2.2.1. Osmanlı-Meşrutiyet Dönemi

Türkiye'de basın yayın hayatının gelişmeye başladığı 1870'li yıllardan itibaren, kadın ve kadın kıyafeti konusu, tartışmaların en önemli kısmını teşkil etmiştir. Özellikle, Meşrutiyet dönemi bu açıdan bir dönüm noktası teşkil eder.
Meşrutiyet dönemi, bir yanıyla Türk tarihinin en kritik anlarından biri ise, öbür yönüyle de ve özellikle, kadını ilgilendiren de dahil olmak üzere, özgürlük sorununun tüm biçimleriyle yoğun tartışmalara konu olduğu bir dönem olmuştur. Dönemin kayda değer olgularından biri de siyasi ve toplumsal konulardaki pek çok yasaklama ve sansüre rağmen, kadın, kadın kıyafeti gibi konularda bir kısıtlama olmamasıdır.
Kadın dergileri ve kıyafet tartışmaları: Sansür uygulamalarına karşılık II. Abdülhamid döneminde basın ve yayın gözle görülür bir şekilde gelişmiştir. Bu gelişmeden kadınlara yönelik yayınlar payını almıştır. Kadın dergileri içinde en önde geleni Hanımlara Mahsus Gazete'ydi. Bunun dışında İnsaniyet, İnci, Hanımlar, Hanımlara Mahsus Malumat gibi kadınlara dönük yayın yapan bir çok dergi vardı. Bu yayınlarda kadınları ilgilendiren konulara ekli olarak, Batı’daki gelişmeler doğrultusunda Osmanlı-Türk kadının toplum ve aile içindeki konumu da tartışılmaktaydı.29

Sansürden etkilenmeyen moda ve salon dergileri, özellikle şehirli kadının hayatını değiştirmeye başlamıştır. Kadınlar bu dergilerde saç ve cilt bakımı, kozmetik kullanımı, kadın sağlığı ve güzelliği konularında yeni şeyler öğreniyorlardı. Ayrıca, gazete ve dergi reklamları hitap ettiği kadınlar üzerinde gözle görülür bir etki meydana getiriyordu. Çarşaflı kadınlar, Selim Sırrı'dan İsveç jimnastiği öğrenmeye gidiyor. Sanayi-i Nefise Mektebi'nde kız öğrenciler, bellerine peştamal bağlanmış Yunan heykellerini çıplak model olarak kullanıyorlardı. Tüm bunlar, kadının toplumsal konumu, hak ve ödevleri, giyim-kuşam gibi konuların yayın organlarında tartışılmasını etkiliyordu.30

Dergilerin en önemli meselelerinden biri olan giyim konusunda, Batılı kıyafetler "hareket serbestliği" verdiği için müdafaa edilmekle birlikte kıyafet konusunda bir fikir birliğine varılmış değildir. Ancak, genel hava Osmanlı tarzının terk edilmesi gerektiği, bu kıyafetlerin kadının özgürlüğünü sınırladığı yolundadır.31

Bu yayınlarda en çok tartışılan konulardan biri kadınların örtünmesi meselesiydi. Bu meseleye yaklaşımda genellikle Batılı oryantalist ve entelektüeller karşısındaki ezik ve savunma psikozunun hakim olduğu bir üslup hakimdi. Mesela, İslamiyet'te kadının durumu üzerine en çok yazı yazanlardan biri Ahmet Cevdet Paşa'nın kızı Fatma Aliye Hanım, yazarlık hayatının tümünü, kadın meselesine eğilen Batılı yazarların ön yargılarını sergilemeye ve İslamiyet'in kadını toplum içinde ikinci sınıf bir varlık kıldığı şeklindeki iddiaları cevaplandırmaya ayırmıştı.

Fatma Aliye Hanım'a göre, İslamiyet'in koyduğu kurallar kadınların haklarını korumak içindi; ancak kurallar zamanla asıl amacından saptırılmıştı. Örtünme konusunda ise Fatma Aliye Hanım, bol bir elbise giyilerek yalnızca saçların örtülmesinin şeriata uygun bir şekilde tesettürü sağlayacağı; yaşmak, ferace, çarşaf ve peçenin sonradan yerleşmiş ve şer'i kurallarla bağdaşmayan uygulamalar olduğu görüşünü savunmaktaydı.32

Gazete ve dergilerde temel olarak iki yaklaşım tarzı ortaya çıkmaktadır:
1. Kadınlar sosyal hayatta yerlerine almadıkları müddetçe Osmanlı Devletinin gelişmesi mümkün olamaz.
2. Kadınlar sosyal hayatta yerlerini alması ise ferace ve çarşaf ile gerçekleştirilemez.

Özellikle Kadınlar Dünyası adlı derginin esas misyonu kadının sosyal hayattaki yerini almasına yönelik olmuştur. Meşrutiyet dönemindeki kadınların çalışma hayatına katılmaları konusunu Cumhuriyet döneminden ayıran en önemli özellik, bu dönemde kadının sosyal hayatta yer almasını savunan aydın kadınların henüz başörtüsünden vazgeçmemiş olmasıdır.33

II. Abdülhamid zamanında devletin karşılaştığı onca güçlüğe rağmen kadın kıyafetlerinin "en önemli" konu olması dikkat çekicidir. Kadınların Avrupa modalarına uymak adına kendilerine "türlü komik" duruma düşürmeleri kadın dergilerinin en önemli meselesi haline gelmiştir. Öyle ki, kadın dergilerinde en fazla yer alan konu; modanın ne olup olmadığının tartışılmasıdır.

Kadınların Batılı güzellik ölçüleriyle buluşmasına kadınlardan önce erkekler rağbet etmiş, bu rağbette İstanbul sokaklarını dolduran Beyaz Rusların güzelliği kadar, almış oldukları Batılı eğitim de etkili olmuştur. Fizyolojik olarak Batılı güzellere benzemeyen Türk kadınları onlar gibi olabilmek uğruna daracık korselere girerek kendilerine zarafet mahkumiyeti vermişler, kadınların bu tutumu "korse meselesi" etrafından gazete ve dergilerde uzun süre tartışılmıştır.34
Kadın dergilerinde cinsellik teması: Bu tartışmaların yanında renkli resimlerle Avrupa'da moda olan kadın elbiselerinin yer aldığı dergiler de yayınlanmaya başlar. 1908'de yayınlanmaya başlayan Mehasin dergisi renkli resimli olarak yayınlanan ilk kadın dergisidir

Mehasin dergisi yayın programını açıklarken şöyle denilir:
"...Mükemmel bir moda gazetesi olacaktır. Her nüshada Avrupa'nın en meşhur moda gazetelerinden on parçayı mütecaviz resimlerle iç çamaşırlarından en mutantan bir kostüme kadar resimler arz olunacaktır."

Çıkış gayesi olarak belirtildiği üzere dergi iç çamaşırı resmi de yayınlar. Resimler Mehmet Rauf'un "İç Çamaşırları" başlıklı yazısının içine serpiştirilmiş olarak sunulur. Fakat, okuyucu üzerinde yazıdan ziyade yan tarafta yer alan yirmi beş adet iç çamaşır resminin etkisinin daha ağır bastığı şüphesizdir.
Mehasin dergisi, modanın gerekli olup olmadığı tartışmalarına girmeden, doğrudan Batılı hayat tarzının taşıyıcılığını üstlenmiştir. Bir taraftan yemek odasından, çalışma odasına, giyinme odasına kadar bir Fransız dergisinden iktibas edilen resimler, diğer taraftan güzellik yarışmalarına katılan ülkelerin güzellerinin fotoğraflarının yayınlandığı sayfalarda İspanya Kraliçesinin hayatına ve fotoğraflarına kadar Avrupa dünyasında gezinilir.35

Aslında, Mehasin dergisi, uzatmadan direkt iç çamaşırlarıyla kadın kıyafeti konusunda en mahrem noktadan yayına başlamış, kadın cinselliğinin örtülü biçimde de olsa yayın konusu edilerek, daha sonraki gelişmelere zemin hazırlamıştır. Bu hem kadınların, hem de erkeklerin ilgisini çekme konusunda daha sonra Türk basın tarihinde görüleceği üzere çokça uygulanan bir yöntem olmuştur. Mehasin, Paris modasına uygun patronlar yayınlayıp, kadın güzelliği konusunda öğütler de verirdi.36
1910'lu yıllarda yayınlanan bazı dergilerin yaptığı müstehcen yayınlardan Darü'l Hikmeti'l İslamiye gibi dini makamlar rahatsız olmaya başlamıştı. Bu kurumun bir toplantısında müstehcen kadın resmi basan Yeni Dünya dergisinin toplatılması için ilgili makamlara teklif iletilmesi öngörülmüştür.37
Osmanlı basınında çarşaf ve peçe tartışmaları: Çeşitli gazete ve dergilerde kadınların örtünmeleri, çarşaf giyip peçe kullanması etrafındaki en muhalif görüşleri ise erkek yazarlar dile getirmişlerdir.

Bu yazarlar genel olarak "Kadının eğitim görmesi ve ahlaken yükselmesi sonunda örtünme zaruretinin ortadan kalkacağını" savunmuşlardır. Buna göre, "Erkekler kadını bir insan değil, bir dişi saydıkları ilkel devirlerde örtünme tatbik edilebilirdi. Çünkü, kadını dişi olarak görüp şehvetten başka hizmeti olamayacağı kabul edilen cemiyetlerde içtimai vicdan örtünmeyi sağlayamadığı için maddi örtünmeye başvurmuştur. Örtünme kadını dişi saymanın hem eseri, hem sebebidir."
Açık olarak görüleceği gibi, örtüye muhalefet gerçekten o dönemde tam olarak açığa vurulamayan İslam Dinine ve Osmanlı sistemine karşıtlığı iade etmenin bir yolu olarak önem kazanıyordu. Örtü karşıtlığı, kadınların örtünmesinin kuralını getiren bir dini sorgulamanın ya da bu dine karşı çıkmanın dolaylı ve anlamlı çıkış yoluydu. Yürütülen mantık şuydu: "Batı'nın görkemli uygarlığında kadın kapalı değildi. İptidai toplumlar kadınların örtünmesine ihtiyaç duyuyorlardı."38 Sonuç olarak, Batılı ve uygar olmanın yolu örtüden vazgeçilmesiydi.

Bu mantık, Türk aydının bilinçaltında günümüze kadar yer etmiş, açılmayla kalkınma ya da kapalılık ile geri kalma arasında bir bağ her zaman kurulmuştur. Cumhuriyeti kuran kadro da büyük ölçüde bu yayınlardan etkilenen kesimlerden oluşmaktaydı.

Tesettür ve kadın giyimi konusunun belki de en çok tartışıldığı, yazılara konu edildiği dönem II. Meşrutiyet sonrası dönemdir. Bu dönem, hem gazete, dergi ve romanlarda, tesettür lehine ya da aleyhine tartışmaların ve fikirlerin ortaya konulduğu, hem de kadın giyiminde açılma eğiliminin hayata geçirilmeye başlandığı dönem olmuştur.V
Çarşafın son yılları: Osmanlı Devletinin son döneminde çarşafın İstanbul'daki hanımların hayatından nasıl çıktığı Türk Kıyafet Tarihi kitabında şöyle anlatılmaktadır:39
"Avrupa modellerinde etekler darala darala adım atılmaz hale gelince dizlere kadar yandan yırtmaçlı etekler çarşaf eteklerine de sirayet etti. Nihayet 1914'den itibaren etekler büsbütün kısaldı. Umumi harbte bütün dünyada umumi hayata iştirak eden kadın süsten ziyade ihtiyaca uygun giyinmeye mecburdu. Artık, elbiseden ayrı çarşaf yapmak hemen hemen unutulmuştu. Bu ihtiyaç, kumaş fabrikaları yalnız askeri ihtiyaca tahsis edilen Türkiye'de daha büyüktü. Gündelik elbisenin üstüne bir pelerin yapıp baş kısmının bağlarını çarşafın üstünden arka tarafta fiyong şeklinde bağlamak kafi geliyordu. Kışın tamamıyla modaya uygun bir manto yapıp aynı kumaştan pelerin giyiyorlar ve gittikleri yerde pelerini de mantoyu da çıkarıyorlardı. Bazı hanımlar bu kısa pelerinleri mantonun yakasından içeri koymaya başladılar ve nihayet pelerin bir gün yok oluverdi. Başlarını pelerinin başa gelen kısmı gibi bir şey takıp peçe gibi bir tülü de arkaya atarak enseyi büsbütün açmak suretiyle örtünme davasını sessizce hallediverdiler. Moda aleminde Cumhuriyetten beş altı sene evvel tesettür meselesi hanımların kendi buluşlarıyla ortadan kalktı. Hele 1918'de İstanbul'a dolan Romanof Rusları şapkasızlıktan başlarına tül sarmaya başlayınca bu İstanbul hanımlarının imdadına yetişti ve Rus başı denilen moda çabucak yayıldı. Artık, her türlü elbiseyle başlarına böyle bir eşarp sararak sokağa çıkmak adet oldu."

Burada önemli olan çarşafın nasıl bir dönüşüm geçirerek, kadınların şapka giymeye hazır hale geldiğidir. Kitabın yazarına göre Cumhuriyet devri, İstanbul hanımlarını şapka giymeye çoktan hazır bulmuştu.

1912'de Yunanlıların işgal ettiği Selanik'ten gelen binlerce göçmen dönme de belli İslam geleneklerinden uzak oldukları için, Avrupa modasının taklit edilmesini daha da belirgin bir biçimde yoğunlaştırmıştır.40 Yakın zamana kadar İstanbul'un en lüks bölgesi sayılan ve Selanik'ten gelen bu grubun ağırlıklı olarak yaşadığı Teşvikiye, Nişantaşı, Osmanbey gibi semtler hala İstanbul'un en modern bölgesi olarak o dönemin etkilerini taşımaktadır.

Gene bu dönemde ilk kez bir Türk kadını, tiyatro sahnesine çıktı. O zamana kadar kadın rollerini aksanları düzgün olan Ermeni kadınları yapıyordu. 1918'de İstanbul Darü’l-Bedayi'ine staj için birkaç Türk kızı kabul edildi. Bunlardan Jale takma adıyla Afife hanım 1920'de Kadıköy Tiyatrosunda sergilenen bir piyeste rol oldu. Bu girişim Müslüman ahlakına aykırı bulunduğundan Afife hanım mahkemeye verildi. Tiyatronun çok etkili kişileri araya girerek yargılanmadan ancak kurtuldu. Bir daha Kemalist döneme kadar Darü’l-Bedayi hiçbir Müslüman kadına rol vermedi.41 Bu noktada şunun altını çizmek gerekir. Barbarosoğlu'na göre Mustafa Kemal kadınların kıyafetini değiştirmeyi düşünürken elit tabakanın bu değişiklikten yana olduğunu bilmektedir. Cumhuriyetin getirdiği kıyafet değişikliliğinin dramatik yönü buradadır. Avrupaî tarzda giyinmek isteyen küçük bir azınlığın isteklerinin bütün toplum için zorunlu hale getirilmiştir.42

Türkiye'de Mahrem/namahrem (evin içerisi/dışarı) arasındaki sınırlar ve düzenlemeler Tanzimat dönemiyle birlikte sarsıntıya uğrayarak, özellikle kadınların yaşamını değiştirmeye başlamıştır. Göle'ye43 göre Tanzimat dönemiyle birlikte kadınların eğitilmesi, açılması, dışarıya çıkması, jimnastik yapması, dans etmesi, fotoğraf çektirmesi vb. konular, Batı toplumsal yaşam biçimini ve mahrem olarak tanılanan kadın yaşam alanlarını giderek toplumsallık ve görünürlük kazanmasına sembolize etmiştir. Batıcılar ile muhafazakârlar arasındaki görüş ayrılıklarının kadın konusunda temellendirilmesinin nedeni, mahremiyetin bozuluşuna ilişkindir. Mahrem ile namahrem olan arasındaki sınır çizgisini belirleyen kadın vücudu farklı toplumsal projeleri sergilemeye devam etmektedir.

2.2.1. Osmanlı-Meşrutiyet Dönemi yorumları

  • Image Description
    zekicocuk94
    14.03.2007

    burada meşrutiyet tam anlamıyla açıklanıyor size başarılarınızın devamını dilerim...