakat idârecilerde olursa daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, fakat zenginlerde olursa daha güzeldir. Dinde titiz olmak güzeldir, fakat âlimlerde olursa daha güzeldir. Sabır güzeldir, fakat fakirlerde olursa daha güzeldir. Tevbe güzeldir, fakat gençlerde olursa daha güzeldir. Hayâ güzeldir, fakat kadınlarda olursa daha güzeldir." (Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs). "Allah tevbe eden genci sever." (Câmiü's-Sağîr:1866). "Bir genç yaşlı bir insana yaşlılığından dolayı ikramda bulunursa, yaşlandığı zaman kendisine ikramda bulunacak bir kimseyi Allah ona musahhar kılar." (Tirmizi, Birr: 75). "Şayet Allah'tan korkan gençleriniz, bolluk içinde nimetlenen hayvanlarınız, beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasaydı, belâlar üzerinize sel gibi yağacaktı." "Yedi kimseyi Allahü Teâlâ kendi gölgesinden başka gölgenin olmadığı (kıyâmet) gününde kendi gölgesinde gölgelendirecektir: Adâletli devlet reisi, Rabbine ibâdet yolunda serpilip büyüyen genç, gönlü mescidlere bağlı kimse, Allah yolunda birbirini sevip buluşan ve bu yolda ayrılan iki kimseden her biri, makam sahibi güzel bir kadın onu istediğinde, 'Ben Allah'tan korkarım' diyerek (o günahı işlemeyen adam), sağ elinin verdiği sadakayı sol eli bilmeyecek kadar (gösterişsiz) gizli sadaka veren adam, tenhada Allah'ı zikredip de gözü dolup taşan kişidir." (Buhârî, Muhâbirîn: 4). "Küçüklüğünden beri Allah'a çokca kulluk eden gencin, yaşı ilerledikten sonra çokca kulluk etmeye başlayan ihtiyara üstünlüğü, peygamberlerin diğer insanlara üstünlüğü gibidir." (Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs). "Cennete giren nimet görür fakirlik görmez, elbisesi eskimez, gençliği de tükenmez." (Müslim, Cennet: 8). "Allah kötülüğe iltifat etmeyen genci, emsallerine üstün tutar." (Feyzul Kadir, c.2, s.263, no:1799). "Anne babaya itaat nafile ibâdetten daha hayırlıdır." (Müslim, Sıla: 2). "Babanın duâsı kabul makamına ulaşır." (İbni Mâce, Kitâbü'dDuâ: 1). "Cömert güzel ahlâklı bir genç; cimri, ibâdet eden, kötü ahlâklı bir yaşlıdan Allah'a daha sevimlidir." (Deylemî ve Muhtarül Ehâdis:88) "Gençliğinde ilim öğrenen taştaki damga gibi, yaşlılığında öğrenen ise, su üzerine yazı yazan gibidir." (Keşfül Hafâ, 2: 66) "Bir genç ilim ve ibâdet içinde yetişir, olgunlaşırsa, Allah Kıyâmet Günü ona yetmiş iki sıddîkın sevabı kadar sevap verir." (Tabarânî'nin Kebir'inden). "Gökten daha önce hiç inmemiş olan bir melek geldi, selâm verdi. Sonra Hasan ve Hüseyin'in Cennet gençlerinin, Hazreti Fâtıma'nın da Cennet kadınlarının efendisi olduğunu müjdeledi." (Tirmizî, Menâkıb: 31). "Cennet ehlinin gençleri şu beş kişidir: Hasan, Hüseyin, Abdullah ibni Ömer, Sa'd bin Muaz, Übey bin Kâb." (Câmiüssağîr: 4858).

ÇOCUĞUMU "CHAT" BAŞINDAN KALDIRAMIYORUM

Bilgisayarların yaygınlaşması, bilgisayar oyunlarının çoğalması çocukları bilgisayar başına çekmeye çoktan başlamıştı. Son zamanlarda ise, Internetin günlük yaşama girmesi sanal ortamda iletişim olanaklarının artması hepimizi ve çoğunlukla da çocukları bilgisayar başına adeta bağladı. Milyonlarca lira ödenerek alınan bilgisayarların yalnızca chat (sohbet), oyun, surf (Internette gezinti) amacıyla kullanılması ise anne babaları endişelendirmeye başladı. "Çocuğum eve gelir gelmez bilgisayar başına oturuyor, yemek yemeyi bile unutuyor ya da yemeğini bilgisayar başında yiyor. Kiminle konuşuyor, ne oynuyor... gibi sorular uzayıp gidiyor." Bu durum ise anne babaları endişelendirebiliyor.

Açıktan günah işleyenle evlenmek doğru mudur?

Açıktan günah işleyenle evlenmek doğru mudur?

CEVAP
Fasıkla, yani açıktan günah işleyenle, namaz kılmayanla, içki içenle evlenmek doğru değildir. Hele inancı bozuk birisi ile evlenmek hiç doğru değildir.

...

Bir gençle gizli konuşuyoruz. Dini bilmiyor, namaz kılmıyor, fakat ben onu düzeltirim. Çünkü evlenince hepsini yaparım diyor. Annemin vasıtasıyla öğrendim, salih biri değil diye babam bu işe razı değildir. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?

CEVAP
Flört döneminde, gençler açık vermemeye çalışır. Nazik, uysal görünür. Evlendikten sonra, gerçek kimliği ortaya çıkar. (Dini bilmiyor, namaz kılmıyor, fakat ben onu düzeltirim) diyorsunuz. Evlenince kimin kimi düzelteceği o zaman belli olur. Madem yaşınız küçük, önce ona din kitapları verin. Okusun, dinini öğrensin! Namaz kılmaya da başlasın. (Evlenince hepsini yaparım) demesine itibar edilmez.

Fıstıklara bak [+ 18]

Hani bir türkü vardır, kekliği düz ovada avladım, kanadını çam dalına bağladım diye … Çogu kimse biliyorum ki sırf yazının başlığına aldanarak sazan gibi atladı : ) ve başka şeyler düşündü ama işin aslı böyle değil, bu resime bakarak gerçeği anlıyabilirsiniz.
http://www.namazci.com/studium/fistiklara_bak_18.bmp

Neyse biz gelelim konumuza, uzun zamandır teknik konular ağırlıklı köşe yazıları kaleme alıyordum ama şimdi yine hayatdan, biraz sizden, biraz benden, biraz ondan, biraz bundan yazma vakti geldide geçiyor bile…Kısaca hayatın vakti geldi ve biraz komik olması bakımından da böyle bir başlık ve giriş cümlelesi seçtim.

Türbanla da denize girmeyiver

TAMAM, türbanınla Tophane’deki kahvelere takılıyorsun...

Okey oynuyorsun...

Nargile içiyorsun...

Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde erkek arkadaşlarınla oturup şiir tartışıyorsun...

Kış olunca kayağa, yaz olunca denize gidiyorsun...

Nalan’ın şarkısına ‘Of, of’ diye eşlik ediyorsun...

Blue-jean’e bir itirazın yok...

Ayakkabıda Convers’i tercih ediyorsun...

Bazen televizyonların gündüz programlarının vazgeçilmez konuk profilini oluşturuyorsun, bazen de İstiklal Caddesi’nin arka sokaklarındaki marjinal mekanların entel-dantel müdavimlerinin başını çekiyorsun...

Şeytanın bir silahı: ROMANTİZM

ÖNSÖZ

Din ahlakından uzak toplumlarda çoğu zaman doğrular yanlış, yanlışlar ise doğru olarak tanıtılır. Allah'ın hoşnut olmayacağı, hatalı bir tavır takdir ve teşvik görürken, güzel bir tavır ise son derece sıradan karşılanabilir, hatta eleştiri konusu olabilir. Eğri ve doğruların birbiriyle karışması, dinden uzak yaşayan toplumlarda sıkça rastlanan hatta genel yapıyı oluşturan bir durumdur.

Romantizm de "doğru" zannedilen yanlışlıklardan biridir. Romantizm cahiliye toplumları içinde şefkatli, iyi insanlara has, güzel bir özellik gibi gösterilir. Oysa bir insanın karşılaştığı olaylara duygusal bir yaklaşım göstermesi, kitap boyunca tüm detayları ile inceleyeceğimiz gibi, her yönden son derece tehlikelidir. Çünkü romantizm, insanlar için en önemli ve hayati özelliklerden biri olan "aklı" tamamen devre dışı bırakır.

"Müslüman flörtçüler" üzerine ibretli bir mektup!

Sizlere ibretli bir mektup sunacağım. Neredeyse yoruma hiç gerek yok; gerçekler tüm açıklığıyla ortada. Evet, Dilruba rumuzuyla yazan kardeşimizin mektubunu aktarıyorum:

Çok değerli Cemil Ağabey! Son zamanlarda evlilik, cinsellik ve gençlik üzerine kaliteli çalışmalar yapıyorsunuz. Ben de bir genç olarak yarama parmak bastığınız için bu yazıyı yazmak ihtiyacı duydum.

Ben erkeklerle hiçbir zaman muhatap olmadım. Lisede hocalarımla bile konuşurken başımı öne eğer, edep ve saygıyla onlarla konuşurdum. Hayatımda erkek olarak sadece babam ve ağabeyim vardı. Üniversiteye geldiğimde dindar, müsbet ve İslâmî bir bölümde okuyan bir beyle tanıştım. Ciddi olarak görüşüyorduk. Bu görüşmeler sırasında ben, kendi hayamla oturmaya, kalkmaya ve konuşmaya dikkat ederdim. Bildiğim dinî ve imanî hakikatları açıklamaya çalışırdım. Sonuçta muhatabım, sadece iman hakikatlarından haberdardı, ama içli dışlı değildi. Evliliğimizi, ileride nasıl bir hayat kuracağımızı, dünya ve ahiret saadetini, kısacası her şeyi meşru daire içinde konuşmuştuk. Bu görüşmeler sıklaşınca işin içine ister istemez nefis ve şeytan karışmıştı. Ben ise ona, bazı tutum ve davranışlarının yanlış olduğunu, yapmaması gerektiğini, meşru olmayan lezzetlerin haram olduğunu, branşı gereği bunları asıl kendisinin anlatması gerektiğini ifade etmeye çalıştımsa da, nafile... Sonunda bir nefis taşıdığım için ben de bu havaya kapılmıştım. İş ciddiye dönüşünce ailesinden sorun çıktı. Böylece bütün söylemler suya düştü. Yaptığım hatalar, günahlar, haram lezzetler bana kaldı.

Evliyim, ama chat yapıyorum!

Evliyim; bir hayalin peşinde sürükleniyorum!

Rumuz: Yokluk, İstanbul

Öğretmenim. Altı yıllık evliyim. Önceleri bazı kurallarım, olmazsa olmazlarım vardı: ama artık hiçbirşeyim yok... Yitiğim... Sanal’da tanıdığım bir hayal yüzünden hepsi... İki kere gerçeğe dönüştü bu hayal; ama aslında daha da hayal oldu benim için. Bir yılı geçti onu tanıyalı... Ve ben bir yıldır, ne kızımın gelişme evrelerine şahit olabiliyorum, ne eşimi anlamak istiyorum, ne de annemin benim için ettiği duaları görebiliyorum. Ben aslında mazlum, duygusal, merhametli, kimseyi kıramayan neşe dolu, biraz da delidolu biriydim... Evet yalan söylerdim; ama pembe yalanlardı bunlar.. Sanki ben gitmişim yerime başka biri gelmiş.. Her şeyi yapabilecek kadar gözü kara.. Daha neler neler... Ben bir hayalin peşinden sürüklenip gidiyorum... O kadar çok ki aslında size anlatmak istediklerim... Biraz önce kaç zamandan sonra bir namaz kıldım... Evde yalnızdım... Ağladım... Kurtulmak istiyorum bu chat hastalığından ve sanal/yalan dünyadan. Rabb’ime dua ettim. ‘Beni bana bırakma’ dedim... Kendimi öylesine aciz hissdiyorum ki, hiçbir şeyini bilmiyorum o kişinin msn adresinden başka.. Ve günlerce saatlerce oturup bütün işlerimi bir yana bırakıp (yaklaşık bir yıldır) onun gelmesini bekliyorum msn’ye. Kurtulmak istiyorum; ama başaramıyorum.. Olmuyor olmuyor... Dua edin ne olur. Hoşçakalın.

Seksi türbanlılar

Pembe Köşk`te zaman zaman yapılan sergilerden biriydi, yıllar önceydi. İsmet ve Mevhibe İnönü`nün at binerken giydikleri kıyafetler, el ele tutuşturulmuştu. O kadar küçüktüler ki giysiler, içlerinde bir zamanlar tarihi yazan gövdelerin yaşadığına, hareket ettiğine inanası gelmiyordu insanın. Özden Toker anlatıyordu, odalar arasında gezerken. Mevhibe İnönü`nün nasıl mahcup bir hanım olduğunu, devrimlerle birlikte gelen yeni yaşam tarzına ayak uydururken, her kadın gibi zorlandığını... Ama elbette Bayan İnönü olarak tüm ülkeye `rol modeli` olmak mecburiyeti altında bulunduğunu ve en `modern` şekilde giyinmeye gayret ettiğini. Bu gayretlerle ne giydiğine, nasıl giydiğine hep dikkat etmesi gereken Mevhibe hanım her halde o yıllarda, gardrobunun önünde durup düşünürken buna `rol model` değil, `emsal teşkil etmek` diyordu... Acaba şimdi, bugünlerde, AKP`li bakanların ve milletvekillerinin eşleri ne diyor? `Örnek olmak` mı koyuyorlar adını? Ne giydikleri durmadan tartışılırken onlar da kendilerini Mevhibe hanım gibi gardırobun önünde dertlenirken mi buluyorlar? Çünkü onlar şimdi, isteseler de istemeseler de, buna hazırlanmış veya hazırlıksız olsalar da örtülü kadınların takip ettikleri yeni `rol modeller`. Bu yüzden değil miydi, geçtiğimiz aylarda Kemal Unakıtan`ın eşinin türbanını `modern` bağlayışının manşetlerden inmemesi? Abdullah Gül`ün eşinin giydiği `çağdaş` tesettürün mercek altına alınması? Bayan Erdoğan`ın giydiklerinin `ulusal temsil` mertebesinde lüzumsuz `sinir krizlerine` yol açması? İktidarın hanımları olarak şimdi onlar diğer `hanımlara` öyle ya da böyle yol göstermiyorlar mı? Bahar, örtüleri kaldırınca

İNTERNETİN ZARARLARI

1. Modeminizi kapattiginizda icinizde bir burukluk hissediyorsaniz;
2. Defterinizdeki tüm adreslerde @ varsa;
3. internet erisimi olmadigi icin annenizle haberlesemiyorsaniz;
4. Telefon faturaniz 2 sayfadan fazlaysa;
5. Esiniz resti cekip "Hayir, bilgisayar yataga giremez!" dediyse;
6. Bilgisayar masanizin sandalyesini bir klozetle degistirmeyi düsündüyseniz;
7. Gülümsediginizde basinizi yan ceviriyorsaniz; :-)
8. Esiniz devamli olarak evlilikte iletisimin önemini vurguluyorsa ve siz de bunun üzerine kendisine yeni bir telefon hatti ve modem aldiysaniz;
9. Kelime islemcinizle birseyler yazarken her noktadan sonra "com" yaziyorsaniz.com

ÇAĞDAŞ CARİYE PAZARLARI VE TEBERRÜCÜ CAHİLİYYE

Yeryüzünde insanoğlunun hayatı üzerinde etkili ve yetkili olan beşeri ideolojiler, sahte ilahların insanlığa ihanetlerinin belgeleridir. Beşeri ideolojilerin ortak karakterlerinden birisi de, insanoğluna eşya muamelesi yapmalarıdır.

Bakınız beşeri ideolojilerin lügatında kadın; alınıp satılan bir şöhret ve şehvet eşyasıdır. Bu konuda Fransız Senatörlerinden M. Ferdinad Dreyfus şöyle diyor: “Zamanımızda kadınların, mukabilinde derilerini satmaları, yani bir kelime ile fahişelik; alelade sanatlardan değildir. Bu iş ferdin çerçevesini çoktan aşmıştır. İyi bir organizasyonla, bu sahada, üstün bir mali güce sahip olmak işten bile değildir. Bu sebeple bahis mevzuu faaliyetleri bütün sanayi ve ticaret işletmelerinden saymak, onları bu gurupta mütalaa etmek lazımdır. Yani bu husus mutlaka organize edilmesi icabeden zaruri bir endüstridir. Maddesini tedarik etmek ayrı bir mevzuu.. Bu ham maddeyi işleyerek pazarlara ulaştırmak da başka bir sanat ve ihtisas işi.. Bu sahanın talipleri vardır. Muayyen metodlarla çalışan pazarları mevcuttur. Ham madde, yaşları ilerlemiş gençlerle kızlardır. Bu elemanlar, bahsettiğiniz ticari faaliyetlerin ithal ve ihraç mallarını teşkil etmektedir. Hele kızların yaşı on civarında olursa... Müşterinin arayıp da bulamadığı maden...“ [1] Bu cümleler, beşeri ideolojilerin kadına karşı olan bakış açılarının birer özetidirler. Şunu bilelim ki; kadına ihanet edip onu pazarlarda alınıp satılan bir şehvet ve şöhret eşyası haline getirmek, beşer kaynaklı her ideolojinin ilk ve son planının değişmez ana hedefidir.

Sevgiyi zehirlemek

Sevgiyi "sebil" etmekle, "zibil" etmek arasında fark var. Sevgiyi sebil etmek, onun, harcandıkça çoğalan ilahi bir sermaye olduğunu fark etmekten geçer. Sebil "yol" demektir. Su, kim olduğuna bakılmaksızın, yol üzerinde, yolcuya sunulduğu zaman "sebil" olur. Sebil olan sevgi, "yol" olur. İki menzili birbirine bağlar. Yolcuyu menziline eriştirir. Aşıkla maşuku buluşturur. Canla cananı birbirine kavuşturur.

Sevgiyi zibil etmek, sevginin içini karartmak, yüzünü kızartmaktır. Sevgi, kararınca "sevda"ya dönüşür. Sevda, "kara" demektir. Sevginin değerini bilmeyip hovardaca saçıp savuranlar, sevgiyi "sevda"ya, hatta "kara sevda"ya dönüştürürler. "Kara sevda", zifiri sevgi olmuş olur.

EY KADINLAR!

''Ey kadınlar!En iyi barındığınız,oturacağınız yer,herşeyden evvel kendi evinizdir.Aile çevresi dışında kalan meselelerden sizi sorumlu tutan yok...

Huzur içinde,rahat rahat,size yakışan bir vakarla evinizde oturunuz.Evinizin işlerini görünüz.Ve evinizle ilgileniniz.Fakat zaruret icabı sokağa çıkmanız gerekiyorsa,bu konuda size izin verilmiştir.Fakat iffetinizi ve namusunuzu korumalısınız.

Herkesin dikkatini çekecek şekilde giyinmeyiniz.Başkalarını sizinle meşgul olmaya zorlamayınız.
Gözleri aracılığıyla insanların gönüllerini avlayacak şekilde güzellik gösterilerinde bulunmayınız.

Flört ve chat batağı!

Seyyah kardeşimiz son derece yerinde tesbitlerde bulunmuş.(diğer bölümlerdeki yazılarını okuyabilirsiniz) Flört kavramı Batı kökenli, bu açıkça sırıtıyor. Kavramın etimolojisine yönelmek lazım. Çıkışı Batı menşeli olduğuna göre Batı'nın kültürünü ve yaşayış tarzını açıkça yaşıyor. Batı kültürü'nün temelinde ise cinsel açıdan sapkınlıklarla dolu, çok tanrılı Yunan-Helen medeniyeti, aynı yolu izleyen Roma medeniyeti ve en nihayetinde kendi hazcı yaşayışlarına uydurdukları Hristiyanlık var. Epikürcü felsefe özellikle etkili üzerlerinde. Yani "mutluluk için ne yaparsan kafi". Sonra Aydınlanma Felsefesi var; Helenizm var, yani "insan yeryüzünün tanrısı".Diğer tanrı tatile çıktı!

Chatle evlilik olur mu?

Değerli Can Bey. İnternete ülkemize geldiği ilk andan itibaren ilgi duydum. Geçenlerde biriyle tanıştım. Konuştuk, telefon ve SMSleştik. Sonra da görüştük.

Yedik, içtik bir müddet yüz yüze görüştük. İş gelip evlenmeye dayanınca beni bir heyecan bastı. Karar veremiyorum bir türlü. Amacım sizden fetva istemek değil. Sadece chatle olan evliliklerdeki varsa sorunlarını ve çözüm yollarını yazmanızı rica ediyorum.

Dr. Can

* Bilgisayarda insanlar yazışıyor ve tanışıyorlar.

* Bazen her iki taraf; ama çoğu en az bir taraf bazı yalanlar söylüyor.