31.Sûr'a Üfürülmenin Keyfiyeti
Geçen ölümün dehşetleri bölümünde ölünün hallerinin şiddetini, sonuç korkusunu, sonra kabir karanlığında çektiği zahmetleri, kabir haşeratmın tehlikesini, sonra Münker Nekir'in suallerinin tehlikesini, sonra ölü gazaba uğramışsa kabrin azap ve tehlikesini bildirmiştik.
Bütün bunlardan daha tehlikelisi, ölümden başka sûr'a üfürülmesi, kabirlerden haşrolunma, Cebbâr'ın huzuruna arzedilme, az ve çok her şeyden sorulma, mizan'm kurulması, sonra incelik ve keskinliğine rağmen köprüden geçme, sonra hüküm, saadet veya şekavetle çağrılmayı beklemektir. Bunlar bilinmesi, sonra kesinlikle inanılması gereken dehşet verici hallerdir. Kalbinde bunlara hazırlanma azminin gelişmesi için bu hususta düşünmek gerekir. Son güne olan iman, insanların çoğunun kalbinde yerleşmemiş ve kalplerinin derinliğine nüfuz etmemiştir. Bunun böyle olduğuna delâlet eden durum, insanların yazın sıcağına ve kışın soğuğuna fazlasıyla hazırlanıp tedbir almaları, cehennem sıcağı için tedbir almayıp gevşeklik göstermeleridir.
Evet, insanlara son gün sorulduğunda dilleriyle son günün hak olduğunu söylerler, fakat kalpleri ondan gafildir. Oysa önünde zehirli yemek olduğunu haber alan bir kimse kendisine bu haberi veren arkadaşına 'sen doğru söyledin' deyip sonra o yemeği almak için elini uzatırsa, bu kimse haber vereni diliyle tasdik etmiş, ameliyle yalanlamış olur. Amelin yalanlaması, dilin yalanlamasından daha beliğdir.
Nitekim bir hadîs-i kudsî'de şöyle buyurulmuştur:
Âdemoğlu bana küfrediyor. Oysa bana küfretmesi uygun değildir. Beni yalanlıyor. Oysa beni yalanlaması uygun değildir. Bana küfretmesi 'Allah'ın çocuğu vardır!' demesidir. Beni yalanlaması 'Allah bizi başlangıçta yarattığı gibi, ikinci bir defa diriltemez' demesidir.185
Kalplerin, ölümden sonra dirilmek, kabirlerden haşre gönderilmek hususundaki tasdik ve yakînin kuvvetinden gevşemesi, dünyada bu gibi şeylerin az anlaşılmasından neşet eder. Eğer insan hayvanların üremesini müşahede etmeseydi ve ona 'Bir usta vardır. Pis olan meniden şu suretlendirilmiş, akıllı, konuşkan ve tasarruf sahibi insan gibisini yapar' denilseydi, muhakkak iç âlemi bunu tasdik etmekten şiddetle kaçardı.
İnsan bizim kendisini nasıl bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki şimdi aşikâr bir mücadeleci kesiliverdi?! (Yâsîn/77)
İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? Kendisi dökülen bir meniden bir nutfe değil mi? Sonra kan pıhtısı oldu da (rabbi onu) yarattı, şekil verdi. Ondan iki çifti; erkeği ve dişiyi var etti. (Kıyâmet/36-39)
Âdemoğlunun yaratılışındaki acaiplikler, âzalarındaki terkibin değişikliği, ölümden sonra tekrar dirilmesindeki acaipliklerden daha fazladır. Öyle ise Allah'ın sanat ve kudretinde bu durumu müşahede eden bir kimse, diriltilip haşre gönderilmeyi nasıl inkâr eder? Eğer imanında zafiyet varsa, birinci yaratılışa da dikkat etmek suretiyle imanını kuvvetlendir; zira ikinci yaratılış da onun gibi, belki ondan daha kolaydır. Eğer kuvvetli bir imana sahip isen, kalbine korku ve tehlikeleri sezdir. Onlar hakkında çok düşünüp ibret al! İbret al ki kalbinden dünya nimetlerini atıp Cebbâr'ın huzuruna çıkmak için hazırlık yapabilesin. Önce kabir sakinlerinin kulağına gelen sûr'un üfürülmesi hakkında düşün! Bu üfürülme, bir tek sayhadır. O sayha ile kabirler yarılıp ölüler kabirlerinden fırlar. Kendini yüzün kararmış, bedenin tepeden tırnağa kadar topraklanmış, o üfürülüşün şiddetinden şaşkın bir şekilde kalkmış farzet. Gözün, sesin geldiği istikamete doğru di-kilmiş, herkes uzun zaman zahmet çektikleri mezarlardan sıçramıştır. Üzüntülere, gamlara ve işin neticesini beklemenin şiddetine, onları rahatsız eden o dehşet ve korku da eklenir.
Sûr'a üflendi, göklerde ve yerde olanlar (korkudan) düşüp bayıldı(lar). Ancak Allah'ın dilediği kaldı. Sonra ona bir defa daha üflendi, birden onlar kalktılar, bakıyorlar (ne olacağını bekliyorlar).
(Zümer/68)
O sûr'a üfürüldüğü zaman, işte o gün çetin bir gündür. Kâfirler için kolay değildir. (Müddessir/8-10)
Ve 'Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (ettiğiniz azap) ne zaman (gelecek)?" diyorlar. Onların işi sadece korkunç bir sese bakar. Çekişip dururlarken ansızın o kendilerini yakalar. Artık ne bir tavsiye yapabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. Sûr'a üflendi. İşte onlar kabirlerinden (kalkıp) rable-rine koşuyorlar. Dediler: 'Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman'ın va'dettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş! (Yâsin/48~52)
Eğer ölülerin önünde o sûr'a üfürülüşün dehşetinden başka hiçbir azap olmasaydı, yine de ondan korunmak gerekirdi. Çünkü o, öyle bir üfürülüş ve sayhadır ki onunla göklerde ve yerde ne varsa Allah'ın istisna ettiği bazı melekler hariç ölürler.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ben nasıl nimetleneyim? Oysa sûr'a üfürmek içn bekleyen melek sahibi boruyu dudaklarının arasına almıştır; Allah ne zaman emir verecek diye kulaklarını açmış beklemektedir.186
Mukatil b. Süleyman187 der ki: 'Hadîste geçen sûr, boynuzdur. İsrafil (a.s) ağzını, boru gibi boynuzun üzerine kor! Boynuzun ağzı, gökler ile yer genişliği kadardır. İsrafil (a.s) gözünü arşa dikip ne zaman kendisine emir verilecek diye bakar. Sûr'a üfürüldüğünde, yerde ve gökte olanlar, dehşetten ölürler. Ancak Allah'ın istisna ettiği Cebrâil, Mikâil, İsrafil ve ölüm meleği olan Azrâil kalır. Sonra Allah Teâlâ ölüm meleğine, Cebrail'in, sonra Mikâil'in, sonra İsrafil'in ruhlarını kabzetme emrini verir. Sonra ölüm meleğine emir verir, ölüm meleği de ölür. Halk, ilk üfürülüşten sonra kırk sene kalır. Bundan sonra Allah Teâlâ İsrafil'i diriltir. Ona ikinci defa sûr'a üfürmesini emreder'. Bu, şu ayetin mânâsıdır:
Sonra ona bir daha üflendi, birden onlar kalktılar, bakıyorlar (ne olacağını bekliyorlar).(Zümer/68)
Ayakta durmuş, mahşere gönderilmeyi beklerler.
Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ben peygamber olarak gönderildiğimde, sûr'un sahibine (İsrafil'e) sür'u ağzına alması için emir verildi. İsrafil de bir ayağını öne atıp diğerini geri çekti. Üfürme emrinin verilmesini bekliyor! Sûr'a üfürülmenin dehşetinden sakının!188
Bu bakımdan halkın durumunu, zilletlerini, perişanlıklarını, kabirden çıktıklarında sûr'a üfürülmenin dehşetini düşün! Kendileri hakkında verilecek saadet veya şekavet hükmünü bekleyişlerinin zilletini düşün! Sen de onlar gibi şaşkınlık ve dehşet içinde olacaksın. Eğer sen dünyada iken lüks içinde yaşayan zen-gin kimselerden isen yeryüzündeki padişahlar bile o günde, mahşer ehlinin en zelili, en değersizidirler. Onlar karıncalar gibi ayaklar altında ezilirler. İnsanlar bu durumda iken vahşi hayvanlar, sahralardan, dağlardan başları eğik, insanlardan ürkmelerine rağmen insanlara karışıp kendilerini kirleten bir günahları olmaksızın, haşr gününün dehşetinden ötürü zelil oldukları halde gelirler. Onları, ancak sûr'a üfürülmenin dehşeti haşre ge-tirmiştir. Bu dehşet onları halktan kaçmak ve ürkmekten me-netmiştir. Bu da, şu ayetin mânâsıdır:
Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman!(Tekyîr/5)
Azgın şeytanlar, azgınlıklarından ve isyanlarından sonra haşre gelirler, Allah Teâlâ'nm huzuruna çıkmanın dehşeti içinde itaat ederler.
Bu manzarayı da şu ayet dile getirmiştir:
Rabbine and olsun ki onları ve şeytanları mutlaka toplayacağız. Sonra onları diz çökmüş vaziyette cehennemin etrafında dizleri üstü hazır bulunduracağız.(Meryem/68) Bu bakımdan oradaki halini düşün!
185) Buhârî
186) Belhlidir. Sadık ve fazıl bir zattı.
187) Tirmizî, (İbn Saîd'den)
188) Irâkî, rivayetin bu şekilde olmayıp İsrâfil, yaratılışın başlangıcından beri...' şeklinde rivayet edildiğini söylemiştir ki Buhârî de Tarih 'inde böyle rivayet etmiştir.
Bütün bunlardan daha tehlikelisi, ölümden başka sûr'a üfürülmesi, kabirlerden haşrolunma, Cebbâr'ın huzuruna arzedilme, az ve çok her şeyden sorulma, mizan'm kurulması, sonra incelik ve keskinliğine rağmen köprüden geçme, sonra hüküm, saadet veya şekavetle çağrılmayı beklemektir. Bunlar bilinmesi, sonra kesinlikle inanılması gereken dehşet verici hallerdir. Kalbinde bunlara hazırlanma azminin gelişmesi için bu hususta düşünmek gerekir. Son güne olan iman, insanların çoğunun kalbinde yerleşmemiş ve kalplerinin derinliğine nüfuz etmemiştir. Bunun böyle olduğuna delâlet eden durum, insanların yazın sıcağına ve kışın soğuğuna fazlasıyla hazırlanıp tedbir almaları, cehennem sıcağı için tedbir almayıp gevşeklik göstermeleridir.
Evet, insanlara son gün sorulduğunda dilleriyle son günün hak olduğunu söylerler, fakat kalpleri ondan gafildir. Oysa önünde zehirli yemek olduğunu haber alan bir kimse kendisine bu haberi veren arkadaşına 'sen doğru söyledin' deyip sonra o yemeği almak için elini uzatırsa, bu kimse haber vereni diliyle tasdik etmiş, ameliyle yalanlamış olur. Amelin yalanlaması, dilin yalanlamasından daha beliğdir.
Nitekim bir hadîs-i kudsî'de şöyle buyurulmuştur:
Âdemoğlu bana küfrediyor. Oysa bana küfretmesi uygun değildir. Beni yalanlıyor. Oysa beni yalanlaması uygun değildir. Bana küfretmesi 'Allah'ın çocuğu vardır!' demesidir. Beni yalanlaması 'Allah bizi başlangıçta yarattığı gibi, ikinci bir defa diriltemez' demesidir.185
Kalplerin, ölümden sonra dirilmek, kabirlerden haşre gönderilmek hususundaki tasdik ve yakînin kuvvetinden gevşemesi, dünyada bu gibi şeylerin az anlaşılmasından neşet eder. Eğer insan hayvanların üremesini müşahede etmeseydi ve ona 'Bir usta vardır. Pis olan meniden şu suretlendirilmiş, akıllı, konuşkan ve tasarruf sahibi insan gibisini yapar' denilseydi, muhakkak iç âlemi bunu tasdik etmekten şiddetle kaçardı.
İnsan bizim kendisini nasıl bir nutfeden yarattığımızı görmedi mi ki şimdi aşikâr bir mücadeleci kesiliverdi?! (Yâsîn/77)
İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? Kendisi dökülen bir meniden bir nutfe değil mi? Sonra kan pıhtısı oldu da (rabbi onu) yarattı, şekil verdi. Ondan iki çifti; erkeği ve dişiyi var etti. (Kıyâmet/36-39)
Âdemoğlunun yaratılışındaki acaiplikler, âzalarındaki terkibin değişikliği, ölümden sonra tekrar dirilmesindeki acaipliklerden daha fazladır. Öyle ise Allah'ın sanat ve kudretinde bu durumu müşahede eden bir kimse, diriltilip haşre gönderilmeyi nasıl inkâr eder? Eğer imanında zafiyet varsa, birinci yaratılışa da dikkat etmek suretiyle imanını kuvvetlendir; zira ikinci yaratılış da onun gibi, belki ondan daha kolaydır. Eğer kuvvetli bir imana sahip isen, kalbine korku ve tehlikeleri sezdir. Onlar hakkında çok düşünüp ibret al! İbret al ki kalbinden dünya nimetlerini atıp Cebbâr'ın huzuruna çıkmak için hazırlık yapabilesin. Önce kabir sakinlerinin kulağına gelen sûr'un üfürülmesi hakkında düşün! Bu üfürülme, bir tek sayhadır. O sayha ile kabirler yarılıp ölüler kabirlerinden fırlar. Kendini yüzün kararmış, bedenin tepeden tırnağa kadar topraklanmış, o üfürülüşün şiddetinden şaşkın bir şekilde kalkmış farzet. Gözün, sesin geldiği istikamete doğru di-kilmiş, herkes uzun zaman zahmet çektikleri mezarlardan sıçramıştır. Üzüntülere, gamlara ve işin neticesini beklemenin şiddetine, onları rahatsız eden o dehşet ve korku da eklenir.
Sûr'a üflendi, göklerde ve yerde olanlar (korkudan) düşüp bayıldı(lar). Ancak Allah'ın dilediği kaldı. Sonra ona bir defa daha üflendi, birden onlar kalktılar, bakıyorlar (ne olacağını bekliyorlar).
(Zümer/68)
O sûr'a üfürüldüğü zaman, işte o gün çetin bir gündür. Kâfirler için kolay değildir. (Müddessir/8-10)
Ve 'Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (ettiğiniz azap) ne zaman (gelecek)?" diyorlar. Onların işi sadece korkunç bir sese bakar. Çekişip dururlarken ansızın o kendilerini yakalar. Artık ne bir tavsiye yapabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. Sûr'a üflendi. İşte onlar kabirlerinden (kalkıp) rable-rine koşuyorlar. Dediler: 'Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman'ın va'dettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş! (Yâsin/48~52)
Eğer ölülerin önünde o sûr'a üfürülüşün dehşetinden başka hiçbir azap olmasaydı, yine de ondan korunmak gerekirdi. Çünkü o, öyle bir üfürülüş ve sayhadır ki onunla göklerde ve yerde ne varsa Allah'ın istisna ettiği bazı melekler hariç ölürler.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ben nasıl nimetleneyim? Oysa sûr'a üfürmek içn bekleyen melek sahibi boruyu dudaklarının arasına almıştır; Allah ne zaman emir verecek diye kulaklarını açmış beklemektedir.186
Mukatil b. Süleyman187 der ki: 'Hadîste geçen sûr, boynuzdur. İsrafil (a.s) ağzını, boru gibi boynuzun üzerine kor! Boynuzun ağzı, gökler ile yer genişliği kadardır. İsrafil (a.s) gözünü arşa dikip ne zaman kendisine emir verilecek diye bakar. Sûr'a üfürüldüğünde, yerde ve gökte olanlar, dehşetten ölürler. Ancak Allah'ın istisna ettiği Cebrâil, Mikâil, İsrafil ve ölüm meleği olan Azrâil kalır. Sonra Allah Teâlâ ölüm meleğine, Cebrail'in, sonra Mikâil'in, sonra İsrafil'in ruhlarını kabzetme emrini verir. Sonra ölüm meleğine emir verir, ölüm meleği de ölür. Halk, ilk üfürülüşten sonra kırk sene kalır. Bundan sonra Allah Teâlâ İsrafil'i diriltir. Ona ikinci defa sûr'a üfürmesini emreder'. Bu, şu ayetin mânâsıdır:
Sonra ona bir daha üflendi, birden onlar kalktılar, bakıyorlar (ne olacağını bekliyorlar).(Zümer/68)
Ayakta durmuş, mahşere gönderilmeyi beklerler.
Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ben peygamber olarak gönderildiğimde, sûr'un sahibine (İsrafil'e) sür'u ağzına alması için emir verildi. İsrafil de bir ayağını öne atıp diğerini geri çekti. Üfürme emrinin verilmesini bekliyor! Sûr'a üfürülmenin dehşetinden sakının!188
Bu bakımdan halkın durumunu, zilletlerini, perişanlıklarını, kabirden çıktıklarında sûr'a üfürülmenin dehşetini düşün! Kendileri hakkında verilecek saadet veya şekavet hükmünü bekleyişlerinin zilletini düşün! Sen de onlar gibi şaşkınlık ve dehşet içinde olacaksın. Eğer sen dünyada iken lüks içinde yaşayan zen-gin kimselerden isen yeryüzündeki padişahlar bile o günde, mahşer ehlinin en zelili, en değersizidirler. Onlar karıncalar gibi ayaklar altında ezilirler. İnsanlar bu durumda iken vahşi hayvanlar, sahralardan, dağlardan başları eğik, insanlardan ürkmelerine rağmen insanlara karışıp kendilerini kirleten bir günahları olmaksızın, haşr gününün dehşetinden ötürü zelil oldukları halde gelirler. Onları, ancak sûr'a üfürülmenin dehşeti haşre ge-tirmiştir. Bu dehşet onları halktan kaçmak ve ürkmekten me-netmiştir. Bu da, şu ayetin mânâsıdır:
Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman!(Tekyîr/5)
Azgın şeytanlar, azgınlıklarından ve isyanlarından sonra haşre gelirler, Allah Teâlâ'nm huzuruna çıkmanın dehşeti içinde itaat ederler.
Bu manzarayı da şu ayet dile getirmiştir:
Rabbine and olsun ki onları ve şeytanları mutlaka toplayacağız. Sonra onları diz çökmüş vaziyette cehennemin etrafında dizleri üstü hazır bulunduracağız.(Meryem/68) Bu bakımdan oradaki halini düşün!
185) Buhârî
186) Belhlidir. Sadık ve fazıl bir zattı.
187) Tirmizî, (İbn Saîd'den)
188) Irâkî, rivayetin bu şekilde olmayıp İsrâfil, yaratılışın başlangıcından beri...' şeklinde rivayet edildiğini söylemiştir ki Buhârî de Tarih 'inde böyle rivayet etmiştir.
Ölüm ve Sonrasi
- 1.Giriş
- 10.Ölüm Esnasında Kişiye Müstehab Olan Durumlar
- 11.Lisan-ı Halin Belirttiği Hikâyelerle Ölüm Meleğinin Mülakatı Anında Çekilen Hasret
- 12.Hz. Peygamberin (s.a) ve Hulefa-i Raşidîn'in Vefatları
- 13.Hz. Ebubekir'in (r.a) Vefatı
- 14.Hz. Ömer'in (r.a) Vefatı
- 15.Hz. Osman'ın (r.a) Vefatı
- 16.Hz. Ali'nin (r.a) Vefatı
- 17.Halifelerin, Emirlerin ve Salihlerin Ölüm Döşeğindeki Sözleri
- 18.Sahabe, Tabiîn ve Onlardan Sonra Gelen Ehl-i Tasavvuf dan Bazı Kimselerin Sözleri
- 19.Cenazeler, Mezarlar ve Mezarları Ziyaret Hususunda Ariflerin Sözleri
- 2.Ölümü Hatırlamanın Fazileti ve Bu Husustaki Teşvikler
- 20.Mezarın Hali ve Selefin Mezar Başlarındaki Sözleri
- 21.Çocukları Vefat Ettiğinde Selefin Sözleri
- 22.Kabir Ziyareti, Ölüye Dua ve Bununla İlgili Hükümler
- 23.'Ölümün Hakîkati, Kabrinden Kalkıncaya Kadar Ölünün Kabirdeki Ahvâli
- 24.Kabrin Ölüye Hitap Etmesi
- 26.Münker ve Nekir'in Sorgusu, Suretleri, Kabrin Sıkması ve Kabir Azabı ile İlgili Diğer Hususlar
- 27.Rüyada Mükâşefe Yolu ile Ölülerin Bilinen Ahvâli
- 28.Ölülerin Ahvâlini ve Ahiret'te Fayda Veren Amelleri Gösteren Rüyaların izahı
- 29.Şeyhlerin Rüyaları
- 3.Her Durumda Ölümü Anmanın Fazileti
- 30.Sûrfun Üfürülmesinden İtibaren Cennet veya Cehennem'de Yerini Alıncaya Kadar Ölünün Halleri, Önündeki Dehşetin ve
- 31.Sûr'a Üfürülmenin Keyfiyeti
- 32.Mahşer Yeri ve Mahşer Halkının Durumu
- 33.Terlemenin Keyfiyeti
- 34.Kıyamet Günü'nün Uzunluğu
- 35.Kıyamet Günü, Dehşeti ve İsimleri
- 36.Sorgu Suâl
- 37.Mizan