Eşarpların Efendisi
Sevgili patron.
Dün bütün televizyon kanallarında senin “tesettür defileni” ve şu manken kızları gösterdiler; bütün haberlerde o kızlardan bahsedildi, bütün kameralar o kızların baygın bakışlarına mevzilendi. İnce kızlardı doğrusu, güzel yürüyorlardı. Tam bedenlerine göreydi diktirdiğin giysiler, o giysilerle salınınca daha bir göz alıcı oldular. Kuşkusuz habercilerin arasında “münafıkça” davrananlar da vardı. Senin özenle giydirdiğin kızların, başka zamanlarda başka yerlerde çekilmiş görüntülerini de esirgemediler bizden. Böylece onların ve senin sayende, bir bedenin bütün ihtimallerini aynı bağlamda görme imkanı bulduk. Yani sen, ekranın bir yarısında kızları bin bir meşakkatle giyindirirken, ekranın öbür yarısında başka patronlar inatla senin giydirdiklerini çıkarıp, kendi giydirdikleri çamaşırları sergiliyorlardı onların üzerinde. Elbette bu bir “kültür” savaşıydı patron. Sen bizim için savaşıyordun, öbür patronlarsa başkaları için. Zaten iki patron vardır, değil mi patron? Bizim ve onların patronu. Tabi ki bizim görevimiz bizim patronu tutmaktır. Dün biz de seni tuttuk patron, “eşarpların efendisi” sensin...
Sevgili patron.
Ne de olsa “modern zamanlar”dayız. Böyle bir zamanda çok bayat kaçıyor “medeniyet” kelimesi, çok sıkıcı. Her çağın kendine göre silahları var, her çağın kendine göre fırıldakları. Artık “doğu”dan ve “batı”dan bahsetmenin anlamı yok değil mi patron? Bütün o Cemil Meriç’leri, bütün o Mehmet Akif’leri, bütün o İskiliplileri ve bütün o Kemal Tahir’leri unutalım gitsin. Hatta batı cephesinin iyi adamlarını da unutalım. Allen Gınsberg’i çulluklar yesin, Bertol Brecht’i kartallar gagalasın ve Frantz Fanon kara kıtasında kayıplara karışsın. Hepsi de çok isyankar adamlar, duvar gibi. Bütün bu adamları aklımıza getirmek bizi yolumuzdan eder; hepsi de gereğinden fazla anti-kapitalist, gereğinden fazla zeki. Biz yolumuza devam edelim değil mi patron? Çünkü her şey uçucu bu çağda, her şey grafikler üzerinden yürüyor. Bu çağda bizim bir medeniyete değil, yeni satış tekniklerine ihtiyacımız var. Yeni reklam panolarına, daha ince kızlara, daha göz boyayıcı tasarımlara. Çıldırtıcı bir savaş bizimkisi değil mi patron; onlar var ve biz varız, onların tasarımları ve bizim tasarımlarımız, onların modacıları ve bizim modacılarımız, onların podyumları ve bizim podyumlarımız. Kızlar dün gece, başkaları için yürüdüklerinden daha güzel yürüdüler değil mi patron? Biz iyiyiz patron, inan biz çok iyiyiz. Herkes gördü bunu...
Sevgili patron.
Dün podyumda sadece mankenler ve giysiler değil, bizim henüz boy atmakta olan “küçük burjuva”mızın hassasiyeti de sergilendi. Podyumun bir yakasında erkeklerin, diğer yakasında kadınların oturtulması iyi fikirdi. Biz her zaman ve har yerde “haremlik ve selamlık”a dikkat etmeliyiz değil mi patron? Dünya karmaşa kabul etmez çünkü. Yerini bilmeli herkes. Kadınların yeri karşı tarafta olmalı, biz erkekler bu yakada oturmalıyız. Bütün o manken kızlar bize ait değil zaten. Onların hepsi plastikten, onlar büyük gösterimizin bir parçası. Hatta birer perde onlar. Podyumun ortasından geçerken, bizi öbür yakadan ayırıyorlar. Biz kadınlarımızla yan yana otururken bu kızlara bakmaktan utanırız değil mi patron; yani bizim gözlerimiz fazla doğulu, fazla mahcup, bizim gözlerimiz hiç alışık değildir böyle şeylere. Avrupa’ya açılmalıyız patron, bu ülke çok kasvetli, sermayesi çok kıt; bu ülke çok dar geliyor bize artık. Ama eğer Avrupa’ya açılırsak, Brezilya’dan ya da Polonya’dan başka manken kızlar bulmamız gerekecek; bu kızların yeterince uluslararası deneyimi olduğunu sanmam. Eğer ecnebi mankenler kullanacaksak, “bazı hocalar”a bunun fıkıhtaki yerini de sormamız lazım, değil mi patron? Bak Avrupa’ya açılırsak eğer, güzel bir sloganımız da olacak: “Eşarpların Efendisi” “Yüzüklerin Efendisi”ne karşı...
Kazanmalıyız patron, daha çok kazanmalıyız; bütün bu mankenler, bütün bu podyumlar, bütün bu defileler, bütün bu kameralar sermayemizin tatlı tavşanları. Biz kazandığımıza bakalım. Boş ver, neyi kaybettiğimize nasıl olsa şu kokuşmuş tarih bakar...
aaycil@vakit.com.tr
Ali Ayçil
Dün bütün televizyon kanallarında senin “tesettür defileni” ve şu manken kızları gösterdiler; bütün haberlerde o kızlardan bahsedildi, bütün kameralar o kızların baygın bakışlarına mevzilendi. İnce kızlardı doğrusu, güzel yürüyorlardı. Tam bedenlerine göreydi diktirdiğin giysiler, o giysilerle salınınca daha bir göz alıcı oldular. Kuşkusuz habercilerin arasında “münafıkça” davrananlar da vardı. Senin özenle giydirdiğin kızların, başka zamanlarda başka yerlerde çekilmiş görüntülerini de esirgemediler bizden. Böylece onların ve senin sayende, bir bedenin bütün ihtimallerini aynı bağlamda görme imkanı bulduk. Yani sen, ekranın bir yarısında kızları bin bir meşakkatle giyindirirken, ekranın öbür yarısında başka patronlar inatla senin giydirdiklerini çıkarıp, kendi giydirdikleri çamaşırları sergiliyorlardı onların üzerinde. Elbette bu bir “kültür” savaşıydı patron. Sen bizim için savaşıyordun, öbür patronlarsa başkaları için. Zaten iki patron vardır, değil mi patron? Bizim ve onların patronu. Tabi ki bizim görevimiz bizim patronu tutmaktır. Dün biz de seni tuttuk patron, “eşarpların efendisi” sensin...
Sevgili patron.
Ne de olsa “modern zamanlar”dayız. Böyle bir zamanda çok bayat kaçıyor “medeniyet” kelimesi, çok sıkıcı. Her çağın kendine göre silahları var, her çağın kendine göre fırıldakları. Artık “doğu”dan ve “batı”dan bahsetmenin anlamı yok değil mi patron? Bütün o Cemil Meriç’leri, bütün o Mehmet Akif’leri, bütün o İskiliplileri ve bütün o Kemal Tahir’leri unutalım gitsin. Hatta batı cephesinin iyi adamlarını da unutalım. Allen Gınsberg’i çulluklar yesin, Bertol Brecht’i kartallar gagalasın ve Frantz Fanon kara kıtasında kayıplara karışsın. Hepsi de çok isyankar adamlar, duvar gibi. Bütün bu adamları aklımıza getirmek bizi yolumuzdan eder; hepsi de gereğinden fazla anti-kapitalist, gereğinden fazla zeki. Biz yolumuza devam edelim değil mi patron? Çünkü her şey uçucu bu çağda, her şey grafikler üzerinden yürüyor. Bu çağda bizim bir medeniyete değil, yeni satış tekniklerine ihtiyacımız var. Yeni reklam panolarına, daha ince kızlara, daha göz boyayıcı tasarımlara. Çıldırtıcı bir savaş bizimkisi değil mi patron; onlar var ve biz varız, onların tasarımları ve bizim tasarımlarımız, onların modacıları ve bizim modacılarımız, onların podyumları ve bizim podyumlarımız. Kızlar dün gece, başkaları için yürüdüklerinden daha güzel yürüdüler değil mi patron? Biz iyiyiz patron, inan biz çok iyiyiz. Herkes gördü bunu...
Sevgili patron.
Dün podyumda sadece mankenler ve giysiler değil, bizim henüz boy atmakta olan “küçük burjuva”mızın hassasiyeti de sergilendi. Podyumun bir yakasında erkeklerin, diğer yakasında kadınların oturtulması iyi fikirdi. Biz her zaman ve har yerde “haremlik ve selamlık”a dikkat etmeliyiz değil mi patron? Dünya karmaşa kabul etmez çünkü. Yerini bilmeli herkes. Kadınların yeri karşı tarafta olmalı, biz erkekler bu yakada oturmalıyız. Bütün o manken kızlar bize ait değil zaten. Onların hepsi plastikten, onlar büyük gösterimizin bir parçası. Hatta birer perde onlar. Podyumun ortasından geçerken, bizi öbür yakadan ayırıyorlar. Biz kadınlarımızla yan yana otururken bu kızlara bakmaktan utanırız değil mi patron; yani bizim gözlerimiz fazla doğulu, fazla mahcup, bizim gözlerimiz hiç alışık değildir böyle şeylere. Avrupa’ya açılmalıyız patron, bu ülke çok kasvetli, sermayesi çok kıt; bu ülke çok dar geliyor bize artık. Ama eğer Avrupa’ya açılırsak, Brezilya’dan ya da Polonya’dan başka manken kızlar bulmamız gerekecek; bu kızların yeterince uluslararası deneyimi olduğunu sanmam. Eğer ecnebi mankenler kullanacaksak, “bazı hocalar”a bunun fıkıhtaki yerini de sormamız lazım, değil mi patron? Bak Avrupa’ya açılırsak eğer, güzel bir sloganımız da olacak: “Eşarpların Efendisi” “Yüzüklerin Efendisi”ne karşı...
Kazanmalıyız patron, daha çok kazanmalıyız; bütün bu mankenler, bütün bu podyumlar, bütün bu defileler, bütün bu kameralar sermayemizin tatlı tavşanları. Biz kazandığımıza bakalım. Boş ver, neyi kaybettiğimize nasıl olsa şu kokuşmuş tarih bakar...
aaycil@vakit.com.tr
Ali Ayçil
Konular
- resulüme duyduğum aşkı sizlerlede paylaşmak istedim
- Ebu Suud Efendinin fetvalarından seçmeler
- Erkekler Babalık Yapmayınca...
- Kuran Apaçık ve Noksansızdır
- Sevgili Peygamberimiz
- Sandalyede/Taburede Namaz
- Müzik Haram Değil, Nimettir
- Dört Evlilik Meselesi
- Kadın Züleyha mı olmalı Meryem mi?
- Karışılıklı rıza ile zina
- Herkesin Bir Görevi Var
- Zina Fiili Karşılıklı Rıza Dahilindede Olsa Meşru Olmaz
- Gençliğin İçine Düştüğü Korkunç Ahlaksızlık Girdabı
- Evlilikle ilgili soru ve cevaplar
- Karşı Cinsle Konuşmak Haram Değildir
- Güzel Ahlak ve Şefkat
- MUT`A NİKAHI NE DEMEKTİR. İSLAM DİNİNDE YERİ NEDİR?
- 19 — TOPLULUK İÇİNDE, YOLDA, BİR KIZIN HAREKET TARZI (Davranışı) NASIL OLMALI?:
- Cinsel Özgürlük
- İnsanlara Hoş Görünmek Uğruna Dinden Taviz Vermek
- Sıkıntın mı var...Oku geçer...
- Koruyucu aile olmak dinen caizmi dir?
- Göz damlası abdesti bozar mı?
- Tesbih namazı nasıl kılınır?
- Size Ne Oluyor da Suriye'den Hicret Edenlere Sırtınızı Dönüyorsunuz?
- Türklerin sosyal medya ile imtihanı
- Yabancı bir kadınla tokalaşmak caiz midir
- Oral ilişki caiz midir?
- Komünizm Pusuda!
- Allah'ın Nimeti Çile