Hayal dünyanızı günahlardan temizleyin
Osman Hoca, o gün her zamankinden daha çok dertliydi. Simasında içindeki ıstırabı yakalamak mümkündü.
Ses tonu o kadar etkiliydi ki, o samimi ifadeleri onu dinlemeye gelen gençlerin kulağından giriyor ve kalplerine yerleşiyordu.
Bir ara Osman Hoca’nın hemen karşısındaki koltukta oturan bir genç, asrımızdaki bütün gençlerin ortak bir derdi olan şu soruyu sordu:
- Hocam! Günümüzde çarşı-pazar, televizyonlar, gazeteler, dergiler, internet siteleri bizi günaha davet eden tablolarla dopdolu. Bu tür manzaralardan etkilenmemek için ne yapmalıyız?
Osman Hoca da otuzunda bir gençti. Dolayısıyla soru soran genci çok iyi anlıyordu. Sözlerine şöyle başladı:
- Kıymetli arkadaşlarım! İnsan, bir bakışta, bir duyuşta öyle hayallere dalar ki; o ilk adım, pratiğin zeminini de hazırlar. Şeytanın hayale attığı her sahnecik, her bir karecik, hayal kamerasında bir film halini alır; günah zakkumlarına sebebiyet verir. Hele bir de insan, nefsin kölesi haline geldi mi, zihne yer eden sahnelerin fiilî duruma dönüşmesi sıradan bir şey halini alır. Bütün günahlar önce hayalde belirir ve daha sonra niyete, karara, pratiğe taşınır. Öyleyse, hayali bulandıracak her düşünceyi bir yılan, zihinde günah sahneleri hasıl edecek her suret ve fikri de bir akrep bilip, bu sinsi düşmanların ağına düşmemeye, düşmüşse kurtulmaya çalışmak samimi bir kulun hedefi olmalıdır.
İnsan, neyin atmosferinde, neyin tesirinde ve neyin manyetik sahası içindeyse, onun hayalinde canlanacak resim ve suretler de, daha ziyade o türden olurlar. Sinemada veya televizyon karşısında, nefsin hoşuna giden ve onu şehvete çağıran müstehcen manzaraları seyreden bir kimsenin; o anda ve o ruh haletiyle kaldığı süre zarfında insanların imanını düşünmesi, Allah Rasulü’nün yüce adını, mahrum gönüllere duyurma yolları araması mümkün değildir.
Müstehcen manzaralarla kalbinizi yaralamayın!
Bu açıklamalar, orada bulunan gençleri çok etkilemişti. Çünkü adeta onların içinde bulundukları atmosferi anlatıyordu. Osman Hoca konuşmasına devam etti:
- Sabah-akşam gayri meşru sahneler gören, meşguliyetlerinin çokluğundan şikayet edip hayırlı işlere vakit bulamadığından yakındığı halde saatlerce internet sitelerinin kir fırtınasına razı olan, kafa ve kalbini onlarla yaralayan ve o yaraları gözyaşlarıyla pansuman etmeyi düşünmeyen bir insan, mü’min de olsa, imanın lezzetini duyamayacak, o lezzeti başkalarına da duyurma bahtiyarlığını yakalayamayacaktır.
Dünya fanidir, geçicidir; ama burada yapılması gereken lüzumlu işler pek çoktur. Çünkü, ahiret ve ebedi huzur yeri olan Cennet dünyada kazanılacaktır. Bundan dolayıdır ki, aklı başında olan kimse fuzûlî şeylerle uğraşıp değersiz insan durumuna düşmez. Lüzumsuz bilgileri, hayali bulandıran görüntüleri ve fuhşiyât dolu yayınlarla zihnini karıştırmaz. Hayırlı işlerde kullanılabilecek interneti ve televizyonu şuurunun ve kalp dünyasının katili haline getirmez.
Nasıl bir genç olmalıyız?
Günümüzün üst üste yığılmış dert ve problemleri Cenab-ı Hakk’ın sevgisine mazhar gençleri beklemektedir. Dünyanın kararan ufku, gönlü temiz o yiğitlerin ışığına muhtaçtır. Kimdir onlar? Vasıfları nedir o bahtiyarların? Bu soruların cevabı da Efendimiz’in (sas) şu mübarek ifadesindedir: “Cenab-ı Allah, eğlencelere ve nefsin isteklerine karşı içindeki arzu ve meyle hakim olan bir genci pek beğenmekte ve ondan hoşnut olmaktadır.” Bir kudsî hadis-i şerifte, “Nazar (bakış) şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim onu Benim korkumdan dolayı terk ederse, kalbine öyle bir iman neşvesi ve halâveti atarım ki, onun zevkini gönlünün derinliklerinde duyar.” denmektedir.
Sayı: 182
Bölüm: Hayatın İçinden
ALİ DEMİREL
Ses tonu o kadar etkiliydi ki, o samimi ifadeleri onu dinlemeye gelen gençlerin kulağından giriyor ve kalplerine yerleşiyordu.
Bir ara Osman Hoca’nın hemen karşısındaki koltukta oturan bir genç, asrımızdaki bütün gençlerin ortak bir derdi olan şu soruyu sordu:
- Hocam! Günümüzde çarşı-pazar, televizyonlar, gazeteler, dergiler, internet siteleri bizi günaha davet eden tablolarla dopdolu. Bu tür manzaralardan etkilenmemek için ne yapmalıyız?
Osman Hoca da otuzunda bir gençti. Dolayısıyla soru soran genci çok iyi anlıyordu. Sözlerine şöyle başladı:
- Kıymetli arkadaşlarım! İnsan, bir bakışta, bir duyuşta öyle hayallere dalar ki; o ilk adım, pratiğin zeminini de hazırlar. Şeytanın hayale attığı her sahnecik, her bir karecik, hayal kamerasında bir film halini alır; günah zakkumlarına sebebiyet verir. Hele bir de insan, nefsin kölesi haline geldi mi, zihne yer eden sahnelerin fiilî duruma dönüşmesi sıradan bir şey halini alır. Bütün günahlar önce hayalde belirir ve daha sonra niyete, karara, pratiğe taşınır. Öyleyse, hayali bulandıracak her düşünceyi bir yılan, zihinde günah sahneleri hasıl edecek her suret ve fikri de bir akrep bilip, bu sinsi düşmanların ağına düşmemeye, düşmüşse kurtulmaya çalışmak samimi bir kulun hedefi olmalıdır.
İnsan, neyin atmosferinde, neyin tesirinde ve neyin manyetik sahası içindeyse, onun hayalinde canlanacak resim ve suretler de, daha ziyade o türden olurlar. Sinemada veya televizyon karşısında, nefsin hoşuna giden ve onu şehvete çağıran müstehcen manzaraları seyreden bir kimsenin; o anda ve o ruh haletiyle kaldığı süre zarfında insanların imanını düşünmesi, Allah Rasulü’nün yüce adını, mahrum gönüllere duyurma yolları araması mümkün değildir.
Müstehcen manzaralarla kalbinizi yaralamayın!
Bu açıklamalar, orada bulunan gençleri çok etkilemişti. Çünkü adeta onların içinde bulundukları atmosferi anlatıyordu. Osman Hoca konuşmasına devam etti:
- Sabah-akşam gayri meşru sahneler gören, meşguliyetlerinin çokluğundan şikayet edip hayırlı işlere vakit bulamadığından yakındığı halde saatlerce internet sitelerinin kir fırtınasına razı olan, kafa ve kalbini onlarla yaralayan ve o yaraları gözyaşlarıyla pansuman etmeyi düşünmeyen bir insan, mü’min de olsa, imanın lezzetini duyamayacak, o lezzeti başkalarına da duyurma bahtiyarlığını yakalayamayacaktır.
Dünya fanidir, geçicidir; ama burada yapılması gereken lüzumlu işler pek çoktur. Çünkü, ahiret ve ebedi huzur yeri olan Cennet dünyada kazanılacaktır. Bundan dolayıdır ki, aklı başında olan kimse fuzûlî şeylerle uğraşıp değersiz insan durumuna düşmez. Lüzumsuz bilgileri, hayali bulandıran görüntüleri ve fuhşiyât dolu yayınlarla zihnini karıştırmaz. Hayırlı işlerde kullanılabilecek interneti ve televizyonu şuurunun ve kalp dünyasının katili haline getirmez.
Nasıl bir genç olmalıyız?
Günümüzün üst üste yığılmış dert ve problemleri Cenab-ı Hakk’ın sevgisine mazhar gençleri beklemektedir. Dünyanın kararan ufku, gönlü temiz o yiğitlerin ışığına muhtaçtır. Kimdir onlar? Vasıfları nedir o bahtiyarların? Bu soruların cevabı da Efendimiz’in (sas) şu mübarek ifadesindedir: “Cenab-ı Allah, eğlencelere ve nefsin isteklerine karşı içindeki arzu ve meyle hakim olan bir genci pek beğenmekte ve ondan hoşnut olmaktadır.” Bir kudsî hadis-i şerifte, “Nazar (bakış) şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim onu Benim korkumdan dolayı terk ederse, kalbine öyle bir iman neşvesi ve halâveti atarım ki, onun zevkini gönlünün derinliklerinde duyar.” denmektedir.
Sayı: 182
Bölüm: Hayatın İçinden
ALİ DEMİREL
Konular
- Şeytan şimdi oturumu açtı..
- Chat ve msn,evlilikleri tehdit ediyor.
- Chat evlilikleri yıkıyor.
- GELDİ GEÇTİ
- HER TÜRK ASKER DOGAR
- Aşk Asla Yetmez
- SİZ KENDİNİZİ DEĞİŞTİRMEDİKÇE
- " BEN DÜŞMEM " DEME...
- HİÇ UMULMADIK KİMSELER KAYBEDEBİLİR
- GÜNAHLARA KARŞI ÇOK DİKKATLİ OLMALI
- Allah için başla Allah için işle vesselam
- Vur patlasın çal oynasın hayatlar.
- iinternet aşıkları ve kurbanları
- SAADET İKSİRLERİ-1
- SAADET İKSİRLERİ-2
- SAADET İKSİRLERİ-3
- PASCAL'IN DUASI
- Allah Korkusu Olmadan Olmuyor
- rahmetin müjdecisi
- EY GÜZELLER GÜZELİ GEL....
- din vicdan işi midir?
- "BEN DEĞİŞMEM BEN BUYUM" VE BİR DUA
- "İBADET VE GÜNAH OLURMU?"
- Dünyayı Avuçlarına Almak
- HAMD İLE ŞÜKÜR ARASINDAKİ FARK
- biz,hüsn-ü zanna memuruz...
- Günaha Girmenin Sebebi Bilmemek mi?
- Hayatımızı Kuşatan Batıl Ajanlar (Alkol ve Uyuşturucu) 2
- HATASIZ KUL OLMAZ
- DERDİN KENDİNDENDİR BİLMİYORSUN!