Nefis

itaat

allahın adı 114 surede geçen rahman sıfatıyla sözler kuluna ulaşması dileği ile dünyanın verdiği eğitim çerçevesinde insanlığın ulaştığı makamın serbesliği nezlinde nefis duygusunun ulaştırdığı netiçe zaten her an kaydedilmekte yuce allaha eksiksiz ve eşsiz sunulmakta insana düşen itaatin makbulu olan kulluğun ıfası olan ibadetin aksatılmadan kıramen ketibeyn'e ikram ve ikrar etmekte olması zaten bunun hak olduğu ödül ve cezanın mahluk olduğudur herkesin verdiği ödev aynı ama hesap ve makam mekan farklı donüş ançkak onadır

Nefsine hakim olan, kimseye mahkum olmaz

Rabbimiz, Dünyamızı yarattığında her şey tertemiz idi. Hava, su, dağ, deniz, en önemlisi Hz. Adem ile Hz. Havva’nın gönülleri tertemiz idi. Ellerinde ve gönüllerinde bir suhuf/ kitap var.







Havasız ve kitapsız yaşanamayacağını biliyorlardı. Derken çocukları olur ve Kabille beraber kitaba uymama hareketi başlar ve toprağa ilk kan akar.










Nefis, haram-helal demeden ne bulursa yeme, içme, giyme, kullanma tarafında görüş ileri sürerken, gönül, beden ülkesine girecek her şeyin, göz, kulak, dil, boğaz gümrüğünden geçerken, beden ülkesini yaratan Rabbin koyduğu kurallara uymasını istemektedir.

Çalma kapıyı, çalarlar kapını!

Image Hosted by ImageShack.us

Bugün aileyi, dolayısıyla toplumu yıkan etkenlerin başında gayrı meşru ilişki gelmektedir. Bunu önlemenin yolu da şuurlu bir dini inançtır. İnanan, Allahtan korkan ve kuldan utanan böyle işlerden uzak durur. Bunun için fuhuşu yaymak istiyenler “utanma duygusu”nu yok ediyorlar. Utanma, haya, sadece insana mahsus olan utanma duygusudur. Allahü teâlânın razı olmadığı çirkin şeyleri yapmaktan sakınma, başkalarının kötülemelerinden korkma, kötü iş yapınca utanma; utanmak, sıkılmak gibi manalara da gelmektedir haya.

İnsanın, nefsini keşfetmesi

Nefis, insanın aşılanmamış şekli. Bu bakımdan her insan nefs-i emmare ile yani kötülüğü emreden bir yapı ile dünyaya gelir, meyve vermez, bir şeyler verirse onlar da zehir, diken, püskül vesairedir.
Eğer din gönderilmeseydi insandan daha korkunç canavar olamazdı, zaten dinden uzaklaşanlar da felaketimiz olmuştur, mahkeme dosyaları buna şahit!

İnsan din ile aşılanırsa, meyve vermeyen dallar kesilecek, ibadet filizi yuvasına yerleştirilecek. Aşı tutarsa insan nefs-i levvameye geçer, işlediği günahlar sebebiyle kendini kınamaya başlar.

_ Neden öyle söyledim?

_ Neden bu hareketi yaptım?

_ Neden dinimi bilmiyorum?

İhlas Prensibleri (çok önemli!)

DÖRDÜNCÜ VECİH

Hayat-ı şahsiye nazarında dahi zulümdür. Şu Dördüncü Veçhin esası olarak birkaç düsturu dinle:

BİRİNCİSİ: Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit, "Mesleğim haktır veya daha güzeldir" demeye hakkın var. Fakat "Yalnız hak benim mesleğimdir" demeye hakkın yoktur.

"Rıza gözü, ayıplara karşı kördür. Kem göz ise kusurları araştırır." (Ali Mâverdî, Edebü'd-Dünyâ ve'd-Dîn, s.10; Dîvânü'ş-Şâfiî, s.91.) sırrınca, insafsız nazarın ve düşkün fikrin hakem olamaz, başkasının mesleğini butlan ile mahkûm edemez.

Nefs-i Emmareye Tabi Olmaktan sakınmak

"... Nefs olanca şiddetiyle kötülüğü emre­dendir muhakkak..." (Sure-i Yusuf 53).
Lügat bakımından ruh, can, ceset, hevâ, heves ve bir şeyin hakikatı manalarında kullanılan nefs, dini bakımdan "şehvetin, gadabın ve kötü duygu­ların mebdei" diye tarif edilmiştir.

Yaratılmışların faziletçe en üstünü bulunan in­sanın benliğine meleki haslet olarak akıl; behimi sı­fat olarak nefs dürülüp yoğrulmuş ve bu keyfiyet üzere yaratılmıştır.

Nefs, ıslah edilmediği zaman insan için en büyük düşman olur. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) bu ciheti bir ha-dis-i şeriflerinde şöyle açıklamıştır:

İMAM-I RABBANİ HAZRETLERİNDEN GENCLERE ÖGÜTLER

Ey kıymetli oğlum! Bugün, her istediğini kolayca yapabilecek bir hâldesin. Gençliğin, sıhhatin, gücün, kuvvetin, malın ve rahatlığın bir arada bulunduğu bir zamandasın. Se'âdet-i Ebediyyeye kavuşturacak sebeplere yapışmağı, yarar işleri yapmağı, niçin yarına bırakıyorsun?

İnsan ömrünün en iyi zamanı olan, gençlik günlerinde, işlerin en iyisi ve faydalısı olan, sahibin, yaratanın emirlerini yapmaya, Ona ibâdet etmeye çalışmalı, islâmiyetin yasak ettiği haramlardan, şüphelilerden sakınmalıdır. Beş vakit namazı cemaat ile kılmağı elden kaçırmamalıdır. Nisap miktârı ticâret malı olan müslümanların, bir sene sonra zekât vermeleri emrolunmuştur. Bunların, zekât vermesi, muhakkak lâzımdır. O hâlde, zekâtı seve seve ve hattâ fakirlere yalvara yalvara vermelidir.