Osman İridağ
Din, aşkı da, âşık olanları da seviyor
Geçen yıl Sevgililer Günü öncesinde bir arkadaş toplantısında söylenenleri hâlâ unutmadım. Aksiyon’da yazıyor olmam nedeniyle muhatap hasbelkader ben olsam da söylenenler, toplumun önemli bir bölümünü zan altında bırakıyordu.
O mecliste bulunanlardan biri diyordu ki; “Önümüzdeki hafta biz Sevgililer Günü’nü kutlayacağız. Sizinse böyle bir kaygınız yok. Çünkü İslam, Sevgililer Günü’nü reddettiği gibi insanların birbirlerini sevmelerine, âşık olmalarına da sıcak bakmıyor. Hatta evlenecek insanların dahi birbirlerini nikahtan önce görmelerini yasaklamış. Dolayısıyla böyle bir günün inançlarının emrettiği gibi yaşamaya çalışanlar için hiçbir anlamı yok”. Ben dilimin döndüğü kadar (bu konuda o zaman için pek döndüğünü söyleyemem) bir şeyler söylemeye çalıştım. Tasavvuf dedim, Allah aşkından sözettim. Ama doğrusu söylediklerim beni dahi tatmin etmedi. Sonrasında merak ettim ve araştırdım. Konunun uzmanlarıyla görüştüm, ilgili ayetleri ve hadisleri inceledim. Gördüm ki, o arkadaşım yanılıyor. İslam ne sevgiye karşı çıkıyor, ne de sevgiliye. Tasavvufta olduğu gibi sadece Allah aşkının değil, karşı cinsler arasındaki aşkın da kutsallığı vurgulanıyor. Hatta âşık olup da iffet ve namuslarını koruyanlar için İslam’daki en yüksek mertebe vaad ediliyor. Keşfu’l Hafâ’da yer alan bir Hadis—i Şerif’te deniyor ki; “Kim âşık olur da iffetini korur, halini gizler ve bu yüzden ölürse şehid olarak vefat eder”. İslam’da şehitlikten daha yüksek bir mertebe olmadığı dikkate alınırsa İslam’ın aşka ve âşıklara bakışının nasıl olduğu ortaya çıkıyor.