Şaka Yapmak

Mizahın esası kötüdür. İstisna edilen az bir miktarı hariç yasaklanmıştır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Kardeşine karşı mirâ'ya. (cedele) girişme! Onunla şaka yapma!116

Soru: Mirâ (cedel), arkadaşın yalanlaması veya cahillikle itham edilmesi olduğu için mirâda arkadaşa eziyet vermek vardır. Fakat şakalaşmaya gelince, o (bilindiği gibi) lâtife yapmak, sevindirmek ve kalbi hoşnut etmektir. Öyleyse neden yasaklanmıştır?

Cevap: Yasaklanan, ancak şakada ifrata kaçmak veya daimî bir şekilde şakalaşmaktır. Daimî bir şekilde şakalaşmanın yasaklanmasına gelince, böyle yapmak, oyunla meşgul olmak ve fuzulî
hareketlerle vakit geçirmek demektir. Evet! Oynamak mübahtır. Fakat daimî şekilde şakalaşmak ve oynamak kötüdür. Oynamakta ifrat etmeye gelince, böyle yapmak, fazla gülmeyi, fazla gülmek de kalbi öldürür ve bazı hallerde de kin gütmeye sebep olur. Böylece hürmet ve vakar ortadan kalkar. Bu bakımdan bu gibi hareketlerden uzak olan şaka kötülenemez. Nitekim Hz. Peygamber'den şöyle rivayet edilmiştir:

Muhakkak ben (de) şaka yaparım. Fakat haktan başkasını söylemem.117

Ancak şaka yapıp haktan başkasını söylememeye, Hz. Peygamber'in benzerleri güç yetirebilirler. Diğerleri ise mizah kapısını açtığı zaman, nasıl mümkün ise o yoldan halkı güldürmeye çaba sarfeder. Oysa Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Kişi, yanında oturan arkadaşlarını güldürmek için bazen bir söz söyler. O söz yüzünden Süreyya yıldızından daha uzak bir mesafeden ateşin içerisine yuvarlanır.118

Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: 'Gülmesi çok olanın heybeti azalır. Mizah yapan kıymetini kaybeder. Kim birşeyi fazla yaparsa onunla tanınır. Konuşması fazla olanın hatası çoğalır. Hatası çok olanın hayası azalır. Hayası azalanın takvası azalır. Takvası azalanın da kalbi ölür'.
Bir de gülmek, ahiretten gafil bulunmaya delâlet eder. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, muhakkak çok ağlar, az gülerdiniz.119

Biri kardeşinin (güldüğünü görünce) şöyle sordu:

-Ey kardeşim! Cehenneme varacağın, Kur'an'da sana haber verildi mi?
İçinizden hiçbir kimse istisna edilmemek üzere mutlaka cehenneme varacaktır. Bu, Allah Teâlâ'nın katında kesinleşmiş bir hükümdür.(Meryem/71)

-Evet, haber verildi.

-Senin ateşten çıkacağına dair sana herhangi bir haber geldi mi?

-Hayır, gelmedi.

-O halde neden gülüyorsun?

Deniliyor ki: Bu adamcağızın ölünceye kadar güldüğü görülmedi.

Yusuf b. Esbat şöyle dedi: 'Hasan Basrî otuz sene gülmedi'. Denildi ki: 'Ata es-Sülemî kırk sene gülmedi'.

Vuheyb el-Verd Ramazan Bayramı'nda gülüşen bir grup insana bakarak şöyle dedi: 'Eğer bunlar Ramazan'da affolunmuşlarsa, bu yaptıkları şükredenlerin fiili değildir. Eğer bu mübarek ayda af olunmamışlarsa, bu yaptıkları korkanların yaptığı değildir!'

Abdullah b. Ebî Ya'la şöyle demiştir: 'Sen güler misin? Oysa bugün kefenin, bezcinin tezgâhından çıkmıştır'.

İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: 'Kim güldüğü halde bir günah işlerse, cehenneme ağladığı halde girecektir'.

Muhammed b. Vası şöyle demiştir: "Sen cennette ağlar bir insanı görürsen onun bu durumuna şaşmaz mısın?" Cevap olarak 'evet' denildi. Devamla şunları söyledi: "İşte sonunun nereye varacağını bilmediği halde gülen bir kimsenin durumu bundan daha şaşırtıcıdır".

İşte buraya kadar söylediklerimiz gülmenin âfetleridir. Gülmenin kötü olan kısmı insanın birçok vaktini alan gülmektir. Gülmenin iyi kısmı dişler görünecek derece de tebessüm etmektir. Nitekim Hz. Peygamberin gülmesi böyle idi.

Muaviye'nin azadlısı Kasım şöyle anlatır: Bir bedevî Hz. Peygamber'e ürkek bir devenin sırtında olduğu halde gelip selâm verdi. Hz. Peygamber'e birşey sormak için yaklaşmak istediğinde deve ürkerek kaçtı. Bu manzara karşısında ashâb-ı kirâm güldüler. Deve ise bu huysuzluğunu birkaç defa tekrarladı. Sonra adamcağızı düşürüp ölümüne sebebiyet verdi, 'Ey Allah'ın Rasûlü! O göçebe devesinin sırtından düşüp öldü' dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Evet (o öldü, fakat) sizin de ağızlarınız onun kanıyla dopdolu olduğu halde!120
Mizahın vakarı düşürdüğü hususuna gelince, Hz. Ömer (r.a) bu hususta şöyle demiştir: 'Mizah yapan bir kimse hafif görülür'.

Muhammed b. Münkedir der ki: "Annem bana 'Ey oğul! Çocuklarla şakalaşma ki onların yanında kıymetin düşmesin' dedi''.

Said b. el-As, oğluna şöyle dedi: 'Şerefli bir kimse ile alay etme. Çünkü böyle yaptığın takdirde o senden nefret eder. Rezil bir kimse ile de şakalaşma; zira onunla şakalaştığın takdirde sana karşı cüretkâr olur'.

Ömer b. Abdülaziz şöyle demiştir: 'Allah'tan korkun, ve mizah yapmaktan kaçının. Mizah kin gütmeye ve kötülüğe sürükler! Kur'an ile konuşun ve Kur'an'ın gölgesinde oturun. Eğer Kur'an size ağır gelirse o zaman erkeklerin konuşmasından güzel bir konuşma yapın'.

Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: 'Mizaha neden mizah denildiğini bilir misiniz?' 'Hayır, bilmeyiz!' dediler. Hz. Ömer 'Çünkü o (mizah) sahibini haktan kaydırır. Onun için ona kaydırmak mânâsına gelen 'mizah' kelimesi ad olarak verilmiştir'. Denildi ki: 'Herşeyin tohumu vardır. Düşmanlığın tohumu da mizah yapmaktır'.

Deniliyor ki: 'Mizah, yasağı ortadan kaldırır ve dostları ayırır'.

İtiraz: Mizah yapmak hem Hz. Peygamber'den, hem de ashab-ı kirâmdan nakledilmiştir. O halde nasıl olur da mizah yasak olabilir?

Cevap: Eğer Hz. Peygamber'in ve ashâbının yaptığına gücün yetiyorsa, yani mizah yaparken haktan başkasını söylemiyorsan, hiçbir kalbi kırıp üzmüyorsan, mizahta ifrat etmiyorsan, arada sırada yapıyorsan o zaman sen de mizah yapabilirsin.

Mizahı sanat edinerek devam edip ifrat derecede şakalaşmaya dalan bir kimseye gelince, böyle bir kimse Hz. Peygamberin fiilini kendisine delil edinirse yanılmış olur. Çünkü bir kimsenin misâli, bütün gün kıbtîlerle gezip onların oyunlarını seyreden, sonra bu yaptığının mübah olduğuna, seyretme izninin verilmesini delil getiren bir kimsenin durumuna benzer. Bu çeşit delil getirmek yanlıştır. Çünkü küçük günahlardan bir kısmı vardır ki onlara devam edilir ve ısrar ile yapılırsa onlar büyük günaha dönüşürler. Bir kısım mübahlar da vardır ki onlara devam edildiği için küçük günahlara dönerler. O halde bu durumdan gafil olmak uygun değildir!

Ebu Hüreyre (r.a) rivayet eder ki ashab-ı kirâm 'Ey Allah'ın Rasûlü! Sen de mi şaka yapıyorsun?' dedikleri zaman Hz. Peygamber (s.a) şöyle dedi:

Ben her ne kadar sizinle şakalaşırsam da haktan başkasını söylemem.121

Ata der ki: Adamın biri İbn Abbas'a şöyle sordu: 'Hz. Peygamber şaka yapar mıydı?' İbn Abbas 'Evet, yapardı' dedi. Adam 'Acaba Hz. Peygamberin mizahı nasıldı?' diye sordu. İbn Abbas da şöyle cevap verdi: Hz. Peygamber bir gün zevcelerinden birisine geniş bir elbise giydirerek ona şöyle dedi:

Bu elbiseyi giy, Allah'a hamdet! Gelinlerin gelinliklerinin eteğini yerlerde sürüdükleri gibi eteğini yerlerde sürü!122

Enes (r.a) der ki: 'Hz. Peygamber hanımlarıyla beraber olduğu zaman, insanların en sevimlisi ve en şakacısıydı'. Rivayet ediliyor ki Hz. Peygamber pek fazla tebessüm ederdi.123

Hasan Basrî'den şöyle rivayet ediliyor: Bir ihtiyar kadın Hz. Peygamber'e geldi.

Hz. Peygamber ona 'İhtiyar kadınlar cennete giremezler' dedi. Bu söz üzerine kadıncağız hüngür hüngür ağlamaya başladı. Hz. Peygamber, kadına ''Sen (merak etme) o gün ihtiyar olmayacaksın. Çünkü Allah Teâlâ 'Biz (oradaki) kadınları da yeniden bir güzel inşâ etmişiz. Onları bâkireler yapmışızdır. Hep, yaşıt sevgililer; sağın adamları için kızlar, kocalarına aşık yaşıtlar yaptık' buyurmuştur". (Vâkıa/35-38)
Zeyd b. Eslem der ki: Ümmü Eymen adlı bir hanım Hz. Peygamber'e geldi ve dedi ki: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Kocam sizi dâvet ediyor'. Hz. Peygamber şöyle sordu:

-Kocan kimdir? Yoksa o gözünde beyazlık olan mıdır?

-Ey Allah'ın Rasûlü! Yemin olsun, kocamın gözünde beyazlık yoktur.

-Evet, evet! Onun gözünde beyazlık vardır! Hiç bir insan yoktur ki gözünde beyazlık olmasın!
Hz. Peygamber, bu sözüyle insanoğlunun gözbebeğini kapsayan beyazlığı kastediyordu. Başka bir hanım daha geldi ve dedi ki:

-Ey Allah'ın Rasûlü! Beni bir deveye bindir (bana bir deve ikram et).

-Hayır! Seni deveye değil de yavrusuna bindireceğim.

-Ben devenin yavrusunu ne yapayım? O beni taşıyamaz ki!

-Ey kadın! Hiçbir deve yoktur ki başka bir devenin yavrusu olmasın!125

Hz. Peygamber bu sözüyle şaka yapmıştır. Enes der ki: Ebu Talha'nın bir oğlu vardı. Adı Ebu Umeyr idi. Hz. Peygamber onların evine geldiğinde çocukla şöyle şakalaşıyordu:

Ey Ebu Umeyr! Nuğay (Kuş yavrusu) ne yaptı (ne oldu?)126
Hz. Peygamber bu sözüyle Ebu Umeyr'in oynadığı bir kuş yavrusunu kastediyordu.

Hz. Âişe şöyle anlatıyor: ''Bedir savaşma Hz. Peygamber ile beraber gittim. Bana dedi ki:

Gel seninle yarışalım!

Bunun üzerine ben elbisemi belime sıkı bir şekilde bağladım. Sonra bir çizgi çizdik. Onun üzerinde durduk ve yarıştık. O beni geçti ve şöyle dedi: İşte bu geçişim senin Zülmecaz'daki geçişine karşılık olsun'.127

Zülmecaz'daki hâdise şöyle cereyan etti: "Biz oradayken Hz. Peygamber birgün bize geldi. Ben o zaman daha gencecik bir kızdım. Babam beni birşey için göndermişti. Hz. Peygamber 'onu bana ver' dedi, Ben vermedim ve Hz. Peygamber'den koşarak uzaklaştım. Hz. Peygamber beni tutmak için arkamdan koştuysa da bana yetişemedi''. Yine Hz. Âişe şöyle anlatıyor: ''Hz. Peygamber benimle yarıştı ve kendisini geçtim. Daha sonra kilo aldığımda tekrar benimle yarıştı ve bu sefer beni geçerek şöyle dedi: İşte bu (günkü galibiyet), o (günkü mağlûbiyet) in yerine olsun".128

Yine Aişe validemiz şöyle anlatıyor: "Hz. Peygamber ile zevcesi Zem'a'nın kızı Sevde hücremde bulunuyorlardı. Harire (bulamaç aşı) denilen yemeği yapıp takdim ettim. Sevde'ye 'ye!' dedim. Sevde (r.a) 'Bu yemeği sevmiyorum, yemem!' dedi. Ben 'Yemin ederim ya yiyeceksin veya yüzüne süreceğim' diye ısrar ettim. İmkânı yok, yiyemem' deyince, ben elimle tabaktan birşey aldım ve Sevde'nin yüzünü onunla sıvadım. Hz. Peygamber, Sevde benden intikamını alsın diye mübarek dizlerini alçalttı. Bu sefer Sevde tabaktaki bulamaç aşından biraz aldı ve yüzüme sürdü. Hz. Peygamber ise bu manzara karşısında tebessüm ediyordu".129

Rivayet ediliyor ki Dahhak b. Süfyan el-Kilâbî (r.a) çirkin yüzlü, kısa boylu bir zattı. Hz. Peygamber'e biat ettiği zaman Hz. Peygambere 'Ey Allah'ın Rasûlü! Benim yanımda iki hanımım vardır. Bu kızdan daha güzeldirler. -Bu sözü, örtünmeyi emreden âyet nâzil olmadan önce söyledi- Senin için onların birisini boşayayım da onunla evlen' dedi. Aişe validemiz de orada oturmuş dinliyordu. (Kızarak) şöyle dedi: 'O kadın mı daha güzel, sen mi?' Dahhak (r.a) 'Ben ondan daha güzel ve şerefliyimdir' cevabını verdi. Hz. Peygamber, Hz. Aişe'nin sorusuna güldü. Çünkü o zat çirkin yüzlüydü".130

Alkame, Ebu Seleme'den şöyle rivayet ediyor: ''Hz. Peygamber dilini çıkararak Hz. Ali'nin oğlu Hasana gösterirdi. Çocuk onun mübarek dilini görünce sevinir ve ona doğru koşardı. Uyeyne b. el-Fezârî131 'Allah'a yemin ederim ki evlenmiş ve sakalı bitmiş oğlum vardır. Bugüne kadar kendisini öpmüş değilim' dedi. Bu söze karşılık olarak Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Muhakkak ki acımayana acınmaz!132

Bu şakaların çoğu kadınlarla çocuklara karşı yapılmıştır. Bu tür lâtife, istihzaya meyletmeksizin, onların kalplerinin Hz. Peygamber tarafından tedavi edilmesidir. Hz. Peygamber, gözü ağrıdığı halde hurma yiyen Süheyb'e bir ara şöyle dedi:

Gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun?
Süheyb 'Ey Allah'ın Rasûlü! Ben ağrımayan tarafla yiyorum' dedi. Bu söz üzerine Hz. Peygamber tebessüm etti. Bu hadîsin râvilerinden biri der ki: 'Mübârek azı dişleri görünecek derecede tebessüm ettiğini gördüm'.133

Rivayet ediliyor ki, Havvat b. Cübeyr el-Ensârî Mekke yolunda Benî Ka'b kabilesinin kadınlarıyla otururken Hz. Peygamber çıkageldi ve şöyle dedi:

Ey Ebu Abdullah! Kadınlarla işin ne?
'Bu kadınlar benim serkeş devem için bir ip örüyorlar da onun için yanlarında oturuyorum' dedi. Bu sözden sonra Hz. Peygamber, ihtiyacı için dışarı gitti. Sonra döndü ve şöyle dedi:

Ey Ebu Abdullah! O deve hâlâ serkeşliği bırakmamış mı?

Havvat der ki: Sustum ve utandım. Bundan sonra Hz, Peygamber'i her gördüğümde utancımdan kaçıyordum. Sonra Medine'ye geldik. Birgün câmide namaz kılarken beni gördü. Yanıma oturdu, ben de namazı uzattım. Bana 'Uzatma! Seni bekliyorum' dedi. Selâm verdiğim zaman şöyle dedi: 'Ey Ebu Abdullah! Acaba o deve daha serkeşliğini bırakmamış mı?' Havvat der ki: Susup utandım. Hz. Peygamber gitti. Hz. Peygamber'den kaçıyordum. Ta ki birgün bana yetişti. Bir merkebe binmiş, iki ayağını bir tarafa sarkıtmıştı. Bana şöyle dedi: 'Ey Ebu Abdullah! Acaba o deve hâlâ serkeşliğini bırakmadı mı?' Cevap olarak dedim ki: 'Seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim. O deve, müslüman olduğundan bu yana serkeşlik yapmamıştır!' Bunun üzerine şöyle dedi:

Allahu Ekber! Allahu Ekber! Ey Allahım! Ebu Abdullah'a hidayet et!

Râvi der ki: 'Bu duadan sonra Ebu Abdullah'ın İslâm'ı güzelleşti ve Allah ona hidayet etti'.
Nueyman el-Ensârî134 şakacı bir kimseydi. Medine'de içki içer, yakalanıp Hz. Peygamber'e getirilirdi. Hz. Peygamber ceza olarak ayakkabısı ile ona vururdu. Ayakkabıları ile onu dövmelerini ashabına da emrederdi. Bu durum çoğaldığında ashabdan birisi Nueyman'a 'Allah sana lânet etsin' dedi. Hz. Peygamber (s.a) o lânet okuyan zata 'Sakın böyle deme! Çünkü Nueyman, Allah'ı ve Peygamberi sever' dedi. Nueyman, Medine'ye yeni çıkan bir meyve veya süt geldi mi hemen ondan alır, Hz. Peygamber'e getirirdi ve şöyle derdi: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bunu senin için satın aldım ve sana hediye ediyorum'. O malın sahibi bilâhare gelip malının bedelini Nueyman'dan isteyince, onu Hz. Peygamber'e getirip şöylederdi:
'Ey Allah'ın Rasûlü! Adamcağıza malının bedelini versene'. Hz. Peygamber 'Ey Nueyman! Sen onu bize hediye etmedin mi?' derdi. Nueyman 'Ya Rasûlullah! Yanımda para yoktu. Senin de ondan yemeni istiyordum, onun için alıp getirdim' derdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber güler, mal sahibinin hakkının verilmesini emrederdi.135

İşte bunlar sevimli şakalardır. Arada sırada bu tür şakalar yapmak müstehabdır. Daimi şekilde yapmaktan sakınmak gerekir. Bu tür şakalara devam etmek kötüdür, müptezelliktir ve kalbin ölümüne sebep olan gülme ile neticelenir.

115)Tirmizî
116)Tirmizî
117)Daha önce geçmişti.
118)Daha önce geçmişti.
119)Müslim, Buhârî
120)İbn Mübârek
121)Tirmizî
122)Irâkî aslına rastlamadığını söyler.
123)Daha önce geçmişti.
124)Zübeyr b. Bekkâr
125)Buhârî, Müslim
126)Ebu Dâvud, Tirmizî
127)Irâkî, Hz. Aişe'nin Bedir savaşında Hz. Peygamber ile beraber olmadığını kaydeder.
128)Nesâi, İbn Mâce
129)Zübeyr b. Bekkâr
130)Müellefc-i Kulûb'dandır. Huneyn ve Tâif savaşlarına katılmıştır.
Ahmak ve fakat kadri sayılır bir kişi idi. Hz. Peygamber'in huzuruna izinsiz girerek edep dışı harekette bulundu. Hz. Peygamber sabretti. Katılığına,
bedevîliğine ve toyluğuna bağışladı. (İthaf us-Saade).
131)Zübeyr b. Bekkâr
132)Ebu Ya'lâ
133)Ensar'ın Evs soyundandır. Künyesi Ebu Abdullah veya Ebu Sâlih'dir.
Hz. Peygamber'in meşhur süvârilerindendi. Bedir savaşma iştirâk etmiştir.
İbn İshak'a göre Bedir'e katılmamış, fakat ganimetten kendisine pay ve-
rilmiştir. Yetmiş dört yaşında olarak hicretin 40. senesinde vefat etmiştir.
134) Adı Nueyman b. Amr b. Rüfâ'dır. Beni Neccar kabilesindendir.