2.2.2. Cumhuriyetin İlk Yılları ve Tek Partili Dönem
Cumhuriyetin ilk yılları aynı zamanda kadın kıyafetlerinde açıklığın teşvik gördüğü yıllardır. Modernleşme ve çağdaşlaşmanın bir göstergesi olarak kıyafet Cumhuriyet döneminin en önemli mücadele alanı olmuştur. Cumhuriyeti kuranlar ve daha sonra devlete egemen olanlar, özelde başörtüsünü, genelde tesettürü Batılılaşma, çağdaşlaşma ve modernleşmenin karşıtı bir tavır olarak değerlendirmiş, kadın kıyafetlerinde açıklığı her fırsatta teşvik etmiş, zaman zaman bu konuda baskı yapmışlardır. Kadınlar Avrupaî kıyafetler giymeye, balolara katılarak, erkeklerle dans etmeye bizzat ülkeyi yönetenlerce teşvik edilmiştir.
Bitlis'te tuttuğu anılarından anlaşıldığına göre, Mustafa Kemal daha Cumhuriyet kurulmadan önce arkadaşlarıyla yaptığı sohbetlerde ileriye dönük tasarılarından söz ederken "tesettürün kaldırılması" konusuna da değinmekteydi. Nitekim, Sivas Kongresi hazırlıkları sırasında arkadaşı Mazhar Fuat'a "zaferden sonra olacakları" yazdırırken, projeleri arasında ileride tesettürün kalkmasını "uygar ülkeler gibi" fes yerine şapka giyilmesini de saymıştır.44
Erkek kıyafetinde bu şapka kanunuyla gerçekleştirilirken, İslam toplumları için daha hassas olan kadınlarda daha çok zamana yayılan, ama sonuçta modernleşmenin amaçlandığı bir süreç tercih edilmiştir. Bu noktada eğitim ve kitap, gazete, dergi gibi basın yayın araçları bu amaçla kullanılan en önemli araçlar olmuştur.
Bu konuda Cumhuriyetin ilk döneminde yazılan romanlar da önemlidir. Bu romanlarda bir tarafta modern kadınlar ve onların ideal dünya görüşleri, diğer tarafta onların karşısında engel olarak duran, onlara zarar veren yobaz din adamı tiplemeleri bulunmaktadır. Vurun Kahpeye, Çalıkuşu gibi romanlar gerek okul müfredatıyla, gerekse dizi filmlerle toplumun ortak şuuraltına kazınır.45 Öyle ki, Reşat Nuri Güntekin'in bir hikayesinde ayrıntılı olarak tasvir ettiği "yobaz tibi", karikatür, sinema ve televizyon filmlerinde hemen hemen hiç değiştirilmeden karakterize edilmiştir.
Cumhuriyetle birlikte, Türkiye'de şehirlerinde ancak alt sınıfa ait bir giyim kuşam sembolü olarak görülür tesettür. Şehrin tek görüntüsü olmalıdır: Modern ve çağdaş. Hakim unsur pozitivist bir mantık olduğu için ve din ilerlemenin karşısında bir engel olarak kabul edildiğinden dini hatırlatan her şeyin şehrin sınırlarının dışında tutulmasına önem verilir. "Köylü milletin efendisidir" diyen Mustafa Kemal kıyafet balolarında köylü kadın kıyafetine bürünen kadınların bile balo icabı başlarını örtmelerine müsamaha göstermez.46 Bu bakımdan Ankara'da olduğu gibi köylü kıyafetleriyle gelenlerin zaman zaman şehir merkezlerine girmelerinin engellenmesi Tek Parti döneminin olağan uygulamaları arasındadır.
Mardin'e göre burada kıyafetin sembolik anlamı vardır. Mesele din ve modernlik mücadelesiydi. Atatürk'ün şalvar ve fes karşısındaki tavrı sadece estetik zevkinin incinmiş olmasından değil, aynı zamanda, bu kıyafetler nihai meşruiyetlerini dini değerlere dayanılarak kazanılmasını gerektiren ve bu yüzden de din ve insanı çürümeye uğratan halk kültürünün boğucu hakimiyetini sembolleştirdiği içindi. Bu anlayışa göre meşruiyetini bilimden alan Batı toplumu, daha hür ve bu sebeple daha üreticiydi. Bilim sadece kişinin üreticiliğini geliştirebilmesinde boğucu halk değerlerinden onu kurtarmaya muktedir bir kurallar dizisiydi. Mustafa Kemal, bu amaca yönelik iki siyaset tasarlamıştı: Birincisi, özel hedefi, kontrolü ortadan kaldırmak olan laik yasalar, ikincisi de Cumhuriyet için kültürel bir Batılılaşma programı.47
Türk vatandaşlarına, din ve dini kültürün yerine alacak yeni bir dünya görüş sağlamak için M. Kemal, medeniyetle eş tuttuğu kültürel bir Batılaşma hareketini himaye etti. Alfabe, Latinceleştirildi. Bir süre şark müziğinin icrası açıkça yasaklandı. Opera, bale ve Batı çok-sesli müziğinin öğretildiği konservatuar Ankara'da açıldı. 1926 yılında bir Atatürk heykeli İstanbul'da törenle açıldı. İnsan cisminin bir benzerini yapmanın aleyhinde bir yasağın açıktan açığa uygulandığı bir ülkede heykeller, Türkiye'nin dört bir yanına yayılmıştı. Türk kültürü böylece mahalle İslamının dış kabuğu hariç öne çıkarıldı.48
Şapka inkılabı ve tesettür: Ancak, dinin en önemli göstergesi kıyafetti. Bunun için de Şapka Kanunu ve Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunla erkeklerin Batı tarzı bir kıyafet içinde olmaları sağlandı. Ancak, Batılılaşmanın en önemli unsurlarından biri kadın kıyafetiydi. Tesettür tamamen İslami bir sembol olarak kadınlar üzerinde duruyordu.
Şapka inkılabı sembolik konumu açısından çok önemlidir ve kadın kıyafetinin modernleşme sürecinde çok önemli bir adımdır. Öyle ki, bu inkılap Şevket Süreyya Aydemir tarafından M. Kemal'in hayatındaki "en cüretkar" hareket olarak nitelendirilmiştir. Aydemir, bu inkılabı halkın kökleşmiş duygularına rağmen, kıyafetin Batı düzenine yönelişinde çok önemli bir aşama olarak görür.49
Kıyafet değişikliğine bu kadar önem verilmesi fes ve çarşafın "dini ve geleneksel" kültürü temsil etmesinden kaynaklanıyordu. Yani, başka bir deyişle fes ve çarşaf bir nevi "şeair" haline gelmişti. O nedenle mücadele büyük ölçüde simgesel önemi olan şapka üzerinde yoğunlaşmıştı.VI
Milli farkları silen ve Osmanlı ile özdeşleşmiş olan fes yerine Batı Medeniyetinin simgesi şapkanın kabulü, kadın tesettürünün de kalkmasına zemin hazırlamıştır. Şapka ile Osmanlı kimliğinden sıyrılacak olan Türkler, kadınların peçe ve çarşafı atmalarıyla da dini otoritenin, şeriatın sınırladığı mahrem yaşam dairesini kırmaktaydı.50
Takrir-i Sükun Kanunu'yla getirilen baskıcı ortama rağmen, M. Kemal bile çarşafa karşı kanun çıkarmaya cüret etmedi. Büyük şehirlerde eğitimli sınıflar arasında zaten benimsenmiş bulunan çarşafsız gezme adeti, diğer yerlerde de yavaş yavaş uygulama alanı buldu. Ancak, 1935'te Halk Partisi'nin bir kurultayında çarşafın yasaklanması için bir teklif yapıldı ve o zaman bile hiç harekete geçilmedi.51 Ancak, mahalli nitelikte kimi kararlar bu alanda uygulanmıştır. Örneğin, Mersin'de Belediyenin bir kararıyla, Trabzon'da Valinin başkanlığında toplanan İl Genel Meclisi kadınların çarşaflı olarak sokağa çıkmasını yasaklamıştır. Benzer nitelikli uygulamalar yavaş yavaş bir çok kente yayılmıştır. Ayrıca, Mustafa Kemal'in bu alanda başlattığı reformu eleştirenlere cezai yaptırımlar getirmiştir.52
Açıklığı savunan yayın organları teşvik görürken tesettür lehinde yapılan yayınlara hapis cezaları verilmekteydi. Bediüzzaman Said Nursi'nin tesettürü savunan risalesinde "Merkez-i payitaht-ı hükümette, çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet adi bir kundura boyacısı dünyada rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayasız yüzlerine bir şamar vuruyor" sözü on bir ay hapis cezası aldı.53
İnkılabın Kurbanı Kadınlar: Modern kıyafet, kadın erkek bütün toplumda bir değişime neden olmakla birlikte, tartışma daha çok kadın kıyafetinde odaklanmıştır. Batıcılar ile muhafazakârlar arasındaki görüş ayrılıklarının kadın konusunda temellendirilmesinin nedeni, Göle'nin çok yerinde tespitiyle mahremiyetin bozuluşuna ilişkindir.54 Mahrem ile namahrem alan arasındaki sınır çizgisini belirleyen kadın kıyafeti geleneksel ile modern, dini olanla seküler olanın mücadelesinin en şiddetli yaşandığı alan olmuştur.
Türk kadınının Batılılaştırılması dramatik sahnelere de neden olmuştur. Yıllarca İslami bir kültür çevresinde yetişmiş Türk kadınının Batılılaşma adına balolara katılması, yabancı erkeklerle dans etmesi, açık kıyafetler giymeye alışması çok da kolay olmamış, ancak zorlamalarla uygulamak durumunda kalmıştır. Bu uygulamalara direnen Türk kadını kendini bir "kurban" olarak görmüştür.
Mesela, Ankara'da Türk Ocağı'nda düzenlenen ilk balo çok sönük geçmiş, davetliler duvar boyunca dizili koltuklara dizilerek, havadan sudan konuşmuşlar, Aydemir'in anlattığına göre balo "herkesin sus pus sıralanıp oturduğu, sessiz, hareketsiz hatta kadınsız bir mevlüt okuma toplantısına" benzemişti. İkinci baloyu bizzat M. Kemal düzenlemiş, çağrısına yalnızca üç kadın, Yakup Kadri, Falih Rıfkı ve Ruşen Eşref'in eşleri olumlu cevap vermişti. Ama Yakup Kadri'nin eşi M. Kemal'e şöyle seslenmekten kendini alamamıştı: "Paşam, bu inkılabın kurbanları yalnız bizler miyiz? Hani yaver beylerin, mebus beylerin, vekil beylerin hanımları?" Bu balolarda ortalıkta kadın görünsün diye barlardan kadınlar getirilmiş, ancak Türk hanımların toplantıyı terk etmek istemeleri karşısında, kadınlar apar topar geriye gönderilmişti.55
M. Kemal, bu direniş karşısında erkeklerle kadınları bir arada dansa zorlamak için gücünü ve yetkisini kullanmaktan çekinmemiştir. Cumhuriyetin ilanının yıldönümlerinden birinde verilen ve yabancı temsilcilerle birlikte, devlet yüksek yöneticilerinin de çağrılı olduğu bir baloda üniformalı subayların dans etmediklerini gören M. Kemal, bunun nedeninin kadınların dans tekliflerini geri çevirmeleri olduğunu öğrenince, yüksek sesle kadınlara hitaben "Şimdi emrediyorum! Hemen salona dağılın! Marş marş! Dansedin" şeklinde seslenerek kadınların dans etmesini sağlamıştı.56
Osmanlı döneminde yapılan düzenlemeler kadınların kıyafette İslami kimliklerini muhafaza etmeleri yönünde iken, Cumhuriyet döneminde devlet politikası olarak ibre tamamen aksi yöne çevrilmiştir. Böylelikle zaten elit kesimin kadınları arasında çok rağbet gören "asri" giyim tarzı bütün halk tabakalarına mecburi kılınmıştır. Bu mecburiyet çarşafın bazı yerel yönetim kararıyla yasaklanması dışında kanunlarda varlığını bulan bir mecburiyet değildir. Barbarosoğlu'na göre çağdaş kadın görüntüsünün statü bahşeden havası, kanunlardan değil, kişilerden aldığı destek ile Müslüman kadın görüntüsünün özellikle tek parti döneminde sokaklardan tamamen silinmesi neticesini doğurmuştur. Ancak, sokaklarda görünmeyen tesettürlü kadınlar, evlerinde "varolmaya" bu dönemde de devam etmiş, sadece günümüzün moda deyimiyle "kamusal" alandan çekilmişti.57
Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında görülen kıyafetlerin dine ve ahlaka mugayir olduğuna dair eleştirilere Cumhuriyet döneminde rastlanılmaz. Yapılan kıyafet devrimi bu eleştirilerin yapılmasına imkan vermez. Üstelik bu dönemin en önemli problemi, Osmanlı hayat tarzına dayanan kıyafetlerin ortadan kalkmasıdır. Bu bakımdan Avrupa modalarına büyük ehemmiyet verilir.58
Sedat Simavi ve magazin dergileri: Aslında, Cumhuriyet dönem magazin dergileri, Cumhuriyetin ilanından önce çıkmaya olan magazin dergilerinin yeni harflerle basılmasından başka köklü bir değişiklik göstermez. O dönemdeki çarşaf ve peçe karşıtlığının yerini bu sefer tesettürün her şekline karşıtlık almıştır. Bu konuda Simavi ailesinin Cumhuriyetin ilk yıllarından gazetecilikten ayrıldıkları 1990'lı yıllara kadar sahip oldukları yayın organlarda uyguladıkları yayın politikalarıyla kadın kıyafetinin modernleşmesi, kadının toplumsal hayata daha çok girmesi ve cinselliğinin ön plana çıkarılması konusundaki çabalarını kaydetmek gerekir.
Daha Mütareke döneminde Sedat Simavi'nin çıkardığı kadın dergisi İnci adab-ı muaşeretin Batılılaşması yönünde epey "hizmetlerde" bulunmuştu. 1930'lu ve 40'lı yıllarda Cumhuriyet gazetesi ve 7 Gün dergisi gibi yayın organlarında yayınlanan yazılar ve resimler hep dini ve dindarları rencide edici ve müstehcenliği olağanlaştırıcı amaçlıydı.59 7 Gün'ü Sedat Simavi, Cumhuriyet'i ise Nadir Nadi çıkarmaktaydı. Devletin resmi ideolojini yansıtan Cumhuriyet gazetesinin ilk güzellik yarışmasını düzenlemesi de çok ilginçtir.
1940'lı yıllarda gazete ve dergilerde kadınlara yönelik haber ve yazılara ağırlık verilmeye başlanır. Bu çerçevede Avrupa'daki gelişmeler anında Türk kadınına iletilmeye başlanır. Bu gazete ve dergilerde kadın fotoğrafları o döneme göre cüretkar biçimde yayınlanmaya, cinsel içerikli yazılara yer verilmeye başlanır. Resimli Ay dergisinin her kapağını bir kadın fotoğrafı süslemektedir. Dergilerde yabancı artistlerin fotoğrafları, aşkları, öpüşme fotoğrafları yer alır.60
Cumhuriyet gazetesi ve güzellik yarışmaları: İlk güzellik yarışmasını Cumhuriyet gazetesinin düzenlemesini sadece gazetenin bir tasarrufu ve tercihi olarak görmemek gerekir. Çünkü, Türkiye'de resmi ideolojinin sözcüsü durumundaki Cumhuriyet gazetesinin bunu yöneticilerin izin ve teşvik ve talebi dışında yapması, o dönemin basın rejimi ve tek adam yönetimi gözönüne alındığında mümkün görünmemektedir. Bu açıdan yarışmanın o dönemin kadına yönelik projelerinden birini oluşturduğu iddiası fazla abartılı olmayacaktır.
Gazete, 1928'de bu yarışmaları memleketin en önemli meselesi gibi manşetlerle ilan etti. Batılılaşma ve çağdaşlaşmanın bir simgesi olarak düzenlenen yarışma, Türk kadınının hürriyet hareketinde de bir adım olarak kabul edilmiş ve halka öylece sunulmuştur.61
Güzellik yarışması gazete tarafından 1929 Mart'ında düzenlendi. 1932 yılında düzenlenen yarışmada Türkiye Güzeli seçilen Keriman Halis Dünya güzeli seçildi. Burada özel olarak anlam taşıyan ve ilginç olan nokta Dünya güzeli seçilen Halis'in son Şeyhülislam'ın torunu olmasıydı.62
Bu açıdan Batı-Hıristiyan dünyasında mayo giyerek güzellik yarışmasına katılmış ilk Müslüman kızın dünya güzellik kraliçesi seçilişi oldukça anlamlı ve bir o kadar da trajik olmalıydı.
Barbarosoğlu'na63 göre, güzellik yarışmaları, Batı'nın Batılı olmayan ülkelere Batılılaşma yolunda verdikleri bir başarı belgesidir. Temel prensip Batılı olmayan kadınlar da Batılı kadınlar gibi giyindiğinde onlar kadar, hatta onlardan daha güzel olabilir esasına dayanmaktadır. Bu bakımdan Keriman Halis'in Dünya güzellik kraliçesi seçilmesi Cumhuriyet elitleri tarafından gidilen yolun doğruluğunun ispat edilmesi olarak yorumlanmıştır.
Türkiye güzellik yarışmasın katıldığının ikinci yılında kraliçelik tacıyla dönerken, serbest piyasa ekonomisine geçen Rusya Federasyonu'nun da yarışmaya katıldığı yıl birinci olması, bu hususta bir takım başka kriterlerin göz önüne alındığı düşüncesini pekiştirmektedir.
Kadınların çalışma hayatına teşvik edilmesi: Cumhuriyet döneminde çalışan kadın, statüsü düşük bir işte çalışıyorsa başını örtme hakkına sahiptir. Statüsü olan bir işte başörtüsü ile çalışmaya engel olan şey başörtüsünün modern görüntüye uygun olmadığına inanılmasıdır. Çünkü, çalışan kadın modern kıyafetle olmalıdır. Bu açıdan Cumhuriyet döneminde kadını çalışma hayatına girmeye teşvik eden yayınlar da yer alır.
1930'lu yılların magazin dergilerinin en önemli özelliklerinden biri kadınların çalışma hayatına özendirilmeleridir. Amerikalı bir iş kadınının hayat hikayesi gayet özendirici bir üslupla anlatıldıktan sonra Teksaslı Misis Sponts'un zerafeti özelliklikle vurgulanır: "... Bundan Misis Sponts'un erkekleşmiş kaba bir kadın olduğu nisviyesine has ince zarif işlerden hoşlanmadığı, yahut böyle nazik işleri beceremediği zannedilmesin... Bütün nisvi zerafetlere, meziyetlere sahip, kadınlığın bütün manasıyla bir kadındır.64
Cumhuriyetin ilanından 1950 yılına gelinceye kadar modanın karşısındaki tek engel ekonomik güçlükler olarak belirir. Bu bakımdan iki savaş arasında yer alan bu dönemde modaya uyma konusunda zihniyet eleştirilerinden ziyade ekonomik eleştirilerin ağır bastığı görülür.65
İkinci Dünya Savaşının araya girmesi, ekonomik zorluklar, kadın kıyafeti konusunun geri plana itilmesine neden olur. Türkiye'ye yönelik dış tehditler bu tarz tartışmaların ve uygulamaların bir süreliğine durmasına neden olur. Ayrıca, savaş yılları tutumluluğun övüldüğü, israfın hor görüldüğü yıllardır.
Bitlis'te tuttuğu anılarından anlaşıldığına göre, Mustafa Kemal daha Cumhuriyet kurulmadan önce arkadaşlarıyla yaptığı sohbetlerde ileriye dönük tasarılarından söz ederken "tesettürün kaldırılması" konusuna da değinmekteydi. Nitekim, Sivas Kongresi hazırlıkları sırasında arkadaşı Mazhar Fuat'a "zaferden sonra olacakları" yazdırırken, projeleri arasında ileride tesettürün kalkmasını "uygar ülkeler gibi" fes yerine şapka giyilmesini de saymıştır.44
Erkek kıyafetinde bu şapka kanunuyla gerçekleştirilirken, İslam toplumları için daha hassas olan kadınlarda daha çok zamana yayılan, ama sonuçta modernleşmenin amaçlandığı bir süreç tercih edilmiştir. Bu noktada eğitim ve kitap, gazete, dergi gibi basın yayın araçları bu amaçla kullanılan en önemli araçlar olmuştur.
Bu konuda Cumhuriyetin ilk döneminde yazılan romanlar da önemlidir. Bu romanlarda bir tarafta modern kadınlar ve onların ideal dünya görüşleri, diğer tarafta onların karşısında engel olarak duran, onlara zarar veren yobaz din adamı tiplemeleri bulunmaktadır. Vurun Kahpeye, Çalıkuşu gibi romanlar gerek okul müfredatıyla, gerekse dizi filmlerle toplumun ortak şuuraltına kazınır.45 Öyle ki, Reşat Nuri Güntekin'in bir hikayesinde ayrıntılı olarak tasvir ettiği "yobaz tibi", karikatür, sinema ve televizyon filmlerinde hemen hemen hiç değiştirilmeden karakterize edilmiştir.
Cumhuriyetle birlikte, Türkiye'de şehirlerinde ancak alt sınıfa ait bir giyim kuşam sembolü olarak görülür tesettür. Şehrin tek görüntüsü olmalıdır: Modern ve çağdaş. Hakim unsur pozitivist bir mantık olduğu için ve din ilerlemenin karşısında bir engel olarak kabul edildiğinden dini hatırlatan her şeyin şehrin sınırlarının dışında tutulmasına önem verilir. "Köylü milletin efendisidir" diyen Mustafa Kemal kıyafet balolarında köylü kadın kıyafetine bürünen kadınların bile balo icabı başlarını örtmelerine müsamaha göstermez.46 Bu bakımdan Ankara'da olduğu gibi köylü kıyafetleriyle gelenlerin zaman zaman şehir merkezlerine girmelerinin engellenmesi Tek Parti döneminin olağan uygulamaları arasındadır.
Mardin'e göre burada kıyafetin sembolik anlamı vardır. Mesele din ve modernlik mücadelesiydi. Atatürk'ün şalvar ve fes karşısındaki tavrı sadece estetik zevkinin incinmiş olmasından değil, aynı zamanda, bu kıyafetler nihai meşruiyetlerini dini değerlere dayanılarak kazanılmasını gerektiren ve bu yüzden de din ve insanı çürümeye uğratan halk kültürünün boğucu hakimiyetini sembolleştirdiği içindi. Bu anlayışa göre meşruiyetini bilimden alan Batı toplumu, daha hür ve bu sebeple daha üreticiydi. Bilim sadece kişinin üreticiliğini geliştirebilmesinde boğucu halk değerlerinden onu kurtarmaya muktedir bir kurallar dizisiydi. Mustafa Kemal, bu amaca yönelik iki siyaset tasarlamıştı: Birincisi, özel hedefi, kontrolü ortadan kaldırmak olan laik yasalar, ikincisi de Cumhuriyet için kültürel bir Batılılaşma programı.47
Türk vatandaşlarına, din ve dini kültürün yerine alacak yeni bir dünya görüş sağlamak için M. Kemal, medeniyetle eş tuttuğu kültürel bir Batılaşma hareketini himaye etti. Alfabe, Latinceleştirildi. Bir süre şark müziğinin icrası açıkça yasaklandı. Opera, bale ve Batı çok-sesli müziğinin öğretildiği konservatuar Ankara'da açıldı. 1926 yılında bir Atatürk heykeli İstanbul'da törenle açıldı. İnsan cisminin bir benzerini yapmanın aleyhinde bir yasağın açıktan açığa uygulandığı bir ülkede heykeller, Türkiye'nin dört bir yanına yayılmıştı. Türk kültürü böylece mahalle İslamının dış kabuğu hariç öne çıkarıldı.48
Şapka inkılabı ve tesettür: Ancak, dinin en önemli göstergesi kıyafetti. Bunun için de Şapka Kanunu ve Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunla erkeklerin Batı tarzı bir kıyafet içinde olmaları sağlandı. Ancak, Batılılaşmanın en önemli unsurlarından biri kadın kıyafetiydi. Tesettür tamamen İslami bir sembol olarak kadınlar üzerinde duruyordu.
Şapka inkılabı sembolik konumu açısından çok önemlidir ve kadın kıyafetinin modernleşme sürecinde çok önemli bir adımdır. Öyle ki, bu inkılap Şevket Süreyya Aydemir tarafından M. Kemal'in hayatındaki "en cüretkar" hareket olarak nitelendirilmiştir. Aydemir, bu inkılabı halkın kökleşmiş duygularına rağmen, kıyafetin Batı düzenine yönelişinde çok önemli bir aşama olarak görür.49
Kıyafet değişikliğine bu kadar önem verilmesi fes ve çarşafın "dini ve geleneksel" kültürü temsil etmesinden kaynaklanıyordu. Yani, başka bir deyişle fes ve çarşaf bir nevi "şeair" haline gelmişti. O nedenle mücadele büyük ölçüde simgesel önemi olan şapka üzerinde yoğunlaşmıştı.VI
Milli farkları silen ve Osmanlı ile özdeşleşmiş olan fes yerine Batı Medeniyetinin simgesi şapkanın kabulü, kadın tesettürünün de kalkmasına zemin hazırlamıştır. Şapka ile Osmanlı kimliğinden sıyrılacak olan Türkler, kadınların peçe ve çarşafı atmalarıyla da dini otoritenin, şeriatın sınırladığı mahrem yaşam dairesini kırmaktaydı.50
Takrir-i Sükun Kanunu'yla getirilen baskıcı ortama rağmen, M. Kemal bile çarşafa karşı kanun çıkarmaya cüret etmedi. Büyük şehirlerde eğitimli sınıflar arasında zaten benimsenmiş bulunan çarşafsız gezme adeti, diğer yerlerde de yavaş yavaş uygulama alanı buldu. Ancak, 1935'te Halk Partisi'nin bir kurultayında çarşafın yasaklanması için bir teklif yapıldı ve o zaman bile hiç harekete geçilmedi.51 Ancak, mahalli nitelikte kimi kararlar bu alanda uygulanmıştır. Örneğin, Mersin'de Belediyenin bir kararıyla, Trabzon'da Valinin başkanlığında toplanan İl Genel Meclisi kadınların çarşaflı olarak sokağa çıkmasını yasaklamıştır. Benzer nitelikli uygulamalar yavaş yavaş bir çok kente yayılmıştır. Ayrıca, Mustafa Kemal'in bu alanda başlattığı reformu eleştirenlere cezai yaptırımlar getirmiştir.52
Açıklığı savunan yayın organları teşvik görürken tesettür lehinde yapılan yayınlara hapis cezaları verilmekteydi. Bediüzzaman Said Nursi'nin tesettürü savunan risalesinde "Merkez-i payitaht-ı hükümette, çarşı içinde, gündüzde, ahalinin gözleri önünde, gayet adi bir kundura boyacısı dünyada rütbeten büyük bir adamın açık bacaklı karısına bilfiil sarkıntılık etmesi, tesettür aleyhinde olanların hayasız yüzlerine bir şamar vuruyor" sözü on bir ay hapis cezası aldı.53
İnkılabın Kurbanı Kadınlar: Modern kıyafet, kadın erkek bütün toplumda bir değişime neden olmakla birlikte, tartışma daha çok kadın kıyafetinde odaklanmıştır. Batıcılar ile muhafazakârlar arasındaki görüş ayrılıklarının kadın konusunda temellendirilmesinin nedeni, Göle'nin çok yerinde tespitiyle mahremiyetin bozuluşuna ilişkindir.54 Mahrem ile namahrem alan arasındaki sınır çizgisini belirleyen kadın kıyafeti geleneksel ile modern, dini olanla seküler olanın mücadelesinin en şiddetli yaşandığı alan olmuştur.
Türk kadınının Batılılaştırılması dramatik sahnelere de neden olmuştur. Yıllarca İslami bir kültür çevresinde yetişmiş Türk kadınının Batılılaşma adına balolara katılması, yabancı erkeklerle dans etmesi, açık kıyafetler giymeye alışması çok da kolay olmamış, ancak zorlamalarla uygulamak durumunda kalmıştır. Bu uygulamalara direnen Türk kadını kendini bir "kurban" olarak görmüştür.
Mesela, Ankara'da Türk Ocağı'nda düzenlenen ilk balo çok sönük geçmiş, davetliler duvar boyunca dizili koltuklara dizilerek, havadan sudan konuşmuşlar, Aydemir'in anlattığına göre balo "herkesin sus pus sıralanıp oturduğu, sessiz, hareketsiz hatta kadınsız bir mevlüt okuma toplantısına" benzemişti. İkinci baloyu bizzat M. Kemal düzenlemiş, çağrısına yalnızca üç kadın, Yakup Kadri, Falih Rıfkı ve Ruşen Eşref'in eşleri olumlu cevap vermişti. Ama Yakup Kadri'nin eşi M. Kemal'e şöyle seslenmekten kendini alamamıştı: "Paşam, bu inkılabın kurbanları yalnız bizler miyiz? Hani yaver beylerin, mebus beylerin, vekil beylerin hanımları?" Bu balolarda ortalıkta kadın görünsün diye barlardan kadınlar getirilmiş, ancak Türk hanımların toplantıyı terk etmek istemeleri karşısında, kadınlar apar topar geriye gönderilmişti.55
M. Kemal, bu direniş karşısında erkeklerle kadınları bir arada dansa zorlamak için gücünü ve yetkisini kullanmaktan çekinmemiştir. Cumhuriyetin ilanının yıldönümlerinden birinde verilen ve yabancı temsilcilerle birlikte, devlet yüksek yöneticilerinin de çağrılı olduğu bir baloda üniformalı subayların dans etmediklerini gören M. Kemal, bunun nedeninin kadınların dans tekliflerini geri çevirmeleri olduğunu öğrenince, yüksek sesle kadınlara hitaben "Şimdi emrediyorum! Hemen salona dağılın! Marş marş! Dansedin" şeklinde seslenerek kadınların dans etmesini sağlamıştı.56
Osmanlı döneminde yapılan düzenlemeler kadınların kıyafette İslami kimliklerini muhafaza etmeleri yönünde iken, Cumhuriyet döneminde devlet politikası olarak ibre tamamen aksi yöne çevrilmiştir. Böylelikle zaten elit kesimin kadınları arasında çok rağbet gören "asri" giyim tarzı bütün halk tabakalarına mecburi kılınmıştır. Bu mecburiyet çarşafın bazı yerel yönetim kararıyla yasaklanması dışında kanunlarda varlığını bulan bir mecburiyet değildir. Barbarosoğlu'na göre çağdaş kadın görüntüsünün statü bahşeden havası, kanunlardan değil, kişilerden aldığı destek ile Müslüman kadın görüntüsünün özellikle tek parti döneminde sokaklardan tamamen silinmesi neticesini doğurmuştur. Ancak, sokaklarda görünmeyen tesettürlü kadınlar, evlerinde "varolmaya" bu dönemde de devam etmiş, sadece günümüzün moda deyimiyle "kamusal" alandan çekilmişti.57
Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında görülen kıyafetlerin dine ve ahlaka mugayir olduğuna dair eleştirilere Cumhuriyet döneminde rastlanılmaz. Yapılan kıyafet devrimi bu eleştirilerin yapılmasına imkan vermez. Üstelik bu dönemin en önemli problemi, Osmanlı hayat tarzına dayanan kıyafetlerin ortadan kalkmasıdır. Bu bakımdan Avrupa modalarına büyük ehemmiyet verilir.58
Sedat Simavi ve magazin dergileri: Aslında, Cumhuriyet dönem magazin dergileri, Cumhuriyetin ilanından önce çıkmaya olan magazin dergilerinin yeni harflerle basılmasından başka köklü bir değişiklik göstermez. O dönemdeki çarşaf ve peçe karşıtlığının yerini bu sefer tesettürün her şekline karşıtlık almıştır. Bu konuda Simavi ailesinin Cumhuriyetin ilk yıllarından gazetecilikten ayrıldıkları 1990'lı yıllara kadar sahip oldukları yayın organlarda uyguladıkları yayın politikalarıyla kadın kıyafetinin modernleşmesi, kadının toplumsal hayata daha çok girmesi ve cinselliğinin ön plana çıkarılması konusundaki çabalarını kaydetmek gerekir.
Daha Mütareke döneminde Sedat Simavi'nin çıkardığı kadın dergisi İnci adab-ı muaşeretin Batılılaşması yönünde epey "hizmetlerde" bulunmuştu. 1930'lu ve 40'lı yıllarda Cumhuriyet gazetesi ve 7 Gün dergisi gibi yayın organlarında yayınlanan yazılar ve resimler hep dini ve dindarları rencide edici ve müstehcenliği olağanlaştırıcı amaçlıydı.59 7 Gün'ü Sedat Simavi, Cumhuriyet'i ise Nadir Nadi çıkarmaktaydı. Devletin resmi ideolojini yansıtan Cumhuriyet gazetesinin ilk güzellik yarışmasını düzenlemesi de çok ilginçtir.
1940'lı yıllarda gazete ve dergilerde kadınlara yönelik haber ve yazılara ağırlık verilmeye başlanır. Bu çerçevede Avrupa'daki gelişmeler anında Türk kadınına iletilmeye başlanır. Bu gazete ve dergilerde kadın fotoğrafları o döneme göre cüretkar biçimde yayınlanmaya, cinsel içerikli yazılara yer verilmeye başlanır. Resimli Ay dergisinin her kapağını bir kadın fotoğrafı süslemektedir. Dergilerde yabancı artistlerin fotoğrafları, aşkları, öpüşme fotoğrafları yer alır.60
Cumhuriyet gazetesi ve güzellik yarışmaları: İlk güzellik yarışmasını Cumhuriyet gazetesinin düzenlemesini sadece gazetenin bir tasarrufu ve tercihi olarak görmemek gerekir. Çünkü, Türkiye'de resmi ideolojinin sözcüsü durumundaki Cumhuriyet gazetesinin bunu yöneticilerin izin ve teşvik ve talebi dışında yapması, o dönemin basın rejimi ve tek adam yönetimi gözönüne alındığında mümkün görünmemektedir. Bu açıdan yarışmanın o dönemin kadına yönelik projelerinden birini oluşturduğu iddiası fazla abartılı olmayacaktır.
Gazete, 1928'de bu yarışmaları memleketin en önemli meselesi gibi manşetlerle ilan etti. Batılılaşma ve çağdaşlaşmanın bir simgesi olarak düzenlenen yarışma, Türk kadınının hürriyet hareketinde de bir adım olarak kabul edilmiş ve halka öylece sunulmuştur.61
Güzellik yarışması gazete tarafından 1929 Mart'ında düzenlendi. 1932 yılında düzenlenen yarışmada Türkiye Güzeli seçilen Keriman Halis Dünya güzeli seçildi. Burada özel olarak anlam taşıyan ve ilginç olan nokta Dünya güzeli seçilen Halis'in son Şeyhülislam'ın torunu olmasıydı.62
Bu açıdan Batı-Hıristiyan dünyasında mayo giyerek güzellik yarışmasına katılmış ilk Müslüman kızın dünya güzellik kraliçesi seçilişi oldukça anlamlı ve bir o kadar da trajik olmalıydı.
Barbarosoğlu'na63 göre, güzellik yarışmaları, Batı'nın Batılı olmayan ülkelere Batılılaşma yolunda verdikleri bir başarı belgesidir. Temel prensip Batılı olmayan kadınlar da Batılı kadınlar gibi giyindiğinde onlar kadar, hatta onlardan daha güzel olabilir esasına dayanmaktadır. Bu bakımdan Keriman Halis'in Dünya güzellik kraliçesi seçilmesi Cumhuriyet elitleri tarafından gidilen yolun doğruluğunun ispat edilmesi olarak yorumlanmıştır.
Türkiye güzellik yarışmasın katıldığının ikinci yılında kraliçelik tacıyla dönerken, serbest piyasa ekonomisine geçen Rusya Federasyonu'nun da yarışmaya katıldığı yıl birinci olması, bu hususta bir takım başka kriterlerin göz önüne alındığı düşüncesini pekiştirmektedir.
Kadınların çalışma hayatına teşvik edilmesi: Cumhuriyet döneminde çalışan kadın, statüsü düşük bir işte çalışıyorsa başını örtme hakkına sahiptir. Statüsü olan bir işte başörtüsü ile çalışmaya engel olan şey başörtüsünün modern görüntüye uygun olmadığına inanılmasıdır. Çünkü, çalışan kadın modern kıyafetle olmalıdır. Bu açıdan Cumhuriyet döneminde kadını çalışma hayatına girmeye teşvik eden yayınlar da yer alır.
1930'lu yılların magazin dergilerinin en önemli özelliklerinden biri kadınların çalışma hayatına özendirilmeleridir. Amerikalı bir iş kadınının hayat hikayesi gayet özendirici bir üslupla anlatıldıktan sonra Teksaslı Misis Sponts'un zerafeti özelliklikle vurgulanır: "... Bundan Misis Sponts'un erkekleşmiş kaba bir kadın olduğu nisviyesine has ince zarif işlerden hoşlanmadığı, yahut böyle nazik işleri beceremediği zannedilmesin... Bütün nisvi zerafetlere, meziyetlere sahip, kadınlığın bütün manasıyla bir kadındır.64
Cumhuriyetin ilanından 1950 yılına gelinceye kadar modanın karşısındaki tek engel ekonomik güçlükler olarak belirir. Bu bakımdan iki savaş arasında yer alan bu dönemde modaya uyma konusunda zihniyet eleştirilerinden ziyade ekonomik eleştirilerin ağır bastığı görülür.65
İkinci Dünya Savaşının araya girmesi, ekonomik zorluklar, kadın kıyafeti konusunun geri plana itilmesine neden olur. Türkiye'ye yönelik dış tehditler bu tarz tartışmaların ve uygulamaların bir süreliğine durmasına neden olur. Ayrıca, savaş yılları tutumluluğun övüldüğü, israfın hor görüldüğü yıllardır.
Türkiye'de Kadın Kıyafetinde Modernleşme Süreci ve Medyanın Etkisi
- Giriş
- 1. Medyanın Modernleşme Sürecine Etkisi
- 1.1. Medyanın Etkileme Gücü
- 1.2. Kültürel Hayatın Metalaşması ve Tüketim Kültürünün Yaygınlaştırılması
- 1.3. Medyanın Kadın Kıyafetinin Modernleşmesine Etkisi
- 1.3.1. Moda
- 1.3.2. Reklam Sektörü ve Kadın
- 2. Türkiye'de Kadın Kıyafetindeki Modernleşmenin Bir Aracı Olarak Medya
- 2.2. Türk Kadın Kıyafetinin Modernleşmesinde Medyanın Etkisi
- 2.2.1. Osmanlı-Meşrutiyet Dönemi
- 2.2.2. Cumhuriyetin İlk Yılları ve Tek Partili Dönem
- 2.2.3. Çok Partili Döneme Geçiş
- 2.2.4. 1960 ve 70'li yıllar
- 2.3. 1980 Sonrası Dönemde Medyanın Kadın Ekseninde Toplumsal Değerleri Değiştirmedeki Etkisi
- 2.3.1. Müstehcenlik ve Gazeteler
- 2.3.2. Geleneksel Değerlerin Sorgulanması ve Dergiler
- 2.3.3 Televizyon Yayınlarının Kadın Ekseninde Toplumsal Değerlerin Değişimine Etkisi
- 2.4. Modernleşme Bağlamında muhafazakâr Medya ve Kadın
- Sonuç
- Kaynaklar
- Dipnotlar