Hırsın, Tamahkârlığın İlâcı, Kanaat Etmenin Devası
Bu ilâç, üç esastan mürekkeptir: Sabır, ilim ve amel. Bunun toplamı da beş şeydir:
Birincisi
Birincisi ameldir. Amel demek, maişette tutumlu hareket etmek ve infakta normal olmak demektir. Bu bakımdan kim, kanaatin azizliğini istiyorsa, mümkün olduğu kadar nefsine çıkış kapılarını kapatması ve nefsini sadece zarurî kısma çevirmesi gerekir. O halde, fazla çıkış noktaları olan, infakı genişleyen bir kimseye kanaat etme imkânı kalmaz. Hatta böyle bir kimse tek başına olursa, yamalı bir elbise ile kanaat etmesi uygundur. Tek bir yemeğe kanaat etmelidir. Katıklarını mümkün olduğu kadar azaltmalı ve bu hususta nefsini alıştırmalıdır. Eğer çoluk çocuk sahibi ise, onların her birini de bu miktara alıştırmalıdır. Çünkü bu miktar az bir çalışma ile elde edilir. Bu miktarı helâlden kazanmak mümkün, normal yaşantı kolaydır. Kanaatte esas budur. Biz infak etmekte, yumuşaklık göstermekten bunu kastediyoruz. Bu husustaki cehalet ve hamâkatı terketmelidir. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ, bütün işlerde rıfk ve yumuşaklığı sever.36 Tutumlu hareket eden bir kimse fakir olmaz!37
Üç şey vardır ki kurtarıcıdırlar:
1. Tenhada ve açıkta Allah'tan korkmak,
2. Fakirlik ve zenginlikte normal hareket etmek,
3. Öfke ve rızada adalet!38
Rivayet ediliyor ki, bir kişi Ebu Derdâ'nın yerden çekirdek topladığını ve şöyle söylediğini gördü: 'Maişetinde yumuşaklığın muhakkak ki kendi fıkhını bilinendendir'.
İbn Abbas Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
İktisad (normal hareket), güzel huy ve sâlih bir gidiş, peygamberlikten olan cüzün yirmi küsurundan bir parçadır.39
Tedbir maişetin yarısıdır.40
İktisad eden bir kimseyi Allah zengin, israf edeni de fakir eder. Kim Allah'ı anarsa Allah onu sever!41
Bir iş yapmak istediğin zaman Allah sana genişlik ve çıkış nasip edinceye kadar yumuşaklık ve normal hareketten ayrılma!42
İnfakta normal hareket etmek işlerin en mühimlerindendir. İkincisi
Elinde kişiye yetecek kadar servet bulunduğu zaman geleceği için şiddetli sallantılara girmesi uygun değildir. Bu hususta başlıca yardımcısı, emeli kısaltmaktır. Kendisine, takdir edilen rızkın muhakkak eline geçeceğine inanmaktır. Her ne kadar ona karşı fazla bir harislik göstermese bile... Çünkü harisliğin fazlası rızıkların sahiplerine gelmesi için yegâne sebep değildir. Aksine Allah'ın sözüne güvenmesi uygundur.
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah'a ait olmasın. (Allah) onun durduğu ve emanet bırakıldığı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitapta yazılıdır.(Hûd/6)
Bunun hikmeti şudur: Şeytan insanı fakirlikle korkutur, kötülüğü emreder ve der ki: 'Eğer malın toplanmasına ve korun-masına harislik göstermezsen hastalanabilir, çalışmaktan aciz kalabilir ve dilencilik zilletine mecbur olabilirsin!' İşte bu şekilde vesvese yapan şeytan, insanı ömür boyunca mal toplamak için durmadan çalıştırır! Allah'tan gâfil olduğu halde, çalışıp yorulmasından dolayı şeytan ona güler. Bütün bunları ikinci halde de yorulacağı vehmi ile yapar! Oysa bu da çoğu zaman olmaz. Bunun benzeri hakkında şöyle denilmiştir: 'Kim fakirlik korkusundan do-layı mal toplamak için saatlerini harcarsa, onun işlediği fakirliktir'.
Hâlid'in iki oğlu43 Hz. Peygamber'in huzuruna girdi. Hz. Peygamber kendilerine dedi ki:
Başınız sallandığı sürece rızıktan ümitsiz olmayın! Çünkü insanoğlunu annesi, kıpkırmızı bir et parçası olarak doğurup dünyaya getirir. Onun üzerinde herhangi bir kabuk yoktur. Sonra Allah Teâlâ onun rızkını verir.
Bir ara, üzüntülü olan İbn Mes'ud'un yanından Hz. Peygam-ber geçti ve şöyle buyurdu:
Üzüntünü çoğaltma! Takdir edilen olur! Sana rızık olarak ayrılan sana gelecektir.44
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ey insanlar! Çalışma da güzel davranın! Çünkü hiçbir kul için kendisine takdir edilenden başka birşey yoktur ve kul kendisine yazılan rızık eline geçmeden, dünyadan göç edip gidemez.45
İnsanoğlu harislikten, Allah Teâlâ'nın kullarının rızıklarını takdir etmesi hususundaki tedbirine güvenmek suretiyle ve meşrû olarak çalışmakla rızkın geleceğine inanmakla kurtulur. Hatta uygun olan kulun haberi olmadığı halde Allah'ın onun için takdir ettiği rızkın daha fazla olduğunu düşünmesidir.
Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse O, ona yeter.(Talâk/2-3)
Kendisinden rızık beklediği bir kapı kapandığı zaman, onun için kalbinin muzdarip olması uygun değildir.
Allah Teâlâ mü'min kuluna ummadığı bir yerden rızık ve-rir.46
Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: 'Allah'tan ittika et! Zira hiçbir muttakînin muhtaç olduğunu görmedim!' Yani muttaki kul, zarurî ihtiyacını elde etmek için çaba sarfetmeye bırakılmaz. Allah Teâlâ, müslümanların kalplerine onun rızkını vermeyi ilka eder.
Fadl edDubdî47 der ki: 'Bir bedeviye şöyle sordum:
- Senin maişetin nereden geliyor?
- Hacıların adak ve nezirlerinden...
- Eğer hacılar hacca gelmekten menedilirlerse ne olacak?
- Eğer biz sadece bildiğimiz kaynaktan gıda almayı beklersek yaşamamamız gerekir!
Tâbiînden Ebu Hâzım Seleme b. Dinar şöyle demiştir: 'Dünyayı iki şey olarak buldum. O iki şeyden biri benim! Onun vakti gelmeden önce edinemem, gökler ve yerin kuvvetiyle onu istesem yine de durum değişmez. Onlardan diğeri ise başkasınındır. Ona da geçmiş zamanda yetişemedim ve gelecekte de yetişebileceğimi ümit etmiyorum. Başkası için olan benden menedilir. Tıpkı benim için olan da başkasından menedildiği gibi... İşte ben bunların hangisinde hayatımı tüketirsem, mârifet cihetinden benim için devadır. Şeytanın fakirlikle korkutmasının defedilmesi için mutlaka bu ilâca ihtiyaç vardır!'
Üçüncüsü
Kanaatte olan zenginliğin izzetini, harislik ve tamahkârlıkta olan zilleti bilmesidir. Kişinin nezdinde bu sabit oldu mu kanaate rağbet eder. Çünkü harislikte yorgunluktan, tamahkârlıkta da zilletten kurtulamaz. Kanaatte şehvet ve fuzulî şeylere sabretmenin zorluğu ve elemi vardır. Bu eleme ancak Allah muttali olur. Bu elemi çekmekte âhiret sevabı vardır. Harislikteki yorgunluk ve zillet ise halkın gördüğü şeylerdendir. Bunlarda vebal vardır, vebalden başka bu durum, nefsin izzetini ve hakikate tâbi olma kudretini de elden çıkarır. Çünkü tamahkârlığı ve hırsı çoğalan bir kim-senin halka ihtiyacı pek fazla olur. Bu bakımdan halkı hakka davet etmek imkânından mahrum olup, yağcılık yapmak mecburiye-tinde kalır. Bu ise dinini yokedecek bir harekettir. Nefsinin azizliğini, midesinin şehvetine tercih etmeyen bir kimse bunak ve imanı eksiktir.
Mü'min bir kimsenin azizliği, halktan müstağni olması demektir.43
Bu bakımdan kanaatte hürriyet ve izzet vardır. Bunun için de şöyle denilmiştir: İstediğin bir kimseden müstağni ol, onunla eşit olursun! İstediğin bir kimseye muhtaç ol, onun esiri olursun. İstediğin bir kimseye iyilik yap, onun emiri olursun!'
Dördüncüsü
Yahudilerin, hristiyanların, ahlâkça düşük insanların, ahmakların, bedevi serserilerinin, dinsiz ve akılsız kimselerin nimetler içinde yüzdüklerini çokça düşünmeli... Sonra peygamberlerin ve velî kulların durumlarını düşünmeli! Hulefa-i Râşidînin, diğer sahabe ve tabiin'in yaşayışlarını düşünmeli, hayatlarına kulak vermeli, durumlarını mütalaa etmelidir. Aklını düşük insanlara benzemek veya Allah nezdinde yaratıkların en şerefli sınıfına uy-mak arasında serbest bırakmalıdır ki böyle yapmaktan dolayı darlık ve az ile kanaat etmek hususunda sabretmek kendisine kolay gelsin. Çünkü kişi, eğer midesinin doldurulmasından lezzetle-niyorsa (muhakkak bilmeli ki) eşşek yemek bakımından kendisinden pek ileridedir! Eğer cinsî münasebetten zevk alıyorsa domuz bu hususta daha ileridedir. Eğer elbise ve binek hususunda süslenmekten zevk alıyorsa, yahudiler içerisinde bu hususta ondan daha ileride olanlar vardır. Eğer aza kanaat eder, razı olursa onun bu rütbesinde peygamberler ve velî kullar ortaklık yapmaktadırlar.
Beşincisi
Malın Âfetleri kısmında zikrettiğimiz gibi, mal toplamadaki tehlikeyi anlamasıdır. Mal için sözkonusu olan hırsızlık, yağma edilmek ve zayi olmak korkusunu düşünmesidir. Eli dünyadan boşaldığı takdirdeki emniyetini de anlamalıdır. Malın âfetleri ve insanı cennetten beş yüz sene geri bırakması hakkında söylediklerimizi dikkatle izlemelidir.49 Çünkü kişi, yetecek kadarıyla kanaat etmezse zenginler zümresine ilhak olunur. Fakirlerin defterinden silinir. Fakirler defterinde kalmak ise, daima dünyada malca kendisinden aşağı olana bakmak, kendisinden yukarı olana bakmamak suretiyle temin edilir. Çünkü şeytan daima dünya hususunda kişiden üstün olana kişinin dikkatini çekmek ister ve kendisine 'Mal edinmekten gevşeme! Çünkü mal sahipleri yemek ve elbise içinde yüzmektedirler' vesvesesini verir! Din hususunda ise nazarını kendisinden aşağı olana çevirerek der ki: 'Neden nefsine bu kadar eziyet veriyorsun. Allahtan bu kadar korkuyorsun? Halbuki filan adam senden daha bilgindir. Buna rağmen (senin kadar) Allah'tan korkmuyor! Bütün halk zevk ve sefasıyla meşguldür. Sen neden onlardan ayrılmak istiyorsun?!'
Ebu Zer el-Gıfârî şöyle demiştir: 'Benim dostum (Hz. Muhammed) bana dünya hususunda benden üstün olana değil de benden aşağıda olana bakmamı tavsiye etmiştir'.50
Ebu Hüreyre Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Sizden bir kimse, Allah tarafından mal ve yaratılış bakımından üstün kılınan bir kimseye baktığı zaman, hemen bu hususlarda kendisinden daha aşağı olan ve faziletçe üstün olan bir insana baksın!51
Bu emirlerle, kanaat ahlâkını, işin direği olan sabır, emelin kısaltılması ve dünyanın birkaç günlük hayatına sabretmenin neticesinin uzun bir zaman lezzetlenmek olduğunu anlar. Bu bakımdan şifayı beklemek hususunda şiddetli istek sahibi olduğundan dolayı ilâçların acılığına tahammül eden bir hasta gibi olur.
____________________________
36)Müslim, Buhârî
37)İmam Ahmed, Taberânî
38)Bezzar, Taberânî, Ebu Nuaym, Beyhâkî
39)Ebu Dâvud
40)Ebu Mansur Deylemî
41)Bezzar
42)İbn Mübârek
43)Bu zat Benî Âmir b. Sa'sa'dandır.
44)İbn Mâce
45)Ebu Nuaym
46)İbn Hibban, Zuafâ; İbn Cevzî, Mevzuat
47)Kûfelidir ve güvenilir bir zattır.
48)Taberânî, Hâkim
49)İmam Ahmed, Tirmizî İbn Hâce, (Ebu Hüreyre'den); 'Müslümanların fakirleri zenginlerinden beşyüz sene önce cennete girecektir' (İthaf'us-Saade, VIII/180)
50)İmam Ahmed, İbn Hibban
51)Müslim, Buhârî
Birincisi
Birincisi ameldir. Amel demek, maişette tutumlu hareket etmek ve infakta normal olmak demektir. Bu bakımdan kim, kanaatin azizliğini istiyorsa, mümkün olduğu kadar nefsine çıkış kapılarını kapatması ve nefsini sadece zarurî kısma çevirmesi gerekir. O halde, fazla çıkış noktaları olan, infakı genişleyen bir kimseye kanaat etme imkânı kalmaz. Hatta böyle bir kimse tek başına olursa, yamalı bir elbise ile kanaat etmesi uygundur. Tek bir yemeğe kanaat etmelidir. Katıklarını mümkün olduğu kadar azaltmalı ve bu hususta nefsini alıştırmalıdır. Eğer çoluk çocuk sahibi ise, onların her birini de bu miktara alıştırmalıdır. Çünkü bu miktar az bir çalışma ile elde edilir. Bu miktarı helâlden kazanmak mümkün, normal yaşantı kolaydır. Kanaatte esas budur. Biz infak etmekte, yumuşaklık göstermekten bunu kastediyoruz. Bu husustaki cehalet ve hamâkatı terketmelidir. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ, bütün işlerde rıfk ve yumuşaklığı sever.36 Tutumlu hareket eden bir kimse fakir olmaz!37
Üç şey vardır ki kurtarıcıdırlar:
1. Tenhada ve açıkta Allah'tan korkmak,
2. Fakirlik ve zenginlikte normal hareket etmek,
3. Öfke ve rızada adalet!38
Rivayet ediliyor ki, bir kişi Ebu Derdâ'nın yerden çekirdek topladığını ve şöyle söylediğini gördü: 'Maişetinde yumuşaklığın muhakkak ki kendi fıkhını bilinendendir'.
İbn Abbas Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
İktisad (normal hareket), güzel huy ve sâlih bir gidiş, peygamberlikten olan cüzün yirmi küsurundan bir parçadır.39
Tedbir maişetin yarısıdır.40
İktisad eden bir kimseyi Allah zengin, israf edeni de fakir eder. Kim Allah'ı anarsa Allah onu sever!41
Bir iş yapmak istediğin zaman Allah sana genişlik ve çıkış nasip edinceye kadar yumuşaklık ve normal hareketten ayrılma!42
İnfakta normal hareket etmek işlerin en mühimlerindendir. İkincisi
Elinde kişiye yetecek kadar servet bulunduğu zaman geleceği için şiddetli sallantılara girmesi uygun değildir. Bu hususta başlıca yardımcısı, emeli kısaltmaktır. Kendisine, takdir edilen rızkın muhakkak eline geçeceğine inanmaktır. Her ne kadar ona karşı fazla bir harislik göstermese bile... Çünkü harisliğin fazlası rızıkların sahiplerine gelmesi için yegâne sebep değildir. Aksine Allah'ın sözüne güvenmesi uygundur.
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah'a ait olmasın. (Allah) onun durduğu ve emanet bırakıldığı yeri bilir. Bunların hepsi apaçık bir kitapta yazılıdır.(Hûd/6)
Bunun hikmeti şudur: Şeytan insanı fakirlikle korkutur, kötülüğü emreder ve der ki: 'Eğer malın toplanmasına ve korun-masına harislik göstermezsen hastalanabilir, çalışmaktan aciz kalabilir ve dilencilik zilletine mecbur olabilirsin!' İşte bu şekilde vesvese yapan şeytan, insanı ömür boyunca mal toplamak için durmadan çalıştırır! Allah'tan gâfil olduğu halde, çalışıp yorulmasından dolayı şeytan ona güler. Bütün bunları ikinci halde de yorulacağı vehmi ile yapar! Oysa bu da çoğu zaman olmaz. Bunun benzeri hakkında şöyle denilmiştir: 'Kim fakirlik korkusundan do-layı mal toplamak için saatlerini harcarsa, onun işlediği fakirliktir'.
Hâlid'in iki oğlu43 Hz. Peygamber'in huzuruna girdi. Hz. Peygamber kendilerine dedi ki:
Başınız sallandığı sürece rızıktan ümitsiz olmayın! Çünkü insanoğlunu annesi, kıpkırmızı bir et parçası olarak doğurup dünyaya getirir. Onun üzerinde herhangi bir kabuk yoktur. Sonra Allah Teâlâ onun rızkını verir.
Bir ara, üzüntülü olan İbn Mes'ud'un yanından Hz. Peygam-ber geçti ve şöyle buyurdu:
Üzüntünü çoğaltma! Takdir edilen olur! Sana rızık olarak ayrılan sana gelecektir.44
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Ey insanlar! Çalışma da güzel davranın! Çünkü hiçbir kul için kendisine takdir edilenden başka birşey yoktur ve kul kendisine yazılan rızık eline geçmeden, dünyadan göç edip gidemez.45
İnsanoğlu harislikten, Allah Teâlâ'nın kullarının rızıklarını takdir etmesi hususundaki tedbirine güvenmek suretiyle ve meşrû olarak çalışmakla rızkın geleceğine inanmakla kurtulur. Hatta uygun olan kulun haberi olmadığı halde Allah'ın onun için takdir ettiği rızkın daha fazla olduğunu düşünmesidir.
Kim Allah'tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse O, ona yeter.(Talâk/2-3)
Kendisinden rızık beklediği bir kapı kapandığı zaman, onun için kalbinin muzdarip olması uygun değildir.
Allah Teâlâ mü'min kuluna ummadığı bir yerden rızık ve-rir.46
Süfyan es-Sevrî şöyle demiştir: 'Allah'tan ittika et! Zira hiçbir muttakînin muhtaç olduğunu görmedim!' Yani muttaki kul, zarurî ihtiyacını elde etmek için çaba sarfetmeye bırakılmaz. Allah Teâlâ, müslümanların kalplerine onun rızkını vermeyi ilka eder.
Fadl edDubdî47 der ki: 'Bir bedeviye şöyle sordum:
- Senin maişetin nereden geliyor?
- Hacıların adak ve nezirlerinden...
- Eğer hacılar hacca gelmekten menedilirlerse ne olacak?
- Eğer biz sadece bildiğimiz kaynaktan gıda almayı beklersek yaşamamamız gerekir!
Tâbiînden Ebu Hâzım Seleme b. Dinar şöyle demiştir: 'Dünyayı iki şey olarak buldum. O iki şeyden biri benim! Onun vakti gelmeden önce edinemem, gökler ve yerin kuvvetiyle onu istesem yine de durum değişmez. Onlardan diğeri ise başkasınındır. Ona da geçmiş zamanda yetişemedim ve gelecekte de yetişebileceğimi ümit etmiyorum. Başkası için olan benden menedilir. Tıpkı benim için olan da başkasından menedildiği gibi... İşte ben bunların hangisinde hayatımı tüketirsem, mârifet cihetinden benim için devadır. Şeytanın fakirlikle korkutmasının defedilmesi için mutlaka bu ilâca ihtiyaç vardır!'
Üçüncüsü
Kanaatte olan zenginliğin izzetini, harislik ve tamahkârlıkta olan zilleti bilmesidir. Kişinin nezdinde bu sabit oldu mu kanaate rağbet eder. Çünkü harislikte yorgunluktan, tamahkârlıkta da zilletten kurtulamaz. Kanaatte şehvet ve fuzulî şeylere sabretmenin zorluğu ve elemi vardır. Bu eleme ancak Allah muttali olur. Bu elemi çekmekte âhiret sevabı vardır. Harislikteki yorgunluk ve zillet ise halkın gördüğü şeylerdendir. Bunlarda vebal vardır, vebalden başka bu durum, nefsin izzetini ve hakikate tâbi olma kudretini de elden çıkarır. Çünkü tamahkârlığı ve hırsı çoğalan bir kim-senin halka ihtiyacı pek fazla olur. Bu bakımdan halkı hakka davet etmek imkânından mahrum olup, yağcılık yapmak mecburiye-tinde kalır. Bu ise dinini yokedecek bir harekettir. Nefsinin azizliğini, midesinin şehvetine tercih etmeyen bir kimse bunak ve imanı eksiktir.
Mü'min bir kimsenin azizliği, halktan müstağni olması demektir.43
Bu bakımdan kanaatte hürriyet ve izzet vardır. Bunun için de şöyle denilmiştir: İstediğin bir kimseden müstağni ol, onunla eşit olursun! İstediğin bir kimseye muhtaç ol, onun esiri olursun. İstediğin bir kimseye iyilik yap, onun emiri olursun!'
Dördüncüsü
Yahudilerin, hristiyanların, ahlâkça düşük insanların, ahmakların, bedevi serserilerinin, dinsiz ve akılsız kimselerin nimetler içinde yüzdüklerini çokça düşünmeli... Sonra peygamberlerin ve velî kulların durumlarını düşünmeli! Hulefa-i Râşidînin, diğer sahabe ve tabiin'in yaşayışlarını düşünmeli, hayatlarına kulak vermeli, durumlarını mütalaa etmelidir. Aklını düşük insanlara benzemek veya Allah nezdinde yaratıkların en şerefli sınıfına uy-mak arasında serbest bırakmalıdır ki böyle yapmaktan dolayı darlık ve az ile kanaat etmek hususunda sabretmek kendisine kolay gelsin. Çünkü kişi, eğer midesinin doldurulmasından lezzetle-niyorsa (muhakkak bilmeli ki) eşşek yemek bakımından kendisinden pek ileridedir! Eğer cinsî münasebetten zevk alıyorsa domuz bu hususta daha ileridedir. Eğer elbise ve binek hususunda süslenmekten zevk alıyorsa, yahudiler içerisinde bu hususta ondan daha ileride olanlar vardır. Eğer aza kanaat eder, razı olursa onun bu rütbesinde peygamberler ve velî kullar ortaklık yapmaktadırlar.
Beşincisi
Malın Âfetleri kısmında zikrettiğimiz gibi, mal toplamadaki tehlikeyi anlamasıdır. Mal için sözkonusu olan hırsızlık, yağma edilmek ve zayi olmak korkusunu düşünmesidir. Eli dünyadan boşaldığı takdirdeki emniyetini de anlamalıdır. Malın âfetleri ve insanı cennetten beş yüz sene geri bırakması hakkında söylediklerimizi dikkatle izlemelidir.49 Çünkü kişi, yetecek kadarıyla kanaat etmezse zenginler zümresine ilhak olunur. Fakirlerin defterinden silinir. Fakirler defterinde kalmak ise, daima dünyada malca kendisinden aşağı olana bakmak, kendisinden yukarı olana bakmamak suretiyle temin edilir. Çünkü şeytan daima dünya hususunda kişiden üstün olana kişinin dikkatini çekmek ister ve kendisine 'Mal edinmekten gevşeme! Çünkü mal sahipleri yemek ve elbise içinde yüzmektedirler' vesvesesini verir! Din hususunda ise nazarını kendisinden aşağı olana çevirerek der ki: 'Neden nefsine bu kadar eziyet veriyorsun. Allahtan bu kadar korkuyorsun? Halbuki filan adam senden daha bilgindir. Buna rağmen (senin kadar) Allah'tan korkmuyor! Bütün halk zevk ve sefasıyla meşguldür. Sen neden onlardan ayrılmak istiyorsun?!'
Ebu Zer el-Gıfârî şöyle demiştir: 'Benim dostum (Hz. Muhammed) bana dünya hususunda benden üstün olana değil de benden aşağıda olana bakmamı tavsiye etmiştir'.50
Ebu Hüreyre Hz. Peygamber'in (s.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Sizden bir kimse, Allah tarafından mal ve yaratılış bakımından üstün kılınan bir kimseye baktığı zaman, hemen bu hususlarda kendisinden daha aşağı olan ve faziletçe üstün olan bir insana baksın!51
Bu emirlerle, kanaat ahlâkını, işin direği olan sabır, emelin kısaltılması ve dünyanın birkaç günlük hayatına sabretmenin neticesinin uzun bir zaman lezzetlenmek olduğunu anlar. Bu bakımdan şifayı beklemek hususunda şiddetli istek sahibi olduğundan dolayı ilâçların acılığına tahammül eden bir hasta gibi olur.
____________________________
36)Müslim, Buhârî
37)İmam Ahmed, Taberânî
38)Bezzar, Taberânî, Ebu Nuaym, Beyhâkî
39)Ebu Dâvud
40)Ebu Mansur Deylemî
41)Bezzar
42)İbn Mübârek
43)Bu zat Benî Âmir b. Sa'sa'dandır.
44)İbn Mâce
45)Ebu Nuaym
46)İbn Hibban, Zuafâ; İbn Cevzî, Mevzuat
47)Kûfelidir ve güvenilir bir zattır.
48)Taberânî, Hâkim
49)İmam Ahmed, Tirmizî İbn Hâce, (Ebu Hüreyre'den); 'Müslümanların fakirleri zenginlerinden beşyüz sene önce cennete girecektir' (İthaf'us-Saade, VIII/180)
50)İmam Ahmed, İbn Hibban
51)Müslim, Buhârî
Cimriligin ve Mal Sevgisi Kötülü
- Başkasını Nefsine Tercih Etmenin Fazileti
- Cimriliğin Kötülenmesi
- Cimriliğin Tedavisi
- Cimrilik Hakkında Hikâyeler
- Cömertliğin Fazileti
- Cömertliğin ve Cimriliğin Dereceleri ve Hakikati
- Cömertlik Hakkında Hikâyeler
- Giriş
- Hırs ve Tamahkârlığın Kötülenmesi, Kanaat Etmenin ve İnsanlardan Müstağni Olmanın Övülmesi
- Hırsın, Tamahkârlığın İlâcı, Kanaat Etmenin Devası
- Malı Hususunda Kula Düşen Vazifeler
- Malın Âfetleri ve Faydaları
- Malın Övülmesi ve Övgü İle Kötülemenin Te'lifi
- Malın ve Mal Sevgisinin Kötülenmesi
- Zenginliğin Kötülenmesi ve Fakirliğin Övülmesi