Kalp Huzuruyla Okumak
'Ey Yahya! Kitab'ı kuvvetle tut' (Meryem/12) ayeti 'ciddiyet ve kuvvetle Kitab'a sarıl' şeklinde yorumlanmıştır. 'Ciddiyetle kitaba sarılmanın mânâsı; kitâbî okurken himmeti herşeyden kitaba çevirmek ve kişinin kendisini sadece ona hasretmesi demektir'.
Âlimlerden birine 'Kur'an'ı okuduğun zaman, nefsine herhangi birşey gelince vesvese ediyor musun?' denildiğinde şöyle cevap vermiştir: 'Benim nezdimde Kur'an'dan daha sevimli bir şey var mıdır ki kalbime gelsin'.
Seleften bazısı, bir ayeti okuduğu zaman, eğer kalbi o ayette mutmain olup onun mânâsını anlamamışsa ikinci bir defa onu tekrar ederdi. İşte bu sıfat bir önceki ayetin taziminden doğan sıfattır. Zira kişi, okuduğu kelâmı tazim ederse okudukça onunla müjdelenir, aralarında yakınlaşma olur ve okuduğundan gafil olmaktan uzaklaşır. Bu bakımdan Kur'an'da kalbin ünsiyet edeceği mânâlar mevcuttur, yeter ki okuyucu bu işin ehli olsun. O halde Kur'an'ı okuyan bağ ve bahçelerde gezintiye çıkmış gibidir. Bu durumda nasıl olur da onun gayrisini düşünüp de onunla meşgul olabilir. Böyle zevk ve sefa yerlerinde dolaşan bir kimse elbette onlardan başkasını düşünmez.
Denildi ki: Kur'an'da meydanlar, bostanlar, kasırlar, gelinler, ipekliler, bahçeler ve hanlar vardır. Mim harfleri Kur'an'ın meydanları, R harfleri Kur'an'm bostanları, H harfleri sarayları/köşkleri, tesbih ve tenzihi bildiren ayetler gelinleri, Ha Mimler ipeklileri (gelinlikleri), mufassal sûreler bahçeleri, diğer kısımları ise hanlarıdır. Bu bakımdan okuyucu meydanlara girdiği, bostanlardan biçtiği, saraylara yerleştiği, gelinleri gördüğü, ipeklileri giydiği, bahçelerde dolaştığı ve hanların odalarında kaldığı zaman, tamamen bu zevkin tesirinde kalır. Artık Allah'tan başkası ile meşgul olmaz. Kalbi başka yerlere gitmediği gibi, fikri de dağılmaz.
Âlimlerden birine 'Kur'an'ı okuduğun zaman, nefsine herhangi birşey gelince vesvese ediyor musun?' denildiğinde şöyle cevap vermiştir: 'Benim nezdimde Kur'an'dan daha sevimli bir şey var mıdır ki kalbime gelsin'.
Seleften bazısı, bir ayeti okuduğu zaman, eğer kalbi o ayette mutmain olup onun mânâsını anlamamışsa ikinci bir defa onu tekrar ederdi. İşte bu sıfat bir önceki ayetin taziminden doğan sıfattır. Zira kişi, okuduğu kelâmı tazim ederse okudukça onunla müjdelenir, aralarında yakınlaşma olur ve okuduğundan gafil olmaktan uzaklaşır. Bu bakımdan Kur'an'da kalbin ünsiyet edeceği mânâlar mevcuttur, yeter ki okuyucu bu işin ehli olsun. O halde Kur'an'ı okuyan bağ ve bahçelerde gezintiye çıkmış gibidir. Bu durumda nasıl olur da onun gayrisini düşünüp de onunla meşgul olabilir. Böyle zevk ve sefa yerlerinde dolaşan bir kimse elbette onlardan başkasını düşünmez.
Denildi ki: Kur'an'da meydanlar, bostanlar, kasırlar, gelinler, ipekliler, bahçeler ve hanlar vardır. Mim harfleri Kur'an'ın meydanları, R harfleri Kur'an'm bostanları, H harfleri sarayları/köşkleri, tesbih ve tenzihi bildiren ayetler gelinleri, Ha Mimler ipeklileri (gelinlikleri), mufassal sûreler bahçeleri, diğer kısımları ise hanlarıdır. Bu bakımdan okuyucu meydanlara girdiği, bostanlardan biçtiği, saraylara yerleştiği, gelinleri gördüğü, ipeklileri giydiği, bahçelerde dolaştığı ve hanların odalarında kaldığı zaman, tamamen bu zevkin tesirinde kalır. Artık Allah'tan başkası ile meşgul olmaz. Kalbi başka yerlere gitmediği gibi, fikri de dağılmaz.