BAYRAM YAPMADA ÖLÇÜ

Bayram, büyük bir dinî mükellefiyeti yerine getiren mü'minin gönül huzuruna ve Cenâb-ı Hakk'ın mükâfatına eriştiği gündür. Böyle bir saadeti hakkıyla tadabilmemiz için dinimizin tesbit ettiği ölçülerle hareket etmemiz gerekmektedir. Çünkü, gafletin hâkim olduğu bir kalpte rah-met ve saadet tecellilerine yer yoktur. Bu hikmete müsteniden bir şairimiz şöyle seslenmektedir:

Sür, çıkar ağyârı dilden ta tecellî ede Hak, Padişah konmaz saraya hane mâmur olmadan..

Bayram sabahı erkence kalkıp tevbe ile ruhumuzu, su ve sabun ile vücudumuzu temizlemeliyiz. Yeni elbisemiz varsa onu giymeli, yoksa en temiz olanını tercih etmeli ve güzel bir koku sürünmeliyiz. Ramazan bayramında, namaza çıkmadan önce, tatlı bir şey yemeliyiz. Bu davranış, oruç mükellefiyetinin son bulduğunu tatlı bir hatırlatma olmakta ve Allah Resûlü'nün sünnetlerinden bulunmaktadır.

Camiye giderken gizli olarak (kurban bayramında açıktan) tekbir getirmeli, ilâhî huzura vakar ve tefekkür içinde gitmelidir. Kâinatın ye-gane efendisi bulunan Peygamberimiz, "Bayramlarınızı tekbir ile süsleyiniz" buyurmaktadır (1).

Bayram namazına çocuklarımızı ve torunlarımızı da götürmeli,İslâmî vazifelerin sevgi ve heyecanını onlara da aşılamalıyız. "Resûl-i Ekrem (s.a.v.), bayram günü, ehi-i beytinden hiçbir kimseyi (evde) bırakmaz, mutlaka namaza çıkarırdı" (2).

Bayram namazından sonra, gönül dolusu bir sevinçle, Cenâb-ı Hakk'a şükretmeli; camiye gelen müslümanlarla bayramlaşmalı ve dargınları barıştırmalıdır. Taşrada bulunan dostlarımıza ve hısımlarımıza tebrik yazmalı, onlara olan sevgimizi artırmaya gayret göstermeliyiz.
Bayram günlerinin kendine mahsus güzellikleri ve özellikleri bulunmaktadır. Bu sebeple, camide nafile namaz kılmak mekruh sayılmıştır. Bundaki hikmet, evine dönüp hane halkının sevincini bir an evvel paylaşmaktır.
Büyüklerimizin evlerine kadar gidip bayramlarını tebrikte bulunmalı, bizimle bayramlaşmaya gelen müsafirlerimizi güler yüzle karşılamalı; malî imkanlarımıza ve millî geleneklerimize uygun düşen tatlı şeyler ikram etmelidir. Dinî esaslarla bağdaşmayan ve gayri müslimlerin mu-hitlerinde türeyip yayılmış "Likör" ve benzeri şeylerle evimizi, elimizi ve midemizi kirletmemelidir.

Çocuklarımızı sevindirmekte tattığımız saadeti, yetim ve öksüzleri giyindirmek veya bahşiş vermekle memnun ederek tamamlamalıyız. Kedere yoldaş olmuş ve gülmeyi unutmuş bulunan hastaları ziyarete gidip gönlünü teselli etmeli ve me'yus olan kalbini mesrur ederek insanî hasletlerimizi kemâl derecesine yükseltmeliyiz.

Zikir ve fikir ehlinden olup, dil veya kalem sürçmesi ile "Medrese-i Yusufî"de çilesini dolduran mağdurları ziyaret etmeli, "Geçmiş olsun" temennisi ile gönüllerini teselli etmeliyiz.

İslâm'ın ve insanin düşmanı bulunan milletlerin elinde esirden beter bir hayat süren din kardeşlerimizin hürriyetlerine kavuşmaları için dua edip yalvarmalı; onların telepatik antenlerine hava dalgaları ile selâm ve tebrikler göndermeliyiz.

(1) Feyzü'l-Kadir, c. 4, sh. 68.
(2) Feyzü'l-Kadir, c. 5, sh, 189.