Kur'an'ın Yazımı
Kur'an'ı güzelce yazmak ve açık açık harflerini belirtmek müstehabdır. Kur'an'ın noktalarını, belirtilerini ve diğer alâmetlerini kırmızı boya ile yazmakta herhangi bir sakınca yoktur. Çünkü böyle yazmak Kur'an'ı süslendirmek ve açıkça yazmak demektir ve aynı zamanda okuyanı yanlış okumak ve lahin yapmaktan korumak demektir.
Hasan Basrî ve İbn Şirin (r.a), Kur'an'da humuslar, öşürler ve cüzlerin yazılmasını münker görürlerdi.
Şa'bî ve İbrahim Nehâî'den de, noktaların kırmızı ile yazılmasını ve buna karşılık ücret alınmasını kerih gördükleri rivayet edilmektedir.
Selef-i sâlihin şöyle derdi: 'Kurân'ı her fazlalıktan tecrîd ediniz'. Selef-i sâlihin bu kapının açılmasıyla Kur'an'da başka ziyadelerin yapılmasından korktukları için buna izin vermemişler ve böylece bu sahadaki fitnenin önünü kesmek istemişlerdir. Gayeleri Kur'an'ı zamanla herhangi bir değişme ve bozulmadan korumaktır ve onların bu hareketini böylece yorumlamak yerinde bir tefsir olur. Fakat Kur'ân'daki kırmızı noktalar gibi fazlalıklar selefin düşündüğü mahzurlara ümmeti sevketmediği ve onlarla 'Kur'ân daha iyi bilinir' kanâati istikrar bulduğu takdirde, böyle hareket etmekte herhangi bir sakınca olmaması gerekir. 'Bu şeyler sonradan ihdâs edilmiştir' diye, ister iyi olsun ister olmasın, mutlaka menedilmelidir şeklinde bir hüküm verilmemelidir.
Zira nice sonradan ortaya çıkan şeyler vardır ki güzeldir. Nitekim terâvih namazının cemaatle kılınması, Hz. Ömer'in ihdâs ettiği bir husustur ve aynı zamanda 'Bid'at-ı hasene dir
Zemmedilen bid'at ise, köklü bir sünnet-i seniyye ile tezâd teşkil eden veya öyle bir sünneti ortadan kaldıran bid'attır.
Bir âlim de şöyle demiştir: 'Ben noktalanmış mushafları okurum, fakat kendim bunu yapmam'.
Evzâî, Yahya b. Ebi Kesir'den şöyle rivayet eder: Kur'ân, mushaflarda mücerred olarak yazılı idi. Kur'an'da ilk ihdas ettikleri B ve T harflerinin noktalarıdır. Ulema bu harfleri noktalamakta sakınca olmadığını söylemiştir. Çünkü nokta, bu harflerin (veya Kur'an'ın) nurudur. Bu noktalardan sonra, ayetlerin sonuna büyük noktalar konuldu. Ulema bunun da zararlı bir hareket olmadığını söyledi. Çünkü bununla ayetlerin başları bilinmektedir. Daha sonra, sûrelerin sonlarına ve başlangıçlarına konan işaretler ihdas edildi.
Hz. Ebubekir el-Huzelî şöyle anlatır: Hasan Basrî'ye Kur'an'ın kırmızı ile noktalanması meselesini sorduğumda, 'O da ne demektir?' dedi. 'Kelimeyi arapçaya görei'rab etmektir'deyince, 'Kur'an'm i'rab edilmesinde herhangi bir sakınca yoktur' buyurdu.
Hâlid b. Mehran el-Huzâî (r.a) şöyle anlatır: İbn Sirîn'in huzuruna girdiğimde noktalanmış bir mushaftan okuduğunu gördüm. Oysa İbn Sirîn'in Kur'an'm noktalanmasına karşı olduğu biliniyordu.
Kur'an'ın noktalanmasını ilk ihdâs edenin Haccac-ı Zâlim olduğu söylenir. Haccac kurrâ'yı bir araya getirdi. Kurrâ, Kur'an'ın kelime ve harflerini sayarak cüzlerini eşit bir şekilde takdir ederek otuz cüz'e taksim ettiler ve aynı zamanda başka kısımlar da (hizibler gibi) taksimat yaptılar.
Hasan Basrî ve İbn Şirin (r.a), Kur'an'da humuslar, öşürler ve cüzlerin yazılmasını münker görürlerdi.
Şa'bî ve İbrahim Nehâî'den de, noktaların kırmızı ile yazılmasını ve buna karşılık ücret alınmasını kerih gördükleri rivayet edilmektedir.
Selef-i sâlihin şöyle derdi: 'Kurân'ı her fazlalıktan tecrîd ediniz'. Selef-i sâlihin bu kapının açılmasıyla Kur'an'da başka ziyadelerin yapılmasından korktukları için buna izin vermemişler ve böylece bu sahadaki fitnenin önünü kesmek istemişlerdir. Gayeleri Kur'an'ı zamanla herhangi bir değişme ve bozulmadan korumaktır ve onların bu hareketini böylece yorumlamak yerinde bir tefsir olur. Fakat Kur'ân'daki kırmızı noktalar gibi fazlalıklar selefin düşündüğü mahzurlara ümmeti sevketmediği ve onlarla 'Kur'ân daha iyi bilinir' kanâati istikrar bulduğu takdirde, böyle hareket etmekte herhangi bir sakınca olmaması gerekir. 'Bu şeyler sonradan ihdâs edilmiştir' diye, ister iyi olsun ister olmasın, mutlaka menedilmelidir şeklinde bir hüküm verilmemelidir.
Zira nice sonradan ortaya çıkan şeyler vardır ki güzeldir. Nitekim terâvih namazının cemaatle kılınması, Hz. Ömer'in ihdâs ettiği bir husustur ve aynı zamanda 'Bid'at-ı hasene dir
Zemmedilen bid'at ise, köklü bir sünnet-i seniyye ile tezâd teşkil eden veya öyle bir sünneti ortadan kaldıran bid'attır.
Bir âlim de şöyle demiştir: 'Ben noktalanmış mushafları okurum, fakat kendim bunu yapmam'.
Evzâî, Yahya b. Ebi Kesir'den şöyle rivayet eder: Kur'ân, mushaflarda mücerred olarak yazılı idi. Kur'an'da ilk ihdas ettikleri B ve T harflerinin noktalarıdır. Ulema bu harfleri noktalamakta sakınca olmadığını söylemiştir. Çünkü nokta, bu harflerin (veya Kur'an'ın) nurudur. Bu noktalardan sonra, ayetlerin sonuna büyük noktalar konuldu. Ulema bunun da zararlı bir hareket olmadığını söyledi. Çünkü bununla ayetlerin başları bilinmektedir. Daha sonra, sûrelerin sonlarına ve başlangıçlarına konan işaretler ihdas edildi.
Hz. Ebubekir el-Huzelî şöyle anlatır: Hasan Basrî'ye Kur'an'ın kırmızı ile noktalanması meselesini sorduğumda, 'O da ne demektir?' dedi. 'Kelimeyi arapçaya görei'rab etmektir'deyince, 'Kur'an'm i'rab edilmesinde herhangi bir sakınca yoktur' buyurdu.
Hâlid b. Mehran el-Huzâî (r.a) şöyle anlatır: İbn Sirîn'in huzuruna girdiğimde noktalanmış bir mushaftan okuduğunu gördüm. Oysa İbn Sirîn'in Kur'an'm noktalanmasına karşı olduğu biliniyordu.
Kur'an'ın noktalanmasını ilk ihdâs edenin Haccac-ı Zâlim olduğu söylenir. Haccac kurrâ'yı bir araya getirdi. Kurrâ, Kur'an'ın kelime ve harflerini sayarak cüzlerini eşit bir şekilde takdir ederek otuz cüz'e taksim ettiler ve aynı zamanda başka kısımlar da (hizibler gibi) taksimat yaptılar.
Adabu Tilavetil Kuran
- Giriş
- Kur'an'ın Fazileti
- Gafletle Kur'ân Okuyanların Zemmi
- Kur'ân Okumanın Zâhirî Adabı
- Kur'an'dan Okunacak Miktar
- Kur'an'ın Kısım Kısım Okunması
- Kur'an'ın Yazımı
- Kur'an'ın Tertîli
- Kur'ân Okurken Ağlamak
- Secde Ayetlerine Riayet Etmek
- Kur'ân Okumaya Başlamadan Önce İstiâze Yapmak
- Kur'an'ı Açıktan Okumak
- Kur'an'ı Güzel Sesle Okumak
- Kur'ân Okunurken Riayet Edilmesi Gereken Bâtınî ameller
- Kur'an'ı Anlamak ve Nakle Başvurmadan Sadece Rey
- Rey ile Kur'an'ı Tefsir Etmeyi Yasaklayan Hadîs
- Müfessirîn Bilmesi Gereken Hususlar