Sabrın Fazileti
Eğer uzaktaki gıdayı, idrâk etmen için sadece göz yaratılmış olsaydı, tabiatında gıdaya karşı bir meyil, bir şevk ve harekete geçirici bir şehvet yaratılmasaydı, göz muattal olurdu, zira nice hasta vardır ki yemeği görür, yemekte onun için eşyanın en faydalısı olduğu halde iştahı çekmediğinden dolayı yemeği almaz. Böylece göz ve idrâk bu kimse hakkında muattal olur. Bu bakımdan sen, sana uygun gelene meyleder ve şehvet diye adlandırılan bir şey ile sana uygun gelmeyenden nefret eden ve kerahet diye adlandırılan diğer bir şeye muhtaçsın. Şehvet ile tabiatına uygunu aramak, kerahet ile de tabiatına aykırı olandan kaçmak için bunlar yaratılmıştır.
Öyle ise Allah sende yemek şehvetini yaratmış şehveti sana musallat kılmış ve tıpkı seni yemek almaya mecbur eden hâkim gibi onu sana koruyucu yapmıştır ki bu sayede yemeği yiyebilesin ve gıda sayesinde ayakta durabilesin. Bu vasıf, bitkiler hariç hayvanların seninle ortak olduğu bir vasıftır. Sonra ihtiyaç miktarı aldığın zaman, eğer bu şehvet sükünete kavuşmazsa, israf eder ve nefsini helâk etmiş olursun. Böyce Allah Teâlâ tokluk anında senin için kerahati yarattı ki onun sayesinde yemeği bırakabilesin. Sen bitki gibi değilsin. Çünkü bitki bozuluncaya kadar köküne akan suyu çeker. Bu bakımdan bitki, gıdasını ihtiyaç miktarı takdir edip bazen ona su veren, bazen de ondan suyu kesen bir insana muhtaçtır. Nasıl ki yeyip bedeninin ayakta durması için sana bu şehvet yaratılmıştır. Eğer ana rahminin, hayız kanının, ceninin, meni ve hayız kanından oluşmasının erkek yumurtaları ve meninin merkezi olan omur iliğinden onlara inen damarların ve kadının göğüs kemikleri arasındaki damarlar vasıtasıyla suyunun (menisinin) sönüşünün keyfiyeti, rahmin derinliğinin birçok kalıplara taksim olunmasının, meninin o kalıbların bazılarına dökülüp erkeklerin oluşunun bazılarına da dökülüp kadın olmasının ve bu meniyi birçok istihalelerden geçirmenin keyfiyetini, önce kan pıhtısı et parçası, sonra kemik, et ve kan olarak yaratılmasını, azalarının baş, el, ayak, karın, sırt ve diğerlerine nasıl taksim olunduğunu söylersek, muhakkak Allah Teâlâ'nın seni yaratmasının başlangıcında, sana verdiği çeşitli nimetlerinden dehşetli bir şekilde sarsılıp hayrete kapılırsın! Şu anlattıklarımız da az değildir. Fakat bütün bunlara girmek istemiyoruz. Ancak yemekteki ilâhî nimetleri açıklamaya çalışacağız ki konuşma uzamasın.
Öyle yemek şehveti, irade çeşiterinden biridir. Fakat senin için o kâfi gelmez; zira helâk ediciler dört taraftan sana hücum etmektedir. Eğer sende, sana zıt düşenlerin hepsini bertaraf et-mekte kullandığın öfke yaratılmamış olsaydı, sen âfetlere maruz kalırdın. Elde etmiş olduğun gıdanın tamamı da senden alınırdı; zira senin elindeki gıdaya tamah ederlerdi.
Bu bakımdan iştahı çekeni defetmek ve onunla mücadele etmeye sevkeden bir kuvvete muhtaçsın. O kuvvet, sana uygun olmayıp zıt düşen her şeyi defetmekte kullandığın öfke kuvvetidir. Bu da sana kifayet etmez; zira şehvet ve öfke ancak insanı hal-i hazırdaki zarar ve fayda veren şeye davet ederler. Gelecekte ise, bu irade onlar hakkında kâfi değildir. Bu bakımdan Allah senin için başka bir irade halketti. O irade, neticeleri bildiren aklın işaretine müsahhardır. Nitekim hal-i hazırı idrâk eden hissin idrâkine müsahhar olduğu halde şehvet ve gazabı yarattığı gibi...
Böylece o irade ile akıldan faydalanman tamamlandı; zira sadece şehvetin sana zarar verdiğini bilmen bildiğinin gereğiyle amel etmeye yönelten bir meyil olmadıkça ondan korunmak hususunda sana kâfi değildir.
Sen bu irade vasıtasıyla ademoğullarına verilen bir ikram ve şeref olarak hayvanlardan ayrılmış oldun. Nitekim (aklın özelliği olan) neticelerin marifetiyle ayrıldığın gibi... Biz bu iradeye dinî teşvikçi diye isim verdik. Bu hususta Sabır bahsinde buradakinden daha fazla izah verdik.
Öyle ise Allah sende yemek şehvetini yaratmış şehveti sana musallat kılmış ve tıpkı seni yemek almaya mecbur eden hâkim gibi onu sana koruyucu yapmıştır ki bu sayede yemeği yiyebilesin ve gıda sayesinde ayakta durabilesin. Bu vasıf, bitkiler hariç hayvanların seninle ortak olduğu bir vasıftır. Sonra ihtiyaç miktarı aldığın zaman, eğer bu şehvet sükünete kavuşmazsa, israf eder ve nefsini helâk etmiş olursun. Böyce Allah Teâlâ tokluk anında senin için kerahati yarattı ki onun sayesinde yemeği bırakabilesin. Sen bitki gibi değilsin. Çünkü bitki bozuluncaya kadar köküne akan suyu çeker. Bu bakımdan bitki, gıdasını ihtiyaç miktarı takdir edip bazen ona su veren, bazen de ondan suyu kesen bir insana muhtaçtır. Nasıl ki yeyip bedeninin ayakta durması için sana bu şehvet yaratılmıştır. Eğer ana rahminin, hayız kanının, ceninin, meni ve hayız kanından oluşmasının erkek yumurtaları ve meninin merkezi olan omur iliğinden onlara inen damarların ve kadının göğüs kemikleri arasındaki damarlar vasıtasıyla suyunun (menisinin) sönüşünün keyfiyeti, rahmin derinliğinin birçok kalıplara taksim olunmasının, meninin o kalıbların bazılarına dökülüp erkeklerin oluşunun bazılarına da dökülüp kadın olmasının ve bu meniyi birçok istihalelerden geçirmenin keyfiyetini, önce kan pıhtısı et parçası, sonra kemik, et ve kan olarak yaratılmasını, azalarının baş, el, ayak, karın, sırt ve diğerlerine nasıl taksim olunduğunu söylersek, muhakkak Allah Teâlâ'nın seni yaratmasının başlangıcında, sana verdiği çeşitli nimetlerinden dehşetli bir şekilde sarsılıp hayrete kapılırsın! Şu anlattıklarımız da az değildir. Fakat bütün bunlara girmek istemiyoruz. Ancak yemekteki ilâhî nimetleri açıklamaya çalışacağız ki konuşma uzamasın.
Öyle yemek şehveti, irade çeşiterinden biridir. Fakat senin için o kâfi gelmez; zira helâk ediciler dört taraftan sana hücum etmektedir. Eğer sende, sana zıt düşenlerin hepsini bertaraf et-mekte kullandığın öfke yaratılmamış olsaydı, sen âfetlere maruz kalırdın. Elde etmiş olduğun gıdanın tamamı da senden alınırdı; zira senin elindeki gıdaya tamah ederlerdi.
Bu bakımdan iştahı çekeni defetmek ve onunla mücadele etmeye sevkeden bir kuvvete muhtaçsın. O kuvvet, sana uygun olmayıp zıt düşen her şeyi defetmekte kullandığın öfke kuvvetidir. Bu da sana kifayet etmez; zira şehvet ve öfke ancak insanı hal-i hazırdaki zarar ve fayda veren şeye davet ederler. Gelecekte ise, bu irade onlar hakkında kâfi değildir. Bu bakımdan Allah senin için başka bir irade halketti. O irade, neticeleri bildiren aklın işaretine müsahhardır. Nitekim hal-i hazırı idrâk eden hissin idrâkine müsahhar olduğu halde şehvet ve gazabı yarattığı gibi...
Böylece o irade ile akıldan faydalanman tamamlandı; zira sadece şehvetin sana zarar verdiğini bilmen bildiğinin gereğiyle amel etmeye yönelten bir meyil olmadıkça ondan korunmak hususunda sana kâfi değildir.
Sen bu irade vasıtasıyla ademoğullarına verilen bir ikram ve şeref olarak hayvanlardan ayrılmış oldun. Nitekim (aklın özelliği olan) neticelerin marifetiyle ayrıldığın gibi... Biz bu iradeye dinî teşvikçi diye isim verdik. Bu hususta Sabır bahsinde buradakinden daha fazla izah verdik.
Sabir ve Sükür
- Giriş
- Recâ'nın Hakikati
- Recâ'nın Fazileti ve Recâ'ya Teşvik
- Sabrın Fazileti
- Ümid'in Çaresi ve Sebepleri
- Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri
- Sabrın Hakikati ve Anlamı
- Sabır İmanın Yarısıdır
- Sabredilen Hususlara İzafeten Sabrın Aldığı İsimler
- Kuvvet ve Zaaf İtibariyle Sabrın Kısımları
- Sabra İhtiyaç Olduğu Zannedilen ve Kulun Sabırdan Müstağni Olamadığı Hususlar
- Korku'nun Dereceleri, Kuvvet ve Zayıflıkta Farklılık
- Sabrın İlacı ve Sabra Yardımcı Olan Hususlar
- Havf - Korku
- Şükür
- Korku'nun Hakikati
- Şükrün Fazileti
- Korkulan Şeye Nisbetle Korkunun Kısımları
- Şükrün Tanımı ve Hakikati
- Allah Hakkındaki Şükür Perdesini Kaldırmanın Yolları
- Korku'nun Fazileti ve Korku'ya Teşvik
- Ashab'ın ve Âlimlerin Sözleri
- Korkunun mu, Ümidin mi Fazlası Daha Faziletlidir, Yoksa İkisinin de Normali mi Daha Faziletlidir?
- Korku Halini Temin Eden Çare
- Su-i Hâtime'nin (Kötü Sonucun) Anlamı
- Peygamberlerin ve Meleklerin Korku ile ilgili Halleri
- Ashabın, Tabiinin ve Ümmetin Selef-i Sulehası'nın Korku ile İlgili Halleri
- Fakr ve Zühd