FİKRÎ KÖLELİK
İşte bu buhranlı devrede, Batı medeniyetinin en mühim unsurları İslâm medeniyetine, Avrupaî hayat tarzının âdet ve ölçü-eri de Müslümanın günlük yaşayışına aktarıldı. Herşey Avrupaileşti:
Kılık kıyafet Avrupaî günlük hayat Avrupaî, hale geldi. Keza karşılıklı münasebetler, muaşeret âdâb ve usulleri Avrupaî oldu. Hatta görüşme ve tanışma usulleri, konuşma tarzı bile bu ölçülere göre ayarlandı. Müslüman cemiyeti Avrupaî bir çerçeve içine sokmak için çok çalışıldı.
"İlhâd" (Allahsızlık), "derinlik" (tabiatperestlik) ve (materyalizm" modası, teftişsiz ve murakabesiz, Müslüman topraklarının ner tarafına yayıldı. Avrupa'dan gelmiş olmak kayıt ve şartiyle, doğru yanlış, değerli değersiz, sağlam veya sakat her fikir ve düşünce, gayba iman edercesine, yani "vahyi münzel" gibi Kabul edildi. Umumî yerlerde veya toplantılarda bu meselelerden bahsetmek, ilmin ölçüsü ve aydın olmanın hücceti sayıldı.
İçki, kumar, piyango, yarış, tiyatro, dans, şarkı gibi, Avrupa'nın ne kadar müptezel ve çirkin, aşağının bayağısı âdetleri varsa el üstünde tutulmaya başlandı.
Liyakat, ahlâk, içtimaî ve iktisadî hayat, siyaset, kanun, dinî doktrin ve ibadetler dahil; bunlara bağlı bulunan her şey, tamamiyle, Avrupa menşeli fikir ve nazariyelerin tesiri altına girdi. Bu mevzularla ilgili düşünce ve araştırmalar, ancak Avrupa ölçülerine uyduğu, onlara benzediği takdirde değer kazanıyordu.
Sanki gökten "vahy" inmişti. Avrupa'nın temsil ettiği değerlere bu nazarla bakılmaktaydı. Sanki yapacak başka birşey yokmuş gibi Avrupa menşeli herşeye: "Semi'nâ ve ata'nâ" (duydük ve itaat ettik) deniyordu. İslâm'ın eski düşmanlarının "hoşuna gitmez" veya onlar tarafından "itiraza uğramıştır" diye, İslâm tarihine ait şerefli vak'aları, şeriat hükümlerini, Kur'ân ve Hadiste beyan edilen prensipleri hüccet olarak kabul etmek, Müslümanlar için bir nevi utanç vesilesi olmuştu. Nüfus kâğıdı Müslümanları, şimdi bu lekeden nasıl kurtulacaklarını hesaplamakla meşguldü. Nihayet şöyle demeye başladılar:
"Efendi hazretlerine Allah ömürler versin. Biz kim, cihad kim?"
Avrupalı, "köleliğe" mi itiraz etti? İşte cevabı:
"- Esasen kölelik bizde de gayrimeşrudur."
Taaddüd-i zevcât (poligami) mi dediniz? Cevap hazırdır:
"Kur'an-ı Kerim'de bu mevzu ile ilgili âyetlerden birini mensûh addedersiniz, olur biter."
Sakın Batılı bir insan "kadın erkek eşitliğinden" bahsetmesin? Bizimkiler:
"Esasen bizim dinimizde kadınla erkek eşittir" derler.
Onlar "nikâh ve talâk" bahsine itirazda bulunursa, berikiler, bu defa, kanunların mahiyetini değiştirmeye kadar giden bir cür'et gösterirler.
Avrupalının "sanat" ismini verdiği "münasebetsizlik"lere İslâmiyet'in yüzde yüz karşı olduğunu duyunca derhal itirazı basarlar:
"-İslâmiyet, göbek atmanın, şarkı söylemenin, resim yapmanın, put yontma işinin eskiden beri önderidir" derler. Hatta bu hususta delil de getirirler.
Kılık kıyafet Avrupaî günlük hayat Avrupaî, hale geldi. Keza karşılıklı münasebetler, muaşeret âdâb ve usulleri Avrupaî oldu. Hatta görüşme ve tanışma usulleri, konuşma tarzı bile bu ölçülere göre ayarlandı. Müslüman cemiyeti Avrupaî bir çerçeve içine sokmak için çok çalışıldı.
"İlhâd" (Allahsızlık), "derinlik" (tabiatperestlik) ve (materyalizm" modası, teftişsiz ve murakabesiz, Müslüman topraklarının ner tarafına yayıldı. Avrupa'dan gelmiş olmak kayıt ve şartiyle, doğru yanlış, değerli değersiz, sağlam veya sakat her fikir ve düşünce, gayba iman edercesine, yani "vahyi münzel" gibi Kabul edildi. Umumî yerlerde veya toplantılarda bu meselelerden bahsetmek, ilmin ölçüsü ve aydın olmanın hücceti sayıldı.
İçki, kumar, piyango, yarış, tiyatro, dans, şarkı gibi, Avrupa'nın ne kadar müptezel ve çirkin, aşağının bayağısı âdetleri varsa el üstünde tutulmaya başlandı.
Liyakat, ahlâk, içtimaî ve iktisadî hayat, siyaset, kanun, dinî doktrin ve ibadetler dahil; bunlara bağlı bulunan her şey, tamamiyle, Avrupa menşeli fikir ve nazariyelerin tesiri altına girdi. Bu mevzularla ilgili düşünce ve araştırmalar, ancak Avrupa ölçülerine uyduğu, onlara benzediği takdirde değer kazanıyordu.
Sanki gökten "vahy" inmişti. Avrupa'nın temsil ettiği değerlere bu nazarla bakılmaktaydı. Sanki yapacak başka birşey yokmuş gibi Avrupa menşeli herşeye: "Semi'nâ ve ata'nâ" (duydük ve itaat ettik) deniyordu. İslâm'ın eski düşmanlarının "hoşuna gitmez" veya onlar tarafından "itiraza uğramıştır" diye, İslâm tarihine ait şerefli vak'aları, şeriat hükümlerini, Kur'ân ve Hadiste beyan edilen prensipleri hüccet olarak kabul etmek, Müslümanlar için bir nevi utanç vesilesi olmuştu. Nüfus kâğıdı Müslümanları, şimdi bu lekeden nasıl kurtulacaklarını hesaplamakla meşguldü. Nihayet şöyle demeye başladılar:
"Efendi hazretlerine Allah ömürler versin. Biz kim, cihad kim?"
Avrupalı, "köleliğe" mi itiraz etti? İşte cevabı:
"- Esasen kölelik bizde de gayrimeşrudur."
Taaddüd-i zevcât (poligami) mi dediniz? Cevap hazırdır:
"Kur'an-ı Kerim'de bu mevzu ile ilgili âyetlerden birini mensûh addedersiniz, olur biter."
Sakın Batılı bir insan "kadın erkek eşitliğinden" bahsetmesin? Bizimkiler:
"Esasen bizim dinimizde kadınla erkek eşittir" derler.
Onlar "nikâh ve talâk" bahsine itirazda bulunursa, berikiler, bu defa, kanunların mahiyetini değiştirmeye kadar giden bir cür'et gösterirler.
Avrupalının "sanat" ismini verdiği "münasebetsizlik"lere İslâmiyet'in yüzde yüz karşı olduğunu duyunca derhal itirazı basarlar:
"-İslâmiyet, göbek atmanın, şarkı söylemenin, resim yapmanın, put yontma işinin eskiden beri önderidir" derler. Hatta bu hususta delil de getirirler.
Hicab
- EY KADINLAR!
- GÜZELLİĞİN TEŞHİRİ
- AİLE DÜZENİNİN BOZULMASI
- EROTİZMİN TESİRİNDE KALAN ÇOCUKLAR
- ÜÇ BÜYÜK TAHRİK SEBEBİ
- FİKRÎ KÖLELİK
- AHLAKİ DUYGULARDA ATALET
- ŞEHVET VE HAYÂSIZLIK HASTALIĞI
- BEDENÎ KUVVETLERİN ZEVALİ
- FUHŞUN YAYILIŞI
- MİLLİ İNTİHAR
- ZİNA VE İÇTİMAİ MEZALİM
- GÖNÜL AVCILIĞI:
- GÖZDEN GELEN TEHLİKELER
- GÜZEL KOKU
- ÇIPLAKLIK
- FUHŞU ÖNLEYİCİ TEDBİRLER
- HAYA