Tâbi oldukları dinin mücadelesini vermek bir yana, var oldukları kültürün dahi mücadelesini veremeyen bir coğrafyanın insanları, din ve kültür yozlaşması arasında ezilip kaybolduklarının farkında bile değiller. Dinî bilgilerini, kulaktan dolma bidat ve hurafelerle elde edip, etnik kimliklerini de ırkçı bir felsefe ile sürdüren, bu coğrafyanın halkı, doğu ve batı kültürü arasında bocalamaya devam etmektedir. İyi ile kötü; Hak ile batıl; farkını algılama yeteneğini kaybedecek kadar vahiyden ve akıl yürütmeden uzak kalmıştır.
Yozlaşmanın süreci, asırlardır İslam yurdu olan bu beldede, artık müminlerin bir kısmı din adamlarının (!) fetvalarını sorgulamaksızın pratize ede gelmiş; bilgin (!) ya da aydın (!) denilen akademisyen prof.ları her alanda kılavuz edinmiştir. Sonucunda peygamber varisi ulema takip edilmez olmuştur. Oysa Allahu Teâlâ, Kitab-ı Kerim'de "bilginleri ve din adamlarını rabbler edinmeyiniz " ( Tevbe 9 / 31 ) buyruğu ile müminleri uyarmaktadır. Malumdur ki bu ayetin nüzulü ile "Biz cahiliyede hiç onlara rukü ve secde etmedik" diyen sahabiye Hz. Muhammed (a.s.v.): "Siz onların haramlarını haram, helallerini helâl bilmiyor muydunuz?" diye sorar. "Evet" cevabını alan Allah rasulü (a.s.v.): "İşte bu Rabb edinmektir." buyurur. Bu ayet-i kerime’nin tefsiri bizzat Allah Rasulü (a.s.v.), tarafından yapılır ve dikkatle irdelenmesi, anlaşılması gereken, ilk hikmetlerden biri, birilerinin din adamı olması Allah (c.c)'ın haramını helâl, helâlini haram kılma yetkisini kendisine vermez. Allah (c.c) 'ın helali ve haramı ile alimin ve bilginin fetvası örtüşmüyorsa, buna rağmen alime ya da bilgine itibar ediliyor ise, bu Allah'tan başkalarını rabb edinmektir. Hal böyle iken, dinde tahribat bizzat din adamı sıfatlı ya da bilgin sıfatlı insanlar eli ile yapılagelmiştir. Bunda bazen kasıt olduğu gibi kasıtsız da olduğu söylenebilir. Bu çeşit tahribatlar "niçin böyle oluyor?" sorusunu sorduğumuzda, karşımıza birçok neden çıkmaktadır. Birincisi, Dinin aslı olan Kur'an'ın Rabbi Teâla tarafından korunmuş olması ve bu korumayı aşamayan taife, Kur'an'ın maksadına yönelik tahribat çalışması yapmıştır; zira Kur'an'ın metni koruma altındadır. Ancak maksattan uzaklaştırabilmek için manayı kullanarak Kur'an ahkamı tahrip edilmektedir. Her dil gibi arapçada da bir kelime birkaç manaya gelebilmektedir. O halde biz Vahyin maksadını ancak ayetin inzalinde, Allah rasulü (a.s.v.) ve ashabının aldığı tavrı irdeleyerek anlayabiliriz. Bizim bu maksadı algılamamıza mani olmak için, hadislere olmadık iftira ve şüphe yamanarak Allah rasulü (a.s.v.) ile ümmet arasındaki bağ koparılmak istenmiştir. Hadis usulünde, zayıf olarak nitelendirilen hadis, fıkıhta bir şeyi meşru veya gayri meşru kılabilir. "Zayıf " kelimesi günümüzde kullanılan anlama gelmez. Ahâd hadis, rivayeti tek yoldan gelen, ravisi tek olan hadistir. Bir misal verelim: Hz. Aişe (r.anha), Allah rasulü(a.s.v.) ile yalnızken bir hadis duymuş ve bunu da sonradan aktarmıştır. Haber ilmi tekniğine göre, zayıf nitelendirilen bu hadis, Hz. Aişe (r.anha)'nin kimliği ve temiz bir mümine ve ümmetin annesi olması hasebi ile teknik olarak hadisi zayıf olarak nitelendirilse de hakikatte sağlam bir kulptur. Ahad hadis, bir meseleyi, haram, helâl, farz, vacip, sünnet, kerih gibi kavramlara taşıyabilir. Ahâd habere, sıfır itibar aklen mümkün değildir. Şöyle ki, tüm insanlar babalarını ahâd haberle baba olarak bilirler. İkincisi, Dinin rantını yiyebilmek için, dinden çıkar sağlamak isteyenler, dini olduğunca farklı, kolay ya da zor göstererek dini tahrip etmek istemişlerdir. Sayısal çoğunluk adına helâller gevşetilmeye, haramlar kaldırılmaya çalışılmıştır. Daha çok kitleye ulaşma adına bazı haramların tebliği tehir edilmiş, bazı olmadık helâller keşfedilmiştir. Misâl, Kişinin kalbi ısınacak diye namazsızlığına göz yumulmuş, yapıdan uzaklaşmasın diyerek kişinin futbol fanatizmi meşru görülmüştür. Üçüncüsü, saltanat yüklü ideolojik rejimlerin baskısına dayanamayıp saltanat ya da rejim ulemasının sahte fetvaları ile halk Kur'an'ın maksadından uzaklaştırılmış ve din tahrip edilmeye çalışılmıştır. Dördüncüsü, iyi niyetle yola çıkarak dinin aslından olmayan ahkâmları dinin ahkâmı imiş gibi sunarak dinde ruhbanlaşmak; selefi salihin tasavvufunu terk edip hıristiyan ve hinduizm mistisizmden etkilenmiş pasifize edici bir sufi tarza bürünmekte dinde tahribata, yozlaşmaya sebebiyet vermektedir. "Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır." (...Hadid 57/ 27 )