Zehirli Ok

Zehirli Ok web sitesi aciz.net üzerinden yayına devam ediyor.


16. ŞEYTANIN DÜŞMANLIĞI

Her müminin, âlimleri ve salihieri sevmesi, onlar ile düşüp kalkmayı huy edinmesi,gereken bilgileri onlara sorup edinmesi, nasihatlerini tut-ması, çirkin davranışlardan kaçınması ve şeytanı düşman bilmesi gerekir.

Nitekim ulu Allah (C.C.) şöyle buyuruyor:



— Şeytan size düşmandır, siz de onu düşman tutun» (52).

Yani Allah'ın emrine uyarak şeytana karşı çıkın, yoksa Allah'ın emir-lerine karşı gelerek ona uymayın. Bütün tutumlarınızda, davranışlarınız-da ve inançlarınızda samimiyetle ondan sakının.

YAZICIZADE VE MUHAMMEDİYE

Malkara ilçesinin Kadıköyü'nde dünyaya gelen Mehmed Efendi'nin doğum tarihi bilinmemektedir. Babası Selahaddin Efendi, ilim ve irfanı ile ve yazdığı değerli eserlerle tanınmış âlim bir zattır. Hattatlığı ve devlet hizmetinde kâtip olarak çalışması sebebiyle "Yazıcı" lâkabı ile anılır olmuştur. Mehmed Efendi'nin ismi, babasının lâkabı ile; pederinin adı da oğlunun ilim ve tasavvuf sahasındaki kemalatı ile "mâruf-i cihan" olmuştur,

Yazıcıoğlu, babasının ilminden faydalanarak tahsil hayatına adım atmış, ilmi arttıkça daha büyük bilgilerin tâlibi olmuş ve ihtisasını geliştirmek için İslâm âleminde sefere çıkmış, önce İran'a oradan da Mâverâünnehr'e gidip ilim sahasında temayüz etmiş zatların bilgilerin-den faydalanmıştır. Ezelî istidâdının ve aklî kabiliyyetinin vüs'atı sebe-biyle, müteaddit zatlardan ve bilhassa Zeynü'l-Arab ve Haydar Hâfî gibi ilim kutublarından büyük çapta istifade etmiştir. Tasavvuf sahasındaki nasibini Hacı Bayramı Veli hazretlerinden almış ve onun işaretleri ile seyri sülûkini tamamlayıp zâhir ile bâtın ilimlerinin mülteka'l-bahreyn'i haline gelmiştir.

Kasıtlı Kasıtsız, Küçük veya Büyük Bir Günah İşleyip Tevbe Etmek İsteyen Kimsenin Niçin Acele Etmesi

Bu durumda kişinin üzerine farz olan tevbe, pişmanlık ve yapmış olduğu günahın tam tersi olan bir sevapla onu silmekle meşgul olmaktır. Nitekim biz bunun yolunu daha önce zikretmiştik. Eğer nefsi şehvetin galebe çaldığından dolayı bu günahı terketmeye müsaade etmezse, bu takdirde kişi, vâcib olanların birinden aciz kalmış olur.

Bu bakımdan ikincisini terketmesi uygun değildir. İkincisi de sevap ile günahı defetmektir ki günahtan sonra işlemiş olduğu sevapla günahı silmiş ve dolayısıyla sâlih bir amel ile kötü bir ameli karıştırmış kimselerden olsun! Bu bakımdan günahlara kefaret olan sevaplar ya kalple veya dille, ya da azalarla yapılır. Öyleyse sevap, günahın yerinde ve onun sebepleri ile bağlı bulunan bir merkezde bulunur.

13. Kulun Allah'ı Sevmesinin Alâmetleri

Herkes muhabbet iddia eder. İddia etmek ne kadar kolay! Fakat mânâlar çok çetindir! Bu bakımdan insan, şeytanın kandırmasına ve nefsin aldatmasına kanmamalıdır. Nefis ne zaman Allah'ın sevgisini iddia ederse, onu alâmetlerle denemedikçe, ondan delil ve burhanlar istemedikçe ona kanmamalıdır. Muhabbet güzel bir ağaçtır. Kökü sabit, dalları göklerde, meyveleri kalpte, dil ve azalarda belirir. Ondan kalp azalan üzerine feyezân eden eserler dumanın ateşe, meyvenin ağaca delâlet etmesi gibi, muhabbetin varlığına delâlet eder. O eserler çoktur. Onlardan biri cennette keşif ve müşahede yoluyla habibin mülakatını sevmektir. Bu bakımdan kalbin bir mahbubu sevip de onun müşahede ve mülakatını sevmemesi düşünülemez. Seven kalbin, o mahbuba varmasının ancak dünyadan ayrılmakla mümkün olduğunu bildiğinde derhal ölüme dost olması, ondan kaçmaması gerekir; zira seven bir insana vatanından sefer edip mahbubunun vatanına gitmek, ona kavuşmak ağır gelmez. Ölüm, mülakatın anahtarı,müşahedeye giriş kapısıdır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

27.İslamda Boşanma

İslâm’da Boşanma:

İslâm hukûkunda boşanma, evlilik hayâtının devamına imkân kalmadığı zaman başvurulacak son çâredir. Karı-kocanın, içine düştükleri sıkıntılardan kurtulmaları için bir çıkış yolu olarak meşrû kılınmıştır. Yoksa, sebepsiz yere boşanmak haramdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de:

"Kadınlar size itâat ederlerse, aleyhlerinde bir yol aramayın!" (188) buyurulur.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de:

"Evleniniz, fakat boşanmayınız!. Zîrâ Allâh, zevkine düşkün erkek ve kadınları sevmez..." (189) buyururlar.

Diğer bir hadîs-i şerîfde:

31.Kadının Boşanma Hakkı

Kadının Boşanma Hakkı:

İslâm hukûkunda evlenme, sürekli olmak üzere yapılan bir akiddir. Bu yüzden geçici evlilik, geçerli değildir. Fakat evliliğin devamı için eşler arasında sevgi, şefkat ve anlayışın bulunması gerekir. Evlilik hayatının temeli budur.

Eşler arasındaki sevgi ve şefkat ortadan kalkınca ve bütün gayretlere rağmen durum düzeltilemeyince, boşanmaktan başka çare kalmamaktadır. Bu konuda tasarruf sadece erkeğin elinde bulunmamakta, kadına da bazı haklar tanınmaktadır.

İslâm hukûkuna göre kadın veya erkek, evlenirken bazı şeyleri şart koşabilir. Kadının şart koşma hakkına sahip olduğu hususlardan birisi de "boşanma hakkı"nın kendi elinde olmasıdır. Bu şart da geçerli olup uyulması gereklidir. Buna tefvîz-i talâk denir.

ÂDET GÜNLERİNDE DEĞİŞME (INTİKAL)

Âdet günlerindeki değişme, yani "intikal", âdet meseleşinin en önemli noktasıni oluştuiur. Dolayısı ile bu konuda özellikle kadınların çok dikkatli olması gerektir.

Bazı kadınların âdet günleri düzenlidir. Her ayın belli gününde başlar ve belli gün kadar sürer. Böyle olan kadınlar için âdet hesapları konusunda bir zorluk yoktur. Böyle bir kadına, âdeti belli, anlamında "mu'tâde" denir.

Ancak yaş ve sağlık durumundaki değişmeler, iklim şartları ve doğum gibi bazı olaylar yüzünden çoğu kadınların âdet günlerinde oynama, artma, ya da eksilme olabilir. Bu olaya "intikal" denir.

AKRABA İLE EVLENMENİN DİNEN HERHANGİ BİR SAKINCASI VAR MIDIR?

Dinen mahrem olup kendileriyle evlenmek haram olanlar üç nevidir:

1-Nesep sebebiyle haram olanlar: Bunlar da yedi sınıfdır. Anneler,Kızlar,Kızkardeşler,Halalar,Teyzeler,Erkek kardeşin kızı ve Kızkardeşidir.

2-Süt sebebiyle haram olanlar: Neseb sebebiyle haram olanlar, süt sebebiylede haramdırlar yani onlar da yedi sınıfdır.

3-Sıhriyet sebebiyle haram olanlar: Kur'an-ı Kerim'de bunlardan dört sınıf dile getiriliyor.

A-Babanın eşi : Üvey anne,

B-Oğlun eşi : Gelin,

C-Eşin annesi : Kayınvalide.

D- Eşin kızı : Kocanın üvey kızı.

Yukarıda zikrettiğimiz kimseler ebedi olrak haramdırlar.Ayrıca geçici olarak haram olanlar da vardır. Kur'an-ı Kerim bunlardan üç sınıf dile getirmiştir:

AVRETE BAKAN GÖZ

Harama ve özellikle de karşı cinsten görmemesi gereken uzuvlara, yani "avrete" bakmanın ne kötü bir günah olduğunu bildiren bir çok âyet-i kerime ve hadîs-i serîfler vardır. Tek cümle ile, hadîsi kutsi de buyurulduğu gibi, "bakma, şeytanın zehirli oklarından bir oktur." Ancak yaklaşık olarak sizin verdiğiz mânâda bir söz (hadîs) fıkıh kitaplarında zikredilirse de müdekkik âlimlerce aslı bulunamamıştır. Hidâye dahil, fıkıh kitaplarının "Haram-helâl" bölümlerinde zikredilen şekliyle meali şöyle dir: "Kim yabancı bir kadının güzelliklerine şehvetle bakarsa Kıyamet günü gözlerine eritilmiş kurşun dökülecektir." Bakabıldiğimiz kadarı ile bu anlamda bir hadîs meşhur hadîs kaynaklarında olmadığı gibi, Ibn Kesîr'in Mecma'uzzevâid'i ve el-Hindî'nin Kenzü'1-Ummâl'i gibi müracaat kitaplarında da yoktur. Ibn Hacer ed-Dirâye'sinde bunu bulamadığını söyler.(Ibn Hacer, ed-Diraye I/225)

Bazı kimseler fazla çocuk yapmamak için tedbir alıp,birtakım çarelere başvuruyorlar..Bunun önlemini almak caiz midir?

BAZI KİMSELER FAZLA ÇOCUK YAPMAMAK İÇİN TEDBİR ALIP BiRTAKIM ÇARELERE BAŞ VURUYORLAR. FAZLA ÇOCUK YAPMAMAK İÇİN TEDBİR ALIP DOĞUM KONTROLÜ YAPMAK CAİZ MİDİR?

Doğum kontrolü mes'elesi ülkemizi ve İslam alemini aşan bir meseledir. Her yerde ondan söz edilmektedir. İslam aleminde münakaşası yapıldığı gibi, hiristiyanlık aleminde de münakaşası yapılmaktadır. Asrımızda Mevdudi, Seyyid Kutub, Ahmed al-Şarbasi ve Sa'id al-Buti gibi zevat bu konuyu ele alarak durumu açıklamışlardır. (Allah onlardan razı olsun). Bunların bir kısmı Türkçeye tercüme edilmiştir. Bunun için bu konuda fazla bir şey söylemek icab etmez. Yalnız bazı kimseler bu hususta kanaatimi sordukları için kısa da olsa bir şeyler söylemeye mecbur kaldım. Evlenmek, Peygamber (sav)'in sünnetlerinden biridir. Onunla ilgili çok hadis varid olmuştur.Ez cümle şöyle buyuruyor: "Nikah benim sünnetimdir" (İbn Mace). Evlenmenin birçok hikmetleri vardır.

GUSLÜN ADABI

Guslün adabı aynen abdest adabı gibidir.

Gusletmek isteyen kimse önce besmele çekerek gusle niyet eder. Ellerini bileklerine kadar yıkar ve üzerinde yapışıp kurumuş bir şey varsa onları temizler. Sonra herhangi bir pislik olmasa bile avret yerlerini ve uyluklarını yıkar. Sonra sağ avucu ile ağzına bolca su alarak iyice çalkalar; bunu üç defa tekrar eder; oruçlu değilse suyun boğazına ulaşmasını sağlar. Sonra yine sağ eli ile burnuna üç defa su çekerek iyice temizler. Bundan sonra namaz abdesti gibi bir abdest alır. Şayet yıkandığı yere su toplanıyorsa, ayaklan, abdest alırken değil gusülden çıkarken yıkar. Abdest aldıktan sonra, önce başına, sonra sırayla sağ ve sol omuzlarına üçer defa su döker. Her defasında vücudun her tarafını iyice oğuşturur. Hiçbir yerinin kuru kalmaması için dikkat eder. Bunun için saçlarının, sakallarının diplerine, göbeğinin içine suyun ulaşmasını sağlar. Eğer vücudunun bir yerinde, herhangi bir yaradan dolayı ilaç veya sargı varsa ve fazla su bunlara zarar verecekse, bunların üzerinden suyu hafifçe geçirmekle yetinir; bu da zarar verirse sadece eliyle üzerini mesheder.

KADININ SAÇ KESTİRMESİ:

Kadının saçını kısaltması câiz, traş etmesi ise mazeret yoksa haram görülmüştür. Peygamberimiz kadının saçlarını traş etmesini yasaklamıştır. Hacda ihramdan çıkılırken erkeklerin saçlarını traş etmeleri istenirken, kadınların saçlarını, dörtte birini keserek kısaltlamaları istenmiş, Peygamber Efendimiz; erkeklere traş, kadınlara kısaltma vardır, buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, menâsik 7 8; Nesâî, zînet 4; Tirmizî, hac 75) Ancak erkeklerin kadınlara benzemesi yasaklandığı gibi, kadınların da erkeklere benzemesi yasaklandığından, kadın saçlarını, erkek saçına benzeyecek ölçüde kısaltırsa bu da haram olur. Kadın ile erkeğin, saç modelleriyle de birbirinden ayrılmaları gerekir.

KÜRTAJIN DÎNÎ HÜKMÜ:

Konunun iyi anlaşılması için gerekli olan bu noktalara işaret ettikten sonra, fıkhî açıdan kürtaja baktığımızda önce şunu söylemeliyiz: Islâm fıtrat dinidir ve fıtrata yani doğru (tabiî) ve normal olana aykırı olan her şey Islâma da aykırıdır, yani mahzurludur: Mahzuru, aykırılık gücüne göre değişir. Az aykırı olan "mekruh", biraz daha çoğu "tahrimen mekruh", çok aykırı olan da "haram" olur. Bu konuda fitrî olan, kadınla erkeğin bir araya gelmesi, cinsel birleşmeleri, sonuçta da çocuğun dünyaya gelmesidir. Ancâk her kuralın olduğu gibi, bunun da istisnaları olabilir. Yani Islâm fıkhının bu konudaki genel kaidesi: "Fıtrata ve tabiîliğe müdahale edilemeyeceği" esasıdır. Ancak genel bir kural, bütün fertlerine temsil edilemez ve şahıslara, özel durumlarına göre fetvâ verilir. Yani genel geçer kural ayrıdır, fetvâ ayrıdır. Fetvâ kişiye, yere ve zamana göre değişir. Buna göre, Islâm fıkhında "çocuk aldırma" ya da "kürtaj" denen olaya fert düzeyinde bazı hallerde ve belli bir zamana kadar fetvâ verildiğini söyleyerek konuyu şöylece özetleyebiliriz: ·

ZINA CEZASI (HADD-I ZINA):

Evli erkek ve kadın için recm (taşlayarak öldürme), bekâr erkek ve kadın için yüz sopa (celde) vurmaktır: "Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüz değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanan (insan) lar iseniz Allah'ın dini (ni uygulama hususu)nda sizi, onlara karşı acıma duygusu tut (up engelle) mesin. Mü'minlerden bir grup da onlara yapılan, uygulanan cezaya şahid olsun" (en-Nûr. 24/2).

Recm cezası Hz. Peygamber'in uygulamasıyla sabittir: "Cüheyne'den bir kadın zinadan gebe olduğu halde Rasûlullah (s.a.s)'e gelerek: "Ey Allah'ın Rasûlü! Haddi icap eden bir iş yaptım, bana hadd(i şer'îyi) icra et' dedi. Peygamber (s.a.s) kadının velisini çağırdı: Buna iyi bak, çocuğu doğurduğunda bana getir' buyurdu. (Velisi denileni) yaptı. Peygamber (s.a.s) emretti. Kadının elbisesi sıkıca bağlandı, sonra emir verdi, kadın taşlandı. Daha sonra (cenazesi) üzerine namaz kıldı. Bunun üzerine Hz. Ömer; Ey Allah'ın Rasûlü, onun üzerine namaz kıldınız, halbuki o zina etmişti' dedi. Rasûlullah (s.a.s): "O öyle bir tevbe etti ki Medine halkından yetmiş kişiye taksim olunsa hepsine kâfı gelirdi. Allah için canını vermesinden daha faziletli bir şey biliyor musun?' "buyurdu (Müslim Hudûd 28; Ibn Mâce, Diyet, 36' Malık, Müslim, Muvatta" Hudûd, 11).

ZINADAN DOĞAN ÇOCUĞUN NE SUÇU VARDIR KI, TAHKIR EDILIYOR VE BAZI HAKLARI KIŞITLANIYOR?

Zinâdan doğan çocuğun tahkir edilecek suçu yoktur; ancak takdir edilecek ve diğerlerine üstün tutulacak yönü ve başarisi da yoktur. Bunu böylece tespit ettikten sonra:Önce şunu bilmek gerekir: Islâmda; hristiyanlıkta olduğu gibi atalardan miras alınan, "Ezeli bir günah" akidesi yoktur."Kimse kimsenin günahını yüklenmez" (K: Isrâ (17/ 15)). "Kim zerre kadar hayır yaptı ise onu görür; kim zerre kadar ser yaptı ise onu görür." (K. Zilzâl (99) 8) Bu önemli kurali hiç akildan çıkarmamak gerekir. Ama ne var ki, özellikle öbür alem için, yani Allah'ın yapacağı muamele için böyledir. Dünyada insanlar elbette bir takım değer yargılarının etkisinde kalacak ve haklı ya da haksız, bazı tavırlar sergileyeceklerdir. Bu yüzden Ibn Abbâs, zinânin esas sıkıntısm ve yükünü "veled-i zinanın" çektiğini söyler. Ama dediğimiz gibi bu, toplumsal açıdan böyledir. Çünkü zinâ her ne kadar büyük ve mahvedici bir suç ise de zina edenler tevbe edebilirler. Allah da onların tevbesini kabul edebilir. Olan çocuğa olur ve annesinin babasının ayıbm ölünceye kadar üzerinde taşır. Babasına nispet edilmez, zinâ çocuğu olarak tanmr ve hakaret görür. Bunun bir yönüyle psikolojik faydası da vardır; zinâyi ve gayr-i meşru çocuk edinmeyi takbih eder, ondan tiksindirir ve sakındırir. Bu yönüyle de günahsiz bir insanı yaralar manen ezer. Ama öbür âlemde kendi amelleriyle muamele görür. İşte yine Ibn Abbâs'in: "Üçün en kötüsü veled-i zinâdir." (Beyhakî, Sünen X/59; Hadîsin manası konusunda ayrıca bk. Alî el-Karı; el-Esrâru'l merfûa 466 vd.) sözünün anlamı budur. Yani annesi Babası tevbe edip kurtulurlar, kendisi ise hep böyle hakaret gürür, binaenaleyh, dünya gözüyle bu üçlünün en bahtsizi, zinâdan doğan çocuktur. Ama tekrar edersek bu, insanların değerlendirmesidir, nesep ve verâset dışında ne dünya ahkm, ne de bütünüyle âhiret ahkâmi konusunda onun diğerlerinden bir farkı vardır.Allah Rasulü Efendimiz (s.a.s.) "Veled-i zînaya annesinin babasının günahından hiç bir şey yoktur" buyurmuştur.(Hâkim, Müstedrek; Münâvi V/372)"Veled-i zinâ cennete giremez" anlamındaki sözün hadis olarak aslı yoktur. Ibnü'1-Cevzi, bu anlamda sahih hiç bir hadisin bulunmadığını söyler.(bk. es Semhûdî, el-Gummâz 232; Sehavî 463 Müslim, radâ 36; Buhârî, vesâyâ 4, buyû 3; Ebû Dâvud, talâk 34; Hadisin değişik rivâyederi ve geniş izahi için bk. Davudoğlu VN/383-88) Veled-i Zinâ ile ilgili hukuki durum (ahkin) ise söyledir:

27.İbâdete Devam ve Harami terk etmek

Ibâdetsin kelime mânâsi. Allah (C.C)'in farzlarini yerine getirerek haramlarindan kaçinmak ve O'nun koydugu sinirlari asmamaktir. Mücâhid.



«Allah (C.C)'in sana verdigi imkânlar ile Âhiret Yurdu'nu ara, dünyadaki payini da unutma» (Kasas Sûre-i Celilesi: 77) mealindeki âyeti ile ilgili olarak, bu âyetin telkin ettigi düstûr; «Allah (C.C)'a ibâdet etmek» olarak özetlenebilir» demistir.

Bilesin ki ibadetin temeli, Allah (C.C)'i tanimak. O'ndan çekinmek, umudu O'na baglamak ve kendini her an O'nun denetimi altinda hissetmektir. Insan bu sifatlardan uzaklasinca imanin özünü kavrayamaz. Çünki Allah (C.C)'i tanimaksizin. O'nun beseri bilgi ve hayal sinirlarini askin, benzersiz bir isitici, görücü, yaratici, bilgili ve muktedir bir ilâh olduguna inanmadikça yapilacak ibadet geçerli degildir.

48.Allah'ı (C.C.) Zikretmenin Fazileti

Ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:

"Siz beni anin ki, ben de sizi anayim. Bana sükredin, sakin nankörlük etmeyin."

(Bakara Süre-i Celilesi; 152)


Sabit-ül Bünnanî (R,A.) der ki ben Rabb'imin beni ne zaman anacagini biliyorum.» Dinleyenler bu söz karsisinda irkilerek «bunu nasil biliyorsun» diye sorarlar. Sabit-ül Bünnanî: «Ben O'nu ne zaman anarsam o da beni o zaman anar» diye karsilik verir.


Yine ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:


"Ey îmân edenler Allah'i sık sık anin."

(Ahzab Süre-i Celilesi; 41)


Yine ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki:


«-— Arafattan indigimiz zaman Allah'i "Mes'arulharam" da anin. O size nasil hidayet verdiyse siz de O'nu zikredin»

69.Haram Yemek

Ulu Allâh (C.C.) buyuruyor ki:



«— Ey imân edenler, karsilikli riza ile yapilcn bir ticarete dayanmaksizin birbirinizin malini mesrü olmayan yollarda aranizda yemeyin»

(Nisa Sûresi - 29)



Âyette gecen «gayri mesru yollardan» ifâdesinden ne kasdedildigi hakkinda çesitli görüsler vardir. Kimi bu ifadeden maksat «faizdir», kimi «kumardir,» kimi «zorla ev soymadir», kimi «hirsizliktir», kimi «emanete hiyanettir,» kimi «yalanci sâhitliktir» ve kimi de «yalan yere yemin ederek baskasinin malini almaktir» der.

Ibni Abbas «Suradaki maksad, karsiliksiz olarak ele geçirilen her çesit maldir» der.

96.Erkeğin Karısı Üzerindeki Hakları

Bu mevzuda söylenebilecek olan sözün özü sudur:

Nikâh bir çesit bagliliktir; Kad:n erkegin canyesidir. Buna göre kadin, kocasinin; mâhiyeti günâh olmayan her emrine kayitsiz - sartsiz olarak uymak zorundadir. Erkegin haklarina saygi gösterilmesi konusunda bir çok hadisler vardir.

Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki:


«— Kocasi kendisinden hosnut bir halde ölen kadin. Cennet'e girer.»

Peygamber'imiz zamaninda adamin biri bir yolculuga çikarken karisina evin üst katindan alt katina inmemesini tembih eder. Kadinin babasi alt katta oturmaktadir. Adam hastalanir. Kadin birini Peygamber'imize göndererek evin alt katina inip babasini görmeye izin ister. Peygamber'imiz «Kocanin emrine uy» diye haber gönderir. Bu orada kadinin babasi ölür. Kadin yine alt kata inmek için Peygamberimizden izin ister. Peygamber'imiz tekrar «Kocanin emrine uy» diye haber gönderir. Kadinin babasi topraga verildikten sonra Peygamber'imiz ona, kocasinin emrine uydugu için Allah'in, babasini afvettiginî bildirir.